- 449 Okunma
- 7 Yorum
- 3 Beğeni
HAYAT ZOR
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Büyüyüp gelişmenin yasasıdır. Karakter, dünyanın fırtınaları ve haksızlıkları içinde biçimlenir. İnsan, insanlık makamına erişmek için zorunluluklar ve acılarla yükselir. Acının bile mantıki ilkeleri vardır. Acı, bir hayat belirtisidir ve insanın kendini yeniden kurması için bir dürtüdür. Harekete geçirir.
Yenilginin koynunda ağlamaktansa ben mücadelemi vermiştim demek daha onurludur.
“Keşke söylenmiş bütün sözlerimi bir çuvala doldurup” dedi beyaz saçlı adam, “bir dağın tepesinden aşağıya atabilsem!”
İşte ağzı açılan o çuvaldan dökülenler, kimin ne yarasına yararsa artık…
İçinde biriken milyon tane şeyi nerede, hangi sırayla ve kime söyleyeceğini bilemediği için kendini ölmeden suskunluk mezarına gömenler var.
Konuşup dururken bir kelimeye, o kelimenin geriye doğru uzanan bir dolu hikâyesine, çağrışımlarına, izlerine takılıp kalan, o kelimeden sonra tek bir adım daha atamayanlar var.
Hayatının bütün üşüyen yerlerini sadece birkaç kelimeyle örtüp ısıtabilenler var.
Dokunsalar ağlayacağım...
İyi demek adettendir ya, kim sorsa iyiyim diyorum…
İyi değilim... Hiç değil…
Yine taktım yüzüme sahte gülümsemelerimi olur olmadık her şeye gülümsüyorum… Ağlamaktan iyidir diye… Anlatması zor, yaşaması daha zor içinde bulunduğum durum...
Ya Her şey çok basit ve anlamsız, ya da çok acımasız...
‘İnsanlar sevilmek, eşyalar ise kullanılmak içindir. Huzursuzluğun nedeni; eşyaların sevilmeleri, insanların kullanılmalarıdır…’
Bazen kendiyle başbaşa kalmak ister insan… Yalnızlığıyla durulmak, bir an bile olsa dünyada tek kalmak. Yâda öyle hissetmek ister. Herkes fazlalıktır sanki aile dost sevgili... Kimsenin sesini duymak istemez ya… Ve hiçbir şeyin umurumda olmamasını sadece bir an için… İşte öyleyim…
Sanki istiyorum ki; geçmişi, geleceği, yaşanılanı ve yaşanılacakları düşünmeyeyim… Sırf kendim olayım, kendimle kalayım…
Bir ben çıkartayım benim içimden… Öyle bir ben ki her şeyi silsin zihnimden. Dünyaya yeniden gelmiş gibi olayım. O kadar olayım ki bebek gibi kokayım yeniden. Yeniden öğreneyim okumayı, yazmayı ve de oyun oynamayı ama hayatla değil çocukça oyunları... Körebe oynayayım mesela kapayayım gözümü ve açtığımda değişsin dünya. Değişsin hayat… Saklambaç oynayayım yahut saklanayım en ücra köşelere, bulamasın beni karamsarlığım, geçmişim… Gelmesin peşimden kovalamaca oynarken, ardımda bırakayım acılarımı… Gözyaşlarımı uçurtma yapıp uçurayım göklere yağmur olup yağsınlar gitsinler...
Ağır mı geliyor bir zaman sonra hayat ve her şey insana yoksa ben mi ağırım bu dünyaya… Kaçla kaçı toplarsam bir ben ederin acaba… Yoksa etkisiz eleman mıyım?.. Anlamam ki matematikten… Şiirler yazsam, döksem içimi, hangi satırlarda bulurum benliğimi... Karmakarışık darmadağınım annem görse yüreğimdeki dağılmışlığı kızar mı?.. Odamı dağınık gördüğü gibi…
Hayat gerçekten zor bence… Hayatı anlamlı kılan şeyler, insanın hayatında yok olunca hayatın ne anlamı kalıyor, nede yaşama sebebi.
Bazen kendime soruyorum; hayat mı yoksa ben mi kaybettim?... Diye. Ve sorunun cevabını hep ben diye çıkarıyorum…
Faturaları hep kendime kesiyorum. Aslında hatalı olan hayat ama hayat acımasızca insana yüklüyor her şeyi...
Biliyorum bu hayat uzun... Ama hayatı hayat gibi yaşamadıktan sonra hayatın uzun ya da birkaç günden oluşması neyi değiştirir ki...
Her gün teselli ediyorum kendimi her şey yoluna girecek geçecek her şey diye. Ama ne geçtiği var nede azaldığı. Gün geçti daralıyorum. Yok oluyorum benliğimde, kayboluyorum özümde…
“Acı çekmek bir deneyim değildir. Acı çekmek, olandan farklı bir deneyim yaşamak istemektir oysa acının farkındalığı acı değildir.”
Gördüm ki bu dünya yaşamında büyürken:
Meğer acılarmış insanı büyüten...
Ne zaman farkına varırsa o zaman büyürmüş insan. Daha bir acımasız olurmuş hayat, sevdiklerini koparırmış önce tek tek…
Yerine yenileri koyulduğunda sahte bir mutluluk kaplarmış yürekleri çoğu zaman. Zormuş gerçek mutluluğu bulmak, zormuş ama imkânsız değilmiş.
Yeri ve zamanı gelmeliymiş sabrı öğretirmiş beklerken, farkında olmadan devam edermiş insan büyümeye…
Büyümek zormuş, üstesinden gelmek zormuş sorunların ama imkânsız değilmiş. Ezermiş insanı çoğu zaman ama kalkmayı da öğretirmiş hayat. Aşkı bulduğunda pır pır atar yürek dedikleri bu olsa gerek.
Keşke büyümeseydim der insan, ne zaman zorlukla karşılaşsa, ama büyümek öğretir insana, küçükken bilmediği birçok şeyi.
En güzeli aşkı, aşkın kutsallığını...
Zor değilmiş "seni seviyorum" demek karşıdakine ama zormuş söyleyebilmek yürek istermiş işte o zaman "keşke büyümeseydim çocuk kalsaydım" dermiş insan; ama diyebildiğinde ondan mutlusu olmazmış, hafiflermiş yüreği kuş gibi…
Ağlamak gülmenin kardeşiymiş, her ağladığında "büyümeseydim" dermiş insan ama bilmezmiş ağlamak olmasaydı gülmek bu kadar güzel ve anlamlı olmazdı.
Evet, zormuş büyümek, büyüyebilmek ama imkânsız değilmiş…
Belki de hayatı çok ciddiye alıyorum. Dalga geçmeliyim hayatla, o bar senin bu bar benim gezmeliyim, içmeliyim sabahlara kadar, kendimden geçmeliyim. Belki hayat bunlardan ibarettir. Âmâ alışmamız ki yapamıyorum. Vazgeçemiyorum boş veremiyorum hayatı, ne yapsam ne etsem hayatın ağırlığını hissediyorum fazlasıyla omuzlarımda.
Kısacası hatalı olan ben miyim hayat mı anlamadım!..
Ben yine döneyim hayatın kendisine. Sorular cevaplar bitmiyor zamanda yetmiyor… Üstelik sorgulamaya. Hayatın götürdüğü yere gitmek en iyisi bu saatten sonra gönüldeki sevdayla. Bir yol çizmişim yürüyorum ama nereye bilmiyorum… Hatalarımla, sevaplarımla yaşanacak günlerimi yanıma alıp, birde asi yüreğimle sevdamı yeni bir yola giriyorum ve kendimi ardımda bırakıyorum, yeni bir ben oluyorum umutlarımla ve iyi ki var onlar diyorum, iyi ki varlar…
İnsanların, diğer insanları ancak kendi menfaatlerine uyacak kadarıyla anladığı zamanlarda siz öyle bir kazanın ki kimseyi yenmiş olmayasınız…
Zenginliğin çok vermekte olduğunu unutan birine rastlarsan sual basit:
Ne yapmış da zengin olmuş?.. Zengin olmuş da ne yapmış?..
Hata suya benzer, yayılmaya hazırdır. Gerçekler kaya gibidir ayağına gidilmeyi bekler.
Oysa tesiri su gibi temizleyicidir. Bir âh sesinde saklıdır âlem, görülmez bu yüzden işitilir…
Hak’tan adâlet değil, rahmet, kullardan rahmet değil, adâlet istenir…
Mevlana diyor ki; dua edecek güzel bir gönlün yoksa güzel yürekli insanlardan dua iste. Bir avuç dua, bir kucak sevgi, sıcak bir mesaj kapatır mesafeleri, birleştirir gönülleri, bir sıcak gülümseme, bir ufak hediye daha da yaklaştırır bizi birbirimize. Bu güzel iki günün feyzi üzerinize, rahmeti geçmişinize, bereketi evinize, nuru ahiretinize, sıcaklığı yuvanıza dolsun…
Sevin, sevilin, sevmek dünyadaki en büyük güzelliktir. Sevgiyle, sevdiklerinizle tüm kirlenmişliklerden uzak, mutlu gülen bir yüzle, sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir…
Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun… Mutlu, umutlu, sağlıklı, acısız, gözyaşsız güzel bir gün dilerim. Hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, bir yerlerde bir gün görüşmek ümidiyle…
Ömer Sabri KURŞUN
YORUMLAR
"Her gün teselli ediyorum kendimi her şey yoluna girecek geçecek her şey diye."
Aslında bir yönüyle yoldan çıkmak istiyoruz. Yolsuz muyuz? Asla. Yokluğumuza döşediğimiz maddi yolumuz var. İnançlarımız var. duayla düşlediğimiz ibadet yolumuz dinimiz var. Yer lazım yurt lazım ve hürriyet eğleyeceğimiz bir milletimiz var cumhuriyet eyleyeceğimiz bir vatanımız var. Geçmişimizi bir medeniyet geleceğimizi bir uygarlık edecek ülkümüzle ve ülkemiz var. Küresel boyutta yolumuz yetmiyor bize. Çünkü insanlık öğle yol aldı ki insan bir ömrüne sığdırmak istiyor. Neye inanıyor ve neyi yaşamak istiyorsak o yolda zenginliğe şöhrete kavuşmak istiyoruz. Sıradanlık çağın insanına çok anlamsız geliyor. Anlamlı yazını bir ders çıkartır gibiydi. Her hayat zordur yazmak daha zordur. Ama bir kere yazdın mı birde bakmışsın insanlığın bütünsel yolundasın. İnsanlık yolunuz açık olsun, üstadım.