- 150 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GANİMET.
GANİMET.
Sınırları vakti zamanında çizilmiş ve kazanılmış bir toprak parçasından ibaret görmediğimiz bir ülkede yaşadığımızı, öncelikle hatırlatalım. Türkiye, ülkelerden bir ülke olmadığı gibi, topraklardan bir toprak da değil. Ya üzerinde yaşayanlar? Onları da; yiyen, içen, cinsel iştahlarını bir şekilde karşılamaya çalışan ve defi hacette bulunan kişiler yığını olarak görmüyoruz elbette. Kaynak neresiyse, başlangıç oradan gerçekleşiyor ve böylece tarihî akış kesintisizce devam ediyor. Olmazsa olmaz unsurlar sâyesinde: Din, dil, vatan, soy, tarih, ülkü…
Kimisi doğduğu yeri, kimisi doyduğu yeri vatan olarak algılıyor; kimisi için de, çizili sınırlara mahsus bir toprak parçası vatan. Her şeye rahatlıkla uyum sağlayan, her yolu yürünebilir kabul eden yerleşik duyarsızlık abideleri için ise, vatanın herhangi bir ehemmiyeti yok. Doğulsa da, doyulsa da vatan; bir milletin maddî ve manevi birikimini bünyesinde barındırıyor. Fakat sınır bakımından büyüklük bahsi sahiden büyük olabilmek için yetmiyor. Büyük olmak başka…
Kalp, gönül ve ruh taşımak; insan adlı varlığı diğer canlılardan üstün kılıyor muhakkak. Böylece yanlışın ve doğrunun, iyinin ve kötünün, güzelin ve çirkinin nasılı şekilleniyor. Mehmet Kaplan, Büyük Türkiye’sinde şöyle diyor: “Sevmeyen bir kalp, Yunus’un tabiri ile ‘kuru bir TAŞ’a benzer. Onun üstünde ne çiçek, ne de gözyaşı yeşerir.” Düşünmek, aramak ve yapmak için sevmeye muhtacız. Yaşadığımız gibi düşünüyor, lâyığımızı buluyor ve yapmak için yıkıyoruz; fakat vatanını yaşanmazlardan olmuşsak, orada yalnızca vatan değil, kalpler de taşa dönüşüyor. Sıkça tekrarlanan “sağlıklı yaşam” bahsini bu minval üzere muhakeme edelim; sağlıklı yaşayabiliyor muyuz ki, sağlıklı düşünebilelim?
Kanun her defasında hükmünü icra etmekte: İnsanın düşündüğü gibi değil, yaşadığı gibi düşünmesi…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.