- 222 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DÖRDÜNCÜ KADIN
DÖRDÜNCÜ KADIN
JALE
4-5 yaşlarında olmalıyım bir sabah aniden gözlerimi açıp evdeki sesleri dinlediğimi hatırlıyorum. Her zamankinin aksine hiç ses yoktu, ne annem ve babamın alışıldık kavgaları, ne beşiğindeki bebek hakanın çığlıkları, ne pencereden gelen köpek, korna, satıcı sesleri...Bir süre saatin anlamsız tiktaklarını dinledikten sonra divandan bozma rahatsız yatağımdan atlayıp ayağıma dolanan pazen pijamalarıma basarak salona yürüdüm. Salon, perdeleri sımsıkı kapalı, buna rağmen içeriye bir yerden sızmayı başaran güneşin kirli sarı ışığı ile çizgi çizgi aydınlanmıştı. Hiç görmediğim bir dağınıklığın içinde başını ellerinin arasına almış oturan annemin ise sarı saçları karmakarışık, çiçekli geceliği lekeli, kollarında çizikler vardı. Korkarak yerdeki devrilmiş bardak ve tabakların üzerinden atlayarak yanına gidip geceliğinin eteğini çektim...
-Anne !
-Ne istiyorsun Gaye ?
-Anne babam nerede ?
-İçeride uyuyor.
-Ama işe gitmedi mi ?
-Gitmedi hasta.
-Doktor Recai amcayamı gidecek ?..O zamanlar elinde kocaman şırıngası ve siyah çantası ile mahalle mahalle dolaşan Doktor Recai bildiğim tek Doktordu ve o zamanlar başka doktorlar yok sanıyordum.
-Offf git başımdan Gaye git ve beni rahat bırak !...
İrkilip geri çekildim ve elimi adeta ateşe değmiş gibi annemin kolundan çektim. Annem bana beni rahat bırak demişti...Şaşkınlık ve korkuyla belki de sığınmak için annemlerin yatak odasına babamı bulmaya gittiğimde aniden kapıda durup odaya baktığımı hatırlıyorum. Babamın tek kolu dışında tüm vücudu sanki yastık yorgan yığınının içinde kaybolmuştu, yaklaştığımda elimi ağzıma götürüp öylece kalakaldım. Babam kıpkırmızı bir kan gölünün içinde başının arkasında kocaman bir delikle yatıyordu. Aniden duyduğum patlama ile salona koştuğumda ağzı açık gözleri büyümüş ve kucağında silahla kanayan annemi gördüm.
Polisler, doktorlar, komşular geldiğinde beni yatağımda kucağımda bebek Hakan ile otururken buldular, ağlamasın diye küçük parmağımı kardeşimin ağzına sokmuşum.
Neden bizi yanına alan, sahip çıkan bir akrabamızın olmadığını bilmiyorum. Bir teyzem varmış gibi geliyor ama bundan bile emin değilim. Hakan ile beraber yetiştirme yurduna verildik doğal olarak...Müdire hanım polislerin anlattıklarını dinledikten sonra adımı değiştirmeye karar vermiş olmalı ki ben Jale, kardeşimi ise Sinan olarak kaydetti.
Yurt günlerim hakkında dramatik öyküler anlatmayacağım çünkü kısa sürede kabullendiğim bir hayat biçimi olmuştu. Bebek kardeşim hemen evlat edinildi ve gitti, buna üzülmedim çünkü zaten kısacık ömrümüzde yaşadığımız bir kardeşlik ilişkisi yoktu. Hayat hiç bir zaman yumuşak, tatlı, pamuk şeker pembeliğinde ve yapışkanlığında sevgi dolu olmamıştı zaten. Evlat edinilmememe de aldırmadım, yurttaki yatağım rahattı, karnım doyuyordu ve okula gidiyordum.
Yıllar sessiz sakin ve aynılıkla birbirini kovaladı ve ben okudum, çalıştım, hırs yaptım mimarlığı kazandım. Yüksek mimarlık diplomamı cebime koyduktan sonra okuma serüvenimi bitirip para ve güç kazanmanın yoluna baktım. Güç istiyordum hem de sonuna kadar, her şekilde güç...Fiziksel, zihinsel, parasal aklınıza ne gelirse...Kaslarımı geliştirmek için spor yaptım, korkularımı alt etmek için bütün dövüş sporlarında başarı kazanacak kadar ilerledim ve en önemlisi üniversiteden iki arkadaşım ile mühendislik mimarlık proje şirketi kurdum. Kısa sürede üstlendiğimiz projelerle inanılmaz paralar kazandık ...Güçlendim, tüm dünyaya kafa tutacak, önüme çıkan her şeyi alt edecek kadar güçlendim...
İNCİ
70lerin kaotik, karmaşık ama bir o kadar da tutkulu ve idealist ortamında hayalleri kendinden büyük olan annem idealleri yüzünden bir türlü okuldan mezun olamayan babam ile bir protesto boykotunun tam da ortasında işler alevlenmişken tanışmışlar. Emekli bir hakimin hukuk fakültesine takılıp kalan oğlu ve köy enstitüsü çıkışlı bir öğretmenin edebiyat fakültesinde okurken dünyayı değiştireceğine inanan kızı kısa sürede birbirlerine aşık olup ideallerini birleştirdiler. O boykot, bu grev, şu yürüyüş diye koştururken nasıl olduysa artık bir bebek yapmayı da başardılar.
O yıllarda evlenmeden bebek yapmak şimdilerde ki gibi doğal karşılanmıyordu. Haliyle aileler karıştı, tartıştı, küsüştü, barıştı derken iki gence acele tarafından nikah kıyıldı ve bebek okullarına engel olmasın diye anneanne tarafından koruma altına alındı.
Ben 2 yaşıma bastığım ve babamın da uzatmalı okulundan mezun olduğu gün törende büyük bir patlama oldu, ortalık kan gölüne döndü ve babam elinde sıkı sıkı tuttuğu diploması ile ölü bulundu.
Sonrasında olanlardan fazla bahsetmedi anneannem ve adaşım İnci Hanım...Tek bildiğim annemin Anadolu’da öğretmen olarak diyar diyar gezdiği, arada beni görmek için gelip, fazla kalmadan hemen gittiği ve geride bıraktığı tuhaf oyuncaklarım...Bir köyden getirdiği çatılmış tahtalardan yapılan yün saçlı bir bebek, bir tahta araba, içine su koyup üfleyince kuş sesi çıkaran minik bir çömlek, rengarenk süslü tahta kaşık, bugünkü oyun hamurları gibi yoğurup oynayabileceğim yumuşak bir kil topağı ve daha bir sürü yöresel oyuncak...Ortaokulu bitirip onun yokluğuna alıştığım sıralarda ise yeniden evlendi...Bankacı Osman Hayri Bey sakin, yumuşak huylu bir adamdı ama anneannem yine de beni anneme vermedi. İlişkilerimiz giderek azaldı, rutinleşti, bayram seyran ile sınırlı kaldı. Zaten annemin sonra iki oğlu oldu ve ben tamamen hazin bir geçmişin unutulmak istenen gölgesi haline geldim.
Üniversiteden Şehir ve Bölge Planlamacısı olarak birincilikle mezun olup anneannemi, annemi üvey babamı gururlandırdım.
Tabii ki hayallerim vardı ve çalışmak istiyordum, bu noktada hakkını vermek gerekir Osman Hayri Bey çok yardımcı oldu, yakın bir arkadaşının mimarlık şirketine beni yerleştirdi. Herşey doğru, düzgün, olması gerektiği gibi kendi doğal seyrinde akıp gidiyordu. Her yeni iş sahibi olan genç kız gibi, işten sonra arkadaşlarla yemeğe çıkıyor, kendime güzel elbiseler alıyor, araba almanın planlarını yapıyordum. Sonunda annem ve Osman Hayri Bey bana sürpriz bir ikinci el araba alıp sevinçten ağlattılar, annem ihmal ettiği yılları telafi etmek ister gibiydi ama aramızdaki ilişki asla çok sıcak olmadı olamadı...
Günler ritmini tutmuş böyle akıp giderken Serkan girdi hayatıma ve suyun önüne çekilen baraj gibi akışımı engelleyip, kabına çekilen ama bünyesinde bir taşkını barındıran küskün bir göle dönüşmeme sebep oldu.
Serkan yakışıklı olmaktan çok canlı, ateşli ve dışa dönük karakteriyle etkilemişti beni. Aşk değildi şüphesiz,ya da hayranlık...Evlendim çünkü bu bir rutinin getirisiydi, insanlar evlenir, ürer aile olur, ev, araba alıp yatırım yaparlardı. Evlendim çünkü Serkan bana kendimi korunacak narin bir dişi gibi hissettiriyordu, evlendim hiçbir sebep olmadan, sebep aramadan, evlendim çünkü öyle istedim.
GÜNER
İnsan ne zaman orospu olmaya karar verir bilmiyorum, hiç düşünmedim...Çok acıklı hazin bir öyküm de yok, istemesem yapmazdım ve hayatıma devam edebilirdim. Petersburg’da ışıklarla donanmış, karlarla örtülmüş bir yılbaşı gecesi doğmuşum. Doğduğım geceyi eski Rus masallarındaki gibi büyülü ve soluk canlandırırım hayalimde...Beyaz tüller içinde kocaman yatakta sancı çeken annem ve rengarenk bir buket çiçek ile troykasına binmiş Neva nehri boyunca uçarak gelmekte olan babam...Kapıda heyecanla bekleşen hizmetçi kalabalığı ve gökyüzünde bir bir patlayan fişekler, ateşin buza karıştığı o tutkulu gecelerden birisi...Oysa gerçek ne kadar da keskin ve basitti...Basit olan her şeyin insanı kanatan bir keskinliği olduğunu bilirmisiniz ?...Ben bilmezdim ama öğrendim çok sonraları...Bakü’deki hastanede duvardaki kocaman Petersburg tablosunun altında, biraz deforme olmuş hastane yatağında doğurmuş annem beni. Fabrika işçisi babam vardiyadan çıkıp geldiği için çiçek falan alamamış haliyle...Benden önce doğan kız ve sonra gelen oğlanla üç çocuk iki göz evde büyüdük. Zengin olmasak da gayet yeterli bir hayatımız oldu ve ben hiç bir zorlama ya da bilinçsizlik olmadan kendi iradem ile yolumu çizdim.
Bakü’den İstanbul’a geldim, sevgilim, arkadaşlarım, düşmanlarım oldu ve sonra hepsini çizip en kötü görülen şeyi en büyük umursamazlıkla yaptım...Bir peri masalında doğmadığıma göre kara kabusun içinde yaşamanın da hiçbir kötü tarafı yoktu bana göre. En iyiyi vermeyen hayattan intikam yolum en kötüyü seçmekse seçtim...
İNCİ
Evlilik demokrasi ile başlayıp ufak yollu monarşiye dönüştükten sonra giderek tiranlaşan bir yönetim biçimi gibiydi. “Sen bilirsin hayatım”ların “ben bilirim İnci” lere dönüşmesi için fazla zaman gerekmedi. Hayata karşı aç gözlü bir tutku içinde olan Serkan’ın hedefi Belediye Başkanı olmaktı ve ben ne kadar inandırıcı bulmasam da bu yolda ilerlemeye kararlıydı, öyle de yaptı.
Şöyle bir konuşma geçeli aramızda ne kadar oldu şimdilerde hatırlamıyorum;
-Çalışmanı istemiyorum İnci
-Bu da nereden çıktı ?
-Yakında Belediye Başkanı olacağım ve yoğun hayatımda karımın yanımda benimle beraber vitrinde görünmesini istiyorum.
-Daha seçilmedin.
-Ama seçileceğim.
Ve seçildi. O gün onun zaferinin benim ise esaretimin başladığı ilk gündü...
Genç, enerjik, işbitirici Belediye Başkanı ve onun zarif eşinin hareketli hayatlarını uzun uzun anlatacak değilim zira bu beni bunaltıyor fena halde. Aslında gerçekte ne istediğimi hiçbir zaman bilemedim, okurken de çalışırken de mutluluktan ölüyor değildim, çok samimi kız arkadaşlarım, her zaman takıldığım bir cafe, 10 yıllık emektar kuaförüm, bayıldığım bir parfüm, hayranı olduğum bir şarkıcı yoktu...Tüm hayatımı doğaçlama yaşıyordum, yoldan geçerken gördüğüm bir elbiseyi alıyor, yarım kulak dinlediğim tezgahtarın bana sattığı kozmetiklerle işimi görüyordum. Oysa kocam benden tamamen farklıydı, özel terzisi, özel berberi, özel parfümü, özel danışmanı, özel sekreteri, özel özel özel diye uzayan bir listesi vardı.
Bir gün aynanın karşısına geçmiş kendi kendime sayın Belediye Başkanının eşi Sayın İnci hanım diye söylenip duruyordum ki aniden eşikte durmuş beni izleyen kocamı farkettim...Alaycı bir ifadeyle “sen normal değilsin kızım, bak aklını başına topla milletvekili karısı olduğunda daha çok ön planda olacaksın”dedi. İşte o gün fena halde korktum...Ölesiye korktum.
JALE
Öt bakalım.
-Biraz kibar olsan ya sen diye çıkıştı sevgili ortağım Hakan.
-Kibarlık sonra. Şimdi şu işi adam gibi anlatacak mısın yoksa engizisyon yöntemlerini mi kullanayım
-Aman aman yaparsın sen bilirim. Bak Jale bizim iş yattı, bu yeni Belediye Başkanı işlerimize çomak sokmaya adamış kendini yolumuzu kesti. Anlaşılan her işi tanıdıklarına verecek bizi de eski yönetim ile ilişkilerimiz yüzünden düşman bellemiş.
-Ya ihaleler ?
-İhaleye gireriz ama hiçbir sonuç alamayız benim kanım bu yönde.
Ayağa kalkıp pencereye yürüdüm kolumu cama dayayıp bir süre dışarıyı seyrettim, işler sarpa sarıyordu ve bilindik yöntemler işe yaramayacaktı anlaşılan.
- Önerin ne ?
-İşleri küçültelim Jale, bir süre böyle ufak tefek oyalanır kendimizi çeviririz ama sonrasını ben de bilmiyorum.
-Böyle olmaz dedim böyle olmayacağını biliyorsun ben çocuk değilim Hakan oyalamaya yediğimiz kazığı kadife ile sarıp gizlemeye çalışma !...Mutlaka bir yolu vardır ve bunu bulacağım emin ol.
-Fazla umud etme ve hırpalama kendini dostum hayatta çıkışlarda var inişler de.
-Benim için iniş yok.
Evet yoktu, asla hiç kimse Jale’nin bileğini bükemezdi, asla maçı kaybetmez, sırtı mindere gelmezdi...Koltuğuma oturup bir süre düşündüm, çok uzun değil, düşünmenin bile fazla sürenini sevmem...
-Bildiğin bir escort şirketi vardı.
-Jale kafayı mı sıyırdın ?
-Belki ama işe yarayacağından eminim bana o şirketin müdiresini bul konuşmak istiyorum.
-Ne yapacaksın yahu ?
-Bir kadın kiralayacağım.
-Ne !...
-Duydun hadi sallanma.
GÜNER
-Söylediklerimi iyice anladın mı ?
-Evet tabi anlamayacak ne var. Bu kadın beni hepten aptal sanıyordu galiba...Tamam çok zeki, çok anasının gözü biriydi ama ben de yumurtadan yeni çıkmış kerkenez yavrusu değildim.
-Beni hafife alma dedi kocaman yeşil gözleriyle dik dik bakarak...
-Almıyorum dedim sakince söylediğinizi anladım zaten Seher Hanım da anlatmıştı biliyordum, ama adamın mutlu bir evliliği var bana bulaşmazsa ne olacak ?...
-Bulaşmasını sağlayacaksın, bu senin işin güzelim.
-Çok kolay gibi söylediniz
-Neden zor olsun güzel, işveli bir hatunsun ve o da bir erkek gayet basit. Bir kez seni koynuna alsa bana yeter, dediğimi yaparsan ben de seni bayağı mutlu edebilirim, Bakü’de bağlantılarım var sana orada doğru düzgün bir iş de ayarlayabilirim.
-Ororspu olmaktan memnun olmadığımı mı sanıyorsunuz dedim biraz saldırganca...Aniden bana ilgisinin uyandığını farkettim, havaya atıldıktan sonra patlamayan ama yere düşerken açılıp kırmızı ışıklarını saçan bir fişek gibi irkildi.
-İsmin nedir ?
-Ece
-Gerçeği
-Güner
-Pekala Güner beni ikna ettin bu işi yap sonra ödeme istediğin şekilde olsun anlaştık mı ?
-Anlaştık dedim bacak bacak üstüne atarak profesyonelce bir gülüşle cevap verdim gömleğimi gererek bariz bir dekolte oluşturan göğüslerimin eğildikçe görünen yuvarlaklarının çekiciliğinden emindim, sürekli ıslattığım kırmızı rujlu dudaklarımın da...Bana kim hayır diyebilirdi ki ?...
İNCİ
Tuhaflıklar ne zaman başladı hatırlamıyorum, zaten bence evliliğimiz o kadar karmaşıktı ki tuhaflığı farkedemeyecek kadar gömülmüş haldeydim. Serkan seçim kampanyasıyla uğraşıyordu, aklına koymuştu meclise girecek gidebildiği kadar gidecekti.Yoğun, sinirli, heyecanlıydı. Bir kadın ile tek gecelik veya süregiden bir ilişkisi olduğunu öğrendiğimde bunu parfüm kokan gömleğinden ve onu bir otelde gören eski iş arkadaşımdan öğrenmiştim, dünyam başıma yıkılmadı, aksine içime bir ferahlama geldi. Mükemmel olmayan ağır aksak İnci’nin mükemmel kocası aslında mükemmel değildi çok güzel, başka bir kadınla doyurduğu cinsel istekleri artık hayatımı zehir etmeyecekti harika, dikkati dağılacağı için günde beş posta azar işitmeyecektim mükemmel. Boşanmayı neden hiç düşünmedim bilmiyorum, sanki boşanmak günahtı ve ben bu evliliği bir hücre hapsi gibi çekmeye mecburdum. Kısacası bir kadınla beraber olması zerre kadar umurumda değildi.
Sorun aldatılmak değil de Serkan’ın giderek daha agresifleşmesiyi sanırım. Sık sık kabus görüyor, sabahları yataktan çıkmak istemiyor, hep yorgun hep gergin hep isteksiz gidip geliyordu o çok sevdiği işine kampanyasına...Neler olduğunu tam anlamasam da kötü bir şeyler olduğunu hissetmeye başlamıştım, belki seçim kampanyası istediği gibi gitmiyordu, ya da partide sorunları vardı...Hiç konuşmadı, anlatmadı ama birgün her şey bir gayzerin fışkırması gibi açığa çıktı...
GÜNER
Her şey nasıl istiyorlarsa öyle oldu, zaten aksi beklenemezdi, işimde her zaman iyi olmuşumdur, erkeklerin zaaflarını daha ilk konuşmada anlar ona göre tavrımı ayarlardım. İşveli, edepsiz, cüretkar, aptal, cahil, akıllı, daha aklınıza gelebilecek her türlü karaktere bürünmekte ustayımdır, yani kimse benden kaçamaz, hele ki Serkan gibi kendini çok akıllı zanneden boş kişilikler...Yani tuzağıma yakalandı, ağa düşen sinek gibi yatağıma koştu, dominant kadın seviyordu , çekip çeviren alıp götüren...Ben de öyle oldum.
Kaseti çektikten sonra bir kopyasını alıp aslını Jale’ye götürdüm, gözleri parladı...Yüksek miktarda bir ödemeyi hiç ikiletmeden hesabıma aktardı ve gerçekten başka bir işte çalışmayı ister miyim diye sordu. Neden isteyim dedim umursamazca...Sonra kasetin kopyasını randevulaştığım gazeteciye sattım, çok para değildi ama bu işten manevi doyum alıyordum yeter de artar dı...İçimde bir hafiflik, çocukça bir neşeyle pamuk şeker aldım yiyerek evin yolunu tuttum.
İNCİ
İlk haberi gazeteden öğrendim. Serkan’ın kasetinden bahsediliyordu, sanki bir popstarın yeni albümünden bahseder gibi umarsızca...Kocamın bir sevgilisi olduğunu zaten biliyordum, ama bu kadar aptal bir adam olduğunu bilmiyordum. Büyük büyük işlere soyunan, Everest’ ten yüksek hedeflere koşan, genç, hırslı, karizmatik Belediye Başkanı’nı aslında nasılda sıradan, içgüdülerinin peşinde kıvranan, eğitimsiz sıradan bir erkekten hiç de farklı olmadığını görmek irkiltmenin ötesinde midemi bulandırdı. Yıllarca bu adam ile sürdürdüğüm bunaltıcı evlilik hayatına güzel bir kılıf geçirmeye çalışmıştım, her saniyemizi onun planları ve istekleri doğrultusunda yaşarken, kendimi ve hayatımı o istedi diye parça pinçik ederken aklım neredeydi acaba ?...
Bundan sonrası hızlı gelişti, adaylıktan çekildi, Belediye Başkanlığından istifaya zorlandı daha acısı tabi onun için, partiden de ihraç edildi. Böylece eşofmanlarını giyip evin en karanlık odasına çekilip sigara üstüne sigara yakıp bir sürü elektrikli telefon konuşmaları yaparak gününü geçirmeye başladı. Maruz kaldığı şey bir tuzak, bir montajdı ona göre...İşler bununla kalsaydı belki bir şekilde paçayı sıyırırdı ama asıl mesele geldi gitti Belediye yolsuzluklarına dayandı. Bir Avrupa ülkesine kaçtığını ben de herkes gibi haberlerden öğrendim ve soluğu Avukat’ta aldım...Mümkün olan en kısa sürede boşanmak istiyorum dedim, hemen bekleyemem...
JALE
Karşımda öyle sakin oturuyordu ki kızıl kahve saçlarından yakalayıp sarsma isteği uyandırıyordu bende...Siyah göğüs dekolteli bir elbise yüksek topuklu stilettolarla bir fahişeden çok sosyete yıldızına benziyordu. Parfümü burun deliklerimden içeri bir tütsü dumanı gibi girip adeta beynimi uyuşturuyordu.
-Demek kasetin bir kopyasını aldın neden ?
-Yapmış olduğumu yapmak için.
-Anlaşmamıza uymadın ve ben sorun çıkaranlardan hiç haz etmem.Sana söyledim beni hafife alma !.
- Anlaşmamızda kaset ile ilgili böyle bir madde yoktu, yani ben aykırı bir şey yapmadım.
-Kendini çok akıllı sanıyuorsun değil mi ?...Sana istediğin miktarda parayı verdim bunu neden yaptın açıklar mısın...
-Siz de bunu istemediniz mi ?
-Soru sorma hakkına sahip değilsin davranışını açıkla bakalım ikna olacak mıyım ?
Ayağa kalktı, ufak tefek bir kadındı topuklularla bile başı ancak göğüs hizzama gelirdi, sakince pencereye gitti ve bir müddet akıp giden trafiğe baktı.
-Çünkü bundan zevk aldım.Bir erkeğin mahvoluşunu izlemekten inanılmaz zevk aldım sebep bu.
-Buna inanmamı mı bekliyorsun
-Neye inandığınız umurumda değil bu zevki tüm hücrelerimde hissederek yaşadım, inanılmazdı.
Sanki müthiş bir sevişme yaşadıktan sonraki o düşsel haz aşamasında takılıp kalmış gibiydi...Hayatımda ilk defa Söyleyecek bir söz bulamadım.
İNCİ
Özgürlüğün tadını damarlarımda sanki adrenalin yağmuruna tutulmuş gibi hissediyordum. Önce kuaföre gidip upuzun açık kumral saçlarımı omuz hizzasında kestirdim ve rengini açtırdım, sonra kendime güzel şık bir elbise aldım krem rengi ipekten asil yumuşak ve okşayıcı...Güzel değildim ama doğal bir zarafetim olduğunu biliyordum, o gün güzel, zeki ve kendinden emin görünmek istedim, yıllar sonra ilk iş başvurumu yapacağım gün özel olmalıydı...
JALE
Yüksek tepelerdeki sarayından lütfederek inmiş bir kar kraliçesi edasıyla odama girdiğinde gerçekten o olduğuna inanamadım. Kariyerini altüst ettiğim Serkan Beyin saygıdeğer eşi İnci Hanım bana iş görüşmesi yapmaya gelmişti. Şehir Planlamacısı olduğunu, iki dil bildiğini, on yıldır çalışmadığını CV sinden okumuştum zaten...Normalde bu özellikler benim için yeterli gelmezdi, ben en iyisini isterim ve alırım daha azıyla asla yetinmedim. Ama ama merak ve inanmazlık duygusu bu görüşmeyi yapmama sebep olmuştu, bu kadının ofisimde işi neydi ?...
-İnci Hanım eşinizin bu karmaşık durumunda onun yanında olmak yerine neden buradasınız ?
-Eski eşim.
-Boşandınız mı ?
-Üzereyim.
-Yine de on yıl aradan sonra çalışmak istiyorsunuz ve zamanında eski kocanızın hiç hazetmediği bir firmaya özgeçmişiniz yetersiz olduğu halde başvuruyorsunuz. Size ne söylememi bekliyorsunuz ?
-Jale Hanım öncelikle eski kocamın durumu ya da duygularının zerre kadar beni ilgilendirmediğini söylemekle başlayım. On yıl çalışamadıysam sebebi kocamın öyle istemiş olmasıdır, bunun yanlışlığını tartışmayacağım çünkü biliyorum, özelliklerim bir çok firma için yetebilir, yeni teknolojilere yabancı kalsam da çabuk öğrenirim ama beni işe almanız için bunlar yeterli değilse yapacak bir şeyim yok. Buraya aslında her şeyi bildiğim için geldim, sizi, o kadını, tuzağı...
Bal rengi saçlarının gölgelediği ela gözlerindeki açık dürüstlük beni açık pencereden aniden dolan bir rüzgarın serinliği gibi çarptı. Bu nasıl bir kadındı böyle ?...
-Buna rağmen bana geldiniz.
-Evet çünkü ikimiz de aynı taraftayız siz şirketinizi kurtarırken beni de kurtardınız, eğer yeniden çalışacaksam bana işi öğreten siz olmalısınız diye düşündüm.
Ayağa kalkıp tam da karşısındaki koltuğa oturdum, ellerini tutup güzel bir şeyler söylemek istedim, ama tarzım bu değildi onun yerine bakışlarındaki saydamlığı takip ederek konuştum..
-Ben çok zor biriyim İnci Hanım
-Ben de
-Sizi kırabilirim, dağıtabilirim, ağlatabilirim, bunlara hazır mısınız ?.
-Ben sizi şaşırtabilirim, heyecanlandırabilirim siz bunlara hazır mısınız ?
-Yarın dedim masama doğru yürürken, onun aurasından çıkmak ve nesnel konuşmak istemiştim. Yarın 8.00 da burada olun, benim yardımcım olarak çalışacaksınız size işin kurnazlıkları dahil her şeyini öğreteceğim ama bana sadık kalır mısınız bilmem...
-Size her şeyin sözünü verebilirim ama bir daha asla sonsuz sadakat sözü veremem.
Sevmiştim bu kadını, insanlar hakkında asla yanılmam ve yine yanılmadım.
4.KADIN
Bu öyküde bir kadın daha vardı aslında nedense hiç bahsedilmedi. Oysa bütün her şeyi ben yaptım, bağlantıları kurdum, iskeleti oluşturdum, kan damarlarını, sinir ağlarını döşedim büyük bir kurnazlıkla kendi acılarımı da içine katacağım lirik bir öykü olsun istedim. Bu üç kadın, bu yazılması çok zor olan ve uykularımı kaçıran üç kadının kıymetimi bilmemesi olacak iş değil. Aslına bakarsanız hiçbirinin tek başına anlamı yok, silik, kişiliksiz ve mutsuz kadınlar...Ben olmasaydım diye başlayan bir sürü paragrafı alt alta sıralayıp büyük bir final yapmak ve her üçünü de rezil etmek çok isterdim. Ama cümlelerimi sıkıştırıp mührümü basacağım bir tek aralık bulamadım, beni yok sayarak, dışlayarak kendi öykülerini yazdılar, yapacak bir şeyim yok susmaktan başka...Ama bilin ki bu öyküde 4. Kadın olmasaydı ilk üçü de olmazdı, ama hadi arkamda bir iz bırakayım giderken...Üçünden birinin ipleri taamen benim elimde ve ben oradayım tam arkasında...Gördünüz mü ?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.