- 287 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
Edeb Ya Hû
Şişli Harbiye’de bir medya şirketi.
Şirketi şöyle bir gezip, arkadaşın ofisine geçiyoruz.
Ofisi derli toplu, pırıl pırıl.
Oturmaya kıyılmaz.
Ayaktayım henüz.
Masasının solunda bir vitrin.
Vitrin ödüllerin, hatıraların gözünün önünde olmasını istediği bir köşe sanki.
Göz atıyorum.
Hepsi arkadaşımdan izler taşısa da; ilk, başarısı ilgimi çekiyor.
Altın kalem ödülünü gösteriyorum. Umursamıyor.
Önemli değil, boş ver ile küçümsüyor.
Vitrin çok güzel dizayn edilmiş.
Tertipli,düzenli.
Benim sıradan gördüğüm, arkadaşın ise vitrinliklerin içinde iç çekerek sadece ondan bahsettiği, haliyle çok önemsediği belli gümüş bir tablo.
Dedim ya benim için sıradan bir tablo işte, hediye gelmiş, köşesini bulmuş, hatta varlığına alışılmış, varlığı yokluğu belirsiz bir tablodur düşündüğüm.
"At şişeyi, dön köşeyi."
"Derbeder."
"Duvarı yıkan nemdir , insanı yıkan gamdır."
gibi vitrin dolduran süs eşyası, sandım ama hiç öyle değilmiş.
Bibliyoterapi, bilimsel bir yöntem artık. Okuyarak, kitap ile terapi olan nice insan vardır...
İşte bu gümüş tablo da arkadaşım için, gerektiği zaman kaç doz aldığını sormadığım ilaçmış meğer.
Oturduğu yerden soluna, tablonun olduğu yöne dönüyor, arkasına doğru geriliyor, anlatıyor.
"Çok stresli iş hayatım var, insan zor, ne zaman insanlıktan çıkacağımı anlasam, gelip bu tabloyu okuyorum. Beni rahatlatıyor. Sakinleşiyorum. Ne zaman ruhum daralsa bu tabloda yazanları hatırlıyorum."
Hepimizin terapiye ihtiyacı olduğu bir çağda yaşıyoruz.
İş, terapisti ile barışık olmak.
Terapistini içine sindirmek.
Tabloda yazanlar herkesin, duyduğu şeyler. Kimisi için çok önemsiz, kimisi için bilgi mahiyetinde, "ha o mu, biliyorum." dediği, kimisi için de uydurulmuş efsane...
Arkadaşım için ise gerektiği halde dozu serbest prozac.
Şu günlerde benim de defalarca okuduğum, halimize vah vah dediğim kitabe...
...
uysallık sana…
gönül almak sana..
katlanmak sana..
hoş görmek sana..
adalet sana..
bağışlama sana…
bütünlemek sana..
uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana..
yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı.
...
Ofisi boğaz manzaralı.
Arkadaş dışarıdayken, manzara beni çok rahatlattı.
Ama her zaman, canım sıkıldıkça bulabileceğim yer değil.
Belki, şimdiye kadar hiç önemsemediğim bu tablodaki yazanlar benimle birlikte memleketime dönebilirdi.
Bilim insanı, devlet insanı gibi insanlar tasnif olmuş ama gönül insanı diye nitelediğimiz insanlar, bir başka güzeller...
Tamam onların tarihi görevleri sona erdi, istismar edildikleri, hamasete konu oldukları görüldü, geçelim.
*
Memlekete döndüm.
Aklımda tablo.
Yol yorgunuyum ama zaman makinasında gönül erlerine yolculuk yapsam tam yeri.
Çağımızı küfeme koydum, yattım rüyaya...
Taptuk Emre’ye gittim ilk.
Dergahının kapısında "edep ya hu" yazıyordu.
Edep yoktu bende, giremedim içeri.
Mevlana engin hoş görüsüyle,
"Ne olursan ol, gel" dedi.
İnsanlıktan çıkmıştım, yeter ki insan ol gel diye ısrar etti, utandım insalığımdan giremedim içeri.
Hacı Bektaşi Veli,
Okunacak en büyük kitap insandır, dedi
devam etti, yolumuz ilim, irfan ve insanlık sevgisi üzerine kurulmuştur.
Yine insan, yine insan.
İnsan deyince bir bulantı tuttu, kustum. Giremedim içeri.
Hoca Ahmet Yesevi ocacığından Anadolu’ya gelmişti erenler, en iyisi oradan başlamaktı.
Dedi,
Yoklar doymadığında, varlar ağlamıyor ise dünya tez elden yıkılır.
Müstakil kalabalığından, çok katlı yalnızlığına evirildiğinden bu yana Anadolu ikramı unutmuş; artık en muteber usul, Alman usulü olmuştu, toksam açtan bana ne dedim, giremedim Ahmet Yesevi Ocağına da.
Ticarete atılsam düşündüm, çaldım Ahi Ervan’ın kapısını.
Ben siftah ettim, yan komşu siftahsız dedi, almadı o da beni içeri.
Katmerli ihaleler hayalde kaldı.
Rüya bu ya,
Daha daha nice nice kapılar çaldım.
Kuruluş, diriliş derken yıkılış film setinde buldum kendimi,
Rüya bu ya,
Tam da laf ile peynir gemisi yürütürken.
Henüz erkler üçe ayrılmamış, yasama, yürütme, yargı yok iken henüz.
Hani laf ile peynir gemisi yürüttüm ya, meğer suçmuş.
Çıktım kadı efendinin huzuruna,
Sahne bilmem kaç,
Kadı efendinin arkasında bir döviz asılı...
"Taraf olmayan, bertaraf olur."
Laf ile peynir gemisi yürütmüşsün dedi kadı efendi.
Kadı efendiye Yunus’tan bir dize okudum,
"Çıktım erik dalına, / Anda yedim üzümü."
Ya taraf olacaktım kadıya ya da bertaraf.
Ben topu taça attım.
Tribünlere oynadım.
Tribünler coştukça coştu.
Rakip takım taraftarları yuhaladı beni. Seviyesizlik diz boyu.
Yaşadığım çağa vardım, varacağım.
Çimdikledim kendimi.
Uyandım.
***
Herkes tezgah açmış,
İnsan satıyordu.
-Gel vatandaş gel diye bağırıyordu.
Gözlerimi ovdum,
Uyku ile uyanıklık arası halimle,
"Edep Yâ HÛ" dedim usulca...
YORUMLAR
Haytanın Güncesi
Yüreğinize sağlık.
Şükran ve minnetle.