- 155 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
CAPIR CAPIR
Abim Neşet askerden geldi. Anam bir yağmırda kepenekle Hoter Yusuf’a düğür gedip Cennet’i istedi. Doktor Reşit’in arabasını gelin arabası dutup eve gelin getirmiştik. Neşet askere iki ay diye gidip de askerliği on sekiz aya uzayınca Cennet’in bizim yanımızda kalma süresi uzamıştı. Okul açoldığında Yozgat’a görev yerine gitti. Çekerek’in Özükavak kasabasında ilkokulda görev yapıyordu. Eskişehir’de okurken bazen Neşet’in yanına Yozgat’a gelirdim. Kübra’nın doğumunda anam da gelmişti. İkizlerin doğumunda ben de gitmiştim. Eskişehir’de okurken bazen Bursa’ya Duran dayımın yanına da giderdim. Sınavlarım bitmişti. Eskişehir otogarından Bursa otobüsüne bindim. Dayımın evini bilmiyordum. Bursa’da tarım müdürlüğünü sora sora buldum. Dayımı tarım çalışanlarının lokalinde buldum. Beni görünce şaşırdı. Birbirimize sarıldık. Beni evine götürdü. Evde Ummanı yengem, Gülden, Serkan, Hakan vardı. Ben Gülden’e aşıktım.Gülden yeni yetişiyordu. Bana göre bir ürkek ceylan gibiydi. Dünyalar güzeliydi. Onu deliler gibi seviyordum. Akraba evliliği sakıncalıydı ona göre. Bana göre hava hoştu. Gözüm ve aklım aşkın esiri olmuştu. Aşkımı dile getirmek büyük cesaretti. Bazen bir ağacın gövdesine yazarım. Bazen de onun için bir şiir yazarım. Şiirimi kimse okuyup beğenmez. Şiirle kız mı tavlanır ki akıl işte. İnsanı rezil eder hep. Ben bir defa yakışıklı değilim. Cebimde beş guruş param yok. İşim yok, gücüm yok. Rastgele yaşıyorum hayatı. Okuduğum okuldan mezun olunca ne iş yapacağım da kesin belli değil. Ben çocukluğumu yaşamadım. Gençliğimi yaşamadım. Köyde kör büyüdüm. Güneş gözlüğüm olmadı. Trene , uçağa binmedim. Banka kartım olmadı. Kaba , görgüsüz, cahil, beş parasız işsiz biriydim. Aldığım kızı rezil ederdim. Onu mutlu edecek bir hayatı ona sunamam. Aşık olmak bedavaydı. Ancak incinmiş bir gurur sahibiydim. Kendimi ezik hissediyordum. Şehir kültürü nasıldı bilmiyordum. Köyde mutluydum. Akşam olunca yatakta uyurken bir kızın hayalini kurar yatağa yorgana sarılırdım. Sabah olunca banyo falan yapmazdım. Pis pis dolaşırdım. Evlenmek cinsellik duygularını bastırmak mıydı anlamadım ki. Hergün el arabasıyla yatakta duygularımı bastırırdım. Ben bir hayvan mıydım insan mıydım? Dünya yalandı. Hayat yalandı. Akşam güneş batarken karanlığa kalırım diye çok korkardım. Ya gece evin yolunu bulamaz dağda, yolda tek başıma kalırsam diye çok korkarım. Büyükşehirde kaybolmaktan da korkardım. Eve geldiğimde Ummanı yengem benim ağzımı aramak için bana köyle ilgili sorular sorup cevap alıyordu. Ben çok saf biriyim. Kim ne derse samimi bir şekilde inanırdım. Hayaat bu düşe kalka her şeyi öğretiyordu. Gülden kendisine aşık olduğumu biliyordu. Hakan perdeci yanında çalışıyordu. Dayım tarım ürünleri ve fidan satan bir arkadaşının yanında çalışıyordu. Fidanları günlük sulardı. Serkan resim bölümünde okuyordu. Ressam gbi resim çizerdi. Gülden de liseye yeni başlamıştı. Benim gözümde çok büyük manalar yüklenmiş bir cennet perisiydi. Üç dört gün ağırlandım. Yedirdiler, içirdiler. Bursa’nın çarşı pazarını dolaştırdılar. Ulu Cami’ye de gittik. Serkan araba kullanmasını biliyordu. Arabayla ailecek Antalya’ya tatile gittiklerini, Uludağ’da nasıl gezip eğlendiklerini anlattılar ballandıra ballandıra. Bursa otagarında Duran dayım Gısaoğlan’ın oğlu Yonis’le karşılaşmışlar da kimin neyisin diye sorduğunda, Gısoğlan’ın oğluyum dedirtirememişti. Sen Nizipli Memmet’in gardeşi misin diye sormuş da he benim Ziraatçı Duran’ım dediğini anlatırdı. Bursa’dan Adana yerine Yozgat otobüsüne bindim.Yozgat’a indim. Çekerek minibüsüne bindim. Özükavak’a belediye dolmuşu varmış. Binip kasabaya geldim. Belediye binasının önünde indim. Sordum bakkala Neşet Hoca’nın evi nerde? Sen neyi oliin birader? Gardeşiyim abi. Aha şura. Merdivenlerden aşağı inince ilk ev. Tamam abi çok sağol. Kapıyı çaldım tak tak. Abim beni görünce çok şaşırdı. Burası kasabanın sevilen insanlarından Ese Abi’nin eviydi. Gendisi bitişikte oturuyordu. Sığırları vardı. Yozgat çok soğuk olurdu. Evin dışı kerpiç ve sığır tezeği tazeyken samanla garıştırılıp eyicene özleşince bir güzel sıvanmıştı içi dışı. Çatı ise duvarların üstü boydan booya beşonla döşenmişti. Üstü de tahtayla kapatılmış ve en üstü de tezekle sıvanıp kapatılmıştı. Bu iyi bir yalıtım sağlıyordu. Gışın aman bilmeyen sert soğuk ve ayazlarından bu şekilde kurtulmak mümkündü. Okul eve yakındı. Yanında da ortaokul vardı. Müdürlüğü birdi. Abim her ikisinin de müdürüydü. Öğretmenler ve aileler arasında muhteşem bir samimi ilişki sistemi vardı. Okul çalışanları büyük bir aileydi. Birbirlerine oturmaya gidip gelirler. Toplanıp bir dana kesip bir su kenarına pikniğe gidilirmiş. Yiyip içme, dostluk kardeşlik dört dörtlük bir aile ortamı işte. Herkes memleketin her bir yerinden ancak ilişkiler yakın. Cennet beni iyi ağırladı. Havadan sudan konular muhabbet konusuydu. Üç ya da dört gün kaldım. Evde Cennet hanımla tartışırken abim tarafsız kalıyordu. Ben misafirdim. Hem de kardeştim. Ancak abim biraz pısırıktı. Bana harçlık verirdi. Bunu yengen duymasın diye benim ağzımı sıkı tutmam için tembihlerdi. Evden kovuldum. Cennet arkadaki lafı önde konuşurdu. Bu benim çok ağarımaa gitti. Çok öfkelendim. Kendimi bir yerden atmak istiyordum. Belediyenin önünden dolmuş kalkıyordu Çekerek’e. İlk dolmuş geldi herkes hurra aynı anda dolmuşa hücüm edince ben dışarda kaldım. İkinci domuş geldi. Yine aynısı oldu. Üçüncü dolmuşa ben atladım hücum edince bana biri kızmıştı. Adana’ya indiğimde kendimi Taş Köpü’den aşağı atsam mı diye hayal ediyordum. Beni evden koğmuştu bizim yenge hanım. Pısırık abim de garşısında ezilip büzülmüştü. Köye geldim kimseyebir şey anlatmamıştım. Ancak anama her şeyimi anlatırdım. Anam beni anlardı. Ben sana avrat bulurum oğlum. Sen sınıfını capır capır geç yeter ki derdi hep. Ben hiç sınıf tekrarına galmamıştım.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.