Çocuklar Ölmesin Feryatları Ölüm Kokmaya Devam Ediyor
ÇOCUKLAR ÖLMESİN FERYATLARI
ÖLÜM KOKMAYA DEVAM EDİYOR
Geleceğe güvenle bakmamızı ancak sağlıklı yetiştirdiğimiz nesillerle sağlayabiliyoruz. Tüm çabalar, tüm yatırımlar bunun için. Planlar yapılır hep, çağa uygun nesiller yetiştirebilmek için. Uygulamaya da konur. Bir bakarsınız ki yanlış uygulamalara, ya da ehil olmayan ellere bırakılmış yatırımlara ihmal ve adam sendecilik de eklenince; felaket boyutunda olaylar yaşamamız kaçınılmaz oluyor.
Günümüzde deprem olmadan evler kendiliğinden yıkılıyor!..Yoksulluk ve çaresizlik öyle boyutlarda ki; evlerinin her an yıkılabilme ihtimalini göze alıp çaresizlikten hala içinde oturmaya devam edenler var. Nerede toplum sağlığı ve güveni diye her gün nutuk atanlar? Bir sürü vaatte bulunup, uygulamaya geldiğinde yan çizenler nerede? Bahanelerin arkasına gizlenenler nerede?
RÖGARA DÜŞEN ÇOCUK
Geçtiğimiz günlerde içimizi yakan bir haberle sarsıldık yine. Kucağında kanalizasyon sularına bulanmış çocuğunun cesediyle, acılar içinde, perişan, çaresiz babanın fotoğrafı gitmiyor gözlerimin önünden.
Çocuk annesinin elini bırakıp; üzeri kartonla örtülen rögar çukuruna düşüyor ve sürükleniyor. Cesedini kilometrelerce uzakta bulabiliyorlar.
O çukurun bir kapağı var ve konmamış. Felaket geliyorum diyor ama aldıran yok. O kapağın yerine konması için mutlaka bir felaket mi yaşanması gerek?
Sorumlu kim? Yetkili, etkili, bilgili kişiler nerede? Bu ayıbı nasıl bir kapakla örtebilecekler?
Hemen hemen her yerde caddeler ve sokaklar kazılır, sağlıklı bir alt yapı için. Burası neden göz ardı edilmiş?
Bu olaydan her anne, her vatandaş, her duyarlı insan gibi ben de çok etkilendim. Bu etkileniş herkesten biraz fazlaydı. Çünkü böyle bir olay ailemin fertlerinden birinin başına gelmişti.
Teyzem ve eniştem öğretmendi ve üç çocukları vardı. Üçüncü çocukları bir buçuk yaşında, dünya tatlısı, hepsinden de güzel, şirin mi şirin bir çocuktu. Öyle seviliyordu ki adeta ailenin maskotu olmuştu.
Bir gün ailece sahile gezmeğe gitmek için hazırlanmışlar. Anneannemin evinde toplanıp çıkmayı beklerken; bizim ufaklık caddeye çıkmış. Yokluğu fark edilince tüm aile aramaya başlamış.Yok…..Yok….Yok….
Herkes değişik taraflarda ararken, büyükbabamın gözü evden birkaç yüz metre uzaklıktaki üstü açık rögar çukuruna takılmış. Bizim ufaklığın üzerinde kırmızı tulum varmış ve çukurda da kırmızı bir şey yüzüyormuş. Biraz daha dikkatli bakınca öyle sarsılmış ki, gözlerine inanamasa da; can havliyle eğilmiş, tutup çıkarmış gördüğü kırmızılı cismi.
Kanalizasyon sularına bulanmış torununun cesedi kucağında, bitmiş vaziyette yığılıp kalmış oracığa. Anında herkes toplanmış ve feryat figan yer yerinden oynamış. Teyzem ile eniştemi tut tutabilirsen. Acıları öyle büyük ki yaşamaktan bile vazgeçmişler.
Ben cenaze kalktıktan sonra gidebildim. Teyzemle eniştemi tanıyamadım. Teyzem kendisini duvarlara, yerlere vura vura her tarafını mosmor etmiş. Yiyecek adına ağızlarına bir şey koymuyorlardı, artık yaşamak istemedikleri için.
Eniştem kapıyı açıp açıp tüm gücüyle bağırıyor, bazen Allah’a bile isyan noktasına geliyordu. Bütün aile oradaydı. Benim de canım öyle acımıştı ki ağlamaktan teselli edecek gücü bile bulamıyordum. Evladını kaybeden anne ve babaya teselli için ne söylenebilirdi ki…
Dayım da gelmişti ve biraz daha metin davranıp ortalığı yatıştırmaya çalışıyordu. Bana söylediği bir cümle de hiç aklımdan çıkmaz. Dayım “insan bünyesi öyle güçlüdür ki her acıya dayanır, onlar da dayanacaklar ve yaşamaya devam edecekler” demişti.
Gerçekten teyzem ve eniştem yaşamaya devam ettiler. Bizim ufaklık her sabah ezanı okunduğunda uyanıp meme emermiş. Teyzem hala sabah ezanlarında uyanıp ağlıyor. Göğüsleri sızlıyor, kalbi ağrıyor ve her sabah ezanında hala kahroluyor!..
Sonra bir çocuk daha yaptılar acıları azalır mı acaba diye. Zaman belki bu acıyı biraz hafifletti ama hala yüreklerinde o ateş çöreklenmiş yanmaya devam ediyor.
Bir süre mahkemelerle uğraştılar, sonra her şey unutuldu. Suçlular yine aynı suçları işlemeye devam ettiler. Sorumlu kişiler de ahkam keserek, suçlarını örtme çabasında oldular. Ateş düştüğü yeri yaktı, dağladı kavurdu ve kapanmaz yaralar açtı.
Kucağında kanalizasyon sularına bulanmış çocuğunun cesediyle çaresiz ama anlatılamaz acılar içindeki babanın yüzünü bu yüzden unutamıyorum belki.
Allah kimseye evlat acısı yaşatmasın!..
Son günlerde hep çocuklar canımızı acıtan olaylarla gündemde. Şiddet gören çocuklar, birbirlerine şiddet uygulayan çocuklar, madde bağımlısı çocuklar, kapkaç ve hırsızlığa alıştırılan çocuklar, sevgisiz, saygısız, sorumsuz çocuklar….
Bu konuda hep bir şeyler yapılıyor ama demek ki yetersiz!..Eğitimle düzelteceğiz ama bir de eğitimde gerekli kaliteyi tutturabilsek!..
Ebeveynlere de çok iş düştüğünün bilincindeyiz. Peki bu ebeveynler gerekli eğitimi almışlar mı? Çocuk yetiştirmek için yeterli donanımları var mı?
Kurum ve kuruluşlar, sivil toplum örgütleri; yeterli çalışmayı yapıp, akılcı çözümlerle sorunları ortadan kaldırmak için uygulamalarında ne kadar başarılılar?
Yani sağlıklı bir toplum için daha çok çalışmamız gerekiyor çooooookkkk !....
YORUMLAR
tamamıyle katılıyorum yazdıklarınıza...
ölüm var...
sebebsiz ölüm yoksada.
kabul ama,ihmal ???
acı gerçekler:unutulmuş rögar kapağı,fosseptik çukuru,parayla alınmış ehliyetler,üzerinden kapıyı kilitleyip giden ebeveynler vs.vs.vs
üzgünüm içimi burkan acıtan,masum canlar...
saygılarım duyarlı kaleminize....