- 287 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BİR GÖNÜLE GİRMEKTEN Mİ GEÇER YOL ‘’YAZGIM’’
Sabah kalktım; Özgür kuşlar gibi şöyle bir gerindim. Kanat çırpar gibi, kol kanat çırptım ve geniş geniş gerindim. O da ne! Beynimde bir bulanıklık bir baş dönmesi anlam veremedim. Biraz durakaldım olduğum yerde. Kendimi kendime adamış biri olarak sağa sola bakındım. Biraz yürüdüm, bir şeyim yoktu. Kendime güvenim geldikten sonra mutfağa doğru parmak uçlarına basa basa yürüdüm.
Neden mi? Parmak uçlarıma bastığıma gelince en sevdiğim ömrümün varlığının anlamı evlatlarım rahatsız olmasın uyanmasın. İki gözümün iki ışığı Elifgül’ üm ve Asya’m ses duyup uyanmasınlar diye. Ne de güzel bir uyku kıyılır mı? Böyle bir uykuya. Ben tüm evlatlarımdan, damatlarımdan gelinimden Eren’den, Hatice’den çocuklarından razıyım. Allah’ da onlardan razı olsun. Dolaptan soğuk bir içecek ya da soğuk bir meyve var mı? Diye bakınırken, masa üzerindeki dilimlenmiş sevdiklerimden akşamdan kalmış şeftaliyi yerken bir taraftan da bugün ne yazayım hangi yaraya ilaç süreyim derken. Bazı dertler vardır ki sevdiklerimize zarar verir. Öyle bir yazı olsun ki; tüm gönüllere ilaç olsun istedim. Bir yara mı sarsam, bir çiçek mi dersem, Bir gönle mi girsem bilemedim.
Soğuk bir bardak şerbet içtim ve kendime geldim. Her şeyimi saklayan, her şeyimi paylaştığım AR kırtasiyeye doğru yola koyuldum. Her zaman ki gibi kızımın oturduğu evin balkonuna bakarak geçtim. Hep öyle yapardım. Kızımı görebilirim diye hep o tarafa bakardım. Ama bugün göremedim. Gönlümden şöyle bir şey geçti. Başka bir balkondan bir başkası beni görürde bu adam bu tarafa niye bakıyor diye rahatsız olursa diye içimden geçirdim. Başkasını rahatsız etmemek adına kendimi rahatsız ettim. Kırtasiyeye gelince önce temizlik daha sonra bilgisayarın başına geçtim. Bugün duygusalım deyip duygusal bir yazı yazayım diye karar aldım.
Bu yazı hiçbir belgeye dayanmasın, hiçbir alıntı olmasın tamda içimden geldiği gibi olsun dedim. Yazacağım kimseye zarar vermesin sevgi tomurcuğu olsun. En iyisi almak isteyenler alsın diye. Niye bastım tuşlara bilmemem ki yazdıklarım nerelere ulaşacak varıp kimin gönül kapısını çalacak bilmiyorum. Derken başlıyor her şey… Bir yanım eksikken, omzum yükümü taşıyamazken başlıyor her şey. İki gözümün gördüklerini ellerim yazmak için çırpınınca başlıyor her şey. Deliliğime akıl çare olamayınca başlıyor her şey.İçimdeki bütünün, yarıma dayanamayan ellerim tuşlara basıyor. İçimde bir kıvılcım var, ışığı görünce duramayan ellerim yazıyor.
Bulut toprağa akmak ağmak istiyor, toprak buluta hasret yolunu gözlüyor. Bulutun toprağa borcudur yağmur, Hamur teknesinin alev alev yanan saca borcudur hamur. Yazmak da benim boynumun borcu olalı, gönlüm kâinata salıncak kuralı, ateşin donduğu, buzun yandığı yerdeyim. İnsanım nihayetin, insan gibi ne yarda ne serdeyim. “Bu cümleler de ne?” demeyin, ben gönülden bir sofra koydum önünüze ister yiyin ister yemeyin. Alınyazısız olmazmış meğer benimde bir alın yazım var. Ha güldü ha gülecek deli miyim ki kendi kendime gülüyorum. Gözlerim ha gördü ha görecek derken gözlerimi kapatıyorum. Neye güldü neyi gördü gözüm onuda bilmiyorum.
Takdir büyük yerden, istek büyük yerden, emir haktan; Eğer böyle zamanı ve insanı takdir etmeseydi yaradan, belki de biz var olmaya razı olmazdık. O diledi biz var olduk. Takdir edilmeseydi insan ve zaman, olmamaya razı olurduk. Varız artık; yazımız var, kışımız var başımız var sonumuz var. Dertten âlâ derman bizim, el bizim, ayak bizim; yolculuk var, yollar bizim. Biz bir şeyler arıyoruz, buluyoruz, memnun kalmıyoruz aşikâr aleniyken dünya biz anlamazdan gelerek gelip geçiyoruz. Dünyanın sunmadıkları ve sunmayacaklarını neden ararız ve böyle geçer ömrümüz. Verdiği ibrete göz yummakla geçti ömrüm. Ben özverili olmalıyım, kimseden bir şey talep etmeden hep vermeliyim. Her gülenle gülmeli ağlayanla ağlamalı doğanla doğmalı ölenle koşarak ölüme koşmalıyım.
Sırrını verirken kulağıma, duymadan geçti ömrüm. Birileri yağmalarken dünyanın güzelliğini ben imar için geldiğimi bilmeliydim. Ve nokta koymalıydım. Daha ilerisine taşımak çabası olmadan dünyayı, burada kullanıp bitirme yolunu seçmemeliydim. Bir iyilik yapsam kimse görmese kimse bilmese, kimse yaldızlı kelimelerle ifade etmese. Benim karşıma öbür alemde gelse, Mesela ne yapabilirim selam vermeyene selam verebilirim, Yüzüme bakmayana hâl hatır sorsam, gülmeyene gülsem hatta küçük hediyeler alsam ne dersiniz. Verdiğimden bir teşekkür ve tebessüm bile görmesem, herkes yoluma taş koysa ben yürüsem ve “Sen necisin?” demesem… Bu, imanın elli ayaklı hali olsa gerek.
Ve iman ettiğime herkes iman edecek. Kalbimin kölesi olacak ayaklarım. Başka bir canı yakıp, ardından canımı yanmaktan nasıl koruyabilirim? Ben kelebek değilim ki ateşten korkmayayım. Kelebek gibi ateşe aşık değilim ki. İnandım demişse insan her zerresinde her hücresinde onu hissetmeli saklanacak bir şey değildir, bir yerlere girip çıkacak bir şey değildir.
İman sabredenlerin balı şerbeti. şükredenlerin karşılığı şükrüne sürülmüş bir yumak kaymaktır. Her ne yaptın ise karşılık bulursun ama esas ödül yeri burası değil. iyilik yaptım,yaptım demedim Ödün verdim bir şey beklemedim, kıymetsiz beklentileri terk edip sona bıraktım. Dünya denenmek yeri, alelacele ödül almak yeri değil dedim.
Dün derneğimizde küçücük, gözle zor görülebilen karınca ilişti gözüme. Bunu düşünürken tenime bir şeyin dokunduğunu hissettim. Baktım zor görebildiğim bir böcek. Bunun aklı nerede saklı, ayakları nerede, gövdesi nere, başı nere, nasıl görür, hangi göz ile görüyor. Odanın içinde hiç fark etmediğimiz canlılar var ve biz onların ölümlerine sebep oluyoruz. Yaşadığını hiçe saydığımız, ölümü de aynı değerdeymiş. Karıncasına, sivrisineğine sahip çıkan Allah’tan utandım. Göz kırpan Uzak yıldızlardan utandım, gözüme ışık sunan güneşten utandım. Hakikati göremeyen gözümden utandım. Hakikati bulmayan aklımdan utandım.
Abdurrahim Reyhan Hz. leri ’’Allah’ın rızası saman çöpünün altındadır ‘’derdi evet öyle; rıza gözün gördüğü, aklın erdiği her yerde. Benim bütün azalarımda rıza. Dilde, gözde, gönülde, dağda, taştan, kurtta, kuşta, ağrıyan başta acıkan midede, daha doğrusu gönlümün içinde. Rıza dilimin ucunda, gönlümün içinde. belki Bir okuyanın sorularla dolu bir anına denk gelirde okuyuverir de rıza gösterir. O da bana yeter. Onun gönlüne de giriverir rıza. satırlarımı biri okur sessizce, sonra içinde hiç tanımadığı bir duygu belirir, tüyleri ürperir de dönü verir olması gerekene ve rızasına.
Belki bir kahve içimlik muhabbet ortağı, belki bir acıya teselli, belki bir sevince coşku, belki bir karmaşaya sükûnet, belki bir soruya cevap. Hiç kestiremiyorum, bu yazının sonu nasıl olacak çalakalem gidiyorum. İçimi dökünce biraz rahatladım ve sakinledim. Çok iyi biliyorum öfkemin tavanda olduğu zamanda yazdım. Hatta ağlarken de yazdım ‘’DEPREMDE’ ’hangi gönülde durur, hangi kapıyı çalar onuda bilmiyorum. Abdurrahim Reyhan Hz.leri ’’Bir yerdesin her yerdesin’’ derdi ya, bende şu anda bir sandalyede oturuyorum ama gönlüm kâinatı seyrediyor. Binlerceyken ‘’BİR’E ‘’döndüm, Bir taneyken de bine bölündüm. ’’Dünya benim harmanımda bir dane, ben dünya harmanında bir daneyim’’. Gördüğünüz gibi ağlarken de gülerken hep yazdım. Bugünde böyle döküldü dilimden, sebepsizce yazdım, sorgulamadan yazdım. Zira yazmak benim ‘’YAZGIM’ ’Bu yazgım içinde en çok hoşuma gidende ‘’Bir gönüle girmekten geçiyor olması yolumun. Ben ‘’YAZGIMDAN’’Razıyım.
=========================AR============================
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.