- 391 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
Hâfız-ı Şirâzî – Hâfız Dîvânı
Hâfız-ı Şirâzî – Hâfız Dîvânı
MESNEVİ
Eyvah vahşi ceylan, nerdesin? Seninle çok aşinalığım var!
* Biz, seninle iki kimsesiz, iki perişan, iki garibiz... önümüzde de, ardımızda da yırtıcı hayvanlar ve tuzak var!
Gel de birbirimizin halini bilelim, gel de dertleşelim, mümkünse muradımızı elde etmeye uğraşalım.
Çünkü görüyorum ki, bu uygunsuz çölün emin ve hoş bir çayırlığı, çimenliği yok!
Söyleyin dostlar, kimsesizlerin yoldaşı, gariplerin dostu kim olacak?
Meğer kademi kutlu Hızır zuhur ede, himmeti bereketiyle bu yol tükene;
Yoksa ihsan ve mürüvvet zamanı geldi mi ki? Çünkü falımda “La tezernî ferden” ayeti çıktı.
Bir yolcu, günün birinde bir yerden geçiyorken, yol üstünde oturmuş olan bir rint ona iltifat etti de dedi ki:
Ey salik, dağarcığında ne var? Tanen varsa gel, bir tuzak kur bakalım!
Yolcu cevap verdi: Tuzağım var, ama avım Simurg olmalı!
Rint, iyi ama nişanını nasıl elde edeceksin? Bizce yuvasının bir nişanesi yok ki, dedi.
Bunun gibi o usul boylu selvi de mademki kervana katılıp gitti. Bir selvi dalına çık da yolunu, izini gözle! **
Gitti, gitti de neşemi hüzne çevirdi. Hiç kardeş kardeşe böyle şey yapar mı?
Şarap kadehini elden bırakma, gül dibinden ayrılma... fakat bu kötü sarhoş zamaneden de gafil olma!
Güneş bile onun yoluna saça saça kesesini boşaltmışken, benim bu saçtığım şeyler tartıya mı gelir, değeri mi olur?
O, ayrılıp gittikten sonra teselli bulmak için artık bir kaynak başı, bir ırmak kıyısı, gözyaşları ve kendi kendine konuşup görüşme gerek!
Sevgililer, gidenlerini anarak bahar bulutlarına uymalı... bu lazım!
Sevgili, bana ayrılık kılıcını öyle bir vurdu ki, sanki benimle hiç aşinalığı yokmuş!
* Akarsular önüne ağlayıp çağlayarak geldi mi, sen de gözyaşlarınla onlara yardım et!
* O eski hemdem, bize hiç müdarada bulunmadı. Aman Müslümanlar, aman... Tanrı için merhamet edin!
Belki kademi kutlu Hızır, bu garibi o garibe ulaştırabilir.
Sen de artık inciyi gör, katır boncuğundan vazgeç; şöhreti olmayan, duyulmayan yolu bırak!
Ben balığa benzeyen kalemimle yazmaya başladım mı, bana “Nun velkalem” ayetinin tefsirini sor!
Dostlar, birbirinizin kadrini bilin. Şerhi biliyorsunuz; metni ezbere okuyun!
Size öğüt verenin sözü bundan ibaret; ayrılık hâkimi pusuda.
Ruhumu sözümle yoğurdum, ondan meydana gelen tohumu da ektim.
Ruhla sözün birleşmesinden meydana gelen bu terkip, insana ferah verir. Çünkü şiirin de mayasıdır, canın da!
Bu ümit miskinin kokusunu alın... bu kokuyla canınızı ebedi bir surette güzel kokulu bir hale getirin!
Çünkü bu misk, hurilerin yakaları çininden meydana gelir, insanlardan kaçan ahudan değil!
** Niçin bahtımla bu kadar uğraşıp savaşayım, neden talihimden, kaderimden kaçıp durayım?
** Ayrılık seli başımdan aştı... artık bu halimle müdaraya imkân yok!
** Şimdi sevgilinin bulunduğu şehrin yolunu tutacağım. Ölsem bile, hiç olmazsa o yolda öleyim.
** Garipler, mezarımı görünce bir an olsun bağ ucumda oturur, dinlenirler ya!
** Garipleri yine garipler anar, garipler hatırlar, çünkü onlar birbirlerine armağandır.
** Yarabbi, çaresizlere sen çare edersin... benim çaremi de sen bilirsin, benden başka çaresizlerin çaresini de sen!
** Geceden aydın gündüzü nasıl izhar ediyorsan, bu kederden de benim neşemi öyle izhar et!
** Sevgili, senin ayrılığından çok şikâyetim var; fakat bu hikâye buraya sığmaz ki!
Bu vadide akan selin sesini duy. Yüzlerce masumun, yüzlerce batman gelen kanı bir arpaya!
Çocuklar onunla ateşlerini parlatsınlar diye, burada Cebrail’in bile kanadını yakarlar!
Gayrı bu makamda kimin söz söylemeye mecali vardır? Aman yarabbi, bu ne istiğna?
Yürü Hafız, bu makamdan bahsetme, sözünü kısa kes; Tanrı daha iyi bilir. *
Ela ey ahu-yı vahşi kucayi
Mera ba tust bisyar aşinayi
___
"Bu bir makam"
O makam da bir durak.
Bu durakta, belki Hâfız-ı Şirâzî hatırlanmak istedi.
Belki de o makama takılanlara mesnevisiyle Hızır olup yol gösterdi.
Ruhu şad varlığı daim olsun.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.