- 195 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YARATILAN YARATANDA EKSİK ARAR MI?
“O’nun varlığının delillerinden biri, sizi topraktan yaratmasıdır. Sonra siz dünyanın her tarafına yayılan insan nesli hâline geliverdiniz.” Rum/20
Hiçbir varlık bu kadar kendinden güvenle bahsedemez, ancak her şeye hâkim olan bir güç bu kadar güven içinde olabilir. Yarattığı varlığın yaratılış hamurunu, kendi varlığının bir delili olarak, bizlerin anlaması için örneklendirecek kadar yegâne merhamet sahibi, ancak Allah olur. İnsan bilmediği anlamadığı konular hakkında bilgisizce konuşur ve konuştuklarıyla da kendisini o kadar oyalar ki, çoğu zaman içinden çıkamayacağı dehlizlere kendisini sürükler. İnsan bazen, Allah ilk yaratılışta aynı ana ve babadan bizleri yarattığına göre, o halde çoğalmamız kardeşler arasında mı oldu diyerek sorgulama sınırlarını zorladığını sanır, aslında bu zorlamak değil, bir yere takılıp kalmak ve zihnin yeni ve farklı yollar düşünemeyecek hale gelmesidir. İnsanın zihinsel kurgu üretememesi aslında onun kendi zindanını oluşturmasıdır.
Anne ve baba bir tohumdur. Aslımız topraktan geldiğine göre bu tohumun korunaklı yerde çoğalması için dişi ve erkek, bir türün iki cinsinin birleşiminin olması kaçınılmaz olmaktadır. Anne rahmi bir toprak olarak tohumların çoğalması için ekilen yerdir. O yerde bir canlılığın olması için erkek cinsinin oraya su taşıması gerekiyor. Buradaki çimlenme tohumların çoğalmasının habercisidir. Bir buğday başağını toprağa ekerek orada çimlenme gerçekleştirmesi sonrasında, filizlenip boy atması ve hasat zamanı başağa dönerek taneleri arttırması nasıl gerçekleşiyorsa, insan da bir başak gibi çoğalarak varlık sahnesindeki yerini alıyor. İnsanın ilk yaratılma ve çoğalma sürecindeki çimlenerek çoğalmasından yola çıkarak, ilk dönemlerde kardeş kardeşle mi evlendirildi diye bir eksiklik bulmaya çalışmak ve bu konuyu insanların beyinlerini karıştırmak için bir ajitasyon malzemesi olarak kullanmak, aslında insanın geldiği noktayı bilmemesinden kaynaklanmaktadır. Yeryüzünün her tarafına yayılacak bir tohumun ilk evresinin neden öyle olduğunu sorgulamak, Allah’ın yaratmadaki varlığının delillerinden habersiz yaşamaktır. Allah’ın yaratma özelliğini bizim şu an yaşadığımız ve geldiğimiz noktadan bakarak sorgulamak insanın haddine değildir. İnsanın yaratılma evresi tamamlandığında ve o tohumdan evrenin tamamına nesiller gönderip evreni yaşanabilir bir mekân haline getirmek için, Allah’ın bildiği ve bizim bilmediğimiz konuları biz daha iyi bilecekmişiz gibi temel problem haline getirerek onlar üzerinde yoğunlaşmak, özgül ağırlığımızın tükendiğini gösterir. Her varlık kendi özgül ağırlığını bilerek ona göre yaşamalı kendisine taksim edilen evrende…
Biz hiç yokken, atamızın topraktan yaratılması ve ondan da bizlerin yaratılması mı tuhafımıza gidip şaşkınlık yarattı. Şaşkınlık yaratması gereken bir durum varsa, o da bizlerin bunları çarpıklaştırarak düşünmemiz olmalı değil mi?
İnsan, bir tohumun neslini çoğaltmak istediğinde, laboratuvar ortamında tohumları çiftleştirerek, ondan farklı özelliklerde yeni tohumlar üretmede kendisindeki bu beceri ve ilgiyi ve onun nasıl olduğunu sorgulamayı bırakıp, Allah’ın insanlığı çoğaltmadaki yaratma özelliğini sorgulamaya başlaması ne kadar sağlıklı sizce? Allah’ın yaratmasında bir eksiklik ve çarpıklık bulamazsınız, o her şeyi mükemmel ve en üst düzeyde son model olarak yaratmıştır. İnsan yaratılışın zirvesinde var edilmiştir. Ancak bu zirvedeki hali onu gurur ve kibrin içinde boğmuş, ondan dolayı kendisini bir yaratıcı sanmıştır. İnsan kedi yerini bilmiş olsaydı kendisini yaratanın yaratma vasfında bir sorun aramazdı. Çünkü kendisini bu kadar mükemmel bir donanımda yaratan Allah’ın, onun hayal edemeyeceği özellikte ve asla ulaşamayacağı güzellikte yaratma vasfının olduğunu bilmesi gerekirdi. Ne yazık ki, insan kendi yaratılma sürecini düşünmek ve bilmek istemediği için, kendisini kâinatın belirleyici ve her şeye gücü yeten muktedir varlığı olarak adlandırmıştır. İnsanın bu hadsiz çırpınışları ve kıvrak kurnazlığı onu geldiği yerden uzaklaştırarak, kendi yarattığı zindana hapsetmiştir. İnsan, yaşadığı bu zindanı kendisi oluşturduğu için, kâinatın odağında bu zindanın ve kendisinin olduğunu kabullenmeye başlamıştır. Bu süreç insan ile Allah arasındaki bağı koparmış, insan köksüz ve zavallı yeryüzü ilahı haline gelmiştir. Yeryüzü ilahı ister istemez kendi yaratılış sürecine bakmadan, kendisinin yaratılmasında yaratıcının yaptıklarını sorgular hale gelmiştir. İnsanın bu aymazlığı, onu hakikatin odağından uzaklaştırmıştır. Hakikatle arasındaki bağları bilerek ya da farkında olmadan koparan bu varlık, evrendeki her şeyin kendi ekseni etrafında dönmesini arzular hale gelmiştir. Hatta ilkçağ düşünürlerinden Protagoras der ki:” İnsan her şeyin ölçüsüdür. “Bir şeyin ne olup olmadığını anlamak için insanın ortaya koyacağı ölçü esas alınmalıdır. İnsanın kendi yaratılış terazisindeki ağırlığını idrak etmeden her şeyin ölçen varlığı haline gelmesi, onun kendi kendini imha eden kudurmuş bir canavara dönüşmesi olur.
Toprağa düşen tohumun, su ile buluşmadan önceki durumu ne ise, insanın kendi yaratılış gerçeği ile yüzleşmesi gerçekleşmeden ortaya koyacağı her algı ve anlayışta öyledir. Onun için, insan öncelikle kendisi hakkındaki gelişim ve zirveye çıkma sürecini, kendisi dışında ona anlam veren ve onu tanımlayan Yaratıcının buyruğuna ve tanımlamasına bakarak ancak anlayabilir. İnsan, bu yaratılış sonrasındaki gelişim ve yayılma süreçlerini dikkate almazsa, İnsanın ortaya koyacağı açıklamalar ya köksüz ya özden koparılmış ya da alakası olmayan alanda boşa emek tüketmesi olur.
İnsanın topraktan yaratılması o kadar önemli bir uyarı ki, insan buradaki sırrı çözdüğü zaman, kendi yaşamıyla alakalı bilmek istediklerine de vakıf olacaktır. Toprak, yaratılmış olanların özüdür. Toprağın en önemli özelliği ise biri tohumu çoğaltma arttırma yetisine sahip olmasıdır. Toprak, çoğaltan bir yaratılan varlık ise, insanın da buradaki özellikleri bünyesinde taşıyarak çoğalacağı muhakkaktır. Dokunabildiğiniz cismi olan varlıkların hepsinin hamurunda toprağın olduğunu görmekteyiz. Dolayısıyla toraktan yaratılmış olan varlıkların toprağa atılan bir tohumun çoğalması gibi çoğalma özelliğinin olduğu bilinmelidir. İlk tohumlar çoğalırken onlar arasındaki yakınlığı dikkate alarak onları korumaya çalışır ve toprakla buluşturmazsanız, onların çoğalmasının önüne geçersiniz. Ancak Allah, yarattıklarının çoğalmasını istediği için onları birbiriyle çiftleştirmiştir. Tohum ne zaman ki çoğalmaya başlamış, ondan sonra arazi yapısı, içtiği su ve iklim koşullarına göre belli bölgelerde belli tohumların yaşamasını sağlamış ve böylece canlılar aleminde bir farklılaşma meydana gelmiştir. Bunların tamamında Allah’ın kudreti egemendir.
İnsan nesli de çoğalmaya başlayınca, aynı başakta olan tanelerin birlikte öğütülmesine gerek kalmadığı gibi, değişik tanelerle öğütülebilecek ortamlar doğmuştur. Bununla birlikte birincil yakınlık onların çiftleşmesinin önüne geçmiş daha verimli ve sağlıklı yaşamlar için değişik ortamlardaki tohumlar gibi insanlar arasındaki ilişiklilerde bir dönüşüme uğramıştır. Bu değişim aslında yaratılmanın zirveye giderken ki bir evrimleşme sürecidir. Yaratılmış olan ne varsa bir evrimle yaşamını devam ettiriyor. Bu evrim bir varlığın başka varlığa dönüşmesi şeklinde değil, bir varlığın kendi içindeki oluşum sürecini tamamlamasıdır. İnsan bu oluşum ve kendi yaratılış sürecini tamamlama aşamasında bu gerçekliklerle karşılaşmıştır. Ancak bu Allah’ın yaratmasının tecrübeye dayanan bir yaratma olduğu olarak anlaşılmasın. Allah ilk yaratma halinde eksiksiz yaratmasına rağmen, yarattığının özelliklerinin belli aşamalarda ortaya çıkmasının kararını verdiği için öyledir. Bu durum insanın bir yaratıcı değil, yaratılan olduğunu idrak etmesi için büyük bir rahmettir aslında…Kendi yaşamındaki bu oluşum ve gelişim sürecine katkı sunamayacak bir varlığın haddini bilerek yaşaması için Allah’ın ona gösterdiği güzel örnektir topraktan yaratılmanın ifadesi. Daha sonra yaygın hale gelmesi ise sürekli gelişen bir varlık olduğunu doğrudan görmesini sağlamaktır.
Bu örnekleri vermekten kaçınmayan bir yaratıcı ancak mutlak hâkim, mutlak kudret sahibi ve tüm varlıkların sahibi olabilir. O halde her şeyin sahibi olan bir yaratıcının bu yaratma vasfını sorgulamak yaratılmış bizim gibi varlıkların ne haddinedir. Ey insan yaratılmış olarak yerimizi bilelim ve kâinatın sahibi gibi davranıp mutlak hâkimin yaratmasında eksik ve çelişki aramayalım, yoksa yaşamımız çelişkilerden kurtulmaz.
Rabbimin uyarılarını anlayarak, hikmetine vakıf olan kullarından olmamızı diliyorum…Haddimizi bilerek yaşayıp hamdeden kullar olmak dileğimle selam muhabbet ve hayır dualarımla…
Kalın sağlıcakla….
“O’nun varlığının delillerinden biri, sizi topraktan yaratmasıdır. Sonra siz dünyanın her tarafına yayılan insan nesli hâline geliverdiniz.” Rum/20
Erol KEKEÇ/16.06.2023/15.17/Namazgah/İST
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.