Terazi
İnsan kendi ağırlığını önce kendi terazisinde tartmalı.
Özünü, sözünü başkalarının kantarında, başkalarınınkini de kendi kantarında ölçmeye kalkınca topuzu kaçar zira...
Eksiklerini ve fazlalıklarını eline, ruhuna, zihnine alıp, evirip çevirmeli,
gördüklerinin ve göremediklerinin ayırdına varıncaya kadar hissedeceği hoşnutsuzluğu, acıyı, ve hüsranı da sonuna kadar sahiplenmeli.
Kaynağına inemediği, inmekten kaçındığı, o derin kuyunun dibindeki karanlığından gözlerini kaçırdığı ne varsa,
başkalarının yansımalarında kendisine tekrar tekrar gösterileceğini de kabul etmeli.
Evrensel ve ortak insanlık acıları haricinde,
“onun sözleri, davranışları, yaptıkları bana ağır geliyor” un temelinde,
kendi ağırlığımızın terazideki ölçüsünü bilerek ya da bilmeyerek ”ben” den yana arttırıyor ya da azaltıyor olmamız vardır.
Kendi üzerimizde gerçekten ehil bir şekilde çalışıp, olan bitenlerle tam anlamı ile helalleştiğimiz vakit,
“Tamam ya şimdi çözdüm meseleyi” dememize gerek kalmaz, çünkü ortada çözülecek bir mesele kalmamıştır artık.
Terazi dengededir.
Hem benden, hem ondan yana.
Ağırlık olması gereken yerdedir.