SAF KAOS
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Serap, kahve molasına çıktığında stiletto ayakkabılarını tıklata tıklata dar eteğinin müsaade ettiği kadar uzun adımlar atarak bir an önce ofis kantinine ulaşmak peşindeydi. Elif yine kantinin en ücra köşesinde sırtı insanlara dönük filtre kahvesini içiyordu. Serap bu kızı neden sevdiğini bilmiyordu ama onun bilmiş söylemlerini dinlemek bir şekilde hoşuna gidiyordu. Ayrıca Elif’in annesine bir söz vermişti. Bu işi çözecekti. Elinde tuttuğu Mocha Frappuccino ile ofis kültürünü bir şekilde revize eden Serap zafer kazanmış edasıyla özellikle içerdiği kalori bombası olan bu kahveyi saklamadan kadın çalışanların şaşkın bakışları arasından geçirirken pis pis sırıtıyordu. Muzip gülümsemesi ile sakin adımlar atarak Elif’in saklanır gibi kendini çektiği köşe masanın yanında durdu ve elindeki bol buzlu kalori yuvasını sallayarak Elif’e güldü.
- Hayırdır, devrim mi yaptın? Ne oldu senin sade duble Espresso na?
- Elifciğim seninle konuşmak yaramıyor bana işte. Kilo alırsam sorumlusu sensin
- Zaten XS bedendesin daha neyi kısıyorsun anlamadım ki.
- Elifciğim hayranım senin bu rahatlığına. Kendi modanı yaratmışsın resmen. Vintage senin yaşam tarzın olmuş.
- Serap, canım benim ya ben öyle özellikle vintage olayım diye uğraşmıyorum. Sadece tüketim çılgınlığı pek bana göre değil. Beni illa yaftalayacaksan minimalist diyebilirsin mesela.
- Yani, şey bilemedim ki. Böyle de sanki paran yokmuş da alamıyormuşsun gibi duruyorsun ama. Koskoca müdürsün kızım ya biraz daha için Viktoria Secret dışın ise Chanel olabilir mesela. Kendini daha iyi hissedersin. Bu altındaki salaş pantolon, bu üzerindeki tarihi bluzla ne bileyim yani… Bir de şu spor ayakkabıların kaç yıllık ya senin?
- Ayakkabılarımın nesi var ya. Sapasağlam işte. Üstelik çok rahat. Ayakkabıdan beklenti başka ne olabilir? Benimle uğraşma sen. Ben sana diyor muyum bir çantanla bir aile bir yıl geçinirdi. Neden ihtiyaç sahiplerine ulaşmıyorsun, neden Beyonce taklidi gibi yaşıyorsun? Beyoncenin kendisi bile kendisinin taklidi iken neden kendin olmayı seçmiyorsun? Bunları diyor muyum ben sana. Sal beni dostum ya.
- Tamam, tamam kızma. Konuyu değiştirelim. Mehmet’i gördün mü bu sabah? Sen arabanı park ederken aracından inmeden seni izledi. Sonra sen arabandan indin ya tatlı tatlı gülümsemeye başladı.
- Ne? Mehmet mi? Ha! Yoo görmedim, saçmalık.
- Diyosunnnnnn! Hahahh
- Aman ne komik!
- Sen bu köşede onu mu düşünüyordun? Ah, Mehmet ve tatlı, dolgun dudakları… ahahhah
- Ne? Aaa! İyice delirdin sen! Neler diyorsun öyle.Serap hanım ama işyerinde oluyor mu böyle… Cık cık cık!
- Kız, yerim senin o hallerini. Ne var ya ikinizde bekarsınız. Hem Mehmet senin rütbene uygun, yakışıklı, görgülü bir adam. Bence olur bu iş. Olur da!
- Eee!
- Seni biraz düzeltmeniz lazım. Bak şimdi ilk fırsatta seninle önce benim kuaföre gideriz. Ay, Tolga var ya olay bir tarz yapar sana kızımmm. O saçlarının hali ne öyle. Neyse, neyse kısa saçlar için de Tolga yaratıcı şeyler yapabilir. Acaba postij mi yaptırsak sana. Hım, bunu bir düşüneyim ben. Erkekleri müşterilerimiz gibi düşün. Şöyle diyeyim; Audience “what is in it for me” diyecekse waouw efekti yaratamayız. Şimdi ben Tolga ile akşam drinkinden sonra ayrıntılı konuşayım da olmadı saç modellerini senin maile push ederim. Sonra Mehmet’i gör bak, reaction unbelievable olacak.
Serap konuşmaya devam ederken beyaz yakalı kültürün böyle ağzının içine kadar girmiş olmasından bir kez daha midesi bulanan Elif, nefesinin daraldığını hissetti. Artık Serap sadece flu bir gölge gibi gelmeye başladı. Elif’in aklı Serap detayını throw away yapmıştı. Serap hiç susmadan yarı İngilizce yarı Türkçe hem işten hem Mehmetten bahsediyordu. Elif’in ruhu alıp başını çok uzaklarda gezinmeye başlamıştı bile. Asla ait hissetmediği bu ofis ortamında yine yabancılaşmıştı. Hep başkalarını mutlu etmek için kendisi için tercih edilmiş okullarda okuyup kendisine uygun görülen mesleğe sahip olmuş ve sonunda da konumunda gelebileceği üst noktanın hemen altında çalışmayı başarmıştı. Bir seneye kadar CEO olması kaçınılmazdı. Ailesinin de kalburüstü entelektüellerden olması şahsi başarısı kadar kapılarını açan bir etken olmuştu. Elif, tüm hayatı boyunca bir başkasının bedeni içine sıkışmış ve mecburen onun hayatını yaşamak zorunda kalmış gibi hissediyordu. Ne yaparsa yapsın asla memnun edemediği annesi şimdi de Elif’in kendi düzeylerine uygun bir adamla evlenme vaktinin geldiğine karar vermişti. Serap’ın bu kadar peşinde gezinmesinin bir sebebi de annesinin yine bu kez Serap yolu ile işe el atmış olması hiç de şaşırtıcı olmazdı.
Elif önünde duran peçeteye boynunda asılı duran kalemi alıp büyük harflerle ‘’ BEN KİMİM?’’ yazdı. Serap konuşmasına daha doğrusu kendisine öyle odaklanmıştı ki Elifin orada bulunma nedeni sadece konunun objesi olmasıydı. Serap için Elif bir proje idi. Elif, birkaç peçete daha alıp yazmaya devam etti.
‘’
1. Açlık
2. İklim değişikliği ve biyoçeşitlilik kaybı
3. Beklenen su savaşları ve su kirliliği
4. Ormansızlaşma
5. Savaşlar ve soykırımlar
6. Aşırı silahlanma
7. Nükleer silah
8. Türlerin soylarının tükenmesi
9. Teknoloji çılgınlığı ve yapay zekanın önlenemez korkutucu yükselişi
10. Toprak degradasyonu, tarım alanlarının yok olması
11. Aşırı üreme, aşırı nüfus artışı
12. Uyuşturucu
13. Çevre kirliliği, plastik atıklar
14. Deprem ve diğer afetlerin onarılamaz sonuçları
15. Kadın cinayetleri, çocuk gelinler
16. Kadın ve çocuk istismarları
17. Irkçılık
18. Dinist ayrımcılık, din erozyonu, ahlak çöküşü
19. Sınıfsal ayrımcılık
20. Vicdanların öldürülüp kukla pazarına çıkarılmış etiketler
21. Para para para
22. Enerji kaynaklarının tükenmesi
23. Hayvan katliamları, işkenceleri
24. … ‘’
İçinde volkanlar patlarken, zavallı aklı görüp engel olamadığı bunca felaketi izlemek zorunda kaldığı için içsel çöküşe doğru giderken telefonuna gelen mesaj sesi ile uyarıldı. Refleks bir hareketle akıllı telefonun ekranını açtığında okuduğu şeyden sonra rengi attı. Elif, anda donup kalan şuurunu bir türlü toparlayamadı. Sanki su altında nefes alıyormuş gibi duyduğu tek ses kendi soluk alıp verişiydi. Mesajda, tüm Dünyadaki ilaç şirketlerinin deney laboratuvarı olarak kullandığı Afrika’da sıradanlaşan yeni denenen ilaçların bir yan etkisi olan ‘’insan ölümlerinden’’ sadece biri olsa da Gambiyalı küçük Musa’nın ölüm haberi onu derinden sarstı. Sınır tanımayan doktorlardan olan arkadaşının onu görüntülü görüşmelerle tanıştırdığı Musayı ülkesine davet etmişti Elif. Arkadaşının söylediğine göre pek çok çocuk gibi deney aşamasında olan kullandığı öksürük şurubu yüzünden böbrek hastası olan Musanın tedavi masraflarını karşılayacaktı. Sağlık durumuna uygun bir helikopter ambulans henüz ayarlanabilmişti. Musayı kurtaracaktı. Musa onun acımasız döngüsündeki saflığın mum ışığı olacaktı. Musa…
Elif telefonu elinden düşürdü. Susmak bilmeden konuşan Serap ancak o anda Elif’in iyi olmadığını fark etti. Elif, yerinden kalkıp içinde çalıştığı şık plazanın muhteşem terasına doğru yürümeye başladı.
- Elif, nereye gidiyorsun? Elif, sana diyorum! Elif, bak telefonunu da düşürdün. Eliffff!
Ertesi gün sadece sıradan bir plaza günüydü. Elif’in kendisini yüksek plaza terasından aşağı bırakmasının haberi ‘’manager intihar ups ne felaket’’ başlığı ile cc edilirken Elif’in peçeteye yazdıklarının fotoğrafını çeken Serap tüm gruplarında ilk paylaşan kişi olmanın şerefine erişmişti.
Mehmet arabasından inmeden gelen postlarında Elif’in intiharını görüp beş dakika kadar aracının içinden inemeyip deri koltuklarının kokusunu içine çekti. Sonra park yerindeki Elif’in boş alanına kimin geleceğini kısa bir an merak etti. ‘’ Bekar bir hanımefendi olur umarım’’ diyerek masum gelecek temennisini Tanrıya iletti.
Plazanın hemen aşağısında çöp toplayan çocuklar aralarında bir gün önce tesadüfen izledikleri intiharı konuşup üzülüyorlardı. Cep telefonları olmadığı için çekememişlerdi. Ulan işte fakirliğin gözü kör olsundu. Bir telefonları olsa haber kanallarına görüntüyü satar paraya para demezlerdi. Bu üzüntü ve yoksulluk içinde işlerine devam ettiler.
Gambiyada ölen 69 çocuktan hiç kimse bahsetmedi…
Deniz...
YORUMLAR
Her zaman olduğu gibi muhteşem bir esere imza atmışsınız.Çağımızın aslından uzaklaşarak usulünden saptığı hayat tarzı ve etkileri.Şahsi meselelerle sosyalleşmeyi ışıltının zirvesi addedip benlik savaşına girenler..Sosyalliği kısır döngü içerisinde amaçlarından uzak yaşayanlar.Umduğunu bulamadığı için toplumdan kendisini soyutlayan insan.Aşırıya kaçarak yaşama onurunu duyarsızlıkları ile kaybedenler.Oysa hayat ; hayat buluş açısından herkese eşit.Yalınız sunulan dilimler farklı.Manşete taşınanlar ve manşetten düşenler hak ettikleri çizgiye geldiklerinde toplum yaşanılacak düzeye gelir oysa.Görüş mesafesi yakın olanlar nasıl duyarlı olsunlar ki..Güne ışıyan kalemi kutluyorum.Okumak ayrıcalıklı bir eser kaleme aldığınız için ayrıca teşekkürler.Sağlıcakla..Saygıyla.
neneh. tarafından 24.6.2023 08:01:28 zamanında düzenlenmiştir.
yazıdan ziyade, liste ilgimi çekti.. bu aralar ben de böyle bir liste ile zihnimi meşgul ederken ön kaynak oldu sayılır..
bu yüzyılın sorunu nedir böyle...kabus gibi çöküyor zihinlerimizin hayallerimizin üstüne..
belki de en güzel cevap asosyalleşmek, değmiyor insanlar veya sistem veya toplum veya... v b vs
iki allah desinler bir de ekber bakalım nasıl kurtaracaklar ülkeyi bataklıktan...
konu konuyu açmasın iyisi mi..
ee daha daha ne var ne yok..:))
saygılarımla efendim.
eksik olmayın..
Tanrı akıl versin derler oysa akıl içerisine fikir sorumluluk katmak için bireysel bir mücadele ve müdahalen yoksa sıra beklersin bir ömür bile sıra sana gelmeyebilir.
Bilgili bilinçli samimi okur yazar ve emekten yana olanlar sorumluluk duygusu ile yaşayanlardır. bu yapıya sahip olanlar suçlanırlar kötülenirler hatta mahkemelere bile düşerler düşerler de asla vazgeçmezler haklı mücadelelerinden.
Üretmek ne demek sahiplenmek korumak yaşatmak ne demek bilmeyenler bilmeyenlerin aklını başkaları yöneltir de hemen dün yaşadığım bir anımı yazıp noktalayalım. Dün zincir marketlerin birinden bir kitap satın aldım kuyrukta bekleyenler bana bir suçlu gibi baktı yüzlerinden okudum her nedense kitap olanlara tuhaf bakıyorlar. ve daha çok tuhaf bakacaklar.
Saygı ve selam ile.
Den(iz)
Sevgilerimle...