- 359 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
İnanç Yaşamın Gücü
___İnanç, yaşamanın gücü, içimizdeki gözümüzdür, arzuya dönüşen aşktır.
Herkes, Cennet’e kendi yoluyla girer inancın yere düşerse silahın da yere düşer.
Başarınızın büyüklüğünü, inancınızın büyüklüğü belirler.
İnanç, kahramanlıklar üzerine inşa edilmiştir.
Ancak Allah’a inandığın zaman yaşadığını anlarsın.
Kişi, inancı ölçüsünde genç, kuşkusu oranında yaşlıdır.
İnanç, sevginin ümide dönüşmüş şekli o kaybolduğunda insan da kaybolur.
İnanç dersini, doğadan alabilenlere ne mutlu, yeterli kanıtları bulmuş olan kalbin huzura ermesi.
İnsan korkusundan utanç ,Allah korkusundan inanç doğar.
İnandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız.
Hiçbir şeye inanmayan insan, bir bardak içindeki köksüz çiçeğe benzer ki; İnanç, insanoğlunun sahip olabileceği en yüksek tutkudur.
Kuvvetli bir inançtan başka hiçbir şey, kuvvetli bir iş çıkaramaz.
İnançsızlık büyük strestir, buna ancak güçlü insanlar dayanabilir.
İnanç, görmediğime inanmaktır.
Bunun mükafatı da inandığımızı görmektir.
-Gördüklerim, beni görmediğim yaratıcıya inanmaya mecbur ediyor.
İnsanları inandıkları şeylerden vazgeçirmek, bir şeye inandırmaktan daha zor.
Kainat yaratıcısına olan inanç, ilmi araştırmanın en kuvvetli ve en muharrik gücü.
İnancın en küçük tohumu bile, mutluluğun en büyük meyvesinden daha iyi.
İnançlı olan bir kişinin gücü, sadece ilgisi olan doksan dokuz kişinin gücüne eşittir.
Akıl, ruhumuzun sol eli, inanç ise sağ elidir.
Ve biz Allaha her iki elimizi birden kullanarak varırız.
İnsanların inancı yoksa, acaba ne işe yararlar, bir araç bir güç kaynağına bağlanmazsa yol alabilir mi?
İnandığımız şeyin, bir yabancının ağzından tekrarlandığını duymak bize zevk verir.
İnsanlar genellikle olduklarına inandıkları kişi haline gelirler, eğer bir şeyi yapamayacağıma inanırsam, bu inanç onu yapma gücünü elimden alır.
Yapabileceğime inanırsam, başlangıçta sahip olmasam bile ,onu yapacak gücü kendimde bulurum.
"Bilimin açtığı her kapının ardında insan Tanrı’yı daha iyi görebilmektedir." der Einstein.
İnancın tanımı, bir düşünceye gönülden bağlı bulunma ve inanma duygusudur.
"Akıl ve idrak, insanın ruhunda dinlenir." denir.
İnanç, aklın varlığını kabul eder.
Oysa akıl da, var olan görülmez arasındadır.
İnanç, kendi başına kanıtlanmamış bir şeyin doğruluğunu kabullenmek durumunda
olmaktır.
Diğer bir tanımı ile "İnanç; kesin olduğunu kavrayamadığımız bir şeyin kesinliğidir.
"Emerson şöyle diyor: "İnanç, ruhun onayladıklarını kabul etmekten
ibarettir; inançsızlıksa onları yadsımaktan."
Tarih boyunca, nerede bir toplum varsa, orada mutlaka inanç olgusu da gündeme gelmiştir.
İnsanlık tarihinde ne kadar gerilere gidilirse gidilsin, dini inançlardan yoksun bir topluma rastlanmamaktadır.
Tarihi devrelerde olduğu kadar, tarih öncesinde de insanoğlunun bazı inançlara sahip olarak yaşadığı, yapılan bilimsel araştırmalardan anlaşılmaktadır.
Büyük bilge Sokrat, "Kendini tanı, o zaman başkalarını ve evreni de tanıyacaksın"
derken, insanın kendini tanıma yolunda çıkacağı yolculuğu, kendi mikro
kozmosundan başlayarak, evrenin büyük sırlarının saklı olduğu, makro kozmosa
doğru genişleyeceğine işaret etmiştir.
Dr. Fred Alan Wolf’un buna ilişkin tümcesi şöyledir: "Evren, hem madde
hem de şuuru tek bir alan halinde içeren dev bir hologramdır."
Kâmil insan olma yolunda gerekli olan evrene ve kendine mikro kozmik açıdan bakarken, aynı anda makro kozmosu da görebileceği veya makro kozmik açıdan bakarken de mikro kozmosu görebileceği bir hologramı zihninde yaratabilmektir.
Var oluşunu düşünüyor olmasına bağlayan Descartes de böylece Tanrı’nın varlığını kavrayabileceğini iddia etmiştir.
Helen düşünce sisteminin bir devamı gibi olan ilk İslam düşünürlerinden Farabi, en yüksek erdem olarak akıl ve bilimi göstermiş ve bunların kaynağının Tanrı olduğunu söylemiştir. Akılla dini uyuşturmaya çalışmış "insan ruhu kandil, bilim onun aydınlığıdır" demiştir.
Mevlana da "Aklın amacı Tanrısal özü görmek, O’nun birliğine ulaşmaktır." fikrinin sahibidir.
"İlim kendini bilmektir" diyen Yunus’a göre de akıl ruhla bedenin çatışan taleplerini çözmekte kullanılmalıdır.
Prof. Dr. Fred Alan Wolf : "Kuantum fiziği Tanrı nedir sorusunu cevaplayabilir mi?" sorusunu; "Hayır. Tanrı’yı deneyimleyebilirsiniz ama ne olduğunu söyleyemezsiniz. Tanımlamaya kalktığınızda örgütlü dinler gibi onu sınırlarsınız," şeklinde cevaplarken, "Ama Tanrı’nın varlığından eminiz değil mi?" sorusunu ise "Değiliz" demiştir. Dokunamadığımız şeylerin varlığından emin olamıyoruz biliyorsunuz. O nedenle inanç diye bir kelime var. şeklinde açıklamıştır.
Öz’ümüzde, varlığımızın en derinlerinde, her bir hücremizde, tanımlanamayan kelimelerle anlatılamayan sonsuzluğu ve bilgiyi arama ve bulma güdüsü vardır.
Bu güdü, insan olarak ait olduğumuz durum ve boyutun çıkmazlarını aşmak, bize yol göstermek üzere tasarlanmıştır. Bu güdü hiç durmaz, yaşama anlamını veren odur. Bilgeler bunun bilincindedir. Ne yazık ki, pek çok birey için, bu çok derinlere gömülmüştür; öyle derinlerdedir ki, adeta hiç var olmamış gibidir.
Havas için bu güdü, yüzeyin hemen altında yatan, sürekli özgürleştirmeye çalıştığı bir potansiyelken, avam için ufukta dahi gözükmez.
Gerçek insanın düşünce metodolojisinde gerçekleşebilecek en önemli evrim, düşüncelerini, yapay sınırlamalardan arındırmak ve bu yolla, akılsal yetilerini kör inançlarla sınırlandırmak yerine, sezgisel algılarının sınırlarını, aklının elverdiğince genişletebilmektir.
Hakikate doğru yaptığımız yolculuğu, aslında tıpkı insanın evrimsel yürüyüşünde olduğu gibi "bir varış değil tümüyle bir
gidiş olduğunun" farkına varılabilin -melidir.
Aydınlanma; düşünme ve değerlemelerin görgülere ve geleneklere bağlı olmaktan kurtulup insanın kendi aklı ile kendisinin yaptığı denemeler ve gözlemlerle yaşamını aydınlatmaya girişmesidir.
Kısaca aklın inançtan, bilimin dinden bağımsızlaşması ve hepsinin kendi farklı yerlerini bilmesidir.
Felsefe ve bilim için mutlak doğrular diye bir şey yoktur; bilim durmadan yeniden araştırır, düzeltir, yeni doğrulara varır; ilerleme ve gelişme de böylece olur.
Önemli olan inançları bilime karıştırmamaktır. "İnsan bilmediği şeye inanır, inanmaya yatkındır. "denir.
Önemli olan inancını; bilme tutkusundan ayrı tutmasını bilmektir.
Bilim insanı; inançlarına ters düşse de araştırmasını sonuçlandırır.
Tarih boyunca her kapalı öğreti avam tarafından tepki ile karşılanmıştır.
Ezoterik öğretiler, insanı ve evrenin sırlarını keşfetmeye ve böylece kâmil insanı yaratmaya yönelik teorik ve pratik yöntemler dizisi olarak bir öğreti ekolü şeklinde yaşamaya devam etmiştir.
Kadim Mezopotamya’ya, Mısır uygarlığındaki Hermetik öğretiye ve Klasik Yunan felsefesine baktığımızda, insanlık tarihinin bu ilk devirlerinde, akıl ve zekânın, bugün bile imrenebileceğimiz düzeyde özgür olduğunu görüyoruz.
Toplumumuzda cemiyet yerine cemaat odaklı bir yapılanmanın oluştuğu günümüzde, cemaatler içinde de bireylerin özgür ve kişilikli bir kimlik geliştirebilmeleri olanaksızdır.
Cemaatlerde birey yoktur, çünkü birey olmak her açıdan özgür olmaktır, oysa cemaatlerde insanların özgür istençleri olması olanaksızdır, istençleri de kimlikleri de topluluk ruhu içinde erimiştir.
Doğma, büyüme, çoğalma, fiziksel ihtiyaçlarını tatmin etme ve ölme döngüsünde bir klan hayatı söz konusudur. "Her cahil kendi açıkgözünü yaratır" denir.
Bir toplumda cahil ve aldananlar ne denli çoksa, inancı kullanan uyanıkların sayısı da o denli çoktur.
Prof. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu şöyle yazıyor: "Türk aydınının görevi, sadece kendi iç dünyasını daha ışıklı düşüncelerle aydınlatmakta devam etmek değil, bununla birlikte, hatta bundan daha çok, kendi yakın ve uzak çevresini, olanak ve
yetenekleri ölçüsünde, aydınlatmaya ve mümkünse kendi kendisini aşmaya çalışmaktır."
Etrafındaki olaylar, kendi arzularının dışında gelişince, doğaya, ölüme, daha güçlü insanlara yenilince, yetersiz kalınca, insan, kendisininkinden daha büyük bir irade aramış.
Şu hikâyedeki gibi: "Adam kahveye girmiş. Herkese meydan okuyan bir tavırla "var mı bana yan bakan?" diye sormuş. Arkalardan bir yerden, ilk adamın iki katı boyunda bir adam ayağa kalkmış ve "var" demiş.
Bunun üzerine derhal uyum sağlamış birinci adam. "Var mı ağabeyimle ikimize yan bakan?"
Tanrı’ya bu yönelimle inanan çok insan var, ne yazık ki. "Benden daha güçlü bir iradeyi yanıma almalıyım. Bana bende olmayanları hediye etsin.
Kabarık istek listemi karşılasın. Sadece beni sevsin. İstemediğim her şeyi benden uzak tutsun. Tek meşgalesi ben olayım." Rabbena, hep bana:)
Tanrı’ya O gerçekten var olduğu unutmayacağız.
Semra EROĞLU Şiirleri sevdiren kadın
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.