- 403 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
Kafanın İçi Güzeldi, Dilin Gölgelesin İstemedim
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Bir çok kabus gördüm; yıllar yılı bir çoğu korkunç, iğrenç ve her insanın hemen bitmesini isteyebileceği türdendi. Dünyamın genişliği hayal gücümün sunduğu tüm imkanları küçük bir çocuğun gecelerini mahvetmek için kullanıyordu sanki.
Yine böyle bir geceden uyanmış ağzımda metal bir tat ile anlatıp anlatmamak arasında ufak bir çelişki yaşayarak yazıyorum bunları. Neden yazdığımı bende ayırt edemiyorum artık, insanlar neden bu satırları görüyor sorusuna net bir cevabım yok. Bir kurguya mı dönüştürmeye çalışıyorum, neden?
Sorulardan sıyrılmaya çalışırken anlatma konusundaki yeteneğimi yavaş yavaş kaybettiğimi de söylemeliyim, içimde bunları dahi anlatmamam için beni uyaran bir fısıltı dolanıyor. Başta hissedemediğim bir değişimdi bu, fakat şimdi kendimi yeni bir güne uyanmak için bile yorgun hissediyorum
Yoğun duygularla uyuduğum, başımın fazlaca ağrıdığı ve bazı negatif düşünceleri itmeye uğraştığım bir geceydi yine dün yatağa gittiğimde, rüya olduğundan habersiz, kendimi kayalıkların ve solumdaki (öyleydi sanırım) sık ağaçlar ile ormanı andıran bir yerde buldum. Rüyayı yaşadım, evet. Yani rolü ben oynadım ama tamamen başka birini kendi bedeni içinden izliyor gibiydim, daha çok başka bir bedende hissettiği ve düşündüğü tüm şeyleri tatmış biri olarak yazıyorum. Eminim size de olmuştur, hatta rüyalarımızın büyük çoğunluğu böyledir. Uyandığımızda bir filmde oynamış gibi karakterin davranışları nasıl sergilediğini düşünürüz
Bu konuya çok fazla zaman ayırıp sizi de rüya aleminin içine çektiğimi biliyorum, af dilerim. Ama ben yalnız bağlantılı olduğunu düşündüğüm bir kısmını yazıyorum buraya, yoksa sevdiğim insanların ellerimde çamura dönüşmesine kadar sayısız ürkünç, etkileyen rüyam vardır
Bulunduğum kişi, daha önce de çokça rüyalarımı ziyaret etmiş uzun saçlı bir kızdı, bu kızın bana oldukça benzediğini söylemeliyim. Fakat bunu önceden gördüklerime dayanarak söylüyorum, dün gece yüzünü görmedim. Dün gece, bizzat o idim.
Kollarımda çırpınan biri vardı, yüzünü tam anlamıyla göremesem de kahverengi saçları ve uzun bedeninin tanıdık gelmemesi mümkün değil. Tüm gücümü onu yerde tutmaya harcıyor, bir yandan da iki tarafımdan kalın, siyah ve bir canlı gibi hareket eden saçlarım ile boynunu kavrıyorum. Ona anlam veremediğim bir kinim vardı. Onu dünya üzerinden silmek, sanki büyük hataları o işlemiş gibi bağırmak ve bir daha geri gelmeyecek şekilde yok etmek istiyordum. Öfkem öyle çoktu ki, bedeninin morarması, yavaş yavaş gücünü kaybetmesi ve zorlukla alabildiği soluklar bana anlatamayacağım bir zevk veriyordu
Ağlıyordu, yüzünün ıslak olduğunu görüyordum. Üzülmek değil, müthiş şekilde beni motive eden duygular içerisindeydim.
Onun zayıflığı beni daha da güçlendiriyordu sanki, bir süre sonra tüm işi saçımın halletmesi için beyaz ellerimi dirseklerinden çekmiş ve bacağını arada bir titretecek kadar kalmış canının kafamdan yayılan siyah tutamlar ile çekilmesini izlemiştim
Yüksek sesle kahkaha atmak istiyordum. Zayıfı öldürmek kendimi yeniden doğmuş gibi hissetmeme sebep oluyordu. Gece olan hava daha parlak, koyu mor yıldızlar ve kırmızı bulutlar daha bir çekici geliyordu. Bir pisliği temizlemiş ev hanımı edası ile bağırdım. Aslında gülmek için attığım bir adımın çığlığa dönüşmesi gibi bir durumdu. Çığlık çığlığa gülmek mümkün müydü? Öyleymiş
"Sana bana izin ver demiştim!" Yerdeki beden beni duyuyormuş gibi hışımla bedenini kendime çevirdim. "Hep böyle zayıf kalacaksın ve bu krallık da hep sana kalacak öyle mi?"
Saçlarımı arkama attım ve havada süzülürler iken tekrar güldüm "Sahtesin sen!" Dedim
"Sahte! Gerçek öfkeyi bile bilmiyorsun!"
Tiksinerek baktığım kişiye kelimeleri neden bu kadar yüksek sesle söylüyordum bilmiyorum ama sanki başkalarının var olduğunu biliyor ve herkesin duymasını istiyordum
"Sen bu bedeni hak etmiyorsun! Herkese yerini bildirecek olan benim... Bana izin vermeliydin aptal!" Diye tısladım. Yaptığım şey beni öyle tatmin etmişti ki bu coşku ile ne yapılır bilmeden gülüyordum
Rüyanın bu yere kadar olan kısmını bir çok kez görmüştüm. Hatta kayalıklar, gökyüzü her şey aynıydı. Tek fark rollerin değişmesiydi. Bu sefer kendine benzeyen biri tarafından boğulan değildim ben, bizzat boğandım. Ağladığım ve nefes almak için toprağı tırnakladığım bir rüyadan böyle bir terslik görmek şimdi tüm bunları yazarken dahi kafamı kurcalıyor
Sonrasındaki evrenin iç içe geçmesini nasıl anlatabilirim bilmiyorum, bilirsiniz rüyayı yaşamadan ortamı hissetmek oldukça zordur. Bu yüzden mümkün olduğunca akıcı anlatmaya gayret edeceğim
Tüm bu bağrışmalarımın sonlarına doğru biri bir müzik aleti çalıyor gibiydi, o an ne olduğunu ayırt edemedim ama çok güçlü ve hiç kibar olmayan bir sesi vardı. Hatta çalıyordan ziyade, biri enstrümanını parçalıyor gibi kasvetli bir müzik duyuluyordu her yerden.
Saçlarımın toprakta süründüğü an soluma çevirdim başımı, koyuluğa gömülmüş çam ağaçlarından oluşan ormana. Ağaçlardan birinin dalında maymun oturuşu diye tanımlayabileceğim bir şekilde durmakta olan birini gördüm. Bedeni iki büklüm halde doğrudan beni izliyordu. Karanlıktan zar zor seçiliyordu siületi
Bununla beraber karanlığa bulandığım birkaç saniyenin ardından kendimi bir odada buldum. Kendi odam olduğunu anlamam zaman aldı çünkü yerler çıplak, mobilyalar boşaltılmış, üzerinde bulunduğum yatak ve odanın ortasına konumlandırılmış uzun ince sandalye dışında bir şey kalmamıştı. Pencereden hala yansımakta olan ay ışığı boş odayı daha bir aydınlatmış köşeler karanlık da olsa gözün gözü görebileceği bir yansıma oluşturmuştu ortada.
Yatağımda yatmıyor, ortasında oturmuş ve tek başıma oturmakta zorlanıyor gibi duvara yaslanmıştım. Bedenim uyuşmuş gibiydi, kıpırdayamıyor oturuşumu bile düzeltemiyordum..
Bu ürkünç mekanda karşımdaki sandalyede kibar bir beyefendi misali oturmuş kişiyi tanışmıştım, tanıdığım biriydi ama bunu da uyanınca netleştirmiştim çünkü anlattığım hiçbir kısımda bunun rüya olduğunun farkında değildim. Parmaklarını birleştirerek başına dayamış kapalı gözlerini de ben ona bakarken aralayıp o mesafeden benimkilere kilitlemişti.
Gülmüyordu. Gözlerinden soğuk bir hava yayılıyor ve tüm içimi üşütüyordu, üst üste attığı bacakları ile odadaki oturuşunu hiç bozmadan bana baktı
Baktı ve baktı. Parlak hareler iyice alev almış gibi bir haldeydi. Bir şeyler söylemek istiyor ama söyleyemiyordum, sadece özensizce yaslanmış olduğum yerden onunla bakışıyordum
Erken uyandın
Konuşmamıştı. Ağzı gram hareket etmemişti ama bu kelimeleri duyduğumdan neredeyse emindim. Böyle demiş gibi bakıyordu belki de
Çekmediği bakışlarının arasından güçlük ile konuşmaya çabaladım. Üzerimde bir büyü var da her kasımı ağırlaştırmış gibiydi
"Hayır..." dedim "Onu hissetmek istemiyorum"
Bedenim hala kıpırdamıyordu ama ağzımı hareket ettirebilmeyi başarmıştım
"Bakış açısı istemiyorum.." harfleri doğru mu çıkardım hatırlamıyorum ama tam olarak söylediğimi düşündüğüm kelimelerdi bunlar
"Onun hislerini istemiyorum"
Konuşmadı. Uzunca gelen bir süre gözlerime baktı. Kıpırdamaması mıydı beni ürküten bilmiyorum ama hafifçe ondan ürktüğümü hissediyordum. Ya da hayır... bir yanım, sanki birkaç organım ondan ürktüğünü belli ediyordu, bir yanımdı ürken
Yoksa sadece bakıyordu. Bana zarar vermemişti, ölü gibi sandalyede oturmuş beni izliyordu
"Lütfen" dedim
"Asya" dedi "Uyumaya devam et lütfen"
Sesi o kadar kibar çıkmıştı ki, kafam karışacak gibi oldu diyebilirim. Çok ikna edici ve donuk bir tonda söylemişti.
Kafamı iki yana sallamak için çok uğraştım. Nafileydi "Hayır lütfen"
Ne için yalvardığımı bilmiyordum. İçimden böyle söylemek geliyordu, uyanınca sorgulamıştım. Tıpkı kontrolünüzde olmayan sıradan bir rüya gibi.
Kıpırdamak, ona ulaşıp sandalyeyi devirip hırpalayarak kabul ettirmek istiyordum, ama aklımda dolanan ’o bedende hissetmek istemiyorum’ cümlesi bir türlü dilime dökülmüyordu
"O bedende.." nefes aldım, gözleri kuyu gibiydi ve beni hipnoz ediyordu sanki "..o bedende.." dedim tekrar
"Rica ediyorum, gözlerini kapat ve uyu olur mu?"
Saçlarının arasındaki yüzüne göz gezdirip zorlanarak söylediğim şeyi tamamlamak için biraz daha uğraştım
"İstemiyorum.." Sanki üst üste düşen ağır cisimler varmış gibi sesler duyuyordum, bu odayı ilk gördüğüm anki korkunç sessizlik daha korkunç gürültüler tarafından bölünmüştü..
Çenem titriyordu ve görüntüyü bulanık görüyordum, burnuma garip kokular geliyorken son defa gözlerine baktım
Bayıldığımı düşünüyordum ki, tekrar duvara sürtünen, vurulan hatta parçalanan bir takım enstrüman sesleri duymaya başladım.
Mor/kırmızı gökyüzü bu küçük ara hiç olmamış gibi tüm ihtişamı ile kafamın üstüne yerleştiğinde uzun, hatta upuzun saçlarım tüm hacmi ile yanlarımda duruyor, zevkle öldürdüğüm beden, ayağımın çaprazında öylece duruyordu
Karşımdaki ağaçtan indiğinde uzun bedenini görmüş ve gülümsemiştim. Yüzündeki boya bu güzel yere öylesine uyumlu gelmişti ki tam da benim için gönderilmiş bir ödül gibi dikiliyordu biraz uzağımda
Bana doğru biraz yalpalayarak ve yavaşça yürüdüğünü gördüğümde ben de ona doğru adım attım
"Seni tanıyorum" dedim yüzündeki gülümse genişlerken. O da ufak bir tebessümle saçlarıma ve yüzümün neredeyse her noktasına bakarak yanıma yaklaştı
Birkaç ses ve fısıltı ormandan yükseliyor ve onunla birleşmiş gibi üzerime geliyordu.
Hoşuma gitmişti, adımları dahi benimkiler ile uyumluydu. Birbirimize yürüyor değil de birbirimize doğru süzülüyor gibiydik.
Aramızda karışlık mesafe kalana kadar yaklaştığımızda durdum, kafamı kaldırdım
Hâlâ gözleri yüzünde dolanıyordu, çok dikkatli ve ince bir gülümseme ile bakıyordu
Ah mükemmel görünüyordu, yüzündeki tüm o siyah parlak renk ve gözlerinin uyumu, saçlarının dimdik bir şekilde omuzlarına inmesi ve başlı başına kokusu..
Petrol kokusu ölümün kokusu ile inanılmaz dans ederdi. Gülümsemeyi bırakmadan dilimi alt dudağımın üzerinde gezdirdim. Gözleri kısa bir süre için yanımdaki bedene kaydı, fazla ilgilenmeden tekrar bana döndü.
Hiç açıklama yapma gereksinimi hissetmemiştim, gözleri zaten her şeyi anlıyor gibiydi. Hatta yaptığım şey ile gurur duyuyor gibi baktığını bile söyleyebilirim
"Ben de seninle tanışmayı umuyordum"
Sesi görüntüsünün aksine öyle kibar çıkmıştı ki, nedense hoşuma gitmişti. Daha da hoşuma gitmişti
Elini kaldırdı ve enseme doğru çıkardı, parmaklarını saçlarımın arasında hissedince gözlerimi kapadım ve dudaklarını benimkilerin üzerine kapatmasına izin verdim. Kafasını yavaşça yana yatırdı, saçlarım benliğimin yakın hissettiği bu şey karşında havaya kalkıp dalgalanıyorlardı. Ben de onun boynuna uzandım ve daha da kendime çektim
Ruhumda biriken bir tür açlık, onunla kurmak istediğim bir köprü varmış gibi boyanın ıslattığı dudaklarını öptüm. Ağzıma koyu siyahın tadının gelmesi o an umrumda bile değildi. Hatta ağzımı hiç ayırmadan gülümsediğimi hatırlıyordum
Tüm bu ayrıntılı hislere odaklanmışken önce dudağımın içinde gezinen bir şeyin varlığını sezdim. Dilini. Sonra gezindiği yerler oldukça acı bir şey yemişim gibi yanmaya başladı. Bir terslik olduğunu anladığım an geri çekilmek istedim ama ensemdeki eli milimlik kıpırdamaya bile izin vermemişti
Ardından alt çenemi ağzıyla kıskaçladığını hatırlıyorum. Ağzımda bir sıcaklık vardı. Ellerimi göğüs kafesine çıkarıp itmek istedim ama sanki ne düşündüğümü anlamış gibi tek eliyle iki elimi sıkıca kavramıştı. Keskin bir şeyin ağzımın içine saplanmasının verdiği acı ile bu sefer bağırmak istedim fakat ses tellerim kopmuşcasına gıkımı bile çıkaramamıştım. Saçlarım,
Gücümün nişanesi gibi gördüğüm saçlarım ile tüm öfkemi kullanıp karşımdakini boğmak, itmek istesem de şimdi cansız iplikler gibi iki tarafımda duruyorlardı. Gözlerim kocaman açılmıştı
Yanaklarımın içten parçalandığını, dokularımın koptuğunu kemiklerimin cam gibi kıtır kıtır kırıldığını ve tüm bunların sonucunda gözlerimi ve bedenimi cayır cayır yakan acıyı hissettim
Pozisyonu hiç bozmadan geri çekildi ve gecemin, o güzel gecemin ve arkasındaki o güzel ormanımı gölgeler bir şekilde gözlerime baktı, nasıl bir korku ve ya dehşetle bakıyordum bilmiyorum ama ağzının etrafındaki siyah boyaya karışmış kan ile oldukça sakin bir gülümseme yayıldı yüzüne. Sonra kırmızıya boyanmış dişlerini gördüm.
Sanki bunları yapan kendi değilmiş gibi normal bir ifade ile durması mıydı bedenimi titreten, hiç bilmiyordum. Ama korkuyu hissetmiştim. Uzun saçlı korkusuz kızın bedeninde ve hislerinde, korkuyu sezmiştim
Bıraktığı gibi muhteşem şekilde yanmaya başlamış ağzıma dudaklarını tekrar bastırdığında rüzgar ağzımın etrafının tüm kaslarımın çıplak ve açıkta olduğunu fark ettirmek istercesine üşütünce yüzümü, acı dizlerimde takat bırakmamıştı. Midem öylesine bulanıyordu ki kusacak gibi oluyordum
Birbirlerine çarpıyor ve ayakta durmamı engelliyorlardı, tüm etimin dudaklarımın çiğnendiğini ve kolayca birbirinden ayrıldığını iliklerime kadar tatmıştım, en kötüsü gözümden yaş dahi gelmemişti
Kan, petrol karışık bir sürü tat ölüm meleği gibi üzerime çöken varlıktan ağzımın kalan taraflarında kendini belli ediyor ve o zaman bu duyduğum enstrümanların parçalanmasının çıkardığı sesi sanki kendi bedenimden de duyuyordum
Sanki bütün etimi derimi soyarak çiğneyen o değil gibi saçımı hala birbirini öpen bir çiftin ritüeli gibi kibarca tutuyordu. Çelişkiler ile bürünmüş bedeni tekrar geriye durduğunda büyük bir öfke ile benim dünyamda bana saldırana baktım. Konuşamıyordum ama gözlerimin nedenini sorgulandığına eminim
Çenesinden ve dudaklarından damlayan kanın koyu rengini çok net hatırlıyordum. Siyahla dans eden kırmızıyı. Gözlerim zarar görmemişti ama tüm yüzüm yanıyordu, gözlerime baktı ve yüzümde olduğunu bile fark etmediğim saçı usulca kenara itti. Çiğnedi. Etimi çiğnedi. Hareket eden çenesiyle gözlerini ayırmadan gözlerimden, benden bir parçayı çiğnedi
Yüzümü inceledi, dudaklarını yaladı ve birbirine bastırırarak yine gülümsedi. Yutkundu. Kanım süzülerek üzerime dökülüyordu, zerre gücü kalmayan bedenimle parmaklarını saçlarımdan çektiği gibi dizlerimin üstüne çöktüm.
Ben,
Kayalıkların Samara’sı
Bayılacak gibi hissedip, kendi öldürdüğüm bedenin yanına boylu boyunca serilmiştim. Birbirimize ne kadar benzediğimizi düşünürken canım daha da yanmış ve gözlerim azar azar kapanırken kendimi bulanık görüşümü düzeltmek için zorladım. Kıvırcık saçları ve sarı gözleri ile beni izleyen kızı kenarda her şeyi öylece izlerken gördüğümde zaten gözlerime baktığı için dudaklarını oynatarak ’uyardım’ dediğini görür gibi oldum
En son hatırladığım şey kahverengi saçlı kızı kucaklayan başka birinin ayaklarıydı
Tek başıma, toprağa yığılmış, acı içinde ve konuşamaz halde gözlerimi kapadım
Sabah annemin gün doğar doğmaz beni sarsması ile uyandım, dakikalardır bunun için uğraştığını ama hareket edip bir türlü uyanmadığımı söyledi. Açıkçası sonrasında ne kadar uykum gelse de düşününce mideme bulantılar girdiği için uyumayı denemedim
Geceler içinden çıkamadığım uyku hapisleri ile doluyordu. Artık yalnız uyumak istemediğimi düşünüyordum bazen, sonra aklı başında kararlar vermek ve bu düşünceleri dağıtmak için günümü, bilinçaltımı temiz tutmak adına temizlik yapıyordum
Gerçi o da işe yaramayacak bir boyuta geldi sanırım, ama eminim başka bir çaresi vardır