- 552 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
Özlemek
“Özleme” kelimesi çok önemli ‘öz’ le ilgili, insanın özünü tekrar hatırlamasıyla ilgili.
Özünde olanı hatırlayıp, özlediği zaman "özledik" diyoruz özleşmek gibi. İnsan sevdiğini özler ya sevdiği de özünün bir parçası özü neyse onu seviyor. Neyi seviyorsa özü ona dönüşüyor "men özüm seni sevirem" diyor mesela Azeriler.
Tabi neyi seviyorsa vatanını ,ailesini ,sevdiğini ,dostunu bir muhabbeti kahveyi çayı. Bir yeri, bir mekanı, bir ortamı kitapları ,yazmayı onların hepsi aynı zamanda bizim ’özümüzü’ oluşturan şeyler.
Bunlar birer amel faaliyet gibi görünüyor ama bunların totali bizim özümüzü şekillendiriyor. Özlemek demek aslında, özümüzü tekrar inşa etmek için o şeye kavuşmaya çalışmak demek.
Onu tekrar arzulamak demek çünkü özünden bir şey eksiliyor ya o eksiği tamamlamak için diyorsun "özledim".
Bir şey eksik- ona tekrar kavuşmak için hareket ettiğinde özlemiş oluyorsun. İnsanın en çok özlemesi gerektiği yada en çok hasletini çekmesi gerektiği şey belli. Yücelerin Yücesinden en güzel suretle yaratıldı sonra dünyaya gönderildi oradaki lezzeti oradaki tadı özlüyor.
Dünya gurbetinde ahireti özlemekte bundan dolayı, başta bize verileni tekrar Kamil bir şekilde geriye almak için.
Başlangıç ve son ancak bu özlemeyle tamamlanabiliyor. İnsan o Yüce Ali olanı ukba da karşısında çıkacak olanı özlediği oranda bu dünyada asil, temiz, güzel onuruna yakışır özüne yakışır bir hayat yaşıyor.
-Başka şeylere yöneldiğinde aslında özlemiyor " özsüz" leşi yor. Özünden uzaklaşıyor, dünyada insanın dikkatini dağıtacak onu yoldan çıkaracak çok şey var imtihan da biraz böyle bir şey.
İnsan ancak kendi özünü tamamlayan şeye yöneldiği zaman gerçek manada özlüyor. Özünü inşa etmeye başlıyor ,peki mutluluk bu işin neresinde.
Bakıyoruz mesela yaşadığımız çağda, herkesin bir mutluluk arayışı var dünyanın kuruluşundan beri bu hep böyle oldu. Belki de kıyamete kadar da devam ediyor olacak. Yanlış yerde arıyoruz bazen, bazen bulduk zannediyoruz.
Mutluluğun huzurdan bir farkı var, mesela onu fark edemeyebiliyoruz.
Modern çağda, haz ve hız üzerine kurulu bir tüketim kültürünün içinde yaşıyoruz.
Bu döngü içerisinde, insanı kalben mutmain eden insanın içindeki huzuru ortaya çıkartan bir mutluluğa ulaşmak imkansız derecesinde zor.
Çünkü haz ve hız sürekli yenilenmesi gereken hiçbir zaman kendinizi tamam hissedemediğiniz duygu yaratıyor sizde.
-Bir sonra ki şeye yönelmenize teşvik ediyor.
Tüketim kültürü bazen insan öyle duyguya kapılır şunu elde etsem dünyanın en mutlu insanı olacağım.
Şu arabayı alsam, bir şunu alsam, bir şuna ulaşabilsem bütün sorunlarım çözülecek en mutlu kişi ben olacağım.
Ya şu atama bir yapılsın, şu makama bir gelsem ,bir geleyim geldikten sonra o kadar hızlı tüketiyoruz ki onu sonraki şeyin telaşına kapılıyoruz bu sefer.
-Geçici olanda mutluluk aramak, insanın mutsuzluğuna yol açan bir şey.
Geçici olmayan daimi olan bir şeye tutunduğunuz zaman mutluluk geçici hazdan öteye geçiyor.
Ama modern tüketim kültürü haz ve hız üzerine kurulu olduğu için ,bizi hep buralarda böyle bir hengamenin böyle bir fasit dairenin böyle bir canhıraş kavganın telaşın içerisine giriyorsun farkında olsak ta olmasak ta.
O yüzden de hep bir tatminsizlik duygusu var içimizde.
Maddi imkanlar ne kadar fazla olursa olsun, bir türlü evet şimdi itminan noktasına geldik diyemiyorsunuz.
-Çünkü tüketilen bir şey bir sonra ki tüketim duygusunu hazırlıyor. Halbuki insan tükenmeyene yöneldiğinde ondan pay aldığı oranda içindeki iman duygusu tatmin olma duygusu bir tamlık duygusuna dönüşüyor.
-O zaman insan daha az şeylere talep etmeğe başlıyor. Hayatı daha bir sadeleşiyor günlük hayatın yüklerinden kurtuluyorsunuz ve o yüklerden kurtulduğunuz oranda da özgürleşiyorsunuz hafifliyorsunuz.
-O yüklerden kurtulmadığınız zaman ,sırtınız taşıyorsunuz onları gittiğiniz her yer taşıyorsunuz.
Şuyum var şuyum da olsun, buyum var buyum da olsun duygusu sizi her yerde takip ediyor.
O zaman hep böyle huzursuzluk hali var, aynı şey bu modern teknolojiyle ilgili bir şey.
Sürekli bir sonraki ,son dakika haberi, bir sonraki haber bir sonraki manşet gelişme bir sonraki bildirim bir sonraki beğeni sizi böyle sonsuz bir fasit dairenin kısır döngünün içerisinde serseme çeviriyor.
Hangisine yetişeceğinizi bilemiyorsunuz, çağın bu tüketim hızı haz üzerine kurulu.
Bu kargaşa çok gayri insani gayri fıtri bir şey aslında. İnsanın tabiatına aykırı bir şey yani ,ağacın büyümesinin bir süresi var çimin ,otun yetişmesinin bir süresi var.
Elmanın, kirazın, şeftalinin, kayısının büyümesinin bir süresi var.
Güneşin doğmasının bir süresi var bunları yapay olarak hızlandırmaya çalıştığınızda onların tabiatını bozuyorsunuz.
-Nitekim işte "g-d-o" diye genetik olarak yapısı değiştirilmiş gıda ürünlerini de hızlandırıyorsunuz ,ortaya çıkan şey gıda olmaktan çıkıyor meyve olmaktan çıkıyor.
Hayvanları yetiştirirken daha hızlı tüketim için, daha fazla yumurta alalım diye civcivleri böyle yapın tavukları böyle yapın onlara 24 saat ışık verin, hayvan uyumasın biran önce üretsin.
Biran önce kesilecek hale gelsin dediğiniz şey artık bir hayvan olmaktan çıkıyor.
Bir nesneye dönüşüyor sağlığınızı bozuyor, bütün eko sistemi bozuyor.
Aynı şey, insanın kendi ruh dünyası için de geçerli ,bu telaş hali bu kargaşa hali, hazzın ve hızın peşinden koşmak hali kaygısı, insanın madde dünyasını bozduğu gibi, mana dünyasını da bozuyor.
Sadece, manevi olarak bir tükenmişlik hissi yaratmıyor ,maddi olarak ta farkında olalım yada olmayalım daha sağlıksız daha kalitesiz daha tehlikeli daha toxic ir ortamda yaşamaya başlıyoruz.
Çevre krizi, iklim değişikliği ,her şeyin yapay hale gelmesi ,her şeyin bu kadar tokxic hale gelmesi biraz bununla ilgili. Soluduğumuz hava, bastığımız toprak, içtiğimiz su, baktığımız gökyüzü, gözümüze gelen ışık, maruz kaldığımız ışınlar. Hepsi o kadar tokxic hale geldi ki, tabiatı eşyayı, varlığı o kadar perdeledik ki ,kendi ürettiğimiz is, pis hava kirliliği varlık kirliliğiyle de zihinsel kirlilik ve maddi kirlilik nedeniyle, onları o asli haliyle olduğu gibi göremez hale geldik .
Nasıl hani güneş ışınları dünyaya gelirken bir sürü zehirli katmanlardan geçerek geliyor oluşturduğumuz hava kirliliğinden dolayı.
Ve bu iklim değişikliğine işte sıcaklığın artmasına sara etkisi dedikleri sonucu ortaya çıkartıyor.
Aynı şekilde bizim varlıkla ilişkimizde de araya o kadar çok perde giriyor ki. Perdeler arttıkça görüş karanlıklaşıyor kararıyor farkında olmadan kuşa bakıyoruz ama artık kuşa bakamaz hale geldik.
Ağaca bakıyoruz ağaca bakamaz hale geldik, çünkü her şey artık bir görsel paylaşım nesnesi olarak kullanmaya başlıyoruz zihnimizde.
Anı yaşamaktansa ziyade onu hemen bir görsel malzeme haline getirip paylaşalım fotoğrafını çekip birine gönderelim. Konsere gidiyor insanlar canlı konsere gidenler ,canlı yayın yapıyorlar.
Canlı müziğin esprisi onu ’orada’ duymak hissetmek o müziği orada yaşamak.
Yayın yaptığınız zaman siz konserde değilsiniz, dinlemiyorsunuz yayın yapıyorsunuz bir şeyi kaydediyorsunuz dolayısıyla müziği kaçırıyorsunuz.
Canlı müziği insan ruhuyla, bedeniyle kulağıyla her şeyiyle dinlediği zaman, içine çektiği zaman- ha ondan sonra o duyguyu paylaşmak daha kıymetli.
O görüntüyü değil o duyguya gelip paylaşmak daha kıymetli değil mi?..
Selam ile dua ile kalın sağlıcakla…
Semra EROĞLU Şiirleri sevdiren kadı
YORUMLAR
Bir yazıda bir kaç gündeme birden değindik 🙂
Bugün yazı konumuz yakın konular.
Farkındalıkları yerinde ve titizlikle dikkatlere sunmuşsunuz. Kutlarım.
Elif V Mim tarafından 1.7.2023 18:05:19 zamanında düzenlenmiştir.