- 559 Okunma
- 3 Yorum
- 3 Beğeni
Dünyevileşmeden Dünyadan Nasibini Unutmamak
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Dünyaya tamamen meyledip dünyevileşmeden meşru dairede dünya nimetlerinden faydalanıp nasibini unutmamak hususunda hiçbir sıkıntı söz konusu değildir. Ancak günümüz insanları meşru ölçülerindeki faydalanma sınırlarını aşarak müzmin bir dünyevileşme hastalığına tutulmuştur. Acilen hastalık düzeyindeki dünyevileşme tutkusundan uzaklaşıp bir bütün halinde değerlerimize, özümüze dönmeliyiz.
Âyet-i Kerimelerde: “Allah’ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap ve yeryüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü Allah, bozguncuları sevmez.” (Kasas Sûresi âyet:77) “Onlardan, ‘Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru’ diyenler de vardır.” (Bakara Sûresi âyet:201) buyurulmuştur.
Kur’anın; ‘Dünyadan da nasibini unutma’ tavsiyesinde bulunması, İslâm’ın dünyaya ait çalışmaya ne kadar önem verdiğini de göstermektedir. Bununla birlikte Kur’an-ı Kerimdeki başka âyetlerde, büsbütün dünyaya dalmanın getireceği felâketleri de canlı bir şekilde gözler önüne sererek, dünya ve ahireti dengeleyen mutedil bir yol tutulmasını tavsiye edilmektedir. Genel olarak israf etmeden meşru ve helal olanları yeme-içme emredilmiştir. Ayrıca acıkmadan yemek yenmemesi, doymadan kalkılması da rol model Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) tarafından ifade buyurulmuştur.
Günümüz insanlarının çoğunluğunun ebediliği bu dünyada araması ve geçici dünyayı amaç olarak görmeleri, dünya sevgisini kalbine yerleştirmek suretiyle dünya-ahiret dengesini yanlış bir düzlemde ele aldığını görmekteyiz. Mü’min, dünya ve ahiret dengesini kurarak hayatını meşru ve helâller dairesi için de yaşamalıdır. Gelip geçici olan dünya menfaatlerine kapılarak, gerçek, kalıcı olan uhrevi menfaatler göz ardı edilmemelidir. Dünyaya gönderilişimizin gayesi kulluktur. İbadetlerimizi Allah (c.c.) Rızası için yapmalıyız. Gelip geçici olan hiçbir dünya menfaati, İnandığımız İslâm’a göre hayat yaşamaktan bizleri uzaklaştırmamalı, aksine dünya nimetleri imkânlar arttıkça, kulluğumuzun daha çok farkına varmalı, şükür ve itaatımız artmalıdır. Nefsi emmare, Şeytan, kısacası Tâğut olan her şeyden uzak durmalı, Tevhide, Hakka, Hakikate, Adalete, Güzel Ahlâk’a sahip çıkarak, hayatımızı İslâm’ın emirlerine uyarak ve yasaklamış olduğu haramlardan da uzak durarak yaşamalıyız. Meşru ve helâl yoldan dünya nimetlerinden, dünyayı öncelemeden faydalanmakta bir sakınca yoktur. Önceliğimizin ahiret olması gerekir. Dünya hayatı, ahiret hayatına tercih edilirse, o zaman dünyevileşme hastalığının baş göstereceği muhakkaktır. Müslüman’ın ebediliği dünya da arama çabası, ilimden irfandan uzak durarak Allah (c.c.)’ı, ahireti unutma, helâl- harama dikkat etme duygularındaki zayıflama v. b. hasletlerin dünyevileşme olduğu da aşikârdır. Âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerin ışığında yaratılış gayemizin kulluk olduğu, bu dünyaya imtihan için gönderildiğimizin her daim hatırda tutulmasının önemli olduğu, bununla birlikte dünya ve ahiret dengesini çok iyi kurmalıyız ki dünya imtihanını kazanabilelim. Aksi halde kaybedenlerden oluruz. Ayrıca dünya hayatı, ahiret hayatına tercih edilirse, Müslüman, canını ve malını Allah (c.c.), rızası için veremezse o zaman dünyevileşme hastalığının baş göstereceği kaçınılmazdır. Kısacası; ahiretin tarlası mesabesinde olan dünyayı, dünyevileşmeden iyi değerlendirip, Rabbimizin rızasını dünya da kazanmamız gerektiği şuuruna ermeliyiz.
Temel ve değişmez metinlerimiz olan Kuran ve Sünnet bizlere hayatımızda ölçülü olmayı, aşırılığa kaçmadan iki dünyaya ait sorumluluklarımızı yerine getirmeyi emretmektedir. Madde-Mana ilişkisini kurma aşamasında, hayatımızın tanzimi safhasında ve kamusal süreçlerin düzenlenmesi esnasında bu ilahi ve hassas dengenin mutlaka göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Dünyevileşmenin ilacı, içe kapanma değil, doğru alanlara yönelmedir. Bu durumda münzevileşme gibi bir alternatifimiz de bulunmamaktadır; temel değerlerimize milli kodlarımıza yönelmekten başka çare yoktur. Dönemin ruhuna uygun hareket ve içe kapanma yerine, küresel sisteme değer sunan bir medeniyetin ihyası için çaba göstermeliyiz.
Her birimiz kendi nefsimize soralım ve samimi olarak hiç savunmadan, ama, fakat demeden dünyevileşip dünyevileş mediğimize cevabımızı verelim: Otomobilimizin çizilmesine üzüldüğümüzden daha çok kılmadığımız, kılamadığımız namazlarımıza veya yapmamız gereken diğer ibadetlerdeki noksanlıklarımıza, haramlarla hem hal oluşumuza üzülebiliyor ve önlem almaya çalışıyor muyuz? Şayet üzülüp önlem alıyorsak iyi durumdayız devam etmeliyiz. Fakat hem üzülmüyor, üzülemiyor hem de önlem almıyor, alamıyorsak bal gibi de dünyevileşmişiz demektir. Şimdi herkes bu ve benzeri soruları kendine sorsun ve cevabını versin. Bu ve benzeri sorulara Kur’an ve Sünnet merkezli bakıp, dünya ve ahiret dengesini kurup İslâm’a uygun güzel ahlâk sahibi olarak yaşayan Mü’min kardeşlerimizi de gönülden tebrik ediyorum. Her birimiz de aynı güzelliklere sahip olmak için çalışmalıyız. Allah (c.c.)’ı unutanların esasen kendilerini nasıl unuttuklarını nasıl sıradan bir meta haline gelerek kendilerine yabancılaştıklarını çok net gözlemleyebilmekteyiz. Batı ülkeleri maddi bakımdan zenginleşti ama zenginlik huzur getirmedi. İnsanın maneviyatı yok sayıldı sadece hazlar nefsani arzular dikkate alındı. Sonuçta insan için vazgeçilmez değere sahip olan aile yapısı sarsıldı, zengin olmalarına rağmen bir çok ülkelerde boşanma oranları, esrar, eroin v.b. zararlı alışkanlıklara müptela olanların oranı sürekli yükseldi ve yükselmeye devam ediyor. Sekülerizm’e kapılanların sonunun birçok olumsuz örnekleri bulunmaktadır.
Dünya–ahiret dengesi ahiret gerçeğini unutmadan yaşamaktır, Allah’tan gelip Allah’a dönüleceğine inanan insanlar için dünya hayatı, ebedi hayat olan ahiret hayatı için bir hazırlık yeridir. Sağlam bir ahiret inancı olmadan Dünya- Ahiret dengesinin kurulamayacağı, onun için Mekke’de nazil olan surelerin ana konusunun Tevhid’e göre Allah’a İman ile birlikte ahirete iman olduğu gerçeğini kavramamız gerekir. Müslümanlar dünya-ahiret dengesini koruyan üstün İslam medeniyetini geçmişte nasıl kurmuşlarsa bugün de aynı şekilde dengeyi kurup, yeniden inşa etmek zorundayız.
Dünyevileşme hastalığını da üretmekte olan sekülerleşme, değerlerimizden yoksun olanlar tarafından Batılılaşma ve modernleşme için ön şart olarak sunmaktadır. Bu anlayışın sonucu olarak dünyevileşirken sosyal ve siyasi kurumlarımızın dinden ve değerlerimizden uzaklaştırılmasını doğurmaktadır. Sekülerleşme sürecinde medya, eğitim sistemi, ekonomik koşullar, toplum algısının değişmesi ve dini kurumların etkisini yitirmesi gibi faktörler etkili olmaktadır. Eğitimin öze dönüş çabaları takdire şayandır. Bir an önce eğitimin bütün aşamalarında değerlerimize tam anlamı ile dönülerek geleceğimiz arzu ettiğimiz şekilde donanımlı, güzel ahlaklı yetiştirilmelidir. Bir taraftan İslam’a bağlı diğer taraftan bilimsel gelişmeleri takip ederek yeni icatlara imza atan başarılı geleceğimizi inşa etmeliyiz.
Rabbimiz, dünyayı öncelemeden, dünyadan da nasibini unutmadan dünya nimetlerini ebedi ahiret yurdunun kazanılmasına uygun olarak harcayan Mü’min’i kâmillerden olmayı her birimize lütfeylesin. Sıhhat ve afiyetler dilerim.
[email protected]
YORUMLAR
Yalan dünya bu nedenle söylenmiştir yani gelip gecici bir dünya bu dünya hakikat asil olan ahiret dünyasıdır zira sonsuzluk o dünyada var bu doğru düşüncelere insanlık yönlendirilmelidir , muhteşem bir düşünce şeklinin kaleme almış olmanızdan dolayı sizleri kutluyorum saygılar sunuyorum
Ömer Lütfi ERSÖZ
Milyarlarca yıllık zaman ve evren tarihinde bizim altmış yetmiş bilemedin seksen yıllık ömrümüzün rakamsal düzlemde toz zerresi mertebesinde olduğunu bir anlasak
Atomlar, moleküller bu sonsuzluk hissi uyandıran alemde bizim yetmiş seksen yıl dünyaya gelip yiyip içip, gezip tozmamıza, çalışmamıza, bir takım zorluklar dahilinde güzelliklerde görmemize mi karar veriyor, sonrasında da çekip gitmemize, sonsuzlukta sırra kadem basmamıza öyle mi?
Daha hala amaann! Ölüm sonrasını gören mi var diyoruz, aklı selim sonsuzluk ülkesini işaret ettiği halde
Öte yandan "Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalış.” sözü insanlar tarafından suistimal gördüğünden olsa gerek zaman zaman hadis olduğu kabul görmese de hadis olarak vurgulanır öteden beri
Sözün özünde hiç ölmemeye ihtimal tanınmıyor, zaten devamında da yarın ölecekmiş gibi vurgusu bulunmakta
Yarın öleceğini bilse insan, gündelik hayatı tümden rafa kaldırmaz mı? Ve ola ki hiç ölmeyecek gibi dünya hayatının icaplarını yerine getirmek, işlerini sağlam yapmak emredilmekte
Şu kadar ki, insanoğlu tarafından istismar edilmesinden dolayı, psikolojik zeminde, yok be ya öyle bir hadis yok, yalan o duygusu uyandırabilmekte
Anlamına tam varılırsa söz sağlam, sözde bir boşluk yok, boşluk insanlarda
Diğer yandan hocam batıdan faydalanmakla batı hayranlığını birbirine karıştırdıkça, dünya, modern çağ ve batı gibi ögeler karşısında defansif bir psikoloji geliştirdiğimiz muhakkak
Bunda batı dünyasının ekonomik ve teknolojik üstünlüğüne bağlı olarak birkaç asırdır dünya üzerinde tahakküm kurması, emperyalist siyaset izlemesi de etken kuşkusuz
Sözün özü maddi manevi zeminde bizi aşağı çeken kaygılarımızdan, hastalıklarımızdan, ön yargılarımızdan, hurafelerimizden, takıntılarımızdan, noksanlarımızdan kurtulmalıyız
Nihayet hocam
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Günün yazısını tebrik ederim
Selam ve saygılarımla.
Ömer Lütfi ERSÖZ
Naki Aydoğan
levent taner
Naçizane yorumumda "Daha hala amaann! Ölüm sonrasını gören mi var diyoruz, aklı selim sonsuzluk ülkesini işaret ettiği halde" derken bahane bulmak, kestirip atmak babında, basite indirgendiği yönündeki izlenimime işaret ettim, yoksa elbette ölüm ötesini görmüyoruz
Bazen de şöyle denir, aman canım gidip de dönen mi var? Dönüp de öyle bir yer var diyen oldu mu? Gibi sualler vardır hani
Halbuki öldükten sonra geri dönüp ahiret yurduna işaret eden yok ama, dönüp öyle bir yer yok diyen de bulunmuyor
Bunun ötesinde elbette konu inanç bazındadır, insanların inancına kalmakta eninde sonunda, deneysel bilim çizgisinde ispatlanmıyor netice olarak
Hani derim ki, dinin itikat cephesi inanca ve tefekküre, felsefi tasavvura kalır eninde sonunda
Bu anlamda aldığımızda ve dünya üzerinde nice inanç tasavvuru düşünülürse insanların inanış farklarına olumsuzluk duymak, hiçe saymakta mümkün değil kuşkusuz
Öyle ki, sizin paylaşım ve yaklaşımlarınız misali istifade imkânı verir ancak...