- 620 Okunma
- 5 Yorum
- 6 Beğeni
Okumak/ Yazmak
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Kitabın bir kere bizim varlık serüvenimizde çok özel bir yeri var.
-Medeniyetimizde de çok özel bir yeri var çünkü bizim Kutsal kitabımız "oku" emriyle başlıyor. Daha ortada bir kitap yokken "oku" emriyle başlayan bir süreç bu. Daha sonra da ,çok kısa bir zamanda kitabi bir nitelik kazanıyor. Çok ciddi bir yazılım kültürün ortaya çıkması ki ,insanlık tarihinde, bu kadar geç dönemde ortaya çıkıp, bu kadar zengin bir yazılı medeniyet üretebilmiş bir ikinci medeniyet yok.
-Şüphesiz Çin medeniyeti yazılı eserleri var. Hint medeniyetinin var kadim Yunanın var ve diğer medeniyetlerin var.
Ama İslam medeniyetinin ürettiği, kitabi birikime baktığınız zaman kütüphaneler, eserler, risaleler ansiklopediler vs.
Muazzam bir birikimin olduğunu görüyorsunuz. Çünkü o "oku" emri sadece liberal manada kitap okuma ,satır okuma, defter kağıt okuma anlamında değil. İnsanın yeryüzündeki anlamını okuma ,varlığın anlamını okuma, yaradılışın sırrını çözme, insanı okuma, insanın kendini okuması bütün bunları kapsayan bir çabanın ürünü.
-Dolayısıyla baktığınız zamanda bizim klasik medeniyet içerisinde de yani insan psikolojisinden ,şehirlerin düzenlenmesi siyaset teorisine, çocuk yetiştirmeden, müziğe kadar aklınıza gelebilecek her konuda, muazzam bir birikimin ortaya çıktığını görüyorsunuz. Tabi buradan beslendiğiniz oranda da aslında ,bu güne ilişkin, yarına ilişkin, söyleyecek sözleriniz de daha anlamlı, daha kıymetli hale geliyor.
-Bir de şöyle bir tarafı var, bazen bu kadar işlerin içinde okuma yazma işleri nasıl devam eder. Aslında bizim yaptığımız iş, çeşitli görevlerde belli konuları incelerken analiz ederken ve kararlar verirken böyle bir zihni berraklığa ihtiyaç duyarız. Zihninizde bir berraklık yoksa ,bir konuyla ilgili ,falanca bir konu oldu diyelim, bir zihni berraklığın olması gerekir, bu berraklığı nereden sağlayacaksınız. Bunu mutlaka okuyarak analiz ederek ,mukayeseler yaparak ,farklı kaynaklardan beslenerek yapmanız gerekir. Bunu yaptığınız oranda ortaya koyduğunuz eser, çalışma ,karar daha isabetli olur. Daha uzun vadeli olur, daha fazla hayatiyet sahibi olur.
-Okuma alışkanlığının olumlu katkısı olduğunu gördüm ve çokta tavsiye de ediyorum. Okumayı bir lüks olarak görmeyin, okumayı bir ‘hobi’ olarak görmeyin. Okuma ,bizim yeryüzündeki var oluşumuzu anlamlandırmak için yapacağımız en önemli eylemlerden bir tanesi. O eksik olduğunda başka bir çok şey eksik hale geliyor.
-O yüzden okumayı da çok geniş yapmak lazım ,edebiyattan ,sanata, felsefeden ,şiire, tarihten siyasete interdisipliner bakış açısıyla okumalar yapmalı, insanın kendini beslemesi gerekiyor. Yeteri kadar okumuyoruz ,çok fazla daha okumalı, çok daha fazla kitap yayınlamamız gerekir. Okuma dediğimiz zamanda genellikle ,öğrenciler ders kitabı okur işte ilgililer ilgili konuları evrakı okur vs. Bu değil tabi ,okuma derken ,çok daha geniş bakmak lazımdır.
Merak duygusu, bir şeyleri öğrenmenin hazzı, yeni edindiğiniz bilgilerle ufkunuzun genişlemesi.
-Fatih Sultan Mehmet’in birkaç dil bildiğini öğrendiğiniz zaman diyorsunuz ki, gerçek fetih oradan başlamış kaleleri, kuleleri fethetmek işin neticesi olmuş.
Farklı dünyalara açılabildiğinizde ,sizin ufkunuz da genişliyor o ufukla beraber, yaptığınız işlerde daha nitelikli hale geliyor. Yazarlık ayrı bir yetenek, ama yeteneğin ötesinde işçilik ayağı da çok önemli bir uğraşı. Biz bazen zekamıza ve yeteneğimize fazla güvenip ,işin işçilik kısmını ihmal ederiz.
Bu tür şeylerde bunun bir çok örneği var maalesef. Halbuki, ister bir sanat eseri olsun ,ister akademik bir çalışma olsun yani ’birikim’ çalışma ancak o işçilikle beraber işin detaylarına hakim olmak üzerinden geçmek, kaynakları okumak.
Yazarken kendinizi düzgün ifade edebilmek, bunun için gayret sarf etmek, kelimeleri doğru seçmek, bunun içinde lügat’ lar la haşır neşir olmak, işçilikten kastım bu. Bunun hakkını bazen veremiyoruz, verdiğimiz zaman ,ortaya güzel şeyler çıkıyor.
Her okurun bir yazı hayatı olmalıdır ’yayımlamasa’ da, her yazdığını yayımlamak zorunda değil, bir yazı hayatın olsun, kalem yürüsün bir disiplin olsun.
-Yazmayı insan öğrenir ,çabalar gayret eder ,geliştirir üslubunu yakalar belli bir zaman içerisinde.
İyi okumalar ve yazmalar diliyorum.
Kalın sağlıcakla…
Semra EROĞLU Şiirleri sevdiren kadın
YORUMLAR
Semra Eroğlu
Bu konuya daha çok açıklık getirmek gerek yani dünyada medeniyetler var ancak üzgünüm islam toplumlarının bir medeniyeti yok , demem o ki medeniyeti olmayan toplumların yada kültürlerin yazılı bir eseri yoktur bu benim düşüncem değil tarih böyle yazıyor Dünyada dört büyük kitap ve binlerce din kutsal kitabı oku diye başlar bir tek bizim kuranı kerim değil böyle yazıyor olması din övmeli yönetilen toplumlar zaten okuma kültürüne dair toplumlar değildir bizimde en büyük sıkıntımız bu çalışmanızı kutluyorum
Semra Eroğlu
Kelimenin kendisinin bir medeniyet kelimesi bizim dilimize geçişi takriben- Tanzimat dönemidir 19 uncu yüz yılın ikinci yarısıdır.
Medeniyet kelimesinin kendisi batıdaki serüveni de aslında bize içeriliği ile önemli bir fikir veriyor.
Zira kelimeyi ilk defa 1776- yılında zannediyorsam yayımladığı bir kitapla kullanan bir Fransız tarihçidir ve orada medeniyet kelimesi aslında kök anlamları hakkında ilk fikirleri de ediniyoruz . Yani -şehirle- doğrudan ilgili, bir yandan şehir yaşamının temel ilkelerini bir arada yaşama ahlakını, temel unsurlarını ifade ediyor.
Bir anlamda medeniyet kurmak- şehir- kurmak demek, medeni olmak- şehir de yaşayabilmek demek.
Nitekim Türkçede/de Arapçada/da ifade edecek olursak medeniyet kelimesi "Medine" ile yani- şehirle doğrudan ilgilidir.
Ve tabi ki "Medine" bahsi bizim açımızdan özellikle önem arz ediyor.
Bir yandan İslam'ın iki şehir tecrübesiyle ilişkilendirmek medeniyet kelimesini mümkün hale geliyor.
Mekke tecrübesi ve ardından gelen Medine tecrübesi Medine kelimesi de aynı şehirle ilgili olmasının yani- siville aynı zamanda medeniyet li lik- le yani kibarlıkla ilgili.
Yunancada şehrin karşılığı bildiğiniz gibi Polis yani şehir.
Polis denilmesi de bir topluluğun üzerinde anlaşarak bir arada yaşamak üzerine ittifak ettikleri kuralları ifade ediyor.
Bu kelimelerin hikayesini yada serüvenini çok kısaca temas ettikten sonra kavramsal çerçeve üzerinde birkaç şey söylemekte fayda var.
Bugün sosyal bilimlerde ve bazı eserlerde medeniyet kelimesi biraz negatif algılanıyor.
/Medeniyetten mutlu olmayanlar/diyelim yada- medeniyete razı olmayanlar diyelim.
Bir gurubun medeniyet kelimesine hep baştan beri eleştirel yaklaştığını biliyoruz.
Medeniyet kelimesine hep mesafeli bakanlar olmuştur.
Yazıma vermiş olduğunuz bu güzel yorumunuz için size teşekkür ederim saygılar...
Resim ayrı büyülü yazı ayrı
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket hocam
"-Muazzam bir birikimin olduğunu görüyorsunuz ,çünkü o ‘oku’ emri sadece liberal manada kitap okuma ,satır okuma, defter kağıt okuma anlamında değil.
-İnsanın yeryüzündeki anlamını okuma ,varlığın anlamını okuma, yaradılışın sırrını çözme, anlamında okuma, insanı okuma, insanın kendini okuması bütün bunları kapsayan bir çabanın ürünü." demekte ve ne güzel demektesiniz
"Bir ben vardır benden içeri" misali bir okuma da var okumadan içeri denebilir de
Öte yandan hocam, Türkler binlerce yıl boyunca at sırtında ülkeler fetheden beraberinde adaletin ışığını düşüren bir millet
Eylem halinde sürekli, at sırtında ufuk çizgisini takip ederken okumak biraz geri planda kalmış olabilir
İslam'dan itibaren yerleşik hayat safhalarına da geçiş at başı gidiyor ve Müslüman Türkler de ilim, kültür, medeniyet safhasında gelişip serpiliyor
Araplar da İslam dönemlerinde önemli gelişmeler sağladılar kuşkusuz
Ve arz ettiğiniz gibi bazı kadim milletlere oranla geriden gelip finiş çizgisinde eşitlenmeler hatta belirli bir çağda öne geçmeler
Sonraları ise çözülme, dağılma süreçleri
Dünyadaki ekonomik, teknolojik değişimi kavrayamama, uyum sağlayamama, içeride taassup ve yozlaşmalar, kendi menfaatine odaklanan siyasal yapılar, yönetimler ve bunların eğitim ve kültürel gelişimden sakınmaları, vs.
Bugün ise okumaya, kültürel ve bilimsel gelişime değer veriyoruz ama kendi bireyselliğimizde sakınıyoruz sanki
Millet olarak genelde okumayı, kitabı müspet karşılayan ve fakat gereğini tam yerine getirmeyen yanımız var
Kitaba karşı değiliz, bağ kurmayız, okuyanı severiz kendimiz okumayız
Çünkü Türk milleti benliğinin derinliklerinde hayatı pratik çizgide karşılayan kitabi almayan bir damara sahip, tam kurtulamıyoruz o damarın baskısından
Bir hususta şu hocam
İslam dünyasında ve bizde de bazı çevrelerde dinin özünden nasipsiz bir dinsellik var
İslam, ilim Çin'de olsa alın der, buna tümden kapalı değiliz şüphesiz, fakat tatbikatta defansif yaklaşıyoruz
Batı emperyalizminden kaynaklanan etkileşimler var İslam dünyasında
İslamcılık, gelenekçilik gibi akımların İslam'ın özündeki atılganlıkla alakasız bir sıkılganlığı var ve bu durum bolca ısırgan üretiyor
Çiçek bahçesi, gül bahçesi yerine bir yığın çalı, çırpı, diken peyda ediyor
Bu kafa yapısı yeni de değil
Erken İslam çağında büyük bir ilim, düşünce, tefekkür patlaması yaşanır
Sonra orta İslam evresi siyasal ve dinsel baskılarla bu erken evreyi boğar, felsefeciler, bilginler tekfir edilir, vs.
Bugün de bu zihniyet işliyor, bir yandan batı her şeyi bizden aldı diyor, batıya blok koyuyor, öte yandan bin yıl önce bilim düşünce üretenlerin felsefede kâfir olduğundan yakınıyor
Bu İslam dünyasına montaj İlimciliğinden öte bir şey kazandırmaz
Matematiğe, bilgisayara, mekaniğe, mühendisliğe, tıbba alaka duyarız o kadar
Doğa bilimleri ve sosyal bilimlerden düşünsel neticelerinden dolayı sakınır, yakınırız
Nihayet hocam
Sürçü lisan ettiysem affola
Gün başarınızı tebrik ederim
Selam ve saygılarımla.
Semra Eroğlu
/Bildiğimizi zannettiğimiz/ bildiğimizi zannettiğimiz diyorum çünkü, bugün hala İslam medeniyetleri kurucu metinlerini ve bunun ikinci, üçüncü halkadaki diğer metinlerini , farklı dillerde üretilen eserleri dikkate aldığınız zaman.
Her halde bunun yüzde on, on beşlik bir kısmı ancak tahkikli neşirleriyle elimizin altında bulunuyor.
Daha keşfedilmeyi araştırılmayı tahkik edilip yayımlanmayı bekleyen yüzlerce binlerce ,on binlerce eser var.
Bunlar ortaya çıktıkça İslam düşünce tarihiyle bilim tarihiyle ilgili bizim zihnimizdeki kategoriler de değişecek.
Dönemlendirmeler değişecek, zaten biz bir kere ,tarih okumalarında ciddi bir dönemlendirme sorunu yaşıyoruz.
Sadece tarihle ilgili değil, kendimizle ilgili de ilgili temel bir prensip olarak adını koymadığınız şey size ait değildir.
Yani isimlendiremediğiniz şey, her zaman bir başkasınındır.
Modern dönemde de maalesef bu isimlendirme ve tasnif konusunda bildiğiniz gibi biz hep yabancı kavramlarla kendimizi bir yere oturtmaya çalıştık.
Doğu düşüncesi dendi ,çağdaş İslam düşüncesi dendi, modern/izim dendi ,bugün işte başka kavramlar kullanılıyor.
İslam dünyasındaki bir takım siyasi ,sosyal yada fikri hareketleri anlatmak için.
Bunların hiç birisi ,kendi öz gerçekliğimizden ortaya çıkmış üretilmiş kavramlar olmadığı için, hep bir uyum sorunu yaşıyoruz.
Kendimizin öyle olmadığını anlatmaya çalışırken, kendimizin ne olduğuna dair zihnimizde bir tasavvur dahi inşa edemiyoruz.
-Ben hep söylüyorum ,biz hala zihinlerimizin derinliklerinde tarihe kültüre sanata düşünceye Avrupa merkezci bir perspektif/lilik-ten bakıyoruz.
Bugün bile, herhangi bir kitabı elinize alın, bir lise eğitim kitabını tarih kitabını, felsefe kitabını ,sosyoloji kitabını, siyaset kitabını elinize alın, kurgusal olsanız da olmasanız da,çok büyük bir oranda Avrupa merkezci bir kurgudur.
İşte; felsefe ne zaman başladı, klasik Yunan kadim Yunanla başladı.
Felsefeyi, bilimi, mantığı kadim Yunanda ortaya çıkarttılar.
Bilim ne zaman başladı oda- o zaman başladı ,siyaset düşüncesi ne zaman başladı, buda bir şekilde kadim Yunanla başladı.
Bu tarihi çerçeveyi sorgulamadan esasa aldığınız zaman ,daha sonra gelen bütün büyük medeniyetler ve onları önceleyen diğer büyük kadim düşünce gelenekleri ,batı düşüncesine düşülmüş birer küçük dip nottan ibaret oluyor.
/Batı felsefesi Platon'a(Eflatun-a) düşülmüş bir dip nottan ibarettir/ Bu sözü hatırlayalım.
Medeniyetler tarihide maalesef bu Avrupa merkezci tarih
tasavvur' unda batı medeniyetinin düşülmüş birer, ikişer ,uzak, yakın dip notlardan ibaret olarak kurgulanıyor.
Bizim bu Avrupa merkezci tarih tasavvur' unu tamamen eleştirel bir gözle ele alıp artık gündemimizden çıkartmamız gerekiyor.
-Ama bu sadece tarih okumaları ile ilgili değil, bu gün de yaşadığımız gerçeklikle ilgili.
Örneğin bir siyaset, ekonomi yada estetik kavramını ele alsanız, biraz eşelediğinizde zihnimizdeki kurgunun gene Avrupa merkezci yani Avrupa düşünce tarihinin ürettiği temel kavram ve kavramsallaştırma lar dan hareketle önümüze bir düşünce manzumesi koyduğunu çok açık bir şekilde görürüz.
Bugün mesela sanatla ilgili, estetikle ilgili güzellik kavramıyla ilgili yapılan tartışmalarda- da bakınız sadece /düşünce tarihi demiyorum/
Düşüncenin bugüne yansıyan estetik boyutuyla ilgili bile, güzel nedir, çirkin nedir, estetik kavramı neye tahavvül eder, tüm bunları çok büyük oranda hala Avrupa merkezci bir perspektiften okuyoruz farkında olalım veyahut olmayalım.
Estetik kelimesini kullanıyoruz, örneğin halbuki kelime hem tarihi hem de kavramsal içeriği itibariyle bizim güzellik tasavvurumuza pekte uymayan bir kavram.
Ama tabi ki genel kullanımda estetik- i kullanıyoruz.
Halbuki kadim Yunanca da estötan dan gelen estetik kelimesi, duyu tecrübesi demek.
Beş duyu hissettiğimiz şey demek, dolayısıyla estetik tecrübeyi büyük oranda beş duyunun tecrübe ettiği gerçekliğe indirgeyen bir estetik anlayışı var.
Yani o güzelliğin objektif, ontolojik manada nesnel gerçekliğini bizim sübjektif tecrübelerimize indirgeyen bir estetik anlayışı var burada.
Halbuki İslam düşünce geleneğinde ,estetik bu anlamda hiç bir zaman kullanılmamış.
Bizde estetik dediğimiz ilim dalına / ilmi- Cemal denmiş.
Güzellik ilmi yada güzellik bilgisi/ Cemal kelimesinin orada kullanılması da bir tesadüf değil tabi ki Cenabı Hakkın Esma Hüsna'sın dan birisi olarak Celal ve Cemal isimleri diye ayırıyoruz genel olarak biliyorsunuz.
Güzelliğin kaynağının da ilahi olduğu ,dolayısıyla bizim dışımızdaki bir gerçekliğe tekabül ettiği var sayımından hareket ediyor.
Estetik kelimesin de bunu temellendirmeniz neredeyse mümkün değil.
Bu kavramları sorgulamak suretiyle bu Avrupa merkezci düşüncenin ne kadar derinlere gittiğini bizim biraz daha net ortaya koymamız gerekiyor.
Yazıma yapmış olduğunuz bu-güzel yorumunuz için size teşekkür ederim saygılarımla...
levent taner
Kapsamlı, aydınlatıcı yanıtınız bağlamında
Şüphesiz her harfi altın suyuna banılıp çıkarılmış sözleriniz pek kıymet arz ediyor
Batının asırlara dayalı bir Oryantalizmi var, malum bu Doğu Bilim etrafında Doğunun özellikle de İslam aleminin dil, kültür, tarih alanlarına nüfuz ettiler
Sömürgeciliğin keşif kolu diye de tanımlanır ya bu Oryantalizm
Bizde kendimize batılı Oryantalistler gözüyle ya da onların kendimizi nasıl algılamamızı istiyorlarsa o gözle baktık, bakıyoruz
Modern Ortadoğu ve Afrika ülkelerinin sınırları dahi cetvelle çizilmiş dümdüz sınırlardır
O ülkeleri birbirinden coğrafya bu şekilde ayırır mı? Ya da tarih
Haliyle dünyayı ve kendimizi algılamamızı da tayin ediyor bu Şarkiyatçılık
Şu kadar ki, bizimde kendi iç dünyamızda çözülüp, dağıldığımız tarihi süreçler yok mu?
Çürüme önce içeride başlıyor, sonra dış etmenler nüfuz ediyor
Bir bakıma vücut zayıf düştüğünde mikropların, toksinlerin tasallutu altına girmemiz misali
Kuşkusuz kendimizi bulduğumuzda, farklılıklara takılıp kalmayan bir gönül birliği tesis ettiğimizde hepsi aşılır da
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket hocam
Çalışmalarınızda başarılar dilerim
Selam ve saygılarımla.
Semra Eroğlu
Bugün İslam ve batı ilişkileri, günümüzün küresel düzeyde-de
önemli konu başlıklarından bir tanesini oluşturuyor.
Bugün tabi “küreselleşme” çağının önemli bir evresinden geçiyoruz.
Gerçek olan bir şey var ki küreselleşme dalgası, bir büyük dalga olarak farklı toplumların üzerine geldiğinde o toplumların çoğu kendilerini korumak güvence altına almak için.
Farklı kaynaklara yönelmek durumunda kaldılar-yani “küreselleşme” bütün bunları dönüştürmenin yanıtında eş zamanlı olarak bir yerelleşmenin bir millileşme çabasının yaşandığını görüyoruz.
Bu gelen dalgaya karşı kendilerini- koruma altına almak için ,farklı toplumlar kendi tarihlerine kendi coğrafyalarına, kendi dillerine ,kendi öğretilerine geri dönme ihtiyacı hissettiler.
Bugün aslında 2023 senesinde biz küreselleşmeyle- yerelleşmeyi aynı anda yaşıyoruz.
Çağımızın belki en önemli özelliklerinden birisi geçmişte birbirinin zıttı gibi görülen bu eğilimleri ,akımları aynı anda tecrübe ediyor olmamız.
Konuya ilgi alakanız için teşekkür ederim saygılar...
levent taner
Dediğiniz gibi ekonomik ve teknolojik güç ve nüfuz alanları, bu taarruz ve tahakkümden sakınma psikolojisi doğurdu
Bin yıl ya da beş yüz yıl önce biz güçlü ve dünyaya hakimdik, dış dünyanın olası meziyetlerine de açıktık
Bu çağda ise zayıf olan kapalı oynuyor haliyle
Şu kadar ki hocam, geçen asırda iki eğilim hakimdi doğu aleminde
Ya yenemiyorsan katıl, ya da içe kapanma
İkisinin de komplikasyonları, yan etkileri görüldü bence
Ki bu hususlarla alakalı birkaç yazıda paylaştım naçizane
Bu arada Kadim Yunan saptamalarınızda son derece önemli
Batının arz ettiği biçimde bir Yunan mucizesi yok tarihte
Yani, dünyanın hiçbir yerinde uygarlık/medeniyet ögelerinin tozu bile yokken Yunan patlaması palavra elbette
Evrenin oluşumundaki büyük patlama misali bir Yunan patlaması mevzu bahis değil
Oysa Avrupa merkezli bu Yunancılık propagandası dünyayı da lehinde ve aleyhinde yönlendiriyor ve etkiliyor kuşkusuz
O yüzden ben kadim Yunan kavramına da kapalıyım, çünkü kadim bilinmedik zamanlara aittir, oysa Yunan'ın vücut bulduğu zaman belli
Nihayet hanımefendi
Anlamlı ve vukuflu yazı ve yorumlarınız bağlamında müteşekkirim elbette
Hayırlı Cumalar dilerim
Selam ve saygılarımla
Yaklaşan Kurban Bayramınızı da tebrik ederim.
İçten bir sunum her anlamda duygu düşünceleri tetikleyen ve bağdaştırıcı güzel bir tadı vardı yazınızın.
Selam ve sevgimle sevgili şairem
Semra Eroğlu
Evet haklısınız kitabımızın ilk emri bile oku dur. Okumak güze gerçekten de insana boyut değiştiriyor ancak, okuduğunu da olumlu yönde kullananlar gerek yorsa bilgi silah ve kötü niyet için kullanılırsa o denli sonuç farlı sonlanabiliyor. Güzeldi beğenerek okudum ellerinize emeğinize sağlık diyor esenlikler diliyorum. Saygılarımla.