- 293 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
RUHUNU SEVDİĞİM
RUHUNU SEVDİĞİM
Az ya da çok. Her insan farklı bir değerdir. Çünkü herhangi bir kişinin; tüm özelliklerini, meziyetlerini, kilosu, fiziki yapısı, hatta öfke ve sevincini, bir başka kişide bire bir bulabilmek mümkün değildir. Bu yüzden her insanın, bende farklı bir değeri, farklı bir ederi vardır. Bunu bir kıyaslama olarak değil de, karşısıdakini olduğu gibi kabul etmek anlamında değerlendirmek gerekir.
Mesele şu; karşıdaki kişi ya da kişileri, bazı farklılıklarından dolayı, kompleks ya da zaaflarından dolayı otekileştirecek, hor görecek, aşağılayacak, ya da kendime benzetmeye çalışıyorsam, sorunlu olan değiştirmeye,ötekileştirmeye çalıştığım kişi değil, sorunlu olan, bizzat benim kendimim!
Nasıl mı?
Şöyle; ben kendime bile tahammül edemezken, sizden bir tane daha neden yaratmaya çalışıyorsam, elbette bu bir sorundur. Çünkü sizleri kendi zevkim, kendi egom, kendi mutluluğum için değiştirmeye çalışıyorum. Bu da sizin leyhinize değil, aleyhinizedir!
Tabii ki bu tutumu sergileyenlerin tam aksini sergileyenler de vardır! Bu tiplere de, öz ezici mazoşist diyerek nokta koyuyorum. Herşeye rağmen, ruhu o kadar güzel arkadaşlarım, dostlarım var ki, kimisi yerden bitme bücür. Kimisi Anadolu kavağı gibi uzun. Kimisi benim gibi sıska çelimsiz. Kimisi duba gibi maşallahı var. Tabii ki benim de gıptayla baktığım.
Ne var ki, her sınıf, her kategori, her dil, her lehçe her renkten bu güzel arkadaş ve dostlarımla bir araya geldiğimizde, gözlerimize mil çekmiscesine insana odaklanıyor, o insanın nüvesindeki güzel ruhu görüyoruz.
Örneğin: Bebek yüzlü bir doktor arkadaşım var. Çok sevdiğim, saygı duyduğum, fikrinden, zikirinden, düşüncelerinden ve sohbetinden inanılmaz haz aldığım. Ne var ki, kendisi bir hekim olmasına rağmen, kompleksine yenik düşmüş, kilosunu, vücut ölçülerini kendisine sorun ederek hayata küsme noktasına gelmiş. Ama çevresindekilere sorsan; bu arkadaşımızın mesleği, becerisi ve ruhunun güzel oluşundan dolayı, kıskançlık boyutunda bir gıptayla baktıklarını söylerler!
Ya da avukat arkadaşım; benim gibi sıska mi sıska, çelimsiz teki. Birçoğunuz onun pişirdiği yemeği bile yemezsiniz. Bu kadının yaptığı yemeklerde vitamin olsa, kendisine yarardı diye, açılan sofraya yüz çevirirdiniz. Ama durum hiç de öyle değil. Yüreği güzel bu arkadaşımın açtığı öyle bir sohbet sofrası var ki, görenler, duyanlar kendinden geçer mest olurlar. Ne var ki bu sıska çelimsiz arkadaşım da kendisiyle barışık değil. Üstelik de, birçok insanı borç yükünden, parmaklıklar ardından, kimilerini boşayarak mutsuzluktan kurtarıyor olmasına rağmen sıskalığından çelimsizliğinden bir şikâyettir ki sorma gitsin. Asistanı dahil, müvekkilleri bile, keşke biz de böyle bir avukat olsaydım diye gıpta ediyor.
Bir baba; babalığı dört dörtlük. Eşine koca, çocuklarına harika bir baba. Söz konusu ailesi olduğunda tereddüt etmeden dünyaya kibrit çakacak biri. Her çocuğun keşke benim de böyle bir babam olsaydı diye iç çektiği bir baba.
Bir iletişimci; sevgisi, farkındalık yaratıcı söz söylem ve yazdıklarıyla adeta bir kutup yıldızı. İkna kabiliyeti yüksek,sohbetleri verimli ve yol gösterici. Çoğu zaman kendisini dahi unutup, zamanını, maddi imkanlarını başkaları için seferber eden ama mutlu olmaktan hep bir şikayeti olan biri. Oysa çevresindekilerin birçoğu, keşke biz de bu donanım ve bu imkanlara sahip olabilseydim diye gıptayla baktıkları bir iletisimci.
Bir anne; Bilgisi, kültürü, yaşam tarzı, sevgi ve sadakati ile gönüllerde taht kurmuş cefakar ve vefakar bir dişi. Yerden bitme bastı bacak. Boyundan şikayetçi. Ama çıtı pıtı. Çevredekilerin, keşke bizde bu kadar güzel gülebilsek diye imrendiği bir anne!
Yani kısaca kimse kendisinden memnun değil. Herkes küçük kusurunu gözünde büyüterek dağ gibi görür! Dolayısıyla bir mutsuzluk, bir melankoli halidir ki sorma gitsin.
Yahu arkadaşım ben senin ruhundaki o ışığı seviyorum. Senin fiziki görünümünü, paranı pulunu, yaptığın işi değil. Hadi gel inadı bırak da biraz olsun kendini sev. Sev ki beni de sevebilesin ruhunu sevdiğim!
Efkan ÖTGÜN