- 162 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
OZAN.
OZAN VE TARİHİ.
Eski Türker’de şaire «ozan» denirdi. Oğuz lehçesinde şair anlamına kullanılırdı.
O çağlarda ozan, toplum içinde belli görevi olan bir insandı. Yalnız şiir söylemekle kalmazdı, toplumun din, sanat işlerini yönetirdi. Bu arada, gerekince şiir de söylerdi. Bu bakımdan tarih gelişmesi içinde Oğuzların «ozan», Kırgızların «baksı», Altay Türkeri’nin «kam», Yakutların «oyun», Tunguzların «şaman» diye adlandırdıkları kimse, aslında, hep aynı toplum görevindeki kişidir.
Ozan denilen kimselerin ulus üzerinde büyük etkisi vardı. Din ve sanat işlerini tek başlarına yönetirler, bu konulardaki toplantılara başkanlık ederlerdi. Dinî törenler de kötü ruhları kovmak, Gök tanrılarına çeşitli kurbanlar sun mak, ölünün ruhunu yer altına yollamak, ya da bazılarınınkini göklere uçurmak, hastalık lara, kötülüklere çareler bulmak hep onun işiydi. Bu gibi olayların hepsi için ayrı ayn törenler, toplantılar yapılırdı. Meselâ bir hasta iyileştirileceği zaman bütün yakınları törene katılırlardı. Ozan, elinde «kopuz» denilen uzun saplı, sapında çıngıraklar, renkli at kuyrukları sarkan şiş karınlı küçük sazını çalar, zıplâya zıplaya oynamaya başlar, büyülü şiirler okur, bütün bunları yaptıktan sonra âdeta kendinden geçer, ruhlar dünyasıyla doğrudan doğruya görüşmeye giderdi. Ozanın gücüne inanmış olan herkes, büyük bir korku içinde onun getireceği haberi beklerdi. Ozanların bu törenlerde söyledikleri şiirler, sonradan halk arasında tekrarlana tekrarlana toplumun malı olurdu.
Zamanla ozanların görevleri daha çeşitlendi. Başbuğların yanında bulunmaları şart oldu. Daha sonra işleri yalnız şairliğe kaldı. Türkler Müslüman olduktan sonra, ozanlık, çeşitli toplumlarda «âşık», «saz şairi» gibi adlar altında yaşadı. Çünkü toplum geliştikçe iş bölümü yapıldı, hastalar hekimlere, tanrılar din adamlarına, şiir de ozanlara kalmıştı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.