- 186 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MÜSLÜMAN YİTİĞİNİ BULUP YENİDEN SIMSIKI SARILMALIDIR
MÜSLÜMAN YİTİĞİNİ BULUP YENİDEN SIMSIKI SARILMALIDIR
İnsan, elinin altında olanların kıymetini nedense kaybedince anlıyor. Sağlığımızın, dostumuzun, akrabamızın, komşumuzun, özgürlüğümüzün farkında mıydık şimdiye kadar?
Hatırlarsanız yaşlılar gençlere hep, gençliğinizin kıymetini bilin, nasihatinde bulunur. Aklı başında olanlar, sağlığı, ekonomik ve sosyal durumları için her zaman Allah’a şükretmeli değil mi? Bunlar bize sık sık hatta her gün hatırlatılmıyor muydu? Özellikle İslami hassasiyetleri olan arkadaşlarımız bu tür uyarıların sıkça yapıldığını hatırlayacaklardır. Aslına bakarsanız biz insanlar, İslam’ın emir ve yasaklarına layıkıyla riayet etmiş olsak başımıza ne salgın bir hastalık, ne açlık, ne yoksulluk, ne bir bela, ne de bir felaket gelecektir. İslam bize temiz olmayı, hakkı hukuku korumamızı, zenginin fakirler için, fakirlerin de zenginler için bir nimet olduğunu, hısım akrabayı korumayı, kollamayı, komşu haklarına dikkat etmemiz gerektiğini emretmiyor muydu? Günümüzde İslam’ı, sadece kılık kıyafet, zikir, namaz, abdest, oruç gibi kişileri bağlayan konularla sınırlandırdığımız için tabii olarak işin sosyal yönü ikinci planda kalacak ve sanki İslam’ın sosyal yönü yokmuş gibi bir duruma düşürülecektir. Bu, Müslümanım diyen her bir ferdin vebali değil midir?
İslam’ın, namaz, abdest, oruç, zikir gibi ibadetleri tamamen kişinin kendisiyle ilgilidir, yani sadece kendini bağlar. Ancak İslam’ın asıl yönü sosyal yönüdür. Eğer öyle olmasaydı kişiler üzerinden yayılır, ibadetlerini yapan Müslüman, yapmayan da gayrimüslim olarak adlandırılırdı. İslam, İmanla başlar. İman etmiş, ben Müslümanım, diyen bir kişinin Müslümanlığını yargılamak, cennete, cehenneme göndermek biz insanların işi değildir. İman etmiş ve İslam’ın gereklerini yapan ve yapmayanların hükmünü mahlûkatın yaratıcısı Allah (CC) verecektir. İslam’ın varlığının ve gücünün ortaya konulduğu alan sosyal çevredir. Toplumsal bir dindir İslam, yani bütün insanlığa inmiştir, kişilere değil. Aksi takdirde bunca fıkıh, akait, tefsir, vb. kitaplar yazılıp yayınlanmazdı.
Bütün bunları neden hatırlattık? İnsan yaradılış gayesine uygun bir hayat tarzı içinde olmuş olsa başına bin bir türlü bela ve musibet gelmez. Son tahlilde dünyayı hizaya sokmaya çalışan devletlerin çaresizliğini ve kendilerinin de nasıl hizaya sokulduğunu görüyoruz. Devletler de insan odaklı bir anlayış içinde olsalardı dünyada ne aç, ne açık insan kalmazdı. Şimdi herkes kara kara düşünüyor... İnsanlık daha çok düşünmeli…
Biz daha bundan birkaç ay önceye kadar özgürlüğümüzün farkında değildik. Kendimizi baskı altında hissediyor, yerimizde duramıyorduk. Sağlığımızın ne kadar önemli olduğunun farkında değildik, kendi rahatsızlığımızın diğerlerine göre en kötüsü olduğunu zannediyor, sağlıklı iken başkalarının hastalığını umursamıyorduk. Sokağa çıkamayacağımızı anlayınca, açlık korkusuyla, bakkala, markete saldırmaya başlıyoruz. İnsanlığımızı unutuyoruz. Hala akıllanmadığımızı gösterir gibi kargaşaya sebep oluyor, fırındaki ekmeklerin neredeyse hepsini kendimiz alıp götürmeye kalkıyoruz. İki günlük sokağa çıkma yasağında bile neredeyse birbirimizi yemeye çalışıyorduk. Biz ne zaman akıllanacağız!
İnsanoğlu hiçbir şey yemeden en az beş, on gün dayanabiliriz. Allah’a şükür suyumuz var. Neden yiyeceğe saldırıyoruz. Aklımız sadece midemize mi tâbi olmuş? İslam az yemeyi, az konuşmayı ve az uyuyup çok çalışmayı tavsiye ediyor. Peki, bizler ne yapıyoruz? Cevabını hepimiz çok iyi biliyoruz. Kendimiz için istediğimizi bir başkası için de istemedikçe iman etmiş oluyor muyuz?
Kişilerin hastalığı insanlığı sıkıntıya sokmaz ama insanlığın hastalığı bütün dünyayı sıkıntıya sokar. Müslümanlar bugün camilere gidemiyor, cemaat yapamıyor, Cuma namazlarını kılamıyor… Bunlar çok büyük bir uyarıdır. Öncelikle Müslümanım diyenler yeniden iman edip Müslüman olacaklar ve bütün insanlığı hidayete davet edeceklerdir. Aksi takdirde sorumluluktan kurtulamayacaklardır.
İslam’ı, öncelikle Müslümanlar doğru anlayıp örnek olmadıkça yeryüzünde sulh ve sükûn olmayacaktır. Bunun sorumluluğu da vebali de Müslümanım diyenlerin omuzundadır. Biz Müslümanlığımızı kaybetmişiz; yeniden bulmalı ve ona sımsıkı sarılmalıyız vesselam…
12.04.2020
İnsan, elinin altında olanların kıymetini nedense kaybedince anlıyor. Sağlığımızın, dostumuzun, akrabamızın, komşumuzun, özgürlüğümüzün farkında mıydık şimdiye kadar?
Hatırlarsanız yaşlılar gençlere hep, gençliğinizin kıymetini bilin, nasihatinde bulunur. Aklı başında olanlar, sağlığı, ekonomik ve sosyal durumları için her zaman Allah’a şükretmeli değil mi? Bunlar bize sık sık hatta her gün hatırlatılmıyor muydu? Özellikle İslami hassasiyetleri olan arkadaşlarımız bu tür uyarıların sıkça yapıldığını hatırlayacaklardır. Aslına bakarsanız biz insanlar, İslam’ın emir ve yasaklarına layıkıyla riayet etmiş olsak başımıza ne salgın bir hastalık, ne açlık, ne yoksulluk, ne bir bela, ne de bir felaket gelecektir. İslam bize temiz olmayı, hakkı hukuku korumamızı, zenginin fakirler için, fakirlerin de zenginler için bir nimet olduğunu, hısım akrabayı korumayı, kollamayı, komşu haklarına dikkat etmemiz gerektiğini emretmiyor muydu? Günümüzde İslam’ı, sadece kılık kıyafet, zikir, namaz, abdest, oruç gibi kişileri bağlayan konularla sınırlandırdığımız için tabii olarak işin sosyal yönü ikinci planda kalacak ve sanki İslam’ın sosyal yönü yokmuş gibi bir duruma düşürülecektir. Bu, Müslümanım diyen her bir ferdin vebali değil midir?
İslam’ın, namaz, abdest, oruç, zikir gibi ibadetleri tamamen kişinin kendisiyle ilgilidir, yani sadece kendini bağlar. Ancak İslam’ın asıl yönü sosyal yönüdür. Eğer öyle olmasaydı kişiler üzerinden yayılır, ibadetlerini yapan Müslüman, yapmayan da gayrimüslim olarak adlandırılırdı. İslam, İmanla başlar. İman etmiş, ben Müslümanım, diyen bir kişinin Müslümanlığını yargılamak, cennete, cehenneme göndermek biz insanların işi değildir. İman etmiş ve İslam’ın gereklerini yapan ve yapmayanların hükmünü mahlûkatın yaratıcısı Allah (CC) verecektir. İslam’ın varlığının ve gücünün ortaya konulduğu alan sosyal çevredir. Toplumsal bir dindir İslam, yani bütün insanlığa inmiştir, kişilere değil. Aksi takdirde bunca fıkıh, akait, tefsir, vb. kitaplar yazılıp yayınlanmazdı.
Bütün bunları neden hatırlattık? İnsan yaradılış gayesine uygun bir hayat tarzı içinde olmuş olsa başına bin bir türlü bela ve musibet gelmez. Son tahlilde dünyayı hizaya sokmaya çalışan devletlerin çaresizliğini ve kendilerinin de nasıl hizaya sokulduğunu görüyoruz. Devletler de insan odaklı bir anlayış içinde olsalardı dünyada ne aç, ne açık insan kalmazdı. Şimdi herkes kara kara düşünüyor... İnsanlık daha çok düşünmeli…
Biz daha bundan birkaç ay önceye kadar özgürlüğümüzün farkında değildik. Kendimizi baskı altında hissediyor, yerimizde duramıyorduk. Sağlığımızın ne kadar önemli olduğunun farkında değildik, kendi rahatsızlığımızın diğerlerine göre en kötüsü olduğunu zannediyor, sağlıklı iken başkalarının hastalığını umursamıyorduk. Sokağa çıkamayacağımızı anlayınca, açlık korkusuyla, bakkala, markete saldırmaya başlıyoruz. İnsanlığımızı unutuyoruz. Hala akıllanmadığımızı gösterir gibi kargaşaya sebep oluyor, fırındaki ekmeklerin neredeyse hepsini kendimiz alıp götürmeye kalkıyoruz. İki günlük sokağa çıkma yasağında bile neredeyse birbirimizi yemeye çalışıyorduk. Biz ne zaman akıllanacağız!
İnsanoğlu hiçbir şey yemeden en az beş, on gün dayanabiliriz. Allah’a şükür suyumuz var. Neden yiyeceğe saldırıyoruz. Aklımız sadece midemize mi tâbi olmuş? İslam az yemeyi, az konuşmayı ve az uyuyup çok çalışmayı tavsiye ediyor. Peki, bizler ne yapıyoruz? Cevabını hepimiz çok iyi biliyoruz. Kendimiz için istediğimizi bir başkası için de istemedikçe iman etmiş oluyor muyuz?
Kişilerin hastalığı insanlığı sıkıntıya sokmaz ama insanlığın hastalığı bütün dünyayı sıkıntıya sokar. Müslümanlar bugün camilere gidemiyor, cemaat yapamıyor, Cuma namazlarını kılamıyor… Bunlar çok büyük bir uyarıdır. Öncelikle Müslümanım diyenler yeniden iman edip Müslüman olacaklar ve bütün insanlığı hidayete davet edeceklerdir. Aksi takdirde sorumluluktan kurtulamayacaklardır.
İslam’ı, öncelikle Müslümanlar doğru anlayıp örnek olmadıkça yeryüzünde sulh ve sükûn olmayacaktır. Bunun sorumluluğu da vebali de Müslümanım diyenlerin omuzundadır. Biz Müslümanlığımızı kaybetmişiz; yeniden bulmalı ve ona sımsıkı sarılmalıyız vesselam…
12.04.2020
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.