- 506 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
Ab-ı Hayat . . .
youtu.be/OWzyKuvWb4k
Şems’in Mevlana’ya yazdığı mektup:
Bırakmıyorum ki;
Gönülden düşünce olasın,
istemiyorum ki; gözlerde değersiz kalasın
Seni canımda saklıyorum ;
gözümde gönlümde değil.
Tâki son nefesime kadar
bana yar olasın.
Elimde olsa Cenneti ateşe verir,
Cehennemide bir kova suyla söndürürümki
geriye Aşk baki kalsın
Ey seher yeli !
Bir semtten haberin var mı ?
Bir ay yüzlünün yanağından ne haber getirdin
Çalıp çağırdığın,
Hay huy ettiğin günler var mı ?
Ey Rüzgar !
Daha yavaş es,
Çünkü güzel kokuyorsun.
Bu Gönül işidir Kafa işi değil.
Sana dilsiz, dudaksız sözler söyleyeceğim
Bütün kulaklardan gizli sırlardan bahsedeceğim
Bu sözleri sana, herkesin içinde söyleyeceğim,
Ama senden başka kimse duymayacak,
Kimse anlamayacak.
Şimdi sorarım sana,
Hangi aşk daha büyüktür ?
Anlatılarak dile düşen mi,
Anlatılmayıp yürek deşen mi?
Bana güneş’in adı verildi;
Şems
işte böyle başladı,
Benim hikayem
Aşktan mutluluk,
Güvenlik beklerler,
Halbuki aşk son zerresine
kadar kendini vermektir.
Ruhundaki son zerreye kadar,
Sevdiğin olmak istemektir
Onun için eriyecek kadar sevmek,
Kendinden kopmak demektir
İşte ben aşk derken
Böyle bir aşktan bahsediyorum
Var mı onun aşkıyla
Ölmeye cesareti olan
Kalp mi insana sev diyen
Yoksa yalnızlık mı körükleyen?
Sahi nedir sevmek;
Bir muma ateş olmak mı
Yoksa yanan ateşe dokunmak mı ?
Ya tam açacaksın yüreğini
Ya da hiç yeltenmeyecek sin
Grisi yoktur aşkın
Ya siyahı Ya beyazı seçeceksin
Hüzün ki en çok yakışandır aşıklara
Yandık, Yakıldık;
Ama hüzünden yana asla yakınmadık
Ne de olsa biz mahsun
Bir Peygamberin ümmeti değil miyiz?
Hüzün taze tutar aşk yarısını
Yaramdan da hoşum, yârimden de
Heyhat !
Mum gibi erimiyorsa insan,
“ Yanıyorum ” dememeli;
Yanmaktan korkuyorsa kişi,
“ Aşk kapısı"ndan girmemeli
Ya ” Kor Yürekli “ olmalı insan
Ya da kor barındıracak ” Yürekli “
Ey Sevgili !
Bir geceliğine değiş tokuş etseydik yüreğimizi
Taşıyabilir miydin acaba bendeki seni
Güvendiğiniz dağlara karlar yağdığında,
En güzel çare,
Dağ İle Kar’ı baş başa bırakmaktır.
Gün gelip kar eridiğinde;
Dağ yolunuzu gözleyince
En güzel cevap,
Başka bir dağdan selam yollamaktır
Kır kalemin ucunu,
Bundan sonra ki yolculuğumuz,
Aşk yoludur
Aşkı kalemler yazmaz ki
Kitaplarda bulasın.
Yalnız kalırsan yalnız olmadığını bil,
Dertli isen Dermanın olduğunu bil
Hiç bir şeyin sahibiyim deme
Emanetçi olduğunu bil.
Ey Celalleddin,
Talipsen Yüreğime,
Yalnızlığını adayacaksın bana..
Gel bakalım ateşle nasıl oynanır göstereyim,
Gör bakalım, ateş mi seni yakar sen mi ateşi
Elalem şarap içer sarhoş olur
Biz aşk ehliyiz içmeden sarhoş olmuşuz.
ALLAH ( c.c) senin kapından
Aşk sarayına birini alacaksa
O insana sen nasıl
Ben Seni Sevmiyorum dersin
İnsanlar maşuk aramıyor,
Bencil duygularına köle arıyor,
Köle buluyor ama aşkı bulamıyor.
Ey Aşk,
Sen Öyle bir kişisin ki
Dünya tokları,
Senin vuslatının acılarıdır.
Şeytanda insani özelliklerin birisi hariç hepsi vardır,
Şeytanda eksik olan tek nimet AşK…
Şeytanın insanı çekememesi
“Aşksızlığındandır”
. . . ... . . . ... . . . ... . . . ... . . . ... . . . ... . . .
youtu.be/1NDeItdQKcE
___Alıntı "birlahzanefes"
HER ŞEY MÂŞUKTUR, ÂŞIK BİR PERDEDİR
Adamın biri, oğlunu Bağdat’ta yaşadığı söylenen çok arif, âlim bir zâtın yanına verip yetiştirmek istemiş. Anadolu’dan kalkıp âlimin yanına gitmişler. Gittikleri yerde çok hoş karşılanmışlar. İkramlar yapılmış, kahveler içilmiş. Âlim kişi, babayı dinledikten sonra oğluna dönmüş ve şöyle sormuş:
“Evladım, bekleyenin var mı?”
Genç,
“Evet efendim. Köyde beni bekleyen bir nişanlım var” diye cevap vermiş.
Bu cevabın üzerine âlim kişi, gencin babasına dönüp şöyle demiş:
“Efendi, gönlünde başkası olanın bizimle işi olmaz. Var oğlunu al, git ve nişanlısıyla bir an önce düğününü yap!”
Öyle de olmuş ama baba bu sefer ufak oğlunu alıp yola koyulmuş. Aynı şekilde karşılanmışlar. Kahvelerden sonra âlim kişi, ufak oğula sormuş:
“Evladım, bekleyenin var mı?” Genç, “Yok efendim!” demiş.
Âlim kişi şöyle sormuş bu kez: “Peki, hiç âşık oldun mu?” “Hayır efendim!” demiş genç. Âlim kişi tebessüm ederek şöyle karşılık vermiş:
“Evladım, önce git âşık ol, öyle gel!” Elbette eski bir anlatımdır bu; dilden dile bize gelen…
Gerçektir ya da değildir, bilemeyiz. Lâkin dünyevî aşkın, ilâhî aşka götüren bir basamak olduğunu da Mecnun’dan öğrenmek mümkün. Çöllerde Leyla’sı uğruna aşkın ıstırabını içen, divaneye dönen Mecnun, sevdiğine kavuşunca gerçek sevgilinin Mevlâ’sı olduğunu haykırmamış mıydı? Herkesin çilesi farklıdır ve her kişinin, bu dünyada yaşayan herkesin (biliriz ya da bilmeyiz) bir çilesi vardır. Her bir çile merhalesi sabır ve tevekkülle, dua ile ihya edilebilirse bu çileler, kişinin kemâl yolculuğunda pişip olgunlaşmasına neden olur. Bahsettiğimiz aşk, işte bu aşktır. Bizi kemâlata erdirendir hakiki aşk… Ve bizi Hakiki Sevgili’ye yönlendirendir. Allah ile ünsiyet kurdurandır hakiki aşk. Tenden, bedenden geçmek, ilâhî aşkın vuslatı için tutuşmaktır hakiki aşk.
Aşk olmasa, tomurcuklar açar mıydı, gonca güller tüm güzelliklerini ortaya sunar mıydı? Denizler kabarıp coşar mıydı? Toprak, bulutlara hasret, yağmurları bekler miydi? Mecnun, Leyla için çöllere düşer miydi? Bunca kitap, eser, şiir yazılır mıydı? Kâinat aşk üzere… Hayat bir kısır döngü değil… Güneş, her gün öylesine doğup batmıyor. Alev alev, kor kor yanan güneş, her dem aşkın ateşiyle kavrulur. Bu aşk ateşidir onu var eden…
“Eğer Rabbi’min sözlerini yazmak için deniz mürekkep olsa, Rabbi’min sözleri tükenmeden önce deniz muhakkak tükenecekti. Bir mislini daha yardımcı getirsek bile…”
Senin içindeki öz ne ise, neyle beslenmişse, sen de o beslenen şeyle kâinata bakar ve karşında da aynı şeyi görürsün. Zira kâinat bir aynadır.
Aşkla doldur içini ki, İlâhî Aşk’tan katreler damlasın yüreğine!..
Her şey mâşuktur, âşık bir perdedir.
Yaşayan mâşuktur, âşık bir ölüdür,
Kimin aşka meyli yoksa o kanatsız bir kuş gibidir, vah ona!
Her arayan bulamaz, aramadan olmaz...
Oluşturan: birlahzanefes
___Alıntı
Soy/ut’lanıp boy/ut’lanmadan âb-ı hayat s/unulmaz.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.