- 1150 Okunma
- 3 Yorum
- 3 Beğeni
Bir nimbus bulutunun hafızasına kodlanmış portrenin epilogu
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
feyz- geçenlerde feys sayfasını uzun okunaksız bir el yazısı görseli kısa ama okunaklı bir f klavye notu ile renklendirdi. okunaklı yazısında kaçıncı cümle olduğunu anlayamadığım söz dizinine takılınca gözlerim- leb-i handanıma baharda açan güllerin gülümsemesi yerleşti. diyordu ki pek sevgili kızım:
“yeni bir şiyyir yazdım, kesin yazdım yani, muhtemelen yazdım
ne yazdığımı okumak için okumaya
çalışıyorum hjklhjkl”
yaş aralığımız möhim değil on- on beş sanırsam ben onu hep kızım ve kuzum gibi görüyorum. şiir söz konusu olduğunda ise büyüğüm gibi. ama o henüz son yazdığım cümlenin dalga boyundan bihaber- bu alametifarikayı okuduğunda öğrenir artık.
hem bakmayın onun yukarıdaki yabansı söz dizinine. edebiyatla ilgilenip bana göre şiirin şah-ı devranını doğuranlar da günümüz şarkı sözlerine katkı yapan z kuşağınınki gibi cümleler kurabiliyor ya da alenen sayıklayabiliyorlar. / hısımı cronic muhalif yapmıyor bunu. / feyz biraz exceptional- sıradışı. yoğunlaştığım şayirler arasında olması da bu sebepten. açık bir yara o. “kafası güzel yara” bana benzeyen geç iyileşen. bazen böyle manyak yazdığından mütevellit benim kafa da güzelleşiyor. binaenaleyh daha çok bilinmeyen / görülmeyen / öğrenilemeyen / duyulmayan / anlatılamayan gelecekle ilintili zamanlarda okuyorum onu. bir de -herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum- zamanlarında.
kısacası “ne yazdığımı okumak için okumaya çalışıyorum” diye not düşen bu şayirin okunaklı sözlerine takılıp kaldığımda ne yalan söyleyim görsele ilişmedi bile gözüm. zaten imlediği üzere okunabilir de değilmiş. kâğıda döktüklerinin ölçüsünü astarından yüzüne değin santim santim dimağına kaydettiğine şiirin duygudan ziyade mantık ve matematik işi olduğundan emin olduğum kadar emindim tabii orası ayrı konu. zaten ben essahlı şayirleri biraz da bu yüzden aynştayna benzetirim.
o tutulma anında geçmişten gelen bir çağrışım hafızamı bilinç alanına çekiverdi. aklıma- kapağı su yeşili bez ciltle kaplı bir defterin bulutumsu sayfalarına kazınmış efsunlu bir şiir geldi. ben de zamanında o sayfadaki sözcükleri okumak için okumaya çalışırken okuduklarımın altında okuyamadıklarımın olduğunu hissettiğimi anımsamış oldum böylece.
bilahare yazılan o yazgının üzerinden yıllar geçti. geçmişi bir türlü susturamayan kabiliyetsiz acemi yıllar. geçmiş de ne geçmiş ama iki buçuk saatlik- dört buçuk saatlik- on sekiz- yirmi beş saatlik lakin izleri kaba- yaman yollardı geçen yılların üzerinden. devinim tamamlandığında zaman çarkı ters istikamete ilerliyor bu sefer yıllar yollara devriliyordu. ancak dimdik sağlam işinin erbabı devrilişlerdi artık- her bir devriliş usta işi. denge anında kurulduğundan geçişin de devrilişin de ne zaman nerede gerçekleşeceğinin önemi kalmamıştı. nüktesi ve nihayeti: dingin bir su kenarı / parıldayan kar / thuja yaprağı / sincap sıçrayışı / meşe palamudu çıtırtısı. “benim sevdiğim olmaktan başka bir anlamın yoktu senin” itirafları da karla birlikte eriyip eprimeye başlıyordu hem yılların hem yolların üzerinden.
and all that’s left is mold- spider- dust- empty room and farewell story.
dedim ki feyze olmayacak böyle hafakanlar bastı yine:
içime açılan kapıyı kapının içini
üst dudağımın sırdaşı alt dudağımı
uçsun arasındaki ıtır uçsun
turuncu bir meyvenin öptüğünde bıçağı
içinde tutamadığı kokusu gibi
– yavrumi küçümseme pek değerli o karalama kâğıtları. sen şimdi “ne yazdığımı okumak için okumaya çalışıyorum” deyince hani.
ben- azeri bir lalenin göz rengini değil de içimdeki denizin mihrakında dikili su yeşili kitabeyi yansıtan norli’den aldığım bir ömür hatırı sayılır bitimsiz kara kalemle kazınmış okuyanı musahhar kılan şiirin ayn-ür rıza’yla{1} çekilmiş fotoğrafını hasbelkader filtrelediğimde / farklı özellikteki hangi süzeğe dokunursam dokunayım / açıkta olan her sözcük- her dize- her boşluğun bir tanım kümesi bir görüntü elemanı oluşturduğunu gözlemledim. ve iki aşığın birbirine sarılmasını yansıtan bir fonksiyon- biçim çıktı ortaya. yetmezmiş gibi enerjimi enerjisinin çukuruna çeken spiralde uçlarından bıraktığı akımla kalbimin septumunu defektleyen yalıtkan harfi dilimle damağımın odağını bastırarak üç harflileri kovalar gibi kovmaya çalıştım dakikalarca. bu eşsiz deneyim(!) ve garip çarpılmadan sonra zamanında okuyamadığım yaz(g)ıyı da feleğin sillesi okutmuş oldu bana- delil bürhan ve ilzamla.
ben de
ve elbette ve kesinkes göğün üstünde bir göğ
“kaderin üstünde bir kader” olduğu inancıyla
bağladım o yağmur yüklü nimbus bulutunu
bülbül sesini kelimeler ülkesini
sürgün ettim çatı katının surlarına burçlarına
siyah çerçevesi lamine kaplamasıyla
acayip dekoratif şimdi
sanırsın ki mozayik- kübik minyatür âlâ!
sanırsın ki “sırrını gönlünde taşıyan züleyha!”
/ yüRekTen
18:25
İZLER 64. Sayı
{1}ayn-ür rıza: rıza gözü
*son pasajda S. Karakoç göğünden yıldız toplanmıştır.
YORUMLAR
“yeni bir şiyyir yazdım, kesin yazdım yani, muhtemelen yazdım" sözü bana lise dönemindeki günlüğümü hatırlattı nedense...bu günlüğe her gün bir iki dörtlük yazar, etrafını da düğün kartlarından kestiğim çiçekli desenlerle süslerdim...o zamanlar hece ve kafiyeden çok anlamasam da illa bi uyağı tutturma çabasında olduğumu çok iyi anımsıyorum.
sonra lise bitti ve bi tekstil firmasında işe başladım, defterim de tıka basa dörtlükler ve kenarları kabarık süslerle dolmuştu...bi kısmını abime bile okutmuştum 'afferin kız, anlıyosun sen bu işlerden!' deyip iyice gaz vermişti bana...şimdi düşününce aşk meşk, uçuk muçuk saçma sapan şeylerdi halbu ki çoğu...
sonra işe benden iki üç yaş küçük aklı bir karış havada bi kız girdi, zil zurna aşıktı birine...çoğunlukla duygularını benimle paylaşır, mesajlarını okutur ya da ne cevap verim diye benden otlanırdı...baktım her gün her gün beni bayıyor, 'kız dur!' dedim 'benim bi şiir defterim var sana getirim bari doğru düzgün bir şeyler yaz! ama defterimi vereceksin söz mü?' dedi 'söz!'...
Gel zaman git zaman 'kız defterim nerde? hãlã serenadlarınız bitmedi mi?' dedim, dedi 'abla yarın getiricam!'...ha bugün ha yarın derken yüzü de hiç kızarıp bozarmıyordu kızın...kız göstere göstere, bile isteye defterin üstüne yattı, öyle bi gün geldi ki istemeye ben utanır oldum...sonra da işten çıktım zaten, o da o defteri n'aptı bilmiyorum.
demem o ki hepimiz bi ara bi 'şiyyir'ler yazdık masumca şeyler yani...
Yazının başlığı kadar içeriği de oldukça güzeldi. Tebrikler.
/ yüRekTen
Aşk da şiir de kişisel sesimize musallat olan bir büyüdür.
Teşekkür ederim.