- 204 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
AŞKTA CEVR-Ü CEFÂ
AŞKTA CEVR-Ü CEFÂ
^^
Ali Rıza Navruz
“Hastayım ümmîd-i sıhhat çeşm-i bîmârîndadır
Bir devâsız derde oldum mübtelâ sevdim seni.”
Diyelim ki ey Deliban; Sen de Şeyh Galip gibi böyle bir aşka/derde dûçâr oldun. Ve diyelim ki; böyle bir derdin müptelâsısın şu an… İşte bu halde de sıhhat senin ümidinse eğer; o ümit sadece ve sadece onun baygın gözlerindedir..! Aşk bir gönül davası değilse nedir ki Bay Deliban? Böyle bir dâvâ nedeniyle bir hâkim karşısına çıksan ol yâr ile ve ol yâre desen ki hâkim beg’in karşısında Attila ilhan diliyle:
"Beni koyup gitme ne olursun/Durduğun yerde dur/Kendini martılarla bir tutma/Senin kanatların yok/Düşersin yorulursun/Beni koyup gitme ne olursun…"
Peki, sence hâkim Beg senin böyle şaşaalı ve ıspanaklı dizelerle süslediğin yürek diline, duygularına inanır mı bu dâvâda ha? Şunu bil ki asla ve kat’a inanmaz Deliban’ım. Hâkim neye inanır biliyor musun birinci derecede; şâhite… Böyle bir davada en güçlü şâhit nedir onu biliyor musun sen? Bu şâhidin adı cefâdır be dost, cefâ… Mevlânâ da cefâ diyordu bu şâhidin adına… Çektiğin bir cefâ yoksa hâkim de bunu sezinleyememişse işte o vakit yandığının resmidir. Artık bundan geru dava kayıptır sen de siyip
Ah şu rüzgâr var ya şu rüzgâr, işte bu rüzgâra… Ah şu özlem var ya şu özlem, işte bu özleme… Vaaaah o sensizliğin çığlığı saz, dilde ayaz… İşte bütün bu envâyi çeşit nursuzluğa ve dahi uğursuzluğa katlanmanın adıdır/kanadıdır cefâ dediğimiz şey ey Deliban… Yürek hüznün esiri olacak korkmayacaksın. Vakit ikindi olacak tırsmayacaksın yolculuk akşama deyû… An nevruz makamında olmayacak çoğu zaman, hüzzamı baş tacı etmesini bileceksin. Alacak seni senden acı soslu bir efkâr ve oturtacak simsiyah bir gecenin göbeğine, tınmayacaksın! Adın cefâ diye yazılmalı ey âşık; “Ves selam ül cinas rekorlar kitâbesi” ne!..
Bir aşk ki; sonu vuslat! Cefâsı başın üste. Cefâyı kazancın olarak görmelisin, yoksa delisin sen Deliban delisin. Sen onu gördükçe gülmelisin. Tırnağın mı uzar sanıyorsun ki cefâ çekerken? Tam tersi be Deliban; saç cefâdan tırnak sefâdan uzuyor bence. Geceler bir başka güzel oluyor cefâ harmanında. Hayatı, amaçlarını düşünmüş oluyorsun ağrıyan bir baş, kanayan bir yürekle. Bazen içini tarifsiz bir dinginlik kaplasa da sen ona inanma şair. Bu hâl, kovalamış olduğun sivrisineklerin “den” halidir bunu bil/ESİN… Dedim ya cefâyı gördükçe gülmelisin, gülüm/semelisin! Bu uğurda gülmek Jocson Brow’un dediği gibi bedeline paha biçilmeyen maliyetsiz bir kazanç olacaktır senin için… Daha ne mızmız eder durursun be manyaaaaak! Bak ataların ne diyor cümle âleme ve de sana bu babda: “Cefâyı çekmeyen âşık sefânın kadrini bilmez..” Üstelik Cefâ aşığın olgunlaşmasına vesiledir de. “Amaaan, iyice kafa ütüledin ha, ben artık gidiyorum” mu diyorsun? Peki; “İşte üç çifte kayık iskelede âmâde” bak senin içün. İstersen bu devri de lâlelendirelim, şu bizim bîçâre Nedîmâ’yı da katalım yanına, ohhhhh ne âlâ minel……
“Ulan serseri git sefânı gör, kremini sür” diyenlere karnın tok olmalı âşıksan eğer!
İğde kokulu bağlardan ayrılıp mekân tutabilmelisin gurbet yollarını gönüllü olarak… Adı cefâ olan kervanını alıp çıkabilmelisin kaz dağlarının başına. İşte o zaman sorsun sen gibi Deliban’a şair diliyle bu aşk davasının hâkim begi: “Hicran ne demektir?” “Hicran mı/ Evet âh onu inkâr edebilsen/Bilmem diyebilsen!..”
İyi ki edebilemedin inkâr, iyi ki de diyebilemedin bilmem…
Bu gönül davasında ilk celse senin Deliban! Hadi Çaaaaak!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.