- 266 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Öbür Taraf
Bu tarafta akıyorsa zaman öbür tarafta akmaz zaman. Düşünüp hayal kurarak öbür tarafa geçebiliriz. Aklımızın yettiği şeyleri düşleyebiliriz. Bunun için bir birbirimizi tanır ve tanıştırırız birbirimize. Ve hatırlamak öbür taraf ile bu taraf arasında köprü kurmaktır. Sınır koymak ve yasak taraf ilan etmekte öbür tarafla alakalıdır. Her iki tarafında birbirine zamansız kalmasıdır. Çoğunlukla öbür taraftan bu tarafa kaçmak isteriz. Dünyaya sınır koyan Komünist Rusya gibi. Ve Kapitalist dünya ise sınır tanımaz. Çünkü daha keskin ve daha fiziki kapsamlı olan sınır paranın sınırıdır. Öbür tarafa geçmek için çalışır çabalar dişimizi tırnağımıza takarız. Zenginlik öbür tarafa özgürlüğüdür. Öbür tarafa geçmek için zenginlikte yetmeyebilir. Çünkü öbür tarafın kendi içimizde sınırı akıldır. Akılsız sınırsız hayattaysak bir cesetten farkımız olmaz. Canlı olarak sağlıklı olmak öbür taraf ile bu taraf bütünselliği gerektirir.
Aklımız ruhumuzla zihnimiz arasındadır. Zihnimiz öbür tarafla bir beden bütünlüğümüz ruhumuz ise öbür tarafla bir çevre bütünlüğümüzdür. Beden sağlığımız yerinde değilse zihnimiz bizimle tam alakalı değildir. Bedenimizde ağrıyan yerde sancılanıp kalmıştır. Çevresel tarafla akalı ruhumuzun sağlığını da sekteye uğratır. Kişinin zihniyeti neyse zikri de odur. Akıl meşguliyeti, zihni ve ruhuyla olan ilişkisi zekâsı öbür tarafla olan ilişkisinin esnekliğidir. Kimi bir süre sonra alışkanlıkla kazanılan dürtüleriyle aklı devreden çıkartarak zekasıyla davranır. Ve alışkanlıklarıyla kazandığı ve içinde bulunduğu taraf oluşunun gereklerini iyi çalışır. Zekidir. Salt akılla hareket eden saftır. Öbür taraf ve bu taraf bakmaz veya bilmez akıl ettiği doğru tarafında saf tutar. Kimi aklı geçerek edindiği zekasıyla içinde bulunduğu tarafa göre kendini kamufle eder.
Öbür taraf meselesinin özünde içinde bulunduğumuz beden ve ruh bütünlüğü içinde öbür tarafa geçmek isteğimizdir. Dünyada yaşadığımız gerçek içinde her yer bu dünya tarafına aittir. Edindiğimiz gerçek ile dünyanın bir tarafından bir tarafına bütünsel gerçekliği öğrenip kavrayarak geçeriz. Yetişebiliriz. Öbür dünya ise yani ölünce geçtiğimiz tarafa geçmek yaşadığımız gerçeklikten maddi olarak ayrılarak ancak. Zihnimiz çekilerek can verir ve ruhumuzla ilişkimiz kalmaz. Ruhumuz tarafına geçeriz. Ruhumuz ne kadar kapsamlıysa ruh sahibi yaşayan bedenlerse anılarak var oluruz. Tabi yaşayanlar için. Biz öbür taraftayızdır. Öbür taraf zamansızdır. Madde akışı olmadığı için maneviyatımızın varlığına tadamayız. Yokuz. Nerede yokuz dersek insanlığımız içinde işte yaşadığımız toplumda. Bizi tanıyan ailemiz ve eşimizin dostumuzun anılarında yokuz. Bir zaman yanlarında olduğumuz içinde onlarla berber olduğumuz zamanın yokluğu içinde bir yokluktayız.
Ölünce geçeceğimiz tarafla doğarken bu tarafa geçtiğimiz tarafla bir düşünceye sahip olabiliriz. Düşünce gücümüzle ve fikir araştırma yeteneğimizle bir geçiş çözümü bulabiliriz. Yaşadığımız dünya çok farklı biçimde algılayıp anlamlandırıp dönüştürebiliriz de. Tabi bu zamansızlık çözümünü zamana yaymak yerine bir sihir edinme yeteneğiyle oyuna dönüştürebiliriz de. Hatta insanları inandırıp gerçek gibi suna biliriz de. Bu hep aldanıp kanmamız aptallığımızdan değil her iki tarafla da alakalı olduğumuzdan. Bilip tanımlamadan zamansızlık ve zamanla bir ilişki içinde oluşumuzdan kaynaklanır. Öbür tarafla bu taraf bileşkemize yegâne örnek edebiyatımızdır. Edebi olan öbür tarafla bu taraf olan tabiatımızla bir bileşkededir. Tiyatro oyunu ve sinema filmiyle gösteririz. Ve dünyadaki tüm serüvenlerimiz öbür tarafla alakalıdır.
Gerçek manada öbür taraf yolcuğumuz düş gücüyle yani oluşmuş olarak oluşmuş olmamızın karakteri düşünce yetimizle olmaktadır. Çünkü maddesel olarak bir tarafta öbür tarafa geçemeyiz. Çünkü maddenin hareketi bizim yürüme hareketimiz gibi ama sadece maddesel oluşumla olmaktadır. Bunu bir merdivene benzetebiliriz. Gökyüzüne merdivenle çıkmak için hep merdiven çakarak ancak çıkabiliriz. Maddenin içinde yaşayan birisi olarak ancak dünyamızla hareket edip bir yere varabiliriz. Dünyamız kendi etrafında dönerek güneşin etrafında da gezmektedir. Güneş sistemimizde samanyolu galaksisinin etrafında döndüğünü düşünürsek aslında evrende bir yolculuktayızdır. Yalnız dünyanın içinde maddenin içinde olduğumuz gibi taraf değiştirmemiz gök cisimleri boyutunda değildir. Nasıl dünyanın kendi hareketi içinde doğanın canlı hareketi bitkiden hareketli canlı hayvanlara dönüşüp insana vararak eşya dönüşümüyle doğanın bütünsel tarafını delip kendimize bir taraf yapıyorsak bunu uzayda da yapabiliriz. Taraf olarak oluşup dünya tarafına oluşmamız evrende olduğuna göre doğum öncesine ve ölüm sonrasına taraf bütünlüğümüzü koruyarak geçebiliriz de. Düşündüğümüz hiçbir şey olanaksız değildir. Sadece zamansal olarak mümkün veya mümkün değildir.
YORUMLAR
Öbür taraf hakkında bir şiir veya hikaye yazmak istedim ama bir deneme olarak yazabildim. Deneme, aslında kişisel makale tarzında yazdım. Benzer yazılardan alıntı ve yazanlardan kişi örnekleseydim makale yazmışta olabilirdim. Ama ben bir şair ve ozan olarak salt yalın kendi düşüncemin bilimselliğinde yazıyorum. Ben yeni şeyler yaratıyorum. Bu konuda salt özgün ve özgürüm. Yoksa genel olarak olmayan bir şeyi yazmak mümkün olmazdı. Dolayısıyla tüm yazılardan ve yazarlardan zamansız kalarak özgün yazılara ulaşıyorum. Bu özgün tavrım öğle bir taraf aldı ki okuyup yorumlamaya çalıştığım şiir ve yazılarında ötesine geçebiliyor. Çünkü ben mesleksiz yaklaşımsız ve sistemsiz yazıyorum. Ama sistemli düşünüyorum. Dolayısıyla farklı tarzda bir sistem içerisinde yazmış oldum. Kendi yazıma yazdığım bu yorumla da bazen kendimi kendime tanımlama ihtiyacı duyuyorum. Çevremde her kez okur yazar ama kimseyle yaz hakkında konuşamıyoruz. Anacak okuduğumuz yazarların yazı ve ya kitaplarını ve filmlerden bahsedebiliyoruz. Oysa orta çağda ve özellikle aydınlanma çağında okuryazarlığımızı daha canlı yaşayabiliyorduk. Zamanımıza bakarsak teknolojik olarak gelişiyoruz ama insan olarak geriliyoruz. Bende biraz deli kalıyorum.