Farkında mıyız?
Farkında mıyız?
Farkında mısınız?
İnsanlık uyuşturuluyor.
Her gelen nesil önceki nesili aratıyor. X-Y-Z kuşakları derken sekülerleştirilen bilinç yapısı bir çok insani özelliğin üzerini kapatıyor. Söz gelimi bizler gibi geçiş dönemlerinin çocukları bu farkları çok daha net görebilecek tecrübelere sahibiz belki. Hepimiz için demiyorum elbet. Ama bizim atalarımızda, babalarımızda gördüğümüz derin duygusal farklılıkları günümüz gençliğinde ya görmüyoruz ya da çok farklı varyasyonlarına tanık oluyoruz. Ama kesinlikle sağlıklı duygusal bir gelişim ile karşı karşıya değiliz.
Elbet yine şiirler romanlar yazılıyor.
Elbet yine şarkılar bestelenip söyleniyor.
Elbet yine sevdalar yaşanıyor.
Ama teknoloji denen ve internet ile toplumun tüm hücrelerine kadar taşınan olmazsa olmaz cihazların gölgesi altında duygular yaşanmaya çalışılıyor. Yani saf ve temiz diyebileceğimiz noktadan çok uzak.
Günümüz şair ve yazarların kaçını tanıyoruz? Hangi eserlerinden alıntılar yapıp sevdiklerimizle paylaşıyoruz?
Cemal Süreya, Edip Cansever, Özdemir Asaf, İlhan Berk, Attila İlhan ve daha niceleri duygularını yaşadığı o yoğunluğu bugün yaşayan kaç şair var. Bir fikir olsun diye soruyorum; mesela, Kerime Nadir okuyan kaç kişi kaldı bugün?
Artık hangi şarkıları dinleyip söylerken ağlamaklı olup duygusallaşıyoruz? Hala 70’lerin 80’lerin ezgileri ile kanımız kaynamıyor mu çoğumuzun? Çünkü her türlü duygusal parametrelere sahip tınılar ile geniş anlamda insanlığımız akıyor hayatın yatağında.
Arabesk diye bilinen müziğin dinleyenleri cahil, köyden kente göç eden ezik insanlar diye nitelemedi mi sözde müzik otoriteleri? Oysa acıyı da sevinci de içinde barındıran duygusal çıplaklıktı bu müzik dinleyenleri için. Ben mesela, en çok Ferdi Tayfur, Orhan Gencebay dinlerdim. Bugün bile hala… Mesele insanları sevmekse, hayata derinlik katmaksa bu olasılıklar çok daha etkili geliyordu bana. Tabi aynı saflığı, aynı etkiyi diğer müziklerde de bulmak mümkündü o dönemlerde. Kimbilir belki bu hissiyata sahip olmak için bu geçiş döneminin unsuru olmak lazım.
Bugün o kadar şarkı/şarkıcı enflasyonu var ki tek tük beğenimize sahip olabiliyorlar ancak. En garibi de robotik müziklerle şarkıcıların seslerinin değiştirildiği ezgisi olmayan tuhaf şarkılar. Ayrıca ritme dayanan sloganvari, görsel şovların yani çıplaklıkların sınandığı kliplerle izleyicinin önüne konulan müzik salatalarından bahsetmek istemiyorum bile. Sahi 80’lerden sonra Türk Sanat Müziği adına yapılan kaç çalışma var? Bilen varsa söylesin lütfen!
Aşk diye bilinen kelime gecelik ilişkiler için söylenmeye başladı. Cinselliğin cazibesi altında ezilmesine izin verildi bu yüce duygunun. Gece barların yeni model meyhanelerin içkili ambiyansı ile serbest kalan nefsani arzuların, evli-bekar, genç-yaşlı farkı gözetmeksizin çiftleşmek için yapılanların anlamsızlığını da belirtmek istiyorum.
Aşk evlilikleri, duygusal derinliklerindeki sığlığı yüzünden kısa sürmeye mahkum olurken, mantık evlilikleri adı verilen menfaatte iş birliği süreci çok daha uzun sürebilir hale geldi. Aşkın gerçeği olmadan gençler evlenmekten korkar oldu. Ekonomik kaygılar evliliklerin niteliğini belirlerken daha iyi daha zengin daha mutlu yaşamak isteği duygusal boşlukları doğurdu. Yani insanlığın(!) kurguladığı yeni gelecek planlarında acı, hüzün, tasa, hasret, yalnızlık, melankoli yoktu artık. Hep eğlence, hep neşe, hep zenginlik amaç edinilmiş. Bu uğurda beşeriyetin uyuşturması gerekiyorsa uyuşturulmalıydı da… anlayışı hakim. Ama parayla, ama görselliklerle, ama seks ile ama ütopik hayallerle…
Söylemeye çalıştığım; aşırılık, abartı hastalıktır. Duygusal yoğunluğun olmadığı gençliğin topluma verebileceği bir şey olamaz. Acı da, hüzün de, ayrılıklar da, yalnızlıklar da insanlar içindir. Duygusal kırılmalar her zaman olur. Ama yaşamak dediğimiz şey zaten bu kırılmalardan oluşmuyor mu? Yani hülasa gece de olacak gündüz de!
Demeye çalıştığım;
Anlatmaya uğraştığım;
Gençlik tehlikeli bir yolda.
Duygularından, manevi hislerinden arındırılmak isteniyor. Mevzuun komplo teorisi olma ihtimali bir yana birden fazla nedeni olabilir. Bana göre materyalist felsefenin bilincini yayarak ruhları enfekte olmasını sağlamak, Darwinizme hareket alanı sağlayıp haklıların değil güçlülerin sisteminde duygusal sıfırlanmışlığı ile ateizm/deizm virüslerine yol vermek, dolaylı yoldan dünya nüfusunun azalmasına olanak sağlayacak davranış kültürünü oluşturmak ve iyiyle kötünün savaşında insanlığın maneviyatındaki boşlukları derinleştirip insanlığın enerjisini düşürmek. Tabi bunların nedeni ne içini çok su götürür. Bunun ötesi ayrı bir yazı konusu.
Anlayacağımız,
Filmlerde, müziklerde, sanatsal diğer çalışmalarda, toplumsal örgütlerde, kurumsal yapılarda, edebiyatta, sporda, hayatın insanla ilgili tüm alanlarında maneviyata, duygusal farkındalığa ve ahlaka dair açılmış savaş var. Onlar ekonomileriyle, bilimsel imkanlarıyla bizlerin var olma sebebine karşı çıkıyorlar.
Farkında mılar? Belki!
Durmaya niyetleri var mı? Yok!
O halde Allah yardımcımız olsun!!!
TmR 16.08.2023
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.