- 560 Okunma
- 4 Yorum
- 4 Beğeni
BEN BENE
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
BEN BENE
Hep beraber aynı evde yaşayınca bazen ihmal ediliyor aile fertlerinin duyguları. Ne zaman ki birinin morali bozuk, o zaman fark ediliyor hayatında bir şeyin ters gittiği. Aile fertleri hesabı ben de çoktan beridir ihmal ettiğimi fark ettim benlerimi. Bir toplantının vakti geldi de geçiyor bile. Aslında sık sık toplantı yaparım tek tek hepsiyle, bu sefer benlerimin hepsini de çağırdım toplantıya.
İnsan, kendi benlerini görür sayınca. İnsan, insanın benlerini görür dışarıdan bakınca. Sözde her benin bir anlamı varmış. Sonradan çıkan ve birden büyüyüp koyulaşan ben kötü haber verirmiş insana. Sima ilmiyle ilgilenenler hep karakter testi yapıyor gördükleri benle ilgili, kaştaki ben insanın ender bulunan güzel huylara sahip olduğunu müjdelermiş. Eldeki ben kişinin elini attığı her işte başarılı olduğunun göstergesiymiş. Elinde ben olan, hünerli olurmuş, yemekleri lezzetliymiş. “-miş, -miş, -miş!” Sonuç?
Bıraktım benlerimi. Dışarıdan bir tek ben görünsem de ben kadromla tek tek başladım toplantıya. Baştan elimi çağırdım. Ne zaman çağırsam ikilemez, iki eli kanda olsa gelir, elleri dert görmesin. Aldım karşıma, baktım ki tir tir titriyor, üstelemedim fazla, zaten aramız limoni bu aralar. Sen benim sağ kolumsun, elimden tutan elimsin. Al eline kalemi, yaz kederini, dök içini, yeter ki beni bırakma. Yazmayı yeni öğreniyorsun, yazmak istemiyorsan ya da yazamıyorsan al eline örgünü. Kendini yorgun hissettiğinde hep örgüne sığındın, dört yaşından beri ne zaman sıkılsan örgüden ferahlarsın, beni de ferahlatırsın. Hani her şey elindeydi, hani her şey elimdeydi? Sen elimi bırakırsan ben kimi tutar, kime tutunurum? Yine tut, yeter ki elimi havada bırakma. Yeter ki göster avuç içlerini insanlara. Avuç içi güvendir, huzurdur. Herkes elinden geleni ardına koymasa da sen yine de elinden geleni yap. Aç avuç içlerini, yeniden oku baştan sona bildiklerini. Bir gün konacak içine beklediklerin. Bir gün, bugün olmazsa yarın, bu dünyada değilse ahirette geçecek eline alacakların. Gel, barışalım, el ele verip sarılalım.
O da hoşlanmaz küslükten, bilirim. Barıştık sarılınca, özlediğimizi anladık barışınca. Ruhumu çağır dedim; bir el etti, ruhum yanımda beliriverdi. Ezelden beri seninleyiz, ebede beraber gideceğiz. Herkes ölse de biz sonsuza kadar yaşayacağız. Neden bıraktın beni dedim.
Sustu. Sessizdir genellikle. Sevmez pek konuşmayı. Beni konuşturur hep. Söylemek istediklerini bana söyletir, yazmak istediklerini bana yazdırır. Kendinden bahsetmemi istemez, adına İlham dedirtir illaki.
Hani hislerine çok güvenirdin? Hani hislerinde yanılmazdın? Bana da hep “altıncı his, Allah’ın kadınlara bir lütfu. Altıncı his olmasa tüm kadınlar yanlışa düşer.” dedirtirdin. Altıncı hissinle ne kadar övünürsen övün, Allah hissettirmezse hissedemezsin.
Hani “Rüyalarıma inanırım, boş çıkmaz benim rüyalarım” dedirtirdin bana, ne oldu şimdi o boş çıkmayan rüyalarıma?
Yok, kaçma, kırgın olsam da kızgın değilim sana. Gel, barışalım, yine birbirimize sımsıkı sarılalım.
Baktım elimin gözüne, çağırdı toplantıya dışarıda sırasını bekleyen aklımı. Aklım geldi yanıma, bir bakışımdan anlar ne demek istediğimi, neye kızdığımı. Beni en iyi o tanır. Beni en iyi o bilir. Beraber dedikodu yaparız bulaşık yıkarken. Beraber düşünürüz çıkmaza girdiğimizde, beraber yol buluruz yürümek için. Her yolun sonunda beraber yoruluruz. Birine kırıldığımızda kırgınlığımız geçsin diye beraber uyuruz. Bazen de birbirimizi uyuturuz. Çaresiz kaldığımızda birbirimizden akıl alırız. Beraber karar verip beraber uygularız. Yanlışımızda birbirimizi uyarır, birbirimizi dinler, dinlendiririz.
Ey kendini akıllı sanan akılsız,
Hani akıllıydın sen? Hani doğruyu yanlıştan ayırırdın?
Hayatın boyunca hesapsız yaşadın. Matematiği sevmediğin için hesap yapmayı öğrenemedin. Bir türlü sayamadın kendini. Aklın karıştığında bir toplayamadın, dağıttın kendini de kimsenin yüzüne çarpmadın suçlarını. Bölündün hep, parçalandın. Arkasında durdun tüm sözlerinin, eller gibi içinden çıkmadın. İçine attın çok şeyi, içindekileri içinden çıkaramadın. Bağlandığın yerden gitmen gerektiğinde bir yön bulup çıkamadın. Coğrafyayı da bir türlü anlamadın. Dereyi tepeyi ayırt edemedin. Düz yollarda yürümek varken hep karşına dönemeç çıktı. Neyse ki tarihi bildin. Özel günleri hep yazdın akıl defterine. Kırılma noktalarını milat kabul edip sıfırdan başladın yeni hayatına. Fizikten anlamasan da kırılma noktasını yaparak yaşayarak öğrendin, bu da en etkili ve en kalıcı öğrenme şekli.
Yok, hemen karartma içini. Bak gökyüzüne, karanlığı varsa aydınlığı da var. Dolunayın bile bir aydınlık bir karanlık yüzü var. İnsanlar da dolunay gibi, aydınlık yüzünü gösteriyor her zaman. Karanlık yüzü bir sinir anında, kıskançlıkla, kinle, hırsla beliriyor. Şaşırma! Tüm bu karanlık içinde içi kararmıyor yıldızların. Dağıtmıyor kendilerini hiçbiri. Dağılmıyor kafalarına göre. Tüm bu karanlıklar içinde daha çok gösteriyor yüzlerini; çünkü karanlık yanları yok. Karanlık yanı olan yükselebilir, parlayabilir; ama asla yıldız olamaz. Yıldız olmak için sabırla beklemek gerekir. Seni göklere çıkaranlar, yerin dibine sokmayı da bilir; çünkü ipin ucu onların ellerindedir.
Bırak artık gidene üzülmeyi, kaybettiklerini beklemeyi. Gel, barışalım, yine birbirimize sımsıkı sarılalım.
Bunlar neyse de başım en çok gönlümle dertte. “Ben gönül adamıyım” diyor da bir şey demiyor. Ben de ona bir şey diyemiyorum. Bu kadarı ona yetiyor.
Bak bak nasıl da aniden soldu gül benzi, nasıl da al al oldu utancından yanacıkları, nasıl da duyuluyor sesi uzaktan, nasıl da çırpınıyor kuş gibi.
Ah gönlüm, en çok sana kızıyorum. Ah gönlüm, en çok seni seviyorum. Büyük büyük acılarla gönlünü demlendiriyorsun da bir dem gelince küçücük şeylerle mutlu olabiliyorsun.
Ben bene yaptığımız toplantıyı burada sona erdiriyorum. Dışarıdan bakan bir ben görür, ben içime bakarım kaç ben görürüm. Kimi gururlandırır, kimi utandırır, kimi mutlu eder, kimi duygulandırır, kimi gerçeklerle yüzleştirir, kimi umutlandırır, kimi güçlendirir, kimi yorar, kimi cevap verir, kimi sorar...
Ah ben, bir ben içinde kaç ben!
YORUMLAR
Sen sene uzunca bir toplantı yapmışsınız. 🙂
Bazen içimiz o kadar kalabalık olur, o kadar çok ses çıkar ki beden evimizde her şey karmakarışık olur. Sınıfta öğrencilerini susturamayan bir öğretmen gibi çaresiz kalırız işte o zaman. Biri kalk gidelim der, öbürü ..k yeme otur, der. Bazen birinin peşine takılır gideriz, diğerleri yaygarayı koparır. Hepsinin anlaştığı bir noktayı çoğu zaman bulamayız.
Yine de hep düşünmüşümdür; 82 yaşındaki aristokrat Tolstoy'u içindeki hangi kişi muhteşem evinden çıkartıp da bir tren istasyonuna sürükledi ve son nefesini orada vermesine sebep oldu? Ölürken bile içindeki sesler susmuyor ve merak ediyor; "Peki ama köylüler nasıl ölüyorlar?" diye soruyordu.
Biliyorum; içimizdeki sesler hiç susmayacak! Ne zaman ne yapacaklar, başımıza ne işler açacaklar, bizi nereye sürükleyecekler? Susanna Tamaro "Yüreğinin Götürdüğü Yere Git" der; duâ edelim de yüreğimiz bizi olmamız yere götürsün.
Hamiyet Su Kopartan
Teşekkür ederim sayın Kaplumbağa, saygılarımla...
Ben, zihnimi çağırır ruhumu toplarım. Önce aklım gelir. Çoğu zaman haber vermez ellerimle bir gelir. Ayaklarım sabırsızlanır. Bedenim strese girer başım dumanlanır. Ben kimim? Yokum ben. Ve şaşkınım. Aklım bir fikir çağırmış düşüncem eyleme geçmiş bile. Hadi hayırlısı! Bir arkadaşım bulmuş getirmiş beni. Bir yakınıma teslim etmiş. Sonra aklım başıma geldi. Ve toplantıyı ben yapmaya başladım benlerimle. Ben bene yazınız çok güzeldi tebrikler.
Hamiyet Su Kopartan
Hamiyet Su Kopartan
Yunus Emre in de dediği gibi .Bir ben var benden içeri..Harika bir iç hesaplasmasiydi. Elinize emeğinize yüreğinize sağlık tebrikler hocam muhteşem dizeler kaleminiz hiç susmasın tebrikler Kutlarım başarılarınızin devamını dilerim hocamhayırlı geceler dilerim
Hamiyet Su Kopartan
Çok güzel seslendirmişsiniz. Tebrik eder, başarılı çalışmalarınızın devamını dilerim. Muhabbetle...