- 180 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÜLKE.
NASIL BİR ÜLKE.
Her sabah uyandıktan kısa bir süre sonra karşılaştığımız ve gün boyunca devam eden olaylar aklımıza hep şuna benzer soruları getiriyor. “Nasıl bir ülkede yaşıyoruz?”. “Bu nasıl bir ülke?”. “Bu ne biçim ülke?”. “Dünyanın başka neresinde böyle bir şey olabilir?”. “Ne biçim bir ülkeyiz biz?”. Keza bunlara benzeyen içerikte yargı belirten “Bu ancak Türkiye’de olur.” mealinde cümleler kuruyoruz.
Derdimiz çok. Başta ülkeyi yönetenlerin iyi niyet ve beceri yoksunluğu olmak üzere devasa sorunlarımız var. Yarının ne olacağını bilememek hepimizi kaygılandırıyor. Gördüklerimiz karşısında sinirleniyor ve sosyal medyayla sınırlı da kalsa isyan ediyoruz. Bütün bu olumsuz tabloya tek bir tanım altında toplamayı denersem, “kronik umutsuzluk” içindeyiz.
Tamam, üzülmekte haksız değiliz. Cumhuriyet’in eksik ve yetersiz bulduğumuz, değiştirilmesi ve iyileştirilmesini zorunlu gördüğümüz ne kadar kazanımı varsa hoyratça yok edildiğine tanık olduk. Anadolu aydınlanması ve çağdaş uygarlık düzeyi diye çıkılan çetin ama onurlu yol, derin ve tekinsiz bir karanlığın dehlizlerinde kaybolan, emekçiye paralı, sermayeye “geçiş garantili” bir otoyola dönüştürülmüş durumda.
100 yıl önce en temel haklarından yoksun bırakılmış, üç beş sarıklının karınca dualarına ve üfürüğüne terk edilmiş bir toplumu çağa taşıma hedefini taşıyan eğitim şimdi can çekişiyor. Çocuklarımızın önüne konan seçenek, “kırk katır mı, kırk satır mı?” misali, ya niteliği ziyadesiyle şüpheli paralı eğitim, ya da varlığını sürdürüyor olması Cumhuriyeti kuranların ve onları takip edenlerin en büyük günahlarından biri olan ve gerçek dünyada hiçbir karşılığı bulunmayan bir hurafe eğitimi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.