Dört Bacaklı Olmanın Bedeli
Bir insan neden hep konuşur ya da hep susar? Ya da hep güler ya da hep somurtur?
Benim kafama takıldı bunlar: Siz de buna benzer "saçma sapan" şeyler üzerinde düşünmez misiniz hiç?
İnsan, koskoca bir kadın ya da erkek de olsa, düşünemez mi bu tür soruları? Hani küçücük çocuklar gibi, olabildiğince masum...
Çocuklar en büyük, en şeffaf filozoflardır diye düşünürüm. Onlar merakla öğrenmek istedikleri gibi, her şeyi sorgulamayı iyi bilirler. Tabii, öğrenmelerinin önü açık olduğu sürece, kısıtlanmadıkları sürece. Baskılanmadıkları sürece... Ta ki, biz hiç sakınmadan, onlara kötülüğü öğretene kadar. Ta ki, önyargılarımızı özenle bir çuvala doldurup, onların o çelimsiz bedenlerine yükleyene kadar.
Hep birlikte, bir tiyatro salonunda, şöyle bir sahneye seyirci olduğumuzu düşünelim:
-Anne, neden bu masanın dört tane bacağı var?" dediğinde çocuk, annesi şöyle aval aval bakar çocuğa. Tıkanır kalır önce. Nasıl cevap vereceğini bilemez:
- E kızım, masa ayakta duramaz ki yoksa!, der. annesi. Çocuk hiç zaman kaybetmeden ikinci soruyu balon gibi patlatır:
- Ama anne! Bizim iki bacağımız var. Masanınsa dört bacağı... Neden onun da iki değil?
Anne şaşkınlıkla döner ve aval aval kıvırcık saçlı, gözleri fıldır fıldır, bacakları hep hareket halinde olan kızına bakar bir süre:
-Kızııım ama, biz insanız. O da masa, anladın mı şimdi? Biz yürüyebiliyoruz; ama masa yerinde sabit duruyor. Ona dört bacak lazım, anladın mı?
Düşünsenize bi! Bundan daha iyi bir cevap olabilir mi?
Çocuk boş durur mu? Durmaz! Her cevap yeni bir soruya yol açar çünkü. Onun beyni, tıpkı bir okyanusu andırır. Derindir. İçinde her çeşit balık, bitki ve mercan vardır. Ve hepsi de birbiriyle simbiyoz halindedir. Annesinin cevabından pek tatmin olmayan çocuk, elindeki kalemleri saymaya başlar; ama daha "sekiz" demeden.yine atılır:
- Ama anne, biz iki bacakla yürüyoruz, ama masa... dört bacakla neden yürüyemiyor? (Anne,gözlerini kısaar ve oralı olmayan çocuğuna bakar.) Keşke biz de dört bacaklı olsaydık, diye devam eder, kendi kendine mırıldanan çocuk.
Bu kez anne oralı olmamaya çalışarak, patateslerini soymaya devam eder:
- Di mi ama anne! Tavşanların da dört bacağı vaaar. Köpeklerin deee, eee kediler de dört bacaklııı... Eeeee! diye konuşmaya devam eder çocuk.
- Evet kızım, onlar da dört bacaklı. Ama biz değiliz, der anne: Sesinde, kestirip atan kararlılığın tınısı duyulmaktadır! Ama çocuk hiç oralı olmadan yine atılır:
- Anne biliyor musun? Benim dört bacağım olsaydı daha hızlı koşabilirdim. Abimi de geçebilirdim. (Güler kendi kendine!) Seni zaten geçiyorum, di mi anne? ( Ansızın sevinçten yerinde zıplayarak haykırmaya başlar!) Yaşasın! Beni kazandım! Ardından anneye sokulur, ama anne tepki göstermez. (Onun kafasında bir an evvel yemeği yetiştirmek vardır ve sonra izleyeceği dizi belki de.)
O ara anne, başını çevirip kızına bi göz atarak gülümsemekle yetinir. Susar. Kızının böyle düşünmekte finale vardığını ve daha fazla soru sormayacağını düşünür. Belki de ümit eder.
Ama çocuk, iki büklüm olup, dört bacağı üzerinde masanın etrafında tavşan gibi zıplar bir kaç defa. Ardından, masanın altına girer. Bir süre sonra daha iyi saklanabilmek için, masa örtüsünü iyice aşağıya çeker. Anne hala farkında değildir bu eylemin, çünkü yüzü tezgaha dönüktür. Ansızın kırılan cam sesiyle irkilir ikisi de. Patates soyacağı ve yarım soyulmuş patates elinden düşer.:"Ayyy!" diye de bir çığlık atar anne. Çünkü masanın üstünde ne varsa yere inmiştir.
- Kızım sen n’aptııın? Allahın cezası! Yerinde bir dakika duramadın, değil mi? der çaresiz bir sesle...
Çocuk, masanın altında, dizlerini göğsüne çekerek, dehşet içinde otururken, her iki eliyle kulaklarını tutmaktadır. Ses, onu korkutmuştur çünkü. Hem, ardından gelecek olan anne sesine de önlem olsun diyedir. Un ufak olan cam kasenin parçaları, meyveler, kalemler, defter ve daha birsürü şey yere yayılmıştır. Çocuk yine bir hamlede bulunur:
- Özür dilerim anneee! Kııızmaa, lüüütfeeen annecim! der korku yüklenmiş sesiyle.
Fakat o, sıktığı dişlerinin arasından çıkardığı boğuk sesle:
- Sakın kıpırdama kızım, sakın! Geberesice seni! Ne işin vardı senin orada, ha? Off, kızım ya! Bu kaçıncıdır senin kırp döktüğün? diye söylenerek, süpürgeyi getirmek için mutfaktan çıkar. Telaşlıdır.
Çocuk hala, masanın altında ve kulaklarını tutmaktadır. Ne tam ağlayabilmekte, ne de tam olarak olup biteni anlamaktadır!
- Annecim, söz veriyorum! Anneciiiim, söööz... Dört bacaklı olmıcam, seni geçmicem, söz anneee! Annecim duydun mu beni? diye yalvararak, annesini sakinleştirmeye çalışır. Yanaklarından süzülen gözyaşlarını elinin tersiyle siler ve kendi kendine mırıldanarak: "hep bu dört ayaklı masanın suçu!" der. Yaşlı gözlerini mutfağın kapısından ayırmaz. Her an annesinin ayaklı bacakları orada belirecektir çünkü.
Ve o ayaklar, az sonra belirir kapıda, peşinden sürüklenen süpürgeyle:
-Ya, tabi ya! Dört ayaklı masanın suçu! Senin suçun değil, öyle mi? Dur sen, gösteririm ben sana!" diyen anne, bir yandan da iri olan cam parçalarını elleriyle toplamaya girişir...
Oysa çocuk, artık adam akıllı ağlamanın dışında, kafasından geçen soruların cevabını nasıl bulacağının endişesi içerisindedir.
Bu çocuk, masanın altından hiç çıkmasa, daha mı iyi olur acaba?
H. Korkmaz, 2008 Sthlm
YORUMLAR
Valla ne deyim ?
Ne ikili derim.
Ne beşli.
Ne de altılı.
Ayrıca dört ayak gerekmiyor, ayakta durmak için.
Neyse...
Mesela neden altılı kasa yok?
O da ne?
Basbayağı kasa.
😊
Çok saygımla Şairim.
Tüya
Valla üstadım, bildiklerimiz bilmediklerimiz karşısında o kadar az ki...
Hani "ayaklı" olarak karşı karşıya getirsek (kendi adıma), bilmediklerimiz kırk ayak, bildiklerimiz de solucan oluverir...
O "altılı kasa" fikri pek iyiydi! Hemen patentini almalı, Çinli'ler henüz duymadan. :)
Gerçi ben altı ve sekiz köşeli hasır sepetler gördüm, aynı şey değil belki; ama, aynı kapıya çıkıyor olabilir...
Çok teşekkür ederim ironik katkınız için, Deniz bey.
Saygı ve selamlar çokça.
deniz_tayanç1
Gerçi ben olmadan hiçbiri olmaz ama...
Ne?
Sekizgen sepet mi, o da ne ya?
Neyse ironik ufku aşmak üzereyiz.
Tamam tamam!
Çok teşekkürler Şairim.
Çok saygımla.
Tüya
İyi ki varsınız...
Esenlikler ve saygımla her daim.