- 713 Okunma
- 5 Yorum
- 3 Beğeni
Türklerin Soy Kütüğü (Şecere-i Terakime)
.
Ebülgazi Bahadır Han, tarihi hem yapan, hem yazan hükümdarlardan biridir. Çok hareketli, maceralı ve mücadeleli bir hayatı olmuş, fakat o şahsi merak ve kabiliyetiyle ve ele geçen fırsat ve imkanlarla bu çetin hayatı aynı zamanda ilim ve irfanla bezemesini de bilmiştir. Onun için eserlerinde kendisini kumandan, edebiyatçı ve tarihçi olarak takdim etmekte tamamıyla haklıdır.
Ebülgazi’nin iki mühim eseri vardır. Bunlardan biri Şecere.i Terakime, diğeri Şecre·i Türki’dir. Şecere-i Terakime’yi 1660’da yazmış, Şecere-i Türki’yi ise tamamlayamadan 1663’de ölmüştür. Bu eser sonradan oğlu Enuşe Han tarafından tamamlanmıştır.
Şecere.i Terakime Adem Aleyhisselam’dan Selçuklu’lara kadar olan Türk tarihini anlatır.
Şecere-i Türki ise 15. asrın ikinci yarısından 1663 yılına kadar olan Orta Asya Türk Tarihini konu alır.
(Ben buraya Adem Aleyhisselam’dan Oğuz Kağan’ın Kağan oluşuna kadar olan kısmını aldım.)
***
Şecere-i Terakime
Yazan:
Ebülgazi Babadır Han
Hazırlayan :
Muharrem Ergin
Bismillahirrahmanirrahim
Şükür ve övgü o sahibe ki, onun hiç evveli ve ahiri yok ve yurdunun zevali yok ve babası ve anası yok ve hatunu ve oğlu ve kızı ve danıştığı kimsesi yoktur. Aşı ve suyu öyle / üleştirici yoktur ki kuldan ta padişaha kadar ve karıncadan ta file kadar ve sinekten ta anka kuşuna kadar hepsinin ahvaline layık verir. Bir gün hiçbirinin payını noksan kılmaz. Eğer yeryüzünde yeşeren ağaçların hepsi kalem olsa ve denizler mürekkep olsa, bütün insanoğlu yazıcı olsa, sonra yüzbin ve yüzbin yıl onun sıfatını yazsa, denizden bir katre ve dağdan bir zerre taşı yazmaktan daha az olur. Artık benim söylediğim ne olacak.
Sayısız selam ve dua o peygambere ki, bütün peygamberlerin iyisi ve Tanrının dostu ve bütün insanoğluna gönderdiği elçisidir. Onun yaran ve evlatlarına çok çok Tanrı rahmeti olsun.
Şimdi Adem’den ta bu zamana kadar, ki tarih binyetmişbirdir, Türkmenlerin ve son Türkmen adını taşıyıp Türkmene katılan illerin bildiğimiz kadarını bir bir söyleyelim. Bilmediğimize çare ne?
Âdem Aleyhisselam’ın Zikri
Tanrı Taala meleklere dedi ki: Topraktan insan yapıp, can verip, yeryüzünde kendi yerime halife kılıp koyacağım, dedi. Bunun üzerine melekler dediler: Onlar yukarıki döşek ile aşağıki döşeği zaptedemezler, o sebepten sana asi olurlar, yaratman daha iyidir, dediler. Tanrı Taala dedi : Benim bildiğimi sizler bilmezsiniz, varınız, topraktan bir insanın suretini yapınız dedi.
Azrail aleyhisselam Tanrının emri ile bütün yeryüzündeki her türlü topraktan alıp Mekke-i muazzama ile Tayif’in arasında toprağı balçık kılıp, Adem’in suretini yapıp, yatırdılar. Bir nice yıllar geçtikten sonra Tanrı Taala ona can verdi ve bin yıl bu dünyada durdu. Adem demek Arap dilidir. Arap, deriye adem der. Her nesnenin. dışına deri derler. Melekler toprağı, yeri kazıp içinden almadılar, dışından alıp / Adem’in suretini yaptılar. Onun için Adem dediler. Onların cennete vardıklarının ve ondan çıktıklarının ve yeryüzündeki hareketlerinin hikayeleri halk içinde meşhurdur. Onun için söylemedik.
Adem ölecek olunca, Şeys adlı oğluna dedi ki Benden sonra sen benim yerime oturup çocuklarıma baş ol, deyip çok nasihatler kıldı, bu dünyadan o dünyaya gitti.
Ondan sonra Cebrail Aleyhisselam Tanrı Tarafından Şeys’e kitap alıp geldi. Şeys, hem peygamber, hem padişah olup, ile adalet kılıp dokuzyüzoniki yıl bu dünyada durup, cennet sarayına gitti. Şeys’in manası Tanrı’nın heybeti demek ·olur. Şeys öleceği vakit oğlu Anuş’u yerine oturtup gitti.
Anuş dahi babası ’ve büyükbabasının şeriatine amel kılıp, o da babası gibi dokuzyüzon iki yıl bu menzilde oturup o menzile gitti. Anuş’ un manası sadık demek olur.
Anuş· öleceği sırada oğlu Kınan’ı yerine oturtup çok nasihat ve vasiyet kıldı. O da sekizyüzkırk yıl babasının yürüdüğü yolda yürüyüp oğlu Mihlall’i kendi yerine oturtup Tanrı yakınına gitti.
Mihlail zamanında insanoğlu çok oldu, oturduğu yere sığmadılar. O sebepten Mihlail Babil iklimine varıp bir şehir kurdu. Adını Sus koydu ve çok ev yaptı ve köyler yaptırdı. Ondan önce şehir ve köy ve ev yok idi. Dağların fundalıklarında veya ormanda / otururlardı. Halka emretti, yeryüzüne yayılın diye. Bütün insanoğulları Mihlail’in emri ile varıp, her nerde münasip yer varsa, köyler kurdular. Mihlall dokuzyüzyirmi yıl adı geçen şehirde durup oğlu Berd’i kendi yerine oturtup nefes almaz şehrine gitti.
Berd dahi dokuzYiizaltmış yıl bu vurtta oturup oğlu Ehnoh’u yurdunda koyup göçmez ve konmaz yurduna gitti. Oğlunun adı Ehnoh idi ve Hikabı İdris. Tanrı Taala onu peygamber kıldı. Sekseniki yıl peygamberlik yaptı. Halkı doğru yola çağırdı. Ondan sonra Tanrı’nın emri ile Azrail gelip İdris Aleyhisselam’ı kanadının üstüne koyup, cennete alıp gitti. O günden ta bu vakte kadar cennettedir.
İdris cennete gittikten sonra oğlu Matuşaleh babasının yerine oturdu. Doğruluk ve adalet kıldı. Yaşının sayısı malum değildir. O da babasının gittiği yere gitti.
Ondan sonra Matuşaleh’in oğlu Leymek, babasının yerine oturup, çok yıllar doğruluk ve adalet kıldı. Sonra babasının, gittiği yola düşüp gitti. Onun da yaşı malum değildir.
Ondan sonra oğlu Nuh Peygamber, babasının yerine oturdu. Tanrı Taala, ikiyüzelli yaşına gelince peygamberlik verdi. Yediyüz yıl halkı doğru yola çağırdı. Erkek ve kadından seksen kişi iman getirdiler. Yediyüz yıl içinde seksenden fazla / insanın iman getirmemesine kızıp halka beddua kıldı. Cebrail geldi ve dedi ki : Tanrı Taala senin duanı kabul kıldı, filan vakitte halkı suya gark kılacak, sen gemi yap, deyip, gemiyi nasıl yapacağını gösterdi.
Yerden su çıktı, gökten yağmur yağdı, yeryüzündeki canlının hepsi gark oldu. Nuh Peygamber, üç oğlu ve iman getiren seksen kişi ile gemiye bindi. Bir nice aydan sonra yer; Tanrı taalanın emri ile, suyu kendisine çekti. Gemi Musul denilen şehrin çok yakınında Cudi denilen dağdan çıktı.
Gemiden çıkan insanların hepsi hasta oldular. Nuh Peygamber, üç oğlu ve üç gelini ile, iyileştiler. Onlardan başka insanların hepsi öldüler.
Ondan sonra Nuh Peygamber üç oğlunun her birini bir yere gönderdi. Ham adlı oğlunu Hindistan ülkesine gönderdi, Sam adlı oğlunu İran memleketine gönderdi ve Yafes adlı oğlunu Kuzey Kutbu tarafına gönderdi. Ve üçüne de dedi ki : İnsanoğullarından siz üçünüzden başka kimse kalmadı. Şimdi üçünüz üç yurtta durun. Ne zaman çoluk çocuğunuz çoğalırsa, o yerleri yurt kılıp oturun, dedi.
Yafes’e bazıları peygamber idi demişlerdir ve bazıları peygamber değil demişlerdir. Yafes babasının emri ile Cudi Dağı’ndan gidip İtil (İdil-Volga) ve Yayık suyunun yakasına vardı. İkiyüzelli yıl orada durdu, sonra vefat etti. Sekiz oğlu var idi. Çocukları pek çok olmuştu. Çocuklarının adları şunlardır : Türk, Hazar, Saklap, Rus, Ming, Çin Kimeri, / Tarih.
Yafes, öleceği sırada büyük oğlu Türk’ü· yerine oturtup diğer çocuklarına dedi ki : Türk’ü kendinize padişah bilip, onun sözünden çıkmayın, dedi. Türk’e Yafes oğlu diye lakap taktılar. Çok edepli ve akıllı insan idi. Babasından sonra birçok yerleri gezdi ve gördü, Sonra bir yeri beğenip orada oturdu. Bugün o yere lsıg Köl derler. Çadır evi (otağı) o çıkardı. Türklerin içindeki bazı adetler var, ondan kaldı.
Türk’ün dört oğlu var idi. Birinci Tütek, ikinci Çigil (Çekel), üçüncü Barsçak (Berseçar), dördüncü Amlak (Emlak). Türk öleceği sırada Tütek’i kendi yerine padişah kılıp uzak sefere gitti. Tütek akıllı ve devletli iyi padişah idi. Türk içinde çok adetleri o peydah kıldı. Acem padişahlarının ilki Keyumers ile rnuasır idi. Günlerden bir gün ava çıkıp, geyik öldürüp, kebap kılıp, yiyip oturmuştu. Elinden bir doğram et yere düştü. Onu alıp yiyince ağzına çok hoş tad geldi. Çünkü o yer tuzla idi. Yemeğe tuz koymayı o çıkardı. Bu tuz adeti ondan kaldı. İkiyüz kırk yıl ömründen geçtikten sonra oğlu Amılca Han’ı kendi yerine oturtup gidilse gelinmez denilen şehre gitti.
Amılca Han dahi çok yıllar padişahhk kılıp, aşlarını yiyip, yaşlarını yaşayıp, babasının / ardından gitti. Öleceği sırada oğlu Bakuy Dip Han’ı yerine oturttu. ’
Dip’in manası tahtın yeri, Bakuy’un manası il büyüğü demek olur. O dahi çok yıllar padişahlık kılıp, dostlarının güldüğünü, düşmanlarının ağladığını görüp, sevinip, ondan sonra öleceği sırada oğlu Kök Han’ı tahtına oturtup öldü.
O dahi çok yıllar padişahlık kıldı. Babasının yolundan dışarı çıkmadı. Hasta olunca oğlu Alınca Han’ı kendi yerine oturtup uzak sefere gitti.
O dahi çok yıllar padişahlık kıldı. Atalarından vilayetleri, il ulusları çok oldu. Onun ikiz oğlu oldu. Birinin adı Tatar ve birinin adı Moğol. Babası ihtiyarladıktan sonra yurdunu ikiye bölüp, iki oğluna verip, vefat etti.
Alınca Han öldükten sonra Tatar ve Moğol, her birisi kendi yerlerinde padişahlık kıldılar.
Moğol Han’ın dört oğlu var idi. Büyüğünün adı Kara Han, ikinci Kür Han, üçüncü Kır Han, dördüncü Or Han. Moğol Han büyük oğlu Kara Han’a yurdunu verip, herkesin gittiği yurda gitti.
Kara Han Or dağı ve Kör dağını yayla yapmıştı. Bu zamanda onlara Uluğ Tağ (Ulu dağ) ve Kiçik Tağ (Küçük dağ) diyorlar. Kış olunca Sir suyunun aşağısında Kara Kum ve Bursuk’ta kışlardı.
Oğuz Han’ın Dünyaya Gelişinin Zikri
Kara Han’ın büyük hatunundan bir oğlu oldu. Güzelliği aydan, güneşten fazla. Üç gece gündüz anasını emmedi! Her gece o oğlan anasının rüyasına girip derdi : Ey ana, Müslüman ol; eğer olmazsan, ölürsem ölürüm, senin memeni emmem, demişti. Anası oğluna kıyamadı ve Tanrı’nın birliğine iman getirdi. Ve ondan sonra o oğlan, memesini emdi. Ve anası gördüğü rüyayı ve Müslüman olduğunu kimseye söylemedi ve gizli tuttu. Onun içindir ki, Türk halkı Yafes’ten ta Alınca Han zamanına kadar Müslüman idi.
Alınca Han padişah olduktan sonra halkın nüfusu ve malı çok oldu. Servetten sarhoş oldular ve Tanrı’yı unuttular. Ve bütün ülke kafir oldu. Ve Kara Han zamanında kafirlikte öyle muhkem idiler ki, eğer babasının Müslüman olduğunu işitse, oğlu öldürür idi ve oğlunun Müslüman olduğunu işitse babası öldürür idi.
O çağda Türk’ün adeti öyle idi ki, ta oğlan bir yaşına gelmeyince ona ad koymazlardı. Oğlan bir yaşına gelince Kara Han ülkeye davet çıkardı ve büyük toy yaptı.
Toy günü oğlanı meydanın ortasına getirip Kara Han beylerine dedi : Bizim bu oğlumuz bir yaşına bastı, şimdi buna ne ad koyarsınız, diyip, beyler cevap vermeden önce oğlan dedi:
Benim adım. Oğuz’dur.
Ş i i r
İşbu bir yaşında oğlan orda revan
Gelip / dile dedi biliniz ayan
Adımdır Oğuz, namlı padişah
Biliniz iyice bütün hüner ehli!
Toya gelen büyük ve küçük herkes oğlanın bu sözüne şaştılar ve dediler ki : Bu oğlanın kendisi adını söylüyor, bundan iyi ad olur mu, deyip adını Oğuz koydular. Sonra dediler ki : Bir yaşında çocuğun böyle söz söylediğini hiç bir zaman hiç kimsenin işittiği ve gördüğü yoktur, deyip, onu yorumlayıp dediler ki: Bu uzun ömürlü ve ulu devletli ve ucu uzayan ve yanı yayılan olacaktır, dediler.
Oğuz’un dili’ açılıp yürüdüğünde Allah, Allah diye hep söylerdi. Onu her kim işitse, derlerdi : Çocuktur, dili dönmediğinden ne dediğini bilmiyor, derlerdi. Onun için ki : Allah sözü Arap dilidir, Moğol’un hiç bir atası Arap dilini işitmiş değildir. Oğuz’u Tanrı Taala anadan doğma veli yaratmıştı. Onun için gönlüne ve diline kendisinin adını getiriyordu.
Oğuz büyüyüp yiğit olunca Kara Han küçük kardeşi Kür Han’ın kızını alıverdi. Oğuz, kimse yokken kıza dedi : Alemi, seni, bizi yaratan var. Onun adı Allah’tır. Onu yar bil ve bir bil. Onun buyurduğundan başka işi yapma, dedi. Fakat kız onu kabul etmedi, O zaman çıktı ve kızdan ayrı yattı. Geceler ayrı yatıp, gündüz konuşmuyordu. Bir nice vakitten sonra Kara Han’a dediler ki : Oğlunuz karısını sevmiyor. Sevmediğinden, aldığı günden beri bir yerde yatmıyor, dediler. Ve Kara Han bu sözü işittikten sonra / yine bir küçük kardeşi Kır Han’ın kızını alıverdi. Ona da; iman arz et, dedi. O kız da kabul etmedi. Onunla da bir yerde yatmadı.
Bu hadiselerden bir nice yıllar geçtikten sonra Oğuz Han ava çıkıp dönüp geliyordu. Gördü ki, suyun yakasında bir nice kadınlar çamaşır yıkıyorlar. Babasının küçük kardeşi Or Han’ın kızı bunlar içinde oturmuş. Kıza adam gönderip konuşmağa, sırrım aşikar olur diye, korktu. Sonra kızı köşeye çağırıp ant verip dedi ki : Babam bana iki kız alıverdi. Onları sevmediğimin sebebi bu ki, ben Müslüman, onlar kafir. Ne kadar Müslüman olun dediysem kabul kılmadılar. Eğer sen Müslüman olsaydın seni alırdım, dedi. Bunun üzerine kız : Sen ne yolda olursan, ben de o yolda olayım, dedi. Ondan sonra Oğuz Han babasına söyledi. Babası Or Han’ın kızını büyük düğün yapıp Oğuz’a alıverdi. O kız Müslüman oldu. Oğuz onu çok severdi.
Bundan çok yıllar geçti. Bir gün Oğuz uzak vere ava gitti. Kara Han bütün hanımlarını ve gelinlerini çağırıp yemek verdi. Ve konuşup otururken hatunundan sordu ki : Bunun sebebi nedir, Oğuz, son aldığı hatununu sever ve önce aldığı iki hatununun yanına hiç gitmez. Hatunu dedi ki : Ben bilmiyorum, gelinler daha iyi bilirler, dedi. Han, gelinlerden sordu. Bunun üzerine büyük gelin dedi : Oğlunuz Müslüman olmuştur. Bizim ikimize Müslüman ol dedi, kabul etmedik. Küçük gelininiz Müslüman olmuştur. Onun için oğlunuz onu çok seviyor, dedi. Kara Han bu sözü işittikten sonra beylerini çağırıp danıştı. Ve şuna karar verdiler ki, 0ğuz’u avda gezerken tutup öldürecekler.
Kara Han ile adam gönderdi : Çabuk gelsinler, ava çıkıyorum, diye. Bu sözü Oğuz Han’ın küçük hatunu işitip, Kara Han’ın yaptığı danışmaların hepsini söyleyip, Oğuz Han’a adam gönderdi. Oğuz Han dahi, bu sözü işittikten sonra, il’e adamlar gönderdi : Babam asker çekip beni öldürmek için geliyor; beni tutan bana gelin, babamı tutan babama gidin, diye.
İlin çoğu Kara Han’a gitti, daha azı Oğuz Han’ın yanına gittiler. Kara Han’ın küçük kardeşlerinin çok oğulları var idi. Onlar Kara Han’ dan ayrılır diye hiç kimsenin aklına gelmezdi. Onların hepsi Oğuz Han’ın yanına geldiler. Oğuz Han onlara Uygur adını verdi. Uygur Türk dilidir, manasını herkes bilir, yapıştır manasınadır. Derler : “Süt uydu”. Süt iken birbirinden ayrılırdı, yoğurt olduktan sonra birbirine yapışıyor. Şunu da derler : “İmama uydum”. İmam otursa oturuyor, kalksa kalkıyor. O halde yapışmak olmuyor mu? Onlar gelip Oğuz Han’ın eteğine iki kollarıyla muhkem yapıştılar. Bunun üzerine Han onlara Uygur dedi. Yapıştır demek olur.
Kara Han ile Oğuz Han / ikisi saf çekip savaştılar. Tanrı Taala Oğuz Han’ı galip kıldı. Kara Han kaçtı. Savaşta Kara Han’ın başına ok değdi, ki atanı bilmediler. Kara Han o yaradan öldü. Oğuz Han babasının tahtına oturdu.
***
Suat Zobu olarak şunu belirtmem gerekir ki Hz Adem ve sonrasında yaşayanların kaç yıl yaşadıkları Kuran-ı Kerim’de yoktur. Bu sadece Tevrat’ta vardır. Ebülgazi Bahadır Han’ın bu konuda Tevrat’tan yararlandığını düşünüyorum.
Tevrat’ta insanların bin yıl, bin iki yüz yıl yaşadıkları belirtilir. O zaman insanın aklına şu soru geliyor: "Madem 1200 yıl yaşanıyordu da şimdilerde 70-80 yıla neden düştü?"
Ben bir kaynakta Eski İbranicede 1 Ay’a 1 Yıl denildiğini okumuştum. O daha mantıklı geliyor bana. Bu duruma göre 1.000 Ay yaşayan biri aslında 84 yıl yaşamış demek oluyor. İnsan ömrü zaman içerisinde giderek yavaş yavaş azaldı desek 700-600-500-400-300 yıllara düşerek bu güne gelmiş olurdu. Tarih boyu bu ara değerlerde yaşayan kişiler de olurdu. Kaldı ki Büyük İskender 33 yaşında ölmüş. Yani yaklaşık 2300 yıl önce. O dönemdeki yaş ortalaması 35-40 yılmış. 1500-1600’lü yıllarda dünyadaki yaş ortalaması 45 yıl. Şu anda 70-80 yıl. Demek ki yaş ortalaması en azından 2300 yıldır azalmamış aksine artmış.
Hani derler ya Hz Nuh "1000 yıl yaşamış da bir gün gibi geldi!" İşte buna benzer bir şey söylemiş. Bence hikaye.
.