- 326 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
NE GÜZELSİNİZ
NE GÜZELSİNİZ
Aslında ona imreniyorum. Bu yaşta, bu çeviklik çok güzel. Maşallah desek bile az gelir. Ne mutlu size. Girişkensiniz. Mutlaka bir işin ucundan tutup yardımcı oluyorsunuz.
Düğünlerde izledim sizi. Giyiminizle, oyunlara katılmanızla, düğün sahiplerine yardım etmenizle herkes, sizi, düğünlerin vazgeçilmezi olarak görüyor. İstanbullu Rahmi Bey, sizin olmadığınız düğünlere; Kambersiz düğün olmuyor!” diye sohbetler içinde serzenişle açıklama yapıyordu.
Kamber adı size çok yakıştı. Bu şehirde yaşayan Türklerin çoğu, sizin, nüfus kağıdında yazan adınızı dahi çoktan unutmuştur. Birisi Rahmi Beyi sorsa; çoğu “Tanımıyoruz!” der. Kamber denince; sokaktaki başıboş gezen çocuklar bile tanırlar.
Siz halay çekerken; sakın halay başılığını aman kimseye kaptırmayınız. Hele kırmızı beyaz yazmayı alıp sağ elinizle sallıyorsunuz ya... Vallahi kartalın kanatlarını açıp sallayışı gibi oluyor. Hele Kaleden Kaleye Şahin Uçurdum halayını çekerken; bütün kasların müziğin ritmine öyle uyum sağlıyor ki seyretmeğe doyum olmuyor. Bir de Yıldızeli Halayında ayağınızı “Pat! Pat!” yere vurunca; sanki bütün Avrupa zangır zangır sarsılıyor...
Komşusu Cevdet Bey de, ne yazıkki hesap kitap işlerinde çok mahirdi. Seksenini çoktan geçti ama hala İnşaat işleriyle meşguldü. Her şeyi ince eleyip sık dokuyarak; bu yaşta parasız kalmaktan korkuyordu.
Dün akşam Denizliler Günü vardı. Yemekler, konuşmalar, şiirler, türküler, mahalli oyunlar ve en önemlisi zeybekler ile zengin bir program hazırlanmıştı.
Önce “Denizli’nin Horozları” türküsünü dinledik. Gözümün önünde bizim oralar kartpostal resmi gibi canlanıp sıra sıra geçtiler. Ardından “Cemile’min gezdiği dağlar” türlüsüyle ben de kenardan eşlik ediyordum. Omuzlarım Kara Deniz dalgaları gibi çırpınıp duruyordu.
Biz daha çok zeybek oynarken tek oynuyoruz ama kadın başında baldız erkeklerin zeybek oyununa dalıyordu. Yapacak bir şey yok gari “Kadınlar oynamaz zeybeği” dedim yanımdaki pos bıyıklıya. O da;
“Memlekette demokrasi var! Artık kadın erkek eşit oldu” diye bağırdı... Ağzım açık kaldı. Vay efendim ne kanunlar varmış da; ben bilmiyormuşum. Mübarekleri say say saymakla seçmekle bitmiyor bu işler. Meğer biz kadınlara yetkiyi kaptırmışız. Yarından tezi yok Yavuz Sultan Selim’in ki gibi olan bıyıklarımı keseceğim...
Dün gece ki Denizliler Günü eğlencesinden oturduğum yerde sallana sallana ritim tutmaktan her yerim ağrımıştı... Yattığım yeri beğenmiştim. Saat onbiri çeyrek geçeye kadar uyumuştum. Aslında uykuya devam edecektim ama acı acı telefon çalınca; “Bu da ne yahu?” der gibi gözlerimi açtım.
“Alo, Buyurun!”
“Ben Cevdet!”
“Buyur Cevdet Amca! Sabahın köründe niye telefon açtınız. Hayrola?”
“Sabahın körü mü? Öğlen oldu.”
“Tamam Cevdet Amca! Emriniz nedir?”
“Yahu yeğen, dizlerim çok ağrıyor. Bu son İnşaat çok yordu beni...”
“Cevdet Amca, kaç yaşındasınız?”
“Yeğen kartlaştık artık. Sekseni geçtik çoktan. Yani senin anlayacağın bizim kafa kağıdı eskiyeli bir hayli zaman oldu. Onu için bundan sonra yaşımı saymıyorum!”
“Madem seksen yaşının üstündesin de; hala ne diye İnşaat işiyle uğraşıyorsun? Böyle çalışırsan elbette dizin de ağrır, başka yerin de!”
“Yahu yeğen, bu dizimin ağrısına ben ne yapacağım? Hele bana bir akıl ver?”
“Vallahi Cevdet Amca, aklıma bir şey gelmiyor.”
“Sen de bir yaralı parmağa şey etmiyorsun.”
“Karahayıt’ta hamamlar var. O termal otellerde çok iyi fizyoterapistlerin olduğunu duymuştum.”
“Ne iş yapıyor o fizyoterapistler?”
“Ağrıyan yerlerine masaj yapıp, jimnastik yaptırarak kasları kuvvetlendiriyorlar.”
“Desene on paralık krem sürüp, sağı solu mıncıklayıp dünya para alıyorlar...”
“Yahu! Denizde nasıl kum çoksa; sizde de para!”
“Üç beş kuruş param var. Ben o paraları terapistler yiyip yutsun diye mi biriktirdim!”
“Doktora, hastaneye gittiniz mi?”
“Gittim gitmesine de...”
“Bir şey demediler mi?”
“Ameliyat olmalısın diyorlar!
“Ameliyattan korkmayınız! Ben yirmidört kez oldum!”
“Ameliyattan korkmuyorum da...”
“Ya neden korkuyorsunuz?”
“Ameliyat edince dünyanın parasını alıyorlar da ondan!”
Birden tepem attı.
“Tamam Cevdet Amca, isterseniz ağrıyan dizinizle benim ayakları değişelim. Allah sizi inandırsın; ayaklarımı tekerlekli sandalye üzerine koyduğum için hiç kullanmadım, sanki yepyeni. Yazın izine gelince; size onları hediye edeyim. Benim ayaklarla değiştirelim” der demez telefon sesi “Düüüt! Düüüt!” diye ötmeye başladı. “Hasbünallah” deyip yataktan tekerlekli sandalyeme kayarak geçtim.
Balkon kapısı açıktı. Dostum serçeler, çiçek saksılarının kenarına konmuşlardı. Adeta bana “Günaydın!” deyip kanatlarını çırparak, başlarıyla selamlayıp ötüyorlardı. Hiçbir üçret almadan verdikleri bu enfes gösteriden dolayı onlara usulca teşekkür ettim. “Ne güzelsiniz!” deyip gülümsedim.
Halil Gülel
Düsseldorf / 12.05.2019
(Ah Bir Zengin Olsam)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.