- 970 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
çocuk-luk gardolabımdan (cami yeşili olan)
Herkesin bir kılavuz kitabı vardır. Öyle değil mi? Yani nereye gitseniz yanınızda götüreceğiniz bir kitaptır bu. Benimki incecik bir kitap vapur yolculuklarında beşiktaştan kadıköye geçene kadar okurum tüm kitabı bilmem kaçıncı defa. Ve her defasında farklı bir kelimesine – satırına takılırım. Yeniden yeniden yorumlarım tüm diyalogları. Evet bu kitap martıdır. Hep en baştan okurum.. ve bazen öylesine bir yerinden açarım kitabı. Karşıma çıkan sayfadan falıma bakarım.
---o---
Kadıköy!! En güzel çocukluk günlerimin geçtiği semt. İlk lise yılım.. en iyi dostlarım!! Evettt Kadıköy!! İlk eylem alanım.. ilk aşkım!! İlk küfürüm!! İlk kavgam!! İlk dayağım!! Yer : Kadıköy hasırlar. Denize nazır çayımı yudumlamaktayım. Grup yorum çalıyor müzik kutusu. Burada ya hep grup yorum çalar ya da hep Ahmet kaya. Hilali bekliyorum ,nedensiz!! Hilale geleceğimi haber vermemiş olmam ve son dakikada hadi gel kadıköydeyim demem gelmeme ihtimalini gelme ihtimaline karşı güçlendiriyor. Hilal sağcı! Ve benim en sevdiği özelliğim solcu oluşum. Farkında değil ne kadar değiştiğinin. En çok küfür ettiğim zamanlarda kahkaha atıyor hilal.. ben bol küfür eden bir hatunum. Asla uzun olamayacak tırnaklarım.. ve topuksuz papuçlarımla kadın müsvettesiyim kimilerine göre. Kabulümdür.
Beklemekteyim hilali.. gelmese de ömrümün sonuna kadar bekleyeceğim dostlarımdan hilal.. benim ilk ve beklide en gerçek dostum. Polisten kaçtığım gecelerde beni koynunda uyutan.. korku çığlıkları attığımda terimi silen anaç bir kadın o! Yolda hızlı hızlı yürümeyi öğrendiğim ilk yıllarda sırf yalnız yürümemem için onca kilosuna rağmen benimle yan yana yürüyen bir kadın.
Havanın yarı aydınlık olması kıştan ötürü değil. Sabah saatin 07:30 u bu saatte hep yarı aydınlık olur Kadıköy. Ve hep soğuk. Vapurlar geliyor .. vapurlar gidiyor. Martı çığlıkları vapur düdüklerine karışınca insanın en beceriksiz haliyle şiir yazası geliyor. Ben şiir yazmayı beceremeyenlerdenim. Varsın olsun şair bizim içinde yazmış elbet..: güneşi zaptedeceğiz güneşin zaptı yakın!
Oturduğum masanın biraz ilerisinde birkaç genç ayakta dikilmiş beni süzüyorlar. Benden ya birkaç yaş büyükler ya da benimle yaşıtlar. Rahatsız oluyorum uzun bakışmalardan.. fiskoslardan. Kim bana uzun uzun baksa o eskiden kalma korku çörekleniyor içime.. yine mi?
Sonra aralarından ikisi yanıma doğru yaklaşıyorlar.
- günaydın.
- Günaydın. Deyiyorum biraz ürkek bir sesle.
- Pardon rahatsız etmek istemiyoruz ama biz imza topluyoruz.
- Ne imzası?
- 1 mayısın tatil edilmesi ile ilgili!!
Vayyyy 1 mayıs girerse işin içine tüm korkularım siliniyor. Bizim çocuklar bunlar. Hangi çocuklar bizim bilemiyorum şimdi ama .. o dönem bizim deyiyorum tüm çocuklara ben.. yani imza toplayanlarına.
- tamam atarım. Hiç düşünmüyorum imza atarken. Hiç acaba demiyorum.
Gözleri parlıyor çocukların. Bu aldıkları ilk imza bugün için. Sonra sizinde tahmin edeceğiniz gibi yanıma gelmeyen diğerleri de geliyor masaya. Uzun koyu bir sohbet başlıyor. Bu düzene dair söyleyecek çok şeyimiz var. Hepsini döküyoruz masaya. Ohh simitçide geldi. Yeni almış simitleri fırından. Abi dört simit sar bize. Haa yok beş olsun. Çaylar tazelensin önce.. biri bir yerden eski kaşar buluyor. Bizim çocuklar böyle işte. Yoktan var ediyorlar her şeyi. Bu nedenle bu kadar güzel bu ülke hala. Biri bir kitap çıkarıyor. Diğeri kitabı çıkarana kitabın yazarını kötülüyor. Ben gülümsüyorum. Ne o kitaptan ne de yazarından haberdarım. Utanmıyorum ama. Çünkü ben kitapları yalnızca okuyorum. Evet evet. Okuyorum. Kitap konuşmak. Yani bir kitaptan konuşmak garip geliyor bana. Bilmem kimin ne dediğinden çok benim ve senin ne söylediğimiz ilgilendiriyor beni.
Hilal çıkageliyor biraz sonra. Yanımda gördüğü kara kuru oğlanları, kızları yadırgıyor. Yanımıza oturduğunda bir sessizlik çöküyor masaya. Birbirlerine bakıyorlar önce. Sonra bana. Yok kalkmanıza gerek yok.
---o----
Kadıköy!!
İlk sarhoşluğum.. ilk acım.. ilk kaçaklığım..
Yer: Kadıköy hasırlar. Denize nazır bir masa.. ve yine grup yorum.
Bu defa kimseyi beklememekteyim. Biricik dostum hilal büyük bir aşkın ateşinde yakmakta kendini. Ve ben anlatamamaktayım ona bu yaşadığının cehennemin dünya versiyonu olduğunu. Çünkü kimse bana da anlatamamıştı. Bazı şeyler anlatmakla değil yaşanmakla öğreniliyor. Yakında o da alacak ağzının payını biliyorum. Ama elim kolum bağlı.
Güzel bu hava.. içime dolduruyorum havanın bir miktarını. O Kadıköy gününden sonra ilk gelişim kadıköye. O benden imza alan çocuklardan biri ile yaşadığım kısa metraj sevda filmi bitti. Bu bitiş acıtmadı canımı. Çünkü ikimizde biliyorduk bir olmazı yaşadığımızı. Onun bilmem ne partisi tarafından biraz kulağı çekildi.. benim yaptığım afişler parçalandı.. amannnn öyle bir şey işte. Bürokrasi .. bürokrasi.. vıdı vıdı..
Şimdi buradayım ama. Bu sandalyede oturuyor olmak unutturuyor benim için kimseyle savaşmayı göze alamayan o adamı. O vakit defolup gitmenin zamanıydı..
İleride küçük boylu bir adam gözüme ilişiyor. Esmer bir adam bu. Küçük , çelimsiz omuzlarında büyük bir boya sandığı.. tek tek herkese soruyor ayakkabılarını boyatmak isteyip istemediklerini. Kimse ayakkabısını boyatmak istemiyor. Ve hatta küçük adamdan rahatsız olduklarını söylüyorlar garsona. Garson sinirli bakışlarla yaklaşıyor küçük adamın yanına.. hey ufaklık git buradan. Kimse ayakkabısını boyatmayacak.
Yaniii grup yorum çalmak yetmiyor..
- pardon ama bu küçük adam benimle beraber.
- ??
anlamaz gözlerle bakıyor garson suratıma. Ve ben bildiğim bir duayı tekrarlıyorum..
- evet bu çocuk benimle.
- Nasıl yani?
- Nasıl yanisi yok. Biz beraberiz. Ve çay içmek istiyoruz. Şimdi git bize iki çay getir.
Çok kaba bir davranış bu bilmekteyim. Ama hayata karşı saygısız olanlara karşı daha da ukalayım. Ne yapayım.
Küçük adam büyük kadına bakıyor. Evet bu büyük kadın kurtarıcısı oluyor. Ve zaten aslında bu nedenle büyük sıfatı alıyor bu öyküde.
Gelip yanımda dikiliyor gülen gözlerle. Ama oturmuyor yanıma. Çünkü emin olamıyor gerçekten ondan rahatsız olup olmayacağımdan. Otur be çocuk söyletme beni işte. Ne rahatsız olacam senden. Ben şu gördüğün adamlardan rahatsızım bir tek.
- otursana canım..
- şey sağ ol abla ya. Kurtardın beni.
- Ne kurtarması canım. Abartma.
- Öyle demeee.. bu garson eğer gitmezsem beni polise verirdi.
Başlıyor heyecanla anlatmaya. Polislerden benden daha çok dayak yemiş bir küçük adam durmuş karşımda her sözüyle hayrete düşürüyor beni. Ardından diğeri yaklaşıyor yanımıza. Sarışın güzel yüzlü bir küçük adam daha. Ohh bugün ne şanslı hatunum ben böyle. İki güzel adamla çay içmekteyim. Deymeyin keyfime.
Üç kişilik bir sohbetin tadı çaylarımızın tadından güzel geliyor bize.
Esmer küçük adam bir gün polise alındıklarını ve polisin boya sandığına el koyduğunu söylüyor yarı kırık bir sesle. Utanıyor söylerken ben bunu bir talep olarak anlarım diye. Yok çocuk rahat ol sen. Ben talepkar adamı tanırımJ
Esmer adam evden kaçıyor. Baba dayağı polis dayağından çok koyuyor bu yaşta erkeklere. Bu sarışın küçük adam da en iyi arkadaşı evden kaçınca yalnız bırakmamaya karar veriyor arkadaşını. Çünkü onu bir çok tehlikeyi göze alacak kadar sahipleniyor.. seviyor..
Ben anlamaz gözlerle bakıyorum çocuklara. Birbirleri için bu kadar şeyi göze alan bu çocuklar daha da anlam kazanıyorlar.. evet diyorum işte bu adamlarla yürüyeceğiz biz yolumuzu. Gözünü karartmasını bilen bu adamlarla. İşte bu adamlar bizim çocuklar olacaklar. Ve onlar için yazacak grup yorum şarkılarını…
Sigara istiyor canım.. haa söylemeyi unuttum değil mi? Ben çocukların yanında sigara içmem. Utanıyorum gari.. çocuklara soruyorum sigara içip içemeyeceğimi. Yalvarırcasına. Gülümsüyorlar birbirlerine. Neden izin aldığımı anlayamıyorlar.
Samsun 216 sigarımı çıkarıyorum.. ve kibritimi. En devrimci tavrımla kibritimi yakmaya çalışıyorum. Bana öyle öğretilmişti gari ne bileyim. Ama dağda yandığı söylenen kibrit kadıköyde tutuşmuyor. Esmer adam sarışın adama bakıyor bir müddet, ben kibritimin devrimciliğini sorgularken. Sonra cebinden bir çakmak çıkarıyor.
- al abla. Bununla yak.
Yahu çocuk olur mu öyle şey. O çakmak benim devrimci kimliğimi zedeler.. demiyorum elbette. Çünkü ben böyle bir adam değilim.
Sigaramı yaktıktan sonra geri uzatıyorum cami yeşili çakmağını.
- yok abla çakmak sende kalsın. Senin gibi güzel bir kız sigarasını kibritle yakar mı hiç?
O dakika kadın müsvettesi olan bendeniz… gerçek bir kadın oluveriyorum. Bir değnek dokunuyor kafama. Ya da bir cümle !!
---o---
k.çekmecede kocamla paylaştığımız evimizin çalışma odasındayım gari şu dakika. Her yer birbirine girmiş durumda. Evet bu odayı toplamaktan hoşlanmıyorum dağınıklık yaşanmışlık hissi yaratıyor bende. Yok canım pis bir kadın değilim ben. Evimin sadece bu odasını dağınık bırakıyorum. Kitaplıkta bir sürü kitap.. alt alta.. üst üste.. kolilerde kitaplar var.. biriktirdiğim dergiler..
işte o kolilerden birinde, biriktirdiğim derginin bir sayısını ararken buluveriyorum cami yeşili çakmağı.. ve hala yanar durumda olması şaşırtmıyor beni. O kişilikli Kadıköy gününden beri yanıyor o çakmak bilmekteyim.
Evettt şimdi yaktığım sigaram o çakmağın alevi ile yanıyor..