- 378 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DÖRT BUÇUK DENGE
Fırsat buldukça her yaz İstanbul’dan taaa! İzmir Seferihisar akrabalarımın yazlığına gidip birkaç gün geçirmeyi adet haline getirmiştim.. Kısaca aile ortamı; çal oyna da uzak pişir taşır olayı ise ev sahibine aitti. Bana ise her açıdan uyar ev tatilleri..
Benim keyfim demişken. Bazı ekstradan ev sahibinin destek fikir verme baskısı da görüyordum. mesela çiğden başlıyorsun yemeğin her ayarına pişene kadar tatmaya.bir tahta kaşın ucuna dayatılmış altı üstü bir taze fasulye yemeği .
Hele bir bak şunun tuzu nasıl ;vııı salçası sanki fazla gibi gibi.
yada az daha pişireyim mi? bu gibi durum yaşam alanıma girince bana bir fenalık gelirdi..
Bu durumların mağduru olmaktansa kendimi deniz sevgisine teslim ederim deyip dışarı atardım da.
Elbet ki ;yeşil ve denizin bir arada olduğu her tatil yöresi gibi burada da. Akşamları sinek ısırıklarına kaşıntı savaş verirsin. Uykunun bir bölümü kaçak yani sıra sabahın erken saatleri de uyku hiç ele geçmezdi. Benim uykunun gözlerime tahammülsüzlüğü yüzden oda pek olmuyordu.
Deniz kenarına gidip bir başına sessizliğin keyfini çatayım derken bu seferde ayak seslerim kumların bağırana basa basa çıkardığı o sesi tahminen bir iki saat çekerdim.
Gözlerim yattığım odanın içinde koşa koşa yorulduğunu his eder etmez kolay giyinip çıkardığım bir elbisem hemen elimin altından üstüme geçirip, teras katında çıkan merdivenleri geride bırakıp kapıdaydım bile
Tarih 10-07-2020 Günlerden salı idi; çünkü evdekiler yoğurt yapmak için sütçüden süt almışlardı. ya sütçü den tabi ki süt alınır. benim ki de laf olsun.alışkanlık bitişik konuları bitişik evler gibi dilimize alıştırmış öylede gidiyor bunu çok zor düzeltiriz.
Ve ben bahçe kapısının mandalının kaldırmaya uğraşırken. içeriden biri avazı çıktığı kadar "aman ha! bu sefer çok kayıp etme kendini ;evin yolunu parmaklarını ağzından tükürüğünle ıslat sonra gelişe göre bastır. ve bir bardak süt seni bekler" o ses ben adımlarımın hızına göre uzaklaştığım yere kadar kulaklarımdan çınlayıp durdu.
Ben çılgınlılığın kraliçesi ve kalabalığın üstüne üstüne yürümeyi koca şehirde bırakmış . Buraya gelip aynı zamanda sessizlikle kalacağım olacak işi değil . Yani vukuatsız kesinlikle eve dönemezdim. bu güne çok iş bırakmadan dönerim dualarım içinde ellerim semada.
Duygunun denizle selamlaşmasını ifade edecek cümle bulamıyorum. Ama bu sabah denizin geceden dinlenmiş hali çok hoştu ve şu ayak çabukluğuma ;birinin hakikaten dur! ülen nereye böyle demesi lazımdı.
Ruhumun yer genişliğine adaptasyon o kadar yüksekti ki! Yürüdükçe yürüyesim geliyordu.
Bir garip düşünce yarenliğini kendine mutluluk sayıp, çevrede olup bitenlere hâkimdi gözlerim.
Denizin kıyısına ayaklarını söküp sonra geri çekilen; Yaşı otuz olmasa ona yakın bir adam ilişti.
Gözlerim inanamıyorum on numara beş yıldız ve hakkını yememek lazım adamın .
hey hey yavrum ben gibi cinselliğe aç biri için çok tehlikeli bir fiziğe sahipti.elime geçse ben bunu bütün bütün yerim ki!...
Gözlerim açıkken beyaz bir zambak gibi karşımda. Kapatmaya gelince bir mavi içine çizilmiş güneşti. Yemin olsun ki bu adam yunan tanrılarının ödünç almış bizim yaşam alanımızda unutulmuş gibi
elimde değil arzularıma ateş parçaları yamanmış ve ayılıp bayılıyorum
Göz zevkime göre kaslarının birbirine hizalı duruşu spor yaptığına işretti ve sıfır yağ kavrulmuş tam fıstık erkek fıstıktı.
Ooof ya! arkadaş bu adam tam benlik düzgün yüz hatları bir film kahramanı aklıma getirir gibi oldu. Yok, şimdilik tanıdık çıkmayayım başa bele alırız ne lazım değil mi?
Adamın yanından geçerken kuş tüyüne emsal bir esnek duruşum Şener şenin ha baba sınıfında ki "badi Ekrem karakterinin çok ötesi idi; . Öyle böyle değil. Adeta bu görünmezlik bir oskarlıkdi.
Burnun dikine koşmaya devam ediyor. Çaktırmadan da adamın izleme keyfinde geri kalmıyordum. Bir an bana bir şey söyleyeceğini hissi de; gözümden kaçmamıştı.
Bir dağ yemiş fare misali, ufak yakınlaşma içinde avıma doğru gidip, gelmek arası tereddütte kaldım. Bu görünmezlik tahtımı yıkama fikri geldi; aklımın ucuna; sonra neyse deyip avımdan üzülerek uzaklaştım.
Kimse beni yakalayamaz hırsı ile bir süre sonra denizde ki dalga sesi ve kumların ayağımda ki terlikle çıkarttıkları haşır huşur sesleri baş başa idik;
Birden peşimde naif bir erkek sesi göğe yükselip ve alçaldı " hey bayan bakar mısınız? Ve bu yükselen naif sesle tüm dikkatimi dağıtmış. Tekrar ağzımı sulandıran avıma yaklaşma şansı doğruyordu.
Önce başka birine seslendiğini düşünüp, etraf da bir telaş ile insanları aramış boşa aramakla zaman kayıp ediyorum.
Beynimin içinde burun buruna düşüncelere siz bir durun dedim. Yahu adam dimdik horozlanmış beni sesleniyor. Dedim.
Sonra mideme bir ağrı yerini sakın anne memesinde süt emişen bir bebeğe döndü. Sahilde tek hatun benim ve bin kere eminim ve İçim deki sesle zafer çığlıkları atıyoruz. Ama belli etmiyoruz da.
Huyum kurusun çekici bir kadınım bir elli beş boyumla. Kimse bana inanmazdı. Sallanayım bir ortalık da. Bana hayır diyecek adamın teee ebesine derdimde. Aha da! gelin göründe yerim dar..
Sahne (bir) net bir inanmışlıkla adam bana beğeni zarfı atmış.elbet ki durmak hataydı. Soracaklarına bir meraklı ben hemen ona doğru yürüdüm.
Adam telefonun cüzdanın bana uzatarak; ben deniz ağabey’ nin hal hatırını sormaya gideceğim. Ve bunları kısa bir süreliğine tutan biri olmalı demiştim ki! Ne gariptir ki bu sabah kura da siz çıktınız.
Ben ise hiç tereddüt etmem adamın bana doğru uzattığı telefonu ve cüzdanı kırk yıllık arkadaşı , tanısı gibi sahiplenip şortumun derin cebine attım bile
Oof Adamın oturmak için getirdiği aç topla sandalye geçip bir güzelde kuruldum.
Bir denizi izliyorum. Bir aşık süratli bulutları yüreğim bir sevince düğüm düğüm olmuş artık her şeyi oluruna bırakacağım. Deyip kendimle, dünümle daha doğrusu yapamadıklarım ile İnatlaşıyorum.
Kısaca başkalarının kalp atışlarına çok duygusal; Birde şairlik ve yaşanmamışlık var ya serde. Lanet olsun kilitliyor o ışıksız zindanlara beni.
Başlasın hayallerin biri; diğeri gelsin der gibi sanki kırk yıllık eşim denize girmiş ve ben onun havlusunu tutmaya adaylığıma da dudak altından kış kış gülmekteyim.
Yedi emin bana o vakit büyük bir hazla adamın denizle kucaklaşmasını izlemek düştü. Bir kenarda beni bekleyen bir bardak sıcak süt ve kahvaltıya yetişmeyeceğimin korkusunu yaşıyorum.
Ne çare şu anda kuş olsam bile orada olmam imkânsizdı. Çünkü Deniz ve adam birbirleri ile samimiyet kurmuşlar. oturduğum yerde dizimi kırıp bekleyecektim..
Adama Bir iki hey! Huy seslerle seslendim .keza adamın beni duymuyordu. .Bizim orada sıkça kullanılan bir söz var küre kere ditebi "dedim.
Garip bir bekleyişti ama; Çok şükür deniz ve adamın şakalaşması bitti. Sulu serpme kumları çiğneye çiğneye ve rüzgârın yardım ile üstündeki damlayan suları başıma boca ediverdi.
Bittik adam; iyilik bilmez bir kuru bir teşekkür edip yere dağılan eşyalarını toplamaya koyuldu.
Bu dünyada ne insan fazlası insan var. aah! Kötülük işleyeydin benim kanıma ve tel ve cüzdanın alıp gidivereydim ne bo..ok yiyecekti. düşüncesi gayet kötü ve hoş bir şey değildi ama neysine.
Buraya geldiğimden beri daha çok alışkanlık olmuş. Hafta bir deniz ile sohbet etmeye gitmem.Birine de alışkanlık olmuş onu sonrada öğrendim.
Hani Şu cüzdanım ve telefonuma sahip çıkar mısın? Diyen beyefendi bana bir iki adam uzaklıkta eli kolu dolu taşıdıklarının ağırlığı altın da iki büklüm olmuş;tam karşımda.
Belli ki bir sahne şovu var ve izleyicisi yok benim o günde olduğu gibi deniz kıyısına koyduğu sandalyeye kurulup izlememi ister. Yani denizin kıyısına yiyecek ve içeceklerle yıllık tam teşkilat gelmişti.
Bir sevinç yüklenmiş ağzı kulaklarına varıyor. Gelişim onun bayramı adeta beni görünce sanki aylardır. Bir adaya düşmüş Robinson amcayı da anımsattı ve günler sonra insan görmüş çığlıkları attı ."sen neredesin be arkadaşım?feryadı sonrası Bir anda kaçak durumuna düşmüş ve yerimden dönüp kalmıştım.
Bir var ki İç sesim rolüne hazır gibi "evet ben suçluyum günlerdir neden hastalanıp ve hastane odalarında yatmış ve olacak işimi bu adam beni beklemiş beklemiş ve ben uzaktan bu sevdiğim denizi yakın değil de uzaklarda seyrettim.
Oysaki henüz tanımadığım bu vatandaş her sabah gelip denizin kıyısına düşüncelerinin en güzeline sırtını dayayıp beni beklemiş vaaah vah beni beni…
Bu arada o beyefendi: çok hünerli bir şekilde getirdiği masayı kuruyor.sepetteki yiyecekleri masaya dizmem yardım etmem konusunda talimatını vermeyi de ihmal etmiyor. Haha!
kımıl kımıl erkekleri normal durumlarda çekilmez bulan ben!... bu sefer hoş buluyorum.
bende az değilim haa!
Olması gereken bir umdu o kimdi? ben kimdim.tanışmanın tanış olmanın elbet ki insanlar arasında bir adabı da var.bir görüşte iki üç cümle zor edilirken ne kadar verim beklenir değil mi?
Bir gözünü güneş ışığında sadece koruya bilircesine bir gözü kapalı elini bana doğru uzatım istersen tanışalım sen kim ben kimim diye…
Bütün parça olan cümleleri ben pek bir arada tutmam onun için o konuşursa ben cevap veriyorum. Yani hızlı bir tanışıklık ne getirir bizden ne görür bilemem susuyorum yani.
O dediğim gibi kımıl kımıl hızlı hareket ediyor .Göz teması olmadan dudaklarında dökülen cümleye nasıl cevap verebilirim. gerçekten göz teması benim en etkilendiğim alandır.
Dedik ki ben Kemal Mahir burada minik süre yaşayanlardanım.
Yedi sekiz ay yurt dışına tonlarca soğuk taşır. Sonra buralarda ısınmanın soğukluğun, sıcağa o kardeşliğini gidip denizin kulaklarına fısıldıyorum.
Ve diyorum ki akılı ol Isınana satarlar seni de.
Döndü bana
Her neyse sen kimsin? Neyse fazla geyik yaptım. Belli avcılığın yok senin aça kalmamak için bana muhtacız
içim deki sese kulak misafir oldum. diyormuşum ki "Vallahi benimde canıma minnet zaten tatilimi bedavaya getirmiş. Kıymetli akrabalarımın güzel yazlıklarında
Beleşe gel yerleşe hiç hayır demem."
Ve hayatımda ilk defa deniz kıyısında kahvaltı yapıyorum. Bu süper bir fırsat deniz kıyısında kahvaltı fikrine çökmüş Kemal mahir beyin söyledikleri havada kalıyordu.
Çok şartları kısıtlı bir değilim. Ama bir şeyler alınıp deniz kıyısında daha önce yenilir de. Ben hep deniz kıyısında yeme içmeye dikilenenlerdenim. Kum toz topak deyip hiç istemedim.
Denizin dalga seslerine karışan gülüşü ve bakışlarına arada bir gelip gidiyorum o farkında değildi.
Kemal mahir ; Beynine milyon harf uçurmuş, sonra yere indirmiş adam olduğunu da çok net beli ediyor. Her cümlesi resmi kurumda bir belge gibi çok kibar duyarlı ve çevrede herkesten haberi var.
Hangi kedi hangi sokak da; sahipsiz hangi köpeği kısırlaştırdığını anlatıp durdu.
Bir ara bütün dikkatini üzerime toplamış bedende eksik fazlaları ayıklamaya doğru giderken.Hop deyiverdim oradan."bu gün sanki denizin rengi bir soluk geldi bana" böylelikle konuyu denize yönlendirmiş oldum.
Ev ortamı olsa sofrayı kuran kaldırsın derimde. Dışarıda durum farklı. Yedik içtik hesapları kim ödeyeceğin hakkını vermeliyiydim yani zengin kalkışı yapmak gerek bu sofrada..
Onun halen kafası bende.Niye kafası bende olmasın ki adam haklı kendimle ilgili ona saatlerdir tek bir cümle etmemiştim.
Eee sen kimsin? Hangi cadıdan ödünç alıp süpergesini buralara kadar geldin, dedi ise
o su yeşili gözleri üzerimdeyken
Ooy işte o zaman kalbimin bir numara çevirip, sonra çok yaşa kurunun yanında. Demeyi beceremezdi.
Çünkü beni yakınen tanıyanlar bilir. Yer beğenmemişlik huyum ise fazla ilgiden kaçmanın belirtilerdir. Kaçak ayna denizin içinde hafif simamı görüyorum. bir sıcaklık tepemden girip ayaklarımdan çıktı sanki.
"ne bileyim kimim" cümlelerimi sihirli yıldız tozlarına banıp usulca dudaklarımın arasında azat etmek de istedim. Bana cadı dedi resmen kızgınca gözlerine gözlerimi hapis ederek taa bürünün dibine kadar sokuldum.
Yok, cadı süpürgesi ile isim o kazla uçup her yere giden çocuk kimdi? Ben o olabilirim dedim
O ise tipik erkek şekillenmesi hemen itiraz etti
Hadi oradan…. Sen kızsın bir kere, Nilsi olamazsın.
izin verirsen Nilsi ben olayım.
Aay aynen mahalle çocuklarının oyunlarına alamadık yabancı bir çocuk gibi ondan biraz kendimi daha geriye çekmiş suratım ise beş karış oldu.
Onun koruyucu incinmişlik tamiri yapma gibi huylarının olduğunu bu davranışında anladım . İyi tamam bozulma hemen siz yumuşak kanat olun öyle ise… Dedi.
Pekiyi, deyip ikimizde parmaklarımızı bir sevgilinin belini sarar gibi çay bardağına sardık. dudaklarımızla o demli ılık çayı ile tekrar buluşturduk.
Her güzel günün bozucu insan sesleri kâh denizin içinde; kâh kıyılarında yavaş yavaş çoğalmaya gökyüzüne yükseliyordu.
Bura güzel kalbimin sesi yeşil çimlerde yuvarlıyor beni de asıl ebemin seyisini evde görecektim. Telefonuma gelen aramaların sayısı da bir hayli fazlaydı.
Öyle ise kalkma vakit deyip ve Kemal mahir bey’ önce bir güzel teşekkür fasıl sonrası oradan hemen topuklamak kaldı
Kemal Mahir bey kalkmaya hazırlığımı görünce bir hamlede el bileklerimden kavrayıp "Hop bir daha oturup denizi bir başına bırakmayabiliriz ? .
Biraz daha oturmanın sakıncası olmadığı gibi, zaten iki bardak çayımız kalmış içelim bende kalkıp gideceğim yığınla iş birikmiştir",dedi.
Benim ki de büyük saygısızlık uzun bir süre oturup adamla karnımı bir güzel doyurmuşum. "Kürt karını doyunca gözü çarığın da olurmuş "durumuna düşmemek için bir iki dakikadan bir şey olmaz.Salla gitsin oturmanın evde savaş sebebi olduğu kadar olmuştur, dedim.
Zaten. bende ilgi alaka hasretini çeken biriyim.kalktığım gibi geri sandalyeye oturdum.
kahvaltı masasına oturduğumdan beri adam beni kim olduğumu karıncalandı durdu.eğer ki amatör bir yazar olduğum söyleseydim .
Kendisinden bana bir şeyler anlatamadığı gibi dinlemeyi tercih ederdi.
Genel olarak yazar çizerleri dinlemeyi herkes çok sever. Dünyanın olup bitenden haberi var sayılır. Bende şahsen bende daha iyi yazarları dinlemeyi tercih ediyorum.
Onun yıllardır biriktirdiği bir şeylerin olma hissimdi. Aynı zamanda birini dinlemeyi seviyorum yazmak sonra ki isimdir.
Ve şimdilik onun her sabah kahvaltı tekrarlama teklifine ne evet nede hayır dedim. Bakırız demek zaten yeterli ertelenmişlik di.
Çünkü misafir olduğum akrabaların günlük yaşamlarına eşlik edecek bir görev almıştım. kuru kuruya kim kimi misafir eder ki evinde öyle değil mi?
Gecenin geç saatlerine kadar sabah yaşamış olduğum. Güzel anların o tekrarın da bıkmamış ve üzerinde düşünüp düşünüp durmam sonrası .
Artık tek kişilik kalbimin olma şansını elimin içinde kayıp gitmesi an meselesi. Kısaca düşüncem aynen şu idi; Bu nasıl biri ile bir tanışıklık ve biz hangi nedenle nereye doğru yol alıyorduk.
Yalnızlığın ve en önemlisi birbirimizin boş kalbine en erken kim davranıp fethedecekti. Diye bekleyim görecektim..
Karşımda el göz kaşı işreti yapıp hadi kendini anlat ısrarını sürdürüyor.
bilmiyor ki Dünyada en zorlandığım şey ben beni birine anlatmaktı. Her yerde bir çürümüşlük ve her yerde birinin acı çığlıklarını duymaktan belki çok erken ve geç kaldığımı düşünüyorum.
Ben kimim? Hayatlarının içine sıçılmış dört kadının o sevgi kırıntıları ile beslenen . İşte öyle bilindik şartlara göre büyütülen bir diğer kadınım
Mesela ilk anneannemi anlatayım
Annemin annesinin adı akide sultan idi; evet doğru tahmin adı akide şekerden geliyor.o işimi belki annesi belki babası çok sevmiş sonuç itibarı ile adı akide şekeri oluvermiş.
Aşık Veysel’in doğduğu memlekete dünyaya gelmiş şimdi beyniniz de anneannemi fiziki özelliklerini kurgulamışsınızdır. Yöre kadınlarına benzer biri düşünmüşsünüz karakaş; gözler elmas. onun tam tersi inci mercan dişleri küp şekeri büyüklüğünde burnu ve sarı saçlı, mavi gözleri beyaz teni ile adeta Avrupa ülkesinde gelen turistlere benzerdi.
Anneannem on beş yaşına geldiğini gören köy ve çevre köy delikanlıların beğenisini kazanmış kimi kaçarıyım. Kimi yüreklenip ailelerinde birkaç sözü geçen beylerle dünür gönderiyor.Fakat o hiç birine evet dememiş
Kader kısmet olayına çok alakasız bulan bit yapım vardır. Bu sefer ben bile onun evliliğine kader kısmet diye biliyorum.
Yazın kavurucu genişin altında Tarımla uğraşan köylü işlerini bitirmiş; Buğdaylarını satıp paralarına ceplerine koyunca bir derin nefes alındığı sanılır. Orada o para koyulduğu gibi durmasının da imkânı yoktur.
Köylüler arası tabi ki alış veriş trafik başlar. Kimini kasabadan; kiminde başka illerden gelen tüccarlardan ihtiyaçlarını alırlarmış.
O zamanlar Malatya da köylerine hali satan tüccarlar gelirmiş; Dedem de. Yirmi beş yaşında evde kalmış erkekler listesinde baş sırada adı yazılıyıymış.
Anneannemi görünce sevmek değil de olsunlar diye kızı bir şekilde konuşturup gönlünü etmiş alıp bir gece Malatya getirmiş…
Demiştim ya anneannemi gönülsüz aldığını evde kalmışlığını bitirmek için kaçırdığını, üç kız doğurmuş ama dedemin sevgisinin üzerine sevgi koyamamış
En sonda kuma olayı gelir başına ve Anadolu da bazı kırsal kesimlerde . Bir kadının yürek eşi olmazsa o kadın daha da çok ezilir. İstediği kadar becerikli olsun anaç olsun hiçbir önemi yok .Anne annemin Tek yaptı akıllık da. kendi nikâhını kumaya vermemesi idi;
Birinin yaşamını çalan güngörmez lafını anneannemde hep duyardım. Meğerse dedem üçüncü bir kadını kuma diye kumaşının üzerine getirmeye hazırlanırken.acı sonunda beraberinde hazırlamış. kadının ağzının sıkı olmasından dolayı kaçışları birilerine duyurur.Ve bütün planları suya düşer .Çünkü bu sefer koyununa almaya niyetlendiği kadın evliyiymiş
Ve kadının yakınları bu olaydan haberdar olunca . Dedemi köylerinin en tenha yerinde pusuya düşürüp fena bir şekilde dövmüşler. Köyden kaçıyım derken; yediği darbelerden iç kanama geçirmesi ile sonuçlanır.. Sonrasını Sivas da bir devlet hastanesinde olmuş biliyorum.
Anneannem kuma yetkisini diğer ikinci kadının elinden alıp onu geldiği köye göndermesini başarır.
Kadınların nasırlaşan yürekleri diğer erkeksi kalıplaşmaya başlar anneannemde aynen erkesi bir şekle bürünür . bürümesin ne yapsın .Gencecik üstelik çok güzel bir kadın. Kaysı bahçelerinde kimin ırgata ihtiyacı varsa gitmiş.
üç kızı ile yani aç açıkta kalmama mücadelesi vermiş. Hayatlarını benim babamın annemle evlikleri yön vermiş. Hep beraber Malatya dan İzmir’e taşınmışlar.
Zati muhterem babam ise oldukça boylu etine dolgun ve yüz hataları düzgün bir adamış ve gülümsedikçe bembeyaz dişlerinin seyrine dalan çok kadın ve kız olurmuş.
Ve yörenin parmakla gösterilen iyi bir doğrama ustası; ne kadar buğday ambarı, yük ambarı dedikleri. Genelde. Yatak, yorgan dizdikleri çekmeceli içi geniş dolapları yaparmış. Zaten annemi de ustalık hünerini sergilediği bir zamanda tanımış.
Aşk ne kadar var. Bilmem. Ama bizim peder anneme hiç içi ısınamamaşı çok kötü bir durum bir bahane ile nasıl ayrılayım diye fırsat kolluyormuş.
Üç numara ablam; ..Hazal dünyaya gelmesi ile babamın aradığı fırsat ayaklarına gelir
Ve bizim peder efendi neymiş, Sen bana bir erkek evlat verememiş bahanesi ile uzak olan kalbi daha da buz keser.
Bu arada annem her Anadolu kadını gibi suçlu olduğuna inanmış ve bizleri kanatlarının altına toplayıp, kendi korku masalını onlara anlatarak büyüttü.
Keza o sahipsizlik suçluluk duygusu annemin de. Düşüncelerinde fazlasıyla yer edinmiş olmalı ki anneanneme yakın kaderi yaşamak zorunda kaldı.
Düşünüyorum da; bizim toplumda ki yüzde seksen kadının aşkı sadece cinsellikle birlik anılması. Yani daha iler toplumlarda eşlerden birinin ölümü ve ya boşanıp gitmesi kaynaklı ve yeniden seve bilirsin.
Sevmeyi tek bir kalp emanet etme fikrini halen dediğim gibi benliklerin de; sokup atamadılar.
Bizim bu Türk kadını yeri gelmişken ve bu konuyu konuşuyorken. Size sorsam eminim ki aynı cevabı alırım sizden de.
Ya ben birini çok sevip unutamadığınızı sıralarsınız nice güzel ve hüzünlü sözlerle değil mi?
Bir yerde tekrar yaşamaya başlama cesareti aslına bakarsan yok hiç kimde.
Düşene biliyor musunuz? Genç yaşta cinsellik bir yana güzel bir söze hasret bırakılıyorsunuz yani yüzün ortasına birileri tükürüyor siz yarabbim şükür diyorsunuz.. Ve itile kakıla en güzel anlarınız paslı bir çiviye asılı kalınıyor. Ben falanın eşiyim; falanın annesiyim diyorsunuz
.Sahiplenmenin bazen sonuçları daha yıkıcı daha acı vericidir. Tıpkı anneannemde ki gibi
her seferinde Anlatılması bana çözümsüzlüğü hatırlatıyor. Bu duruma tependen tırnağa inciniyorum. Bir kadının yerine kötü sonuçları düşünmek. Onun yarım bırakılan yanlarına sahip çıkmaya geç kalmayı asıl kabul ediyorum.
En iyisi diğer konuya geçeyim.
Teyzelerimin nasıl bir hayat yaşadıklarına gelince o başlı basına bir muamma.yazılsa kesinlikle birbirine bağlı roman serisi olur. anlattıkça çoğalır misali birer hayat yaşadılar.
Yani anlayacağın ailemin kadınlarının hayatı bittik bir hayattan ibarettir. Hatırlarsanız laf arasında iki teyzem olduğunu söylemiştim.
Annemin bir hayat kadın olarak omuzladığı kirli yaşamın öncesi sonrası da aynı idi; fakat teyzelerimin hiç günahsız or…spu bir kadının kız kardeşleri çevredeki nefsine yenik adamların dikkatini çok çabuk çeker… Nere gitseler karşılarına dikilirlerdi.
Hemen hemen gecenin bir yarıları ful alkol alırlar ve ayakta duracak halleri yoktu. Her seferinde postu yüzülmüş les gibi birileri kapıya bırakıp giderdi.
Annemin hatalarının mı? Yoksa kaderinin kurbanı olduklarını mı? Desem bilemiyorum.
Hatırımda onların ayık halleri çok nadirdi. Hadi oldu diyelim. Eksiye, tatlıya, atlıya kâh ahlar atarlardı. O yaşta çok detaylı düşünme fırsatım yoktu. sizce tam fahişelik rolünü mü? Yapıyorlardı. yada birilerinin yarım bıraktıklarına sahip çıkmadır fahişelik kanımca.
çocukken ekşi sakızı ve Pamuk şekerini çok severdim. onun asıl Nedeni de yine teyzelerimdi. cüzdanlarında ki bozuk paralarla; beni bakkala koşuştururlardı. Hadi aslanım bir grip’in yâda soda al derlerdi.
Şu an onları konuşurken bile içim acıyor. Sevdiklerin senin, yahu düşünsene gözlerinin tam önünde; her işkenceyi görüyor.
Çaresizsin birde çaresizliğin adı çocuksun ucube insanların ağız kokusunu çekiyor yahu fahişelik bir meslek değil para kazanmak mı? İstiyorsun bazı annelerin yaptığı gibi git merdiven sil dediğim çok olmuştur anneme. Babamın yedi sülalesine ve canına sıcıp konu kapanmıştır derdi.
Ve bildiğim kadarıyla insanı arzuların bir sınırı vardır. Bu kadınları hangi hayvanın pençelerinin arasında kalıyor ki! Bu kadar bedenlerine eziyetli dönüyorlardı.
Sevginin doğrusunu savunan ben; evet ben bu boy bu endamle bir erkeği sevmeyi denedim.
İnanmayacaksın bu kadar kadın hayatının çürüdüğü ile büyüyen bir kadın kendi benzeri kadınların yaralarını nasıl sarar diyeceksiniz.
O yarının kendisi ben iken Yâda bittik bir hayat yaratmanın sebebi olmak işimi zorlaştırıyor.
şimdi anneannem hey huzur sana çok şükür kavuştum demiş midir?
anneannem yıllar sonra gönlünü bir adama emanet edip, Erzincan’ nin bir köyüne yetmişlik gelin olarak gitti.
Tarımla uğraşan eşi onun hayatına ne kata bilir ki. Ay canım orada değişen sadece kader değil basını koyduğu yastığı oldu. Kadının yaşadıkları onu diğer kadınlarda farklı yere koydu.
Daha çok erkesi bir kalıbın içine yerleşmiş anneannem aynı zamanda. İyi tütün sarıp içerdi.
Yine öyle bir gün kağnı arabası ile tarlaya giderken. Hayvanları dizginleyen ipleri koluna bağlayıp, tütün sarmaya çalışmış ve hayvanlar bilinmiyor. bir şeyde ürküp yokuştan aşağı uçurumdan aşağı düşmüş. Ceset’ini günler sonra bulup çıkarmışlar ve Erzincan’ın kuru cayır köyünde defini yapılır.
bizim çok sonra öldüğünden haberimiz olmuştu. Tel yok gelen giden olmayınca o da öyle gariban kaldı bilmediği topraklarda canım…
Evet, çok kötü bir son Bir seveninin kollarında hayatta gözlerini yumak kimseye nasip olmaz ki
Zaten biraz onun yıllar sonra sevgisinin peşinde gitme cesaretti ayakta tutu.
Lakin bu yüzden Annem aşka inancı yarım bir kadındı. Annem anneannem kadar güzel bir kadındı. Burunu ve dudakları minicik küçük birere para kesesi gibiydi. Onun saçları sanki daha köyü bir sarı idi; gözleri şu yeşiline yakın ve asıl onu dişiliğe iten irice memeleri ve sürekli erimeye davet ettiği basenleri vardı ."on parmağın ön marifet "öldüğün söylemeden geçemem
Babamın aldatmaları bir kenara ağzı bozuk, öfkeli her an içip kapıya dayanacak beklentisi bizi çok üzüyordu. Eve gelmesini hiç istemiyorduk. Pis herif bir günde gitti hiç gelmedi.
Ve işte onun küfürlerinin bedeli rahat bir yaşamdı. O gidince biriken faturalar, bakkal, manav, kasap hepsi annemin eline bakıyordu. Ordulu bir Tülin teyze annemi bir gün süsleyip dışarı çıkardı. Bu seferde annemin süslü evden çıkışı ve sabaha karşı dönüşü başladı. Annemin eli para görünce teyzemlerin paraya renkleri değişti. Sırlıyla gece dışarı çıkıp eve dönüşlerini izliyorduk. Bisikletim iyi bir topum spor ayakkabılarım mahalde herkes hayrandı. Bir gün arkadaşımın biri sen örs…pu çocuğusun tabi bisikletin topun olur demesi ile annemlerin yaptıkları işin hakkında net bilgim oldu.
Bir komşumuzun aklına uyarak bedenin güzelliğini hatırı büyük para uğruna tanımadığı erkeklere satan bir kadın benim annemdi.
Diyeceksiniz yaptığı işi öğrendiğiniz andan itibaren onu yok sayabilirdiniz.
aah anam ah! Hani derler ya! Aynı zamanda yaşanılanı bedelini canı ile ödemiş bir kadındı nasıl yapabilirdim on yok sayabilirdim.
Ve son durumu yaklaşık yedi yıldır da. Halk arasında adı yaşlılık hastalığına yakalandı. Onun için çok şey diyemem ruhuma güzel bir anı bırakamam her şeyin farkında bence sadece yaşıyor gibi yapıyor. Bizde onun davrandığı şekilde yaşıyor yapıyoruz.
İki teyzemde halen birbirini çaprazdan gören evlerindeler. Kardeşlik işte birbirlerinin ölümlerini görememe dileklerini tutuyorlar " sen benim ölümümü görme oda ona; tipik iki mutsuz kadın işte…
hayatında ki bittik kadınları. Fazla değil eksik bile anlatmıştı bana
Ve o kadar ona güven vermiş olmalıyım ki fukara sümüğü gibi yapıştı yakama illaki yarın akşam bir yemekle sohbetin devamı sözünü almak içinde inanılmaz uğraş verdi. Fakat benim ağzımda. Yine bakarız sözcüğü çıkmıştı.
Gözünü seveyim rüzgâr ve adaletini seveyim rüzgâr dedim çok iyi bir zamanlaman var. evet doğru tahmin Bu güzel sohbetin finalini rüzgâr itekleyip getirdiği kum taneleri ile yapmıştı.
Bir anda kahvaltı masacığımızın üzeri tamamen kum kaplamıştı.
ay hele ben ne yaptım .kaçma planlarına destek gelen rüzgar bir celallendim anooooo bir celallendim ki sormayın .
efendim neymiş kumların içinde. sofra kurulup yemek mi ?yenilir
Ve her şeyin bir usulü var.
işte bir adam ötemizde bulunan gayette uygun fiyatta kahvaltı sunumu yapan restonrat ne güne duruyor dedim de dedim.
Onun tuzu kuru masada kalan kâgit bardak ,çanakları çöp poşeti ile buluşturmuş ve ekmek parçalarını da denize doğru fırlattı "hey deniz kardeş ben aç kalmanı istemeyenlerdenim. Ve hakkın olanı al diye bağırdı.
çok güzeldi. o sesinin sedası bayıldım adama
kalbime yaren olacak bu adam bir şansı daha hak ediyor…
ve gelirim her sabaha akşam..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.