3
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
558
Okunma
Taşlaşmış kalp, o bedende kalmaya daha fazla dayanamadı; kendini çamurun merhametine bıraktı. İnsan da çamurdandı nihayetinde, yâdlık çekmedi. "Belki yeniden bir adem yaratır Tanrı." dedi. Bekledi.
Ben bir akşam seyrinde geçtim üzerinden. Gözlerim göğde, O’nu arar iken. Tanrı, taşın başucundaydı. Taşın üzerinden, Tanrı’nın içinden geçtim. Sonsuz merhametin ve ışığın içinden, sırtında şerbet küfesi taşıyan dervişlerin yurduna geçtim. Durdular. Ağızlarını, burunlarını kapatıp da durdular. "İnsan kokuyorsun" dedi en yaşlıları. "Ölmedin sen. Daha vaktin var."
Bir tas şerbet verdiler, beni geri gönderdiler. Bu sefer döndüğüm yerdeki insanlar durdular. Gözlerini, kulaklarını kapatıp da durdular. "Sen delisin." dediler tek bir ağızdan. "Ölü gibisin."
Tanrım, senin mülkünde ben kulunu hiçbir yere yakıştıramadılar.
Kırık taşın bile başucunda bekleyen Tanrım. Ben sendeyim, sen bende. Bana gerekmez başka ülke. Başka ten, başka yazı, başka kalp. Ülkem dediklerim işgal oldu. Tenim çürüdü, yazım karardı. Girdiğim bütün kalpler ıssız çıktı. Benden geriye, bir "Sen" kaldı.
Taş sesleniyor:
"Yâ eyyühe’n-nâs!"
Kim duyuyor? Sen ve Ben.
19 Haziran ’23
Dünyada Bir Yer