- 173 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Beyaz Melekler Son Bölüm
03.07.2023 İSTANBUL
Sessizliğin getirdiği hüzün gibi insanı yalnızlığa sürükleyen başka bir şey yoktur diye düşünüyorum. İkinci Bahar Huzurevinin bahçesinde son defa yürüyordum. Tıpkı Bayındır Hastanesinin o soğuk ve ürkütücü koridorunda yürüyor gibi hissediyordum.
Bir ağaca sırtımı dayadım ve yaşlı bedenimi güneşin masalsı ışıltısına bıraktım.
Zamanın nasıl akıp geçtiğini bilmiyorum. Öylece boşluğa bakarak dalıp dalıp gidiyordum. Saat öğleden sonra üç gibi Beyaz Meleklerin hayat kurtarma serüvenleri başladı. Turuncu Tırtıla binip benliği temiz ve iyi olan hastalar için yola çıktılar. Onların ardından gülümseyerek bakıyordum. Yaşadığımız ve anlam vermeye çalıştığımız kötülüklerle dolu bu hayatın tümüyle cehennemi andırmadığını düşünüyordum. Salim ve İhsan kardeşleri gördüm. Salih yine muziplik peşindeydi. Kardeşi İhsan’ı kızdırmaya çalışıyordu. Oturduğum yerden onların gülüşmelerini görebiliyordum. Turuncu Tırtıl kuru kuru öksürerek çalıştı. Şehre çıkan yoldan geçerken Salih beni gördü ve bana el salladı. Onlara gülümseyerek karşılık verdim.
En sonunda Sema Akbuğa kapıda göründü. Beni görür görmez yanıma doğru gelmeye başladı. Yerimden kalktım ve elini sıktım. ‘Oturalım.’ Dedi nazikçe.
‘Tamam.’ Dedim.
‘Gitmeye kararlısın.’ Dedi.
‘Evet.’ Dedim. ‘Kendime yeni bir hayat kurmak istiyorum.’
‘Kararlarına saygı duyuyorum.’
Hafif bir rüzgâr esti. Sema Hanımın saçları dalgalandı.
‘Kurtardığımız insanlara ne oluyor? Yani onlar da bizim gibi uzun bir ömür mü sürüyorlar?’ diye sordum.
‘Hayır.’ Dedi. ‘Biz sadece iyi insanlara ikinci bir şans veriyoruz. Hepsi bu?’
‘Peki fark edilmiyor mu? Yani mucizelerimiz…’
‘Çoğu bir mucize olarak kabul ediliyor. Normalde bizim müdahale etmediğimiz insanlar da komadan çıkabiliyor. Bizim yaptığımız şeyler de o kategoride değerlendiriliyor ve dikkat çekmiyor.’
Sessizlik oldu. Sema Hanıma yüz yüze geldik. Biraz yürümek istediğimi söyledim. Seve seve kabul etti. İkinci Bahar Huzurevinin arazisinde yürümeye başladık.
‘İlk soruna gelince. Kurtardığımız insanlar normal şekilde ölüyorlar. Bazen bir kazada, bazen başka bir hastalık sonucunda.’
Tekrar bir sessizlik oldu. Yürümeye devam ediyorduk.
İstemeden gitmek istemediğim tarafa doğru yürümeye başlamıştık. Sema Hanım’ın her şeyi bildiğini düşünmeye başlamıştım.
Sonunda istemeden oraya varmış bulunduk.
‘Buna inanamıyorum.’ Dedi Sema Hanım.
Mahcubiyetimi gizlemek için yere bakmaya başladım.
‘Ben…’ dedim ve söyleyecek bir şey bulmaya çalıştım. ‘Onu uzakta tuttum hep.’
O sırada Mırnav beni fark etmiş olacak ki koşarak yanımıza geldi. Kuyruğunu paçalarıma sürtmeye ve bacaklarımın arasından geçmeye başladı. Sevimli gözleriyle bize bakıyordu.
‘Mırnav,’ dedim özlem dolu bir sesle. ‘Gel pisi pisi. Gel ve Sema Hanımla tanış.’
Onu yerden aldım ve kucağımda sarmaladım. Gözlerini hafif hafif açıp kapatıyor ve gösterdiğim ilgiye seviniyordu. Kucağımdan yere atladı ve yaramazlıklarına devam etti. Bir kedi için fazlaca yaşamış olmasına rağmen hala atik hareketlere sahipti. Doktor Ercan’ın onu korkutması sonucunda geçirdiği kaza hala aklımdaydı. Her şeye rağmen, onca seneye rağmen Melek Bilen’in onda bıraktığı mucize devam ediyordu. Evet, Mırnav yaşlanmış, bıyıkları ve tüyleri beyazlamıştı ama her şeye rağmen ölmemişti.
Mırnav tekrar paçalarımla oynamaya ve kucağıma çıkmaya çalıştı. Onu tekrar kucağıma aldım. Sema Hanım’ın vereceği tepkiyi bekliyordum. Mırnav, mavi ve kehribar gözleriyle bize bakıyordum. Sanırım ters giden bir şeyler olduğunu anlamıştı ki kucağımda sakince durmaya başladı.
‘Biliyor olman gerekiyor diye düşünüyorum.’ Dedi.
Sema Hanım’a bakmadan kedinin başını okşamaya başladım.
‘Biliyorum.’ Dedim. Kedilerin farklı bir elektriği vardı ve bu güç Beyaz Melekleri girdikleri koma evreninde yanıltabiliyordu. ‘Ama,’ dedim. ‘Onu bizlerden hep uzak tuttum. Bugüne kadar bir sorun olmadı.’ Dedim mahcup bir şekilde. Elim hala Mırnav’ın başını okşuyordu.
Diz çöktüm ve onu yere bıraktım. Mırnav bir şey görmüş olsa gerek ki bir anda fırladı ve bizde uzaklaştı. Yaşlı bir kedi için son derece çevikti. Şu ana kadar çoktan ölmesi gerekirdi ama 24. Yaşına çoktan girmiş olmalıydı.
Peşinden koşturduğu şeyi kaybetmiş olsa gerek ki tekrar yanımıza geldi. Kuyruğuyla oynadı ve yan yatıp nefes alıp vermeye devam etti. 19 Ağustos 1999 yılında onu ilk olarak Bayındır Hastanesinde gördüğümde yaptığı şeyleri yapmaya devam ediyordu.
‘Çok şanslı bir kedi.’ Dedi Sema Hanım. Yere çömelerek Mırnav’ı sevmeye başladı. ‘Neyse ki Mırnav’ı Beyaz Meleklerden uzak tutmayı başarmışsın.’ Dedi. Sonra bana doğru bakarak ‘Yoksa ciddi sorunlarımız olabilirdi.’ dedi.
‘O kimseye sorun olmadı ve bundan sonra da olmayacak.’ Dedim. Sonra onun için düzenli olarak getirdiğim su ve yemeğini verdim. Mırnav bir andan yattığı yerden kalktı ve ona getirdiğim yemeği yemeye başladı.
Sema Hanım ‘Onu neden buraya getirdin Bilge?’ dedi.
Başımı iki yana salladım ve ‘Onu ben getirmedim.’ Dedim. ‘O beni buldu ve yanıma kadar geldi.’
Sema Hanım şaşırmıştı. ‘İkinci Bahar Huzurevini bizden başkası bilmiyor. Geçtiğimiz gizemli yolu kimse bulamaz.’ Dedi.
‘Bilmiyorum.’ Dedim. ‘Sanırım Mırnav kimse değil.’
Sema Hanım gülümsedi ve ‘Sanırım ondan bizim bildiğimizden fazla mucize var.’
Bir süre Mırnav’ı seyrettik. Yemek yiyişini, su içişini gülümseyerek izledik.
Sonra Sema Hanım gözlerini bir yere sabitlemiş bir şekilde elindeki beyaz çubukla yerde bir şekil çizer gibi oynamaya başladı. ‘Tahminime göre bir Beyaz Melek ona dokunmuş olsa gerek.’ Dedi.
‘Melek Bilen’ dedim.
‘Evet.’ Dedi. ‘Ondan başkası olamaz.’ Çünkü Mırnav’ın bir tek onunla yolları kesişmiş olabilir.’ Dedi.
Ben de ‘Evet.’ Dedim.
‘Melek Hanım büyük bir risk almış. Kedinin koma evreninde sıkışıp kalabilirmiş.’ Dedi.
Neyse ki öyle bir şey olmamıştı. Melek Bilen güçsüz düşmüş ve sonucunda ölmüştü. Bir bakıma Mırnav için kendini feda etmişti. Bir Bakıma da Almila için… Çünkü o kedinin Almila için değerini hepimiz biliyorduk.
SON
‘İstanbul’da Son Bahar’ şarkısı gibi hüzünlü ve insanın içine işleyen bir gündü. Sema Hanım’ın Mırnav’ı öğrenmesinin üzerinden 23 yıl sonra yani 2046 yılında tam 57 yaşında öldü. Tüm diğer sevdiğim herkes gibi onun ölümü de beni üzdü. Bir insanın en yakın dostunun yine bir insan olmasından ziyade bir köpek, ya da başka bir hayvan olması ilginçti. Beyaz Melek olarak benim de en yakın dostum bir kediydi ve ömrünün sonuna kadar ona güzelce baktığım için son derece mutluyum.
Kalemle yazmaya başladığım ve bilgisayarla devam ettiğim bu yazıları son kez okurken gözlerimin nasıl dolduğunu, geçmişe duyduğum özlemle nasıl yanıp tutuştuğumu, yitirdiğim onca insanın ardından nasıl bir başıma kaldığımı daha iyi anladığınızı düşünüyorum. Ve ilk sayfadan beri açıklayacağım dediğim her şeyi açıkladığım için bahtiyarım.
Bazen size verilen bir şansın aslında şans olmadığını anlarsınız. Aradan geçen 95 yılın ardından Beyaz Melek olmanın bir mucize olup olmadığını sorgulamaya başladım.
Çocukken yaşadığım şanssız anıların, büyüdükçe yaşadığım sorunların aslında beni ben ettiğini anlamaya başladım.
Dünyada devam eden kötülüklere kimin ve nasıl bir şekilde bir dur diyeceğini düşüp duruyorum. Sonuçta Beyaz Meleklere temiz kalpli insanları kurtarma görevini veren yaratıcı tüm kötülüğü bir anda bitirebilirdi de.
Melek Bilen’in beni yüzük parmaklarımdan kavradığı günden beri hayat ve varoluş hakkında uzun uzadıya düşündüm. Sonuç mu? Bilmiyorum. Kocaman bir bilmiyorum. Sanırım ölmeden hiçbir şeyi öğrenemeyeceğim. Dediğim gibi gerçeklik bizim bilgi birikimimizin sınırı kadardır. Sanırım ölüm o sınırın sonundaki gerçekliğe açılan bir kapıdan ibaret.
Yaşadığım hayat kesinlikle gördüğümüz düşler gibi değil. Daha gerçekçi ve daha acı dolu. Bu hayatın bir rüyadan ibaret olduğunu sanırım ölümün gerçekliğine göz açtığımda öğreneceğim. Herkesin bir hayat borcu var ve her nefes alıp verişimizde bu borcu peyderpey ödüyoruz.
Bayındır Hastanesini düşünüyorum. Yeşil ekranda beliren uzun ince çizgileri… Beyaz çizgili mermerlerle döşeli, güneş ışıklarının dahi tuhaf göründüğü ürkütücü o tuhaf hastane koridorunu…
Ve en çok ölümü düşünüyorum.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.