- 406 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
SU DAMLASI
Güneş her gün birimiz için doğar. Her birimiz biliriz ki akşam güneş batacak ve sonra karanlık aydınlığa kavuşacak…
Tıpkı toprağa kavuşan su damlası gibi, işte gördünüz bitirdik bayramın bir gününü, su damlası toprakta, dün bugünde kayboldu…
Hayat bir film gibi… Çileli ya da zevk verici... Gülüp ağlayanı da var. Ağlayanı güleni de var. Gülenler çok ağlar. Ağlayan yürekleri taş bağlar. Her bir damlacıkta kalır anılar…
Ve bir gün su damlası gibi kavuşur insan toprağa… Bir damla deyip geçmeyin, bir damladan bir insan oluşur, bir damladan bir fidan yetişir…
Hayat doğumla ölüm arasına sıkıştırılmış zaman dilimi olarak algılanıyor ya; bende derim ki hayat bir varmışla bir yokmuş arasında yaşadığımız bir hikâyedir. İşte bu hikâyeyi bir damla suyla başlatır Yüce Rabbim insanoğlunun hayatını. Ve ne için ağladığını bilmeden gelen bir hayatı, sevinç gözyaşının damlasıyla karşılar insanlar…
Kehf suresi 45. ayette Allah şöyle buyuruyor: “Ey Muhammed! Sen onlara dünya hayatının misalini ver. Dünya hayatı, gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, bu su sayesinde yeryüzünün bitkileri (her renk ve çiçekten) birbirine karışmış, nihayet bir çöp kırıntısı olmuştur. Rüzgârlar onu savurur gider. Allah her şeye muktedirdir.”
Gökyüzünde özgürlüğün olanca tadını çıkaran bulutlar gerekli şartlar oluştuğunda el ele tutuşur beyaz pamuksu gövdelerine gizlenmiş hayat iksirinden bir miktarını yeryüzüne geri bağışlarlar.
Bu bağış bazen bir çiseleme veya serpinti, bazen bir sağanak adı ile kavuşur toprak anaya.
Binlerce, milyonlarca, milyarlarca kardeşleri gibi bir damla düşer yeryüzüne.
Hüzünlü aşığın seyrettiği camda aşka davet eden bir yağmur damlası veya göğe elini açmış taze yaprağın ucunda bir billur olur; durgun göl yüzeyinde halka halka mesaj yayar etrafa. Yağmur damlaları birlik olur, kendilerine vurup geçen güneş huzmelerini ifşa ederek gökkuşağı adında rengârenk bir taç giydirir yeryüzüne.
Toprağa düşen her damla can verir, hayat olur. Tohuma değerse büyür, başak olur. Haber alan bitki çiçek açar, gül, lale, sümbül olur. Köke tutunur, Yunus’un başucunda selvi olur. Her biri ayrı yetenekteki ağaçlar meyveye durur. Yüce dağları örter, koru olur, orman olur. Yeryüzü hayat bulur.
Hayat ve mutluluk o. Süzüldükçe, alnımızdan yanağımıza; inerken dudak kenarına, titreştirdiği tenimizde, bir sevinç… Bir güneş ışığı getirir bize, yıllar öncesinde emdiği... Onca sıkıntının, acının ve ölümün ortasında. Tarlalara yağan bereketse, ölümlerde yağan umuttur. Damla damla...
Cenaze törenlerinde ağlayan gökyüzüdür o. Türkü türkü yağar, yürek sızımızın üstüne. Sağaltır yaramızı, dingin bir kalp verir bize. Şiir söyler gibi yoldaşının başucunda, alır acını... Damla damla…
Yaşamı var ede ede, her yere ve her şeyine sine sine, birleşir damlalar. Dere olur, nehir olur akarlar. Rüzgârdan aldığı hikâyeleri ve hızı, bir akışa bırakır. Bir suyun akışı... Deli dolu, baş döndürücü…
Geçtiği her toprağa hayat, tarlaya bereket veren… Nice canlar alıp, onu başka hayatlara sunan; nehirler, ırmaklar ve çağlayanlar. Su damlalarının yeryüzündeki devrimidir olsa olsa... Önüne katıp her şeyi, ulaştırır sonsuz maviliklere. Denizlere... Okyanuslara... Görmediğimiz ama dünyanın çoğunun ondan oluştuğunu bildiğimiz. Bizden çok farklı, çok temiz hayatlar. Sayısız su damlası bir arada... Sonsuzluğun, büyüklüğün en somut hali...
Damla ne güzel bir kelimedir insanın ruhuna akan. Yağmur damlaları vardır her birinin ayrı ayrı bir hikâyesi olan. Gözyaşı damlaları vardır her akan parçasında aşk, nefret, hüzün, mutluluk, ayrılık gibi birçok duyguyu taşıyan. Gözünden süzülen damlalara kurban olduklarımız vardır. Bir parça yağmur damlası için günlerce dua edenler vardır.
Damla hep ıslak mı olmak zorundadır. Yağmur mu olmalıdır yoksa gözyaşımı. Gülmenin neden damlası yoktur?. Milyonlarca yağmur damlasını birleştirip sevdiğinin yüzünü görmek nasıl bir duygudur. Akan her gözyaşı damlasında anneni hatırlamak, babanı hatırlamak…
Sevenin yüreği toprak, suyu gözyaşı damlasıdır.
Mesela okyanuslar vardır bir sürü damlayı içerisinde barındıran. İnsanlar vardır damla damla gözyaşları ile hayatlarını inşa eden. Damla damla mutluluk neden yoktur peki.
Okyanusta bir damladan başka neyiz ki? Bir damla su…
Her birimiz okyanusu unutup bir avuç suda boğulup gitmiyor muyuz? Nelerin peşinden koştuğumuza bir bakalım. O peşinden koştuklarımız mı bizi okyanusa ulaştıracak…
Her gün, her saat, her saniye bir su damlası buharlaşıyor bu dünyada… Ve her an bir insan arkasına bakmadan göçüp gidiyor bu hayattan…
Ne diyordu şair “Kalbim aç, etim yanık, dünya diz çöktüğüm yer kadardır.” Böyle özetliyor dünyayı Zarifoğlu.
Bu kadar ciddiye aldığımız dünya, diz çöktüğümüz yer kadar. Anlamak istemeyen, dünyayla dolu yüreklerimiz var bizim. Kaskatı, soğuk ve kendini boşluğa hapseden yürekler… Elbet bir gün eriyecek yüreğimizdeki buzlar ve o zaman bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Buzlar yok olup gidecek ama varlığımız sonsuza dek kalacak. Mutlu bir sonsuzluk için şu soruyu her yere yazıp asmalıyız belki de. “Ölenler sığar mıydı dünyaya olmasaydı ahiret?” Evet, hepimiz ölecek yaştayız…
Hayat suda başlayıp su ile devam ettiğine göre, bir damla su hayatın özüdür adeta. Kavruk sıcaktaki susuzun hasreti, yatağında bitap düşmüş hastanın beklentisi, son nefesinin farkına varan ahiret yolcusunun son arzusudur su…
Pekâlâ, ahiret yolculuğunun eşiğine gelmeden önce insanların hayatına iyilikle dokunabilmiş miydik?.. Ya da bizi yaratanın hatırına nefsimizden vazgeçebilmiş miydik?
Daha da önemlisi, Yunus Emre’nin dediği gibi, “Yaratılanı severim Yaradan’dan ötürü” diyebilmiş miydik?..
Ölümler dünya hayatı boyunca hep oldu, hep var olacak. Tek yapmamız gereken, tedbirimizi alıp tevekkül etmek. Allah en doğrusunu bilir diyebilmek, bir an bile şikâyet etmeden derdi gönderenin hatırına sabretmek. En önemlisi de bu durumdan kurtulunca, yine eski hayatlarımıza dönmemek. Hırsla, kinle, nefis ile bir arada yaşamamak ve yaşadıklarımızdan ders alabilmek. Damla olarak değil, okyanus olarak yaşayabilmek ve bütünün küçük bir parçası olduğumuzun bilinciyle yaşamak.
Hayatımız da ne kadar uzun veya kısa olursa olsun, aslında hep yaşadığımız andan ibarettir. Bin yıl da yaşasak, sonunda göz açıp kapayıncaya kadar yaşamış gibi hissedeceğiz. Bin yıl da yaşasak, sonuçta sadece etrafımızdaki damlaları etkileyebileceğiz. Bin yıl ünlü olsak da, sonuçta unutulup gideceğiz. Bundan ötesi yok… Ya yolda buharlaşıp gökyüzüne çekileceğiz, ya da deryada kaybolup gideceğiz…
Sonuçta başladığımız noktaya geri döneceğiz…
O su damlası ne zaman varır okyanusa?.. Kimse bilmez. Bilemez, Rabbimizden başkası bilemez…
Bilinen o ki, okyanusun varlığı ve su damlasının eninde sonunda ona varacağıdır.
Hayatın kendisi başlı başına Rabbimize doğru bir yolculuktur; durmaksızın devam eder...
Burada kalıcı olduğunu zanneden insan en büyük yanılgı içerisinde değil midir?..
Yüreğinize damla damla umut, günlerinize bin tatlı mutluluk dolsun. Yüzünüz ve gülünüz hiç solmasın, sevdikleriniz hep yanınızda olsun.
Bu nedenle ki henüz vakit varken, Yüce Rabbim sabah uyandırmış ve bize nefes almayı bağışlamışken;
Sevin, sevilin, sevmek dünyadaki en büyük güzelliktir. Sevgiyle, sevdiklerinizle tüm kirlenmişliklerden uzak, mutlu gülen bir yüzle, sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir…
Kurban bayramınız ağız tadıyla sevdiklerinizle birlikte hüküm sürsün sevgili dostlarım, arkadaşlarım, kardeşlerim, ağabeylerim, ablalarım, büyüklerim, küçüklerim, hısım ve akrabalarım…
Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun… Mutlu, umutlu, sağlıklı, acısız, gözyaşsız güzel bir gün dilerim. Hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, bir yerlerde bir gün görüşmek ümidiyle…
Ömer Sabri KURŞUN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.