- 2247 Okunma
- 2 Yorum
- 2 Beğeni
NASRETTİN HOCA İLE TİMUR
Yaşadığı dönemin en aydın insanı,Düşünürü,Filozofu,
Nasrettin Hoca ile o dönemin korkulu hükümdarı Timur’un Öyküsü
...
Nasrettin hocanın yaşadığı yıllarda sertliği ve gaddarlığı ile bilinen Timurlenk (Aksak Timur) önüne gelen beldeleri yakıp yıkarak ve karşısına çıkan orduları yenerek ilerlerken yolu Akşehir’den geçecektir.
* Eskiler şöyle rivayet ederler: Ne derece doğrudur bilinmez ama hikâye bu, dilden dile anlatılır
Nasrettin hocanın yaşadığı yıllarda sertliği ve gaddarlığı ile bilinen Timurlenk (Aksak Timur) önüne gelen beldeleri yakıp yıkarak ve karşısına çıkan orduları yenerek ilerlerken yolu Akşehir’den geçecektir. Bunu duyan Akşehir halkı Nasrettin Hoca’ya giderek “Aman hocam yaman hocam Timur beldemize doğru geliyormuş bizi bu gaddar hükümdarın zulmünden ancak senin nükteli sözlerin ve üstün zekan kurtarır. Bize yardım et Timur’u durdur” diye yalvarırlar. Halkını çok seven ve de aklına güvenen Nasrettin Hoca Akşehir ovasına büyük bir otağ çadırı kurmalarını Akşehirlilere söyler ve büyük bir çadır kurdurur. Kendisi de çok kıymetli bir hırkayı sırtına giyer. Başına da adeta sini büyüklüğünde bir de fes giyer ve sarık sarar, büyük çadırın içine girer oturur ve Timur’un öncü askerleri ovanın ortasında büyük görkemli bir çadır görünce merakla gelip çadıra bakarlar. İçerisinde oturan adama da “Sen kimsin nesin?” diye sorarlar. Hoca askerlere –hâşa- “ben ilahım, siz gidin sizin kumandanınız gelsin benim yanıma ben sizi muhatap almam” der. Askerler biraz kızgın biraz da şaşkın ve korku içersinde Timur’un yanına dönerler. Telaşla “Efendimiz büyük bir çadır gördük, ovanın yüzünde vardık, baktık içinde hoca gibi bir adam var oturuyor ‘necisin’ dedik ‘ben ilahım gidin sizin kumandanınız gelsin, siz benim muhatabım değilsiniz’ dedi ve bizi kovdu” derler. Bu duruma bir hayli sinirlenen sert kumandan yanına bir gözü kör asker alır, atına binerek çadıra gelir. Tabi Timur o zamana kadar Nasrettin Hoca’nın ismini duymuş ama kendisini hiç görmemiştir. Hocanın yanına gelir “Sen de kimsin be adam?” diye hiddetle sorar. Hoca “Ben ilahım” der. Timur da “Peki madem ilahsın, benim şu askerin gözü kör, iyileştir onu bakalım” diye istekte bulunur. Hoca da itiraz eder, “Yoo efendi, ben belden yukarıya karışmam” der. Timur “Öyleyse benim ayağım topal, bu ayağımı iyileştir” der. Hoca yine “Olmaz ben belden aşağısına da karışmam, benim Allahlık alnım dar bir yer bu dar alanda bir rahatsızlık varsa söyle derman olayım” deyince işin nükte ve şaka olduğu anlaşılır ve ismini duyup da kendisini ilk defa gördüğü hoca ile arkadaş olurlar. Timur muhabbetten sonra Akşehir’e zarar vermeyeceğini söyler. Ve şehri talan etmekten vazgeçer. Orada geçici bir müddet kalmak istediğini söyler.
Her ne kadar arkadaş olsalar da Timur o celal ve hiddetinden pek de taviz vermez. Bir gün Hoca Nasrettin, Timur’a bahçesinden bir hediye götürmeye karar verir. Yanında bulunan komşularına bu hediyenin ne olması lazım olduğu hakkında fikir danışır. Kimisi ona ‘ayva götür iyi olur’ der, Kimisi ‘yok elma götür’ der. Bazısı da ‘olmaz yemeklik patates soğan götür’ der. Hoca bunları dinler, bahçeye iner bakar ki bahçede güzel yemişler var. İncir ağacından bir sepet yemiş toplar ve Timur’a götürür, götürür de pek pişman olur. Çünkü Timur gelen hediyeyi bir aşağılama olarak kabul eder ve askerlerine “Bu yemişlerin hepsini bu adamın kafasına vurun” der. Askerler emri yerine getirirken bizim Hoca “Her incir başına isabet ettikçe “Allah’ım şükür aklımı seveyim” dermiş. Bunu duyan Timur, hocaya “Bu yemişler, kafana vuruldukça neden ‘Allah şükür’ diyorsun bu bana bir isyan mıdır?” deyince “Hayır hakanım, ben sana hediye getireceğim dediğimde komşular bana ‘patates soğan götür’, ‘ayva elma götür’ dediler de, ben aklımı kullandım yemiş getirdim, ya onların lafına uyup da o dediklerini getirseydim bu garip başımın hali nice olurdu?” diye ondan Allah’a şükrediyorum” der. Yine gülüşmeler olur ve ayrılır Timur.
Bir gün yine komşular gelirler “Aman hocam, ocağına düştük çare sende, bize rehber ol yardım et! Timur yine sebze bahçelerimize bir dişi fil salmış bütün meyvelerimiz ve avar zavarımız mahvoluyor. Bizi bu dertten sen kurtarırsın. Haydi hep beraber gidelim bu fili bu bahçelerimizden çıkartalım” derler. Hoca da “Hadi peşime düşün de bir çaresine bakalım gerçi ben yakın bir zaman önce dersimi aldım ama sizin zarar çekmenize gönlüm razı olmaz” der. Ve hep beraber Timur’un makamına gitmek için yola düşerler. Tam makama girecekleri sırada hoca arkasına döner bir bakar ki kimse kalmamış. Arkasındaki halkın hepsi dağılmış geriye de dönemez Timur “Ne o hoca yine niçin geldin?” der? Hoca da “Ulu hakan, Akşehirlilerin size bir dileğini iletmeye geldim, efendim sizin bir dişi filiniz varmış. Bahçelerde yayılırmış bu tek olunca avara zarar yapıyormuş. Onun için ‘Hakanımız bir de erkek fil getirsin ikisi beraber hem otlasın, hem de çoğalsın’ dediler. O da “Hay hay hoca” der. Ertesi gün bir fil daha gelir. Bahçelere salınıverir bunu gören Akşehirliler aman hocam ne oldu biz bir filden bıkmışken, fil iki oldu, ne yaptın sen?” demezler mi… Hoca da “Komşular benimle Timur’a gelseydiniz, dişi fili kaldırtacaktık gelmeyince fili çiftleştirdik, ikinci fili ben istedim ‘akıllı deliye söyletir lafı’ derler. Ben o kadar deli miyim yalnız başıma ne yapılırsa onu yaptım kusura bakmayın” der. Ve adamları dertleriyle baş başa bırakır ve başından savar.
Bakalım bizim "Ozan İsmail" bu nükteleri nasıl hicveder,
gelin biraz da onun kaleminden okuyalım.
HOCA ile TİMUR’un HİKAYESİ
Duyulur ki Timur ordusunu toplamış bir sefere gidiyor
Önüne gelen orduları belde ve köyü yıkıp talan ediyor
Tehlike çabuk duyulmuş Timur Akşehir’den geçecek
O güzelim bahçe ve bağlarını mahv-ü perişan edecek
Düşünmüş Akşehirliler bu tehlikeyi kim durdurur
Böyle sert bir komutanla Nasrettin Hocamız konuşur
Aman düştük ocağına diyerek koşarla hocalarına
Ancak sen dur dersin derler Timur’un ordularına
Birlikte bu bilge ve akıllı kişiye bir akıl danışılır
Hocanın isteği ile ovaya büyük bir çadır açılır
Ta iki üç kilometreden görülürmüş hocamızın çadırı
Hocam güzel bir hırka giymiş başına da sarmış sarığı
Timur’un öncü askerleri at sürerler görünce o çadıra
Korku ile bakarlar çadırın içindeki koca sarıklı adama
Sorarlar sen necisin ki be adam neden burada oturun
Hoca ben sizi muhatap almam der çağırın bana Timur’u
Askerler geri dönerler içlerinde hem hırs hem de korku
Anlatırlar ulu hakanlarına biraz çekinerek bu durumu
Timur yanına bir ama asker alır vurur atına mahmuzu
Bakayım der kim bu cesur adam gösterin bana şunu
Gelir çadırın önüne de daha inmeden atın sırtından
Çık bakayım dışarıya der sen misin bana kafa tutan
Bu cesareti nereden aldın karşıma çık bakayım
Hoca seslenir gel Timur çünkü der ben bir ilahım
Peki, madem ki ilahsın iyi et şu âmâ askerin gözünü
Göreyim senin ilahlığını inanayım tut bakalım sözünü
Yok der bizim Hoca, ben belden yukarı karışamam
Senin kör askerinin gözüne de çare falan bulamam
Öyleyse benim ayağıma bak sağ ayağım topaldır
Yoo, ben belden aşağıda karışmam benimki dar alandır
Bu cevabı alan Timur bakar ki, Hoca pek nüktedan
Akşehir’de bana arkadaş olsun der böyle sevimli adam
İyi arkadaş olurlar ama Timur sertlikten taviz vermez
Nasrettin Hoca da haddini bilir fazla ziyaret etmez
Aradan günler geçerde hocanın aklına bir şeyler gelir
Düşünür komutan arkadaşına meyve hediye etmelidir
Gelir konu komşuyla konuşur ne hediye vermeli
Bu sert komutanın huzuruna neler alıp gitmeli
Kimisi patates soğan verelim kimi elma ayva der
Bunlardan birisini götür sen hocam Timur’a ver
Hocamız bahçeye iner, bakar yine inciri seçer
Timur’un karargâhına varır ulu hakana buyur der
Komutan yemişleri görünce apayrı bir tavır alır
Askere emreder de yemişler hocanın kafasına atılır
Kafasına her yemiş geldiğinde hoca Allah’a dua eder
Ellerini havaya kaldırır da rabbim sana şükür der
Sorar Timur hocaya neden Allah’a şükrettiğini
Aklımı seveyim komutan der yapsaydım komşuların dediğini
Eğer komşulara uysam da patates ayva getirseydim
Ne olurdu bu akılsız kafam kim sorardı ölseydim
Sana yakın olmaktı sadece benim derdim
Yemişi de getirmezdim kızacağını bilseydim
Evine hüzünlü gelir hoca bakar yine komşular var
Aman hoca derdimiz bitmedi daha nice dertler var
Timur bir fil salıvermiş sebze meyvemizi yiyor
O güzelim bahçelerimizi bozup talan ediyor
Hakan seni pek sever ne olur beraberce gidelim
Timur’dan rica edip de bu fili bağlatıver diyelim
Çaresiz hoca kabul eder, beraber yola çıkarlar
Timur’un karargâhının tam önüne varıp dururlar
Buyur hocam sen önden gir biz de gelelim derler
Hocayı içeri sokunca hepsi de sıvışıp giderler
Bakar ki hoca kimse yok hepsi de kaçıp gitmiş
Hoca da komutan Timur’dan bir şeyler rica etmiş
Ulu hakanım sizin bahçelerde bir tek filiniz varmış
Yanında bir de eşi olsa ikisi daha rahat yaşarmış
Bizim Akşehir ileri gelenleri filleri çift istiyor
Benim aracılığım ile sizden bunu rica ediyor
Demiş ve huzurdan Hoca oh diyerek ayrılmış
Ertesi gün bahçelere bir fil daha salınmış
Yine köylüler hocaya gelmiş olan biteni sormuş
Hoca demiş Timur’a gidenler beni bırakıp yok olmuş
Benimle gelseydiniz Timur’a bu bela giderdi
Sizler riyakârlık edince fillerde çiftleşip geldi
Ozan İsmail der ki birlikten dirlik doğar
Birlik beraberlik olmazsa aslanı kedi boğar
İnsanlar söz verince mutlaka sözünde dursun
Dikenli bahçelerin hep dikenleri gül olsun
...
Günümüz Türkiyesine Böylesi Aydınlar’dan,Filozaflar,’dan,
Hocalar’dan,yüzlercesi,binlercesi gereklidir.
...04.07.2023
Derleyen;"Ozan Resuli"Resul Civcik
Kaynak;Memleket Gazetesi
Fotoğraf Resim;Anonim
Fotoshop;Resul Civcik