Karar ver, hangisi ?
Ara sıra soruyor musunuz kendinize. Onca acının ve ızdırabın üzerine ekilir mi kardeşlik, insanlık tohumları. Bir coğrafyaya bakıyorsun bir dünyaya, bir tarihe bakıyorsun bir dünyaya, dönüp dolaşıp kendi coğrafyana, kendi tarihine bakıyorsun, o kadar kahrın üzerine nasıl bir araya gelsin insanlar, nasıl el ele tutuşsun.
Diyor ki genç; bu yangın yeri coğrafyandan, sılandan, vatanından yangınını söndürmüş, söndürmeye ant içmiş coğrafyalara kaç git buradan. Gitmezsen, sen de yanacaksın. Düşünüyorsun, gitmezsen belki söndürebilirim, göğü yarayım da yağmur söndürse tüm yangınları diyorsun. Göğe bakıyorsun, ne ses ne seda… Başın önde ağlıyorsun.
Öyle bir yangın ki, bırakmamış ormanda hiçbir türden ağaç, her yer göz alabildiğine siyah, kapkara, hava da duman kokusu. Gözlerin yaşarıyor, başın öne düşüyor, dizlerinin üzerine çöküyorsun ve ağlıyorsun.
Ara sıra da halay çekmek geçiyor içinden, çiftetelli oynamak, kimseye aldırmadan, bu nasıl bir oyun dahi demelerine aldırış etmeden, bu da şempanze mi ne, diyenleri duymadan, tıkıyorsun kulaklarını, kapıyorsun gözlerini, kah kam oluyorsun oynuyorsun, kah şaman, döneliyorsun kendi etrafında, kalbin bir davul, zihnin bir tokmak, kahkahalar eşliğinde ağlıyorsun.
Diyor ki ihtiyarlar; zaten ağlayarak doğmadın mı, ağla, açılırsın.
Hayır, açılmıyor hiçbir şey, gönlün ferahlamıyor, hiçbir karanlık gövde, köz olmuş ağaç, kemikleri orman zeminine serpilmiş varlık, çoğu da insan… Daha da bir karartıyor zihnini, kalbini boğuyor.
Bir nefeslik huzur
Bir dilimlik tebessüm yok bu coğrafyada. Ağlıyorsun.
Gülmeyi dene. Ya da her şeyle dalga geç deryalar gibi.
İster gel git gibi durmadan aralıksız okşa sahili, rüzgar gibi ovala, kabuğunu soy yaranın, sargı bezi yok, saran yok, şifacı yok.. Yok oğlu yok, yok kızı yok, yok kadını adamı, ıpıssız... ıpıssız...
En sonunda delidir ne yapsa yeridir diyecekler kalanlar. İster ağla, ister gül faydası yok bu coğrafyaya. Zihinlere güneş ermiyor, ciğerlere saf bir sevgi dokunmuyor, gönüllere bir tutam huzur bile ekemiyor bu coğrafya.
İster ağla ister gül, dönele kendi etrafında, deli desinler ne çıkar. Tutsunlar atsınlar sonra akıl hastanesine. Var sen de delilerle birlikte ağla…
Bu coğrafya delirmiş, bu coğrafya çıldırmış çünkü.
Ya alıp gideceksin başını başka coğrafyalara ya da ağlayacaksın yeniden orman yeşersin diye, gözyaşların büyütecek ormanı yeniden, belki bir sonraki kibritçinin kibritini çakmasına kadar.
Madem Tanrı diyor ki yakacağım, sen niye Tanrılık oynuyorsun kulluğuna bakmadan.
Madem Tanrıya inanıyorsun, niye ateş olup cehennemi yaşatıyorsun daha ölmemişlere.
Madem Tanrın yak diyor, yık diyor, parçala diyor..
Hiç düşünmez misiniz derken, hiç mi benim gibi düşünmez misiniz demek istiyor, kendi düşüncesinden başkasına milim hak tanımıyor, nasıl inanıyorsun öyle bir Tanrıya.
Tanrıya inanıyorsan ve düşünebilen bir insansan azizim;
Gör artık Tanrının yanlışa yönlendirdiğini de seni. Gör ki Tanrının yanlış kelamını, uyma kör şeytanla seni özdeşleştirmiş Tanrına.
Düşün ki, Tanrının hiç mi yanlışı olmamış, bir defa düşün ki, kendince, insanca, yiğitçe, şereflice ve anla ki Şerefsiz bir Tanrının yanlışına uymak ne kadar bana yakışır de, bir defacık sor be kendine azizim.
Zihnini bir özgürleştir, bir temizle bu coğrafya için, yeniden değerlendir, yeniden sorgula ve nerede yanlış yaptılar da cehennemi dünyada yaşatıyorum de insanlara. Sor kendine.
Dinler çağı geçti azizim, İnadın faydası yok. İnat edersen Tanrının sana mükemmeli bildirdiğine daha çok yakacaksın insanları ve daha ölmeden yakacaksın canlı canlı, hiç yeşermeyecek orman bu coğrafyada. Bu mu istediğin.
Yakmak cehennem öte dururken hem de, bırak madem inanıyorsun Tanrına cehennemi yarattığına, sen neden cehennem oluyorsun, Tanrın senden ateş olmanı mı istedi, yoksa sen yakıcı bir Tanrının kibritçi, benzinci kulu musun?
Yedire biliyor musun böyle bir kulluğu kendine. Yedire biliyorsan azizim, çak kibriti, kes kelleleri, asite boğ tüm coğrafyanı, lakin bu sefer bir tane yeşil ot, bir tane yeşil yaprak kalmasın ve yetişmesin ve doğmasın bir tane bile insan.
Lütfen benden başla yakmaya. Kurtulayım hiç olmazsa. Ölümden ötesi kimin umurunda, senin mi? Sevaba gir, göster kendini Tanrına, bir parçacık sonsuz cennet için, yak beni. Neler neler bekliyor seni cennette değil mi?
Eğer sen yakmayı bırakırsan;
Bil ki ben yeşerteceğim bu ormanı yeniden.
Karar ver, hangisi.
YORUMLAR
Enteresan ve öğretici metinlerinize yorum yazmasam da takip ediyorum, sayın Yinsani.
Çoğunluğun düşüncelerinden çok farklı olan; kalıplaşmış öğretilerin dışına taşan ve çok yönlü bakmaya teşvik ederen, kritize eden, perspektif sunan yenilikçi ve dolayısıyla çığır açan nitelikteki düşünce ve incelemeleriniz, umuyor ve diliyorum ki, okunuyordur.
Evet; cennetin de cehennemin de mimarı ınsandır, yani biziz.
Kendi aklımız ve ellerimizle inşa ettiğimiz cehennemden çıkabilmek için; önce, eşiğimizdeki yangını, bizi sarmakta olan yangınları söndürmemiz gerek. Ne zamanki bilgimize ve gücümüze güvenerek o yangınları söndürmeye başladık; işte o vakit - ciddi olarak - cennete adım atmış olacağız.
Tek tek değil, toplum olarak, insanlık olarak ve bu evrende yalnız olmadığımızın bilincinde olarak, kurtulma şansına ermiş olacağız. Yani, doğayla - katletmeden, talan etmeden, kirletmeden - bir arada yaşamayı kavradığımız ve onun nihayi iyiliğini ve hiçbir şeyle değiştirilemeyeceğini kabul edeceğimiz vakit, cennetimizi inşa etmiş olacağız. Ve unutmamak gerekir ki, tabiat insansız yaşamını sürdürebilir; ama insan, yani biz, tabiat olmadan yaşayamayız.
Ancak görülen o ki, daha katedeceğimiz çok uzun yol var önümüzde, sonumuz gelmezse tabii...
Kanımca her şeyden önce, her bireyin içindeki tanrıya ulaşması gerek. O tanrı da sevginin, toleransın ve barışın bizzat kendisidir...
Çok teşekkür ederim kaliteli, cesur ve öğretici kaleminize.
Selam ve saygım ile.
Yinsani
Tanrı meselesi, din meselesi yoğurdukça farklı şekle giren hamur gibi, lakin bu hamur çelikten, mermerden, yoğurmak da kalem ehlinin, klavye ehlinin vazifesi.
Tekrar teşekkür ederim güzel yorumunuza. Eksik olmayın, sağlıcakla kalın.