- 195 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Düzenden Düzensizliğe Minnak Bir Bakış
Fizik yasaları der ki; “Evrende her şey düzenden düzensizliğe doğru gider.” Kaoston kozmosa ve kozmostan da tekrar kaosa giden bir düzenin içerisinde yer almaktayız. Yani elinize bir taş alıp bir cama fırlattığınızda o camın bütünlüğünü bozmuş olursunuz. Taşın etkisiyle parça parça olmuş camı ne yaparsanız yapın hiçbir güç ile eski haline getirmeniz mümkün değildir. Ya da bir kasenin içinde düzenli bir şekilde tam ortadan ayrılmış ve belirgin bir şekilde kakao tozu ve pudra şekeri olduğunu düşünelim. Elimize bir kaşık alıp bu kasenin içindeki kakao tozu ve pudra şekerini saat yönünde karıştıralım. Kakao tozu ve pudra şekeri taneleri birbiri içinde karışacaktır. İlk başta kahverengiye ve beyaza bölünmüş kase içerisindeki madde karışık bir renkte görünecektir. Kase içindeki madde bu haldeyken elimizdeki kaşıkla aynı şekilde saat yönünün tersinde kaseyi karıştırsak kase içindeki maddeleri ilk haline çevirmemiz mümkün olmayacaktır. İşte bu da şunu ispatlar ki; Evren düzenden düzensizliğe doğru hareket eder.
Evrendeki fizik yasalarının evren içerisinde bulunan her şeye hükmettiği gerçeğine karşı çıkacak birisi olabileceğini düşünmüyorum. Evrenin fizik yasaları evren içindeki canlı ya da cansız tüm canlılar için geçerlidir. Yani evrende her şey düzenden düzensizliğe doğru hareket ediyorsa bu yalnızca gezegenler, yıldızlar, galaksiler ya da cansız varlıklar için değil, evrenin içerisinde var olan canlı varlıklar içinde geçerlidir. Hatta bu canlı varlıklar eğer bir bilinç kazanmışlarsa kazandıkları bu bilinç içinde geçerlidir; ruhsal durumları ve düşünceleri içinde geçerlidir. Yani öyle olmalıdır. En azından ben öyle olduğunu düşünüyorum. Ayrıca evrende her şeyin düzenden düzensizliğe doğru hareket ettiği hususunda bizzat şahitlik edebilirim. Ömrüm boyunca her geçen gün ban bir önceki günü, her geçen yıl bana bir önceki yılı aratmıştır. Elbette bu her zaman böyle olmayabilir. Ancak genel durum bu istikamette hareket etmektedir.
Hem maddi anlamda hem de spiritüel anlamda evrende her ey düzenden düzensizliğe doğru hareket etmektedir. Aslına bakılırsa bu yüzden biz insanlar her zaman geçmişimize özlem duyarız. İşi bir adım ileriye götürecek olursak bu evren yasası insanların inanç sistemlerinde bile kendine yer bulmuştur. Özellikle semavi tek tanrılı dinlerde yaratılan ilk insanın yani Adem’in kusursuz bir düzenin hakim olduğu cennette bulunduğu ve ardından bu düzenin bozularak sınırları ve kaosu barındıran dünyamıza gönderildiğinden bahsetmektedir. Yani işler yine düzenden düzensizliğe doğru hareket etmiştir.
Bu günlerde bu düzenden düzensizliğe hareket meselesi oldukça dikkatimi çekmeye başladı. Ben fizik hususunda eğitim almış birisi değilim. Ancak bilimsel konular her daim ilgimi cezbetmiştir. Özellikle çocukluğumdan beri belgesel izlemeye bayılırım. Hollywood sinemasının etkisiyle (ki çocukluk ve ilk gençlik yıllarım bu filmlerle yoğrulmuştur desem yalan söylemiş olmam) bilime; popüler bilime olan ayrı bir değer vermiş ve hatta bu konuyu içselleştirmişimdir. Özellikle hayal dünyamda bu fiziksel enstrümanları kullanarak var olmayan bir dünya yaratmak ayrı bir keyif verir bana. Elbette bu düzenden düzensizliğe doğru hareket etme meselesi keyif verici bir mevzu değil. Çünkü insana düzen ve düzensizlik gibi iki seçenek verilse insan her daim düzeni tercih eder. Çünkü düzenin içinde belirlilik vardır ve belirlilik insana huzur ve güven verir. İnsan doğası gereği güvende olmak ister. Düzensizlikte ise belirsizlik ve dolayısıyla güven bulunmamaktadır. Belirliliği kontrol edebilir insan ama belirsizliği kontrol edemez ve kontrol edemediği belirsizlikten korkar. Tarih boyunca hep böyle olmuştur. Hatta bu nedenle bazı insanlar diğerlerini bu şekilde köleleştirmiştir. Onlara şöyle seslenmiştir; “ Ey İnsan, belirli köleliği mi tercih edersin yoksa belirsiz özgürlüğü mü?” İnsanlarsa şöyle cevap vermişlerdir; “Elbette belirli köleliği efendimiz!” Çağımız maalesef insanlık tarihinin en yüksek köleleştirme ve kölelik rakamlarına sahip olması da bu nedenden kaynaklanmaktadır. Çağımızda insanlar tercihli köleliği özgürlük zannetmektedirler. Yönetimler insanlara bir takım seçenekler sunmaktadır; “Belirlilik içinde bir köle olmayı mı tercih edersiniz? Yoksa belirsizlikler ve dışlanmışlıklar içerinden bir özgür olmayı mı?” Elbette çoğu insan belirsizliğin ve dışlanmışlığın kötü etkisini yaşamamak ve hissetmemek için kölelik seçeneğini seçmişlerdir. Ancak bu tercihlerine rağmen kendilerini özgür ve medeni olarak adlandırmaktadırlar. Kendi doğasını çözen insan bu şekilde kendini köleleştirmiştir. Bu aslına bakılırsa oldukça acıklı da bir öyküdür. Elbette bu yazının konusu tercihli köleliliğin esasları ya da köleleştirmenin kısa tarihi değil. Bunu bir başka yazımda anlatmaya çalışırım. Aslına bakılırsa ömrü boyunca tercihli bir köle olarak yaşamış bir insanın (ki hala öyle yaşamakta olan) bu konuda elbette yazacak birkaç cümlesi vardır.
Nasıl evrende her şey düzenden düzensizliğe doğru ilerliyorsa dünya da ve dünya sakinlerinde de her şey düzenden düzensizliğe doğru ilerler. Ancak insan yapısı gereği düzeni her daim tesis etmek için çalışır ve çabalar. Emek ve alın teri ile var etmeye çalıştığı düzen her defasında evrenin bu kadim yasasına yenilmeye mahkûmdur. İnsan olmanın belki de temellerinden birisi de evrenin bu yasalarına karşı koymaya çalışmasıdır. Ah şu çılgın insanlar! Her zaman öyle olmaz ama kimi zaman insan evrenin yasalarıyla uyum halinde yaşamak ister. Her yasanın kendine has bir durumu söz konusudur çünkü. Bu yasaların kimine karşı koymak gerekir, kimine ise uyum sağlamak. İnsan bilincinin ve insan iradesinin dışında gelişmiş olan bu yasalar insanı çepeçevre kuşatmıştır. O sebepten insan bazen kendini bu yasalardan duvarları örülmüş bir hücrede hisseder kendini. Bende bazen bu hücrenin sıkış tıkış sarsılmaz duvarları arasında çaresiz ve bunalmış hissediyorum kendimi. Ruhun sonsuzluğu evrenin sınırları ile çepeçevre kuşatılmışsa insan bu duruma nasıl tepki verebilir ki? Gerçi çoğu insan için bu duvarlardan oluşan hücre olukça geniştir. Hatta ömrü boyunca bu duvarlara hiç temas insanlar bile mevcut bulunmaktadır. Keşke bende o insanlardan birisi olabilseydim diyeceğim ama yanlış bir dilekte bulunmaktan da ölesiye korkmaktayım.
Yazıma konu olan evrenin düzenden düzensizliğe doğru hareket etmesi hususunda benim şahsi fikrim bu konuda bir doğrusallık olmadığı yönündedir. Bana kalırsa evrende her şey evrenin kendisi gibi hareket etmektedir. Şöyle ki dünya nasıl kendi etrafında ve güneş etrafında dönmekteyse ve dahi güneş nasıl ki hem kendi etrafında hem de galaksinin etrafında dönmekte ise bu yasalar içinde bir doğrusallıktan ziyade bir tür dönme hareketinden bahsedilmelidir. İçerisinde bulunduğumuz samanyolu galaksisi bile hem kendi etrafında dönmektedir hem de tüm birimleriyle birlikte komple başka bir dönüşün içinde bulunmaktadır. Buradan hareketle bir doğrusal hareketten bahsetmek mümkün değildir. Yani evrende her şey düzenden düzensizliğe ve ardından tekrar düzene ve ardından tekrar düzensizliğe doğru hareket eder. Bu döngüsel hareketin tamamlanması içinse elbette zamana ihtiyaç vardır. Ancak bizim sahip olduğumuzu düşündüğümüz zaman bu döngüyü tamamlamaya çoğu zaman yeterli değildir. Bir bu döngünün yalnızca küçük bir bölümüne şahit olmaktayız ve dolayısıyla bu durumu bir döngüden ziyade bir doğrusallığa benzetmekteyiz. Gündüz ve gecenin ardı ardına gelmesi, mevsimlerin değişmesi hep bu döngüselliğin eseridir. Elbette bunun bilimsel bir dayanağının olup olmadığı hakkında net bir görüşe sahip değilim. Yalnızca şahsi kanaatimi belirtiyorum. Bilimsel arenada bir otorite olmamam dolayısıyla da bunun gerçek olup olmadığı hususunda herhangi bir dayanağım yok. Biz edebiyatçılar (elbette kendimi bir edebiyatçı olarak nitelendirmem de oldukça küstahça bir yaklaşım olur. Eli kalem tutanlar desem benim için daha doğru olur sanırım.) romantik bir kurgusallığın içinde hayal kurmayı pek severiz.
Ne de olsa yazmak biraz da boş yerleri doldurmak değil midir?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.