- 137 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
En Küçük Yapı Taşı: Hücre
Canlıların küçük yapı taşlarına hücre adı verilmektedir.
Hücrelerin ortalama çapları bir milimetrenin 50-100’de biri kadardır... Vücut hücreleri farklı şekillere sahiptir. Farklı hücrelerin birleşmesiyle farklı dokular meydana gelir. Mesela karaciğer hücreleri köşeli, kan hücreleri yuvarlak, broş hücreleri ince uzun yapıdadır.
Görüldüğü gibi her hücre dokusunun şekli, yapısı farklı olabilmektedir, ancak vazifeleri aynıdır. İnsan vücudundaki çalışma sistemi çok düzenli ve ahenklidir. Çıplak gözle görülemeyen hücrelerin küçüklüğüyle ters orantılı vazifeleri bulunmaktadır. Bizler normal günlük işlerimizi yaparken, onlarda normal görevlerini yaparlar ve bizlere hiçbir şey hissettirmezler. İnsan merak ediyor, bu denli muhteşem, düzenli, muntazam çalışan bu sistem nasıl işlemektedir? Sınırsız bir ilim, hikmet, irade ve kudret gerektiren bu işleri, 1/50 mm. çapında akılsız ve şuursuz bir hücrenin kendi mahareti kabul etmeye imkân bulunmadığına göre, bütün bu hücrelerin üzerinde hükmü geçen ve ilminin eseri okunan bir Yaratıcının varlığı, kendi vücudumuzdan daha aşikâr hale gelmektedir.
Dikkatimizi çeken bir nokta, hücre ile atomun tarifleri incelendiğinde ikisinin de hemen hemen aynı olduğudur. Bir tek farkla ki, atom bölünebilmektedir. Yine aynı şekilde atomla güneş arasında da benzerlik bulunmaktadır. Kâinattaki varlıklarda bulunan bu benzerlikler de göstermektedir ki, kâinatta tesadüfe, rast- gele olmaya izin yoktur. Hepsi en ince ayrıntısına kadar bir planın mahsulüdür. Ve hepsi tek elden çıkmıştır.
Kâinattaki varlıklarda bulunan benzerliklere örnek vermek gerekirse:
Atom çekirdeği, bütün atom kütlesinin yüzde 99,97’si kadardır. Güneş kütlesi de, güneş ve gezegenler sisteminde bütün kütlenin 99,97’sini oluşturmaktadır. Atom çekirdeği ile elektronlar arasında çekim kuvveti vardır. Güneş ile gezegenler arasında da çekim kuvveti vardır. Gezegenlerin güneş etrafındaki dönüşleriyle, elektronların atom çekirdeği etrafında dönmelerinin aynı olduğu neticesi çıkar. Bu dönmeler devamlı olarak elips veya çember çizmektedir.
Varlık âleminin en küçük parçasından, en büyük parçalarına kadar hepsinde benzerlik ve birlik hâkimdir. Varlıklardaki bu birlik bizlere başka bir birliği hatırlatmaktadır. En küçükte bulunan sistem en büyüğünde de aynıysa demek ki, bunların hepsi tek elden çıkmıştır. Tek bir ustası, tek bir Yaratıcısı var demektir.
Bediüzzaman’ın dediği gibi: Demek sivrisineğin gözünü yaratan, güneşi dahi o yaratmıştır. Pirenin midesini tanzim eden, güneş sistemini de o tanzim etmiştir. Atomdaki düzeni kurup işleten ile güneş sistemindeki, kâinattaki düzeni kurup işleten aynıdır. Sivrisineğin gözünü yaratamayan, insanın da gözünü yaratamaz ve adeta bir sapan taşı gibi gezegenleri güneşe bağlayıp döndüremez.
İşte bütün bunlara gücü yeten ancak ve ancak Cenab-ı Hak’tır. Kâinatta her şey sadece O’nun emriyle hareket eder. Mesela insana mide vermiş, sonra rahmet hazinesinden onu gıdalandırmıştır. İnsan acıkır, yemek su ister, yaşamak için havayı teneffüs etmek ister. Doğum ile dünyaya misafir olarak geldiğinde hepsini hazır bulur. Demek ki, her şeye gücü yeten Zat, insanın neye ihtiyacı olduğunu bilir ve onu verir. İnsanın ihtiyacını bildiği gibi bütün yaratılanların ihtiyacını da bilir ve onlara da verir.
Allah insanın yapıtaşı olan hücreleri öyle bir yaratmıştır ki, aralarında çok yakın bir ilgi mevcuttur. Bu açıdan en sosyal bir insandan çok daha sosyaldirler. Çünkü insanın rahat ve huzur içerisinde yaşayabilmesi için hücreler hummalı bir gayret ve çalışma içerisindedirler. Bu bakımdan insan vücudundaki hücreler devamlı birbiriyle temas ve bilgi alışverişi halindedir. Görevini tamamladığında da derhal alyuvarlar tarafından cenaze töreni yapılıp, defin işlemi tamamlanır. Yani ölü hücre derhal vücuttan atılır. Ve vücudun değişik organlarındaki hücrelerin her birinin tayin edilen bir ömrü olduğundan bu işlem periyodik olarak devamlı yapılmaktadır. Mesela: Alyuvar, her 120 günde bir ölüp, yeniden dirilmektedir.
Bu açıdan hücrelerimiz devamlı olarak yenilendiğin de bizlere ayrıca bir görev düşmektedir. Her gün yenilenen vücudumuzdaki hücrelerin iman sahibi olup, Allah’ın emrettiği çizgiden ayrılmaması için "Tecdid-i İman" denilen, imanımızın tazelenmesine, yenilenmesine gayret etmeliyiz. Bunun için de başta Kur’an-ı Kerim olmak üzere, Kur’an tefsiri olan imani, itikadi, İslami eserleri bol bol okumalı ve Allah’ın emirlerini harfiyen uygulamalıyız. Yoksa yeni, imana kavuşmamış hücrelerimizin her geçen gün sayıları artar ve sonunda vücudumuza hâkim olup, isyan çıkarabilirler.
Dikkat çekici bir diğer nokta da insan hep ölü gıdalar yemektedir. Yani ekmek, domates, patates, v. b. gibi şeyleri yer, su içer, meyve suyu içer, bütün bunlar ölü gıdalardır. Fakat ne enteresandır bütün bunlar insan vücudunda hayat bulmakta, kan, kemik, et yani kısacası insan olmaktadır. Peki, bunlar nasıl izah edilebilir? Birisi çıkıp bütün bunlara "Tesadüfen oluyor" dese ona kim inanır?
Anne ve babadan birer hücre ile başlayan insanın yolculuğu, bölünerek çoğalma metoduyla bilinen son şekline ulaşmaktadır. Tabii ulaşmaktadır demesi gayet kolay söylenen bir ifadedir. Nasıl ulaşmaktadır, hangi safhalardan, nasıl geçmektedir? Hayat ağacının son meyvesi olan çocukların doğumu ise tam manasıyla tesadüf elinin karışamadığı sistemli bir programın işleyişi neticesinde meydana gelmektedir.
Diğer taraftan anne rahmine yerleştirilen yavruya Cenab-ı Hak öyle bir muhafaza yapmıştır ki, burada dış tesirlerden belli bir sıcaklıkta ısınıp, korunurken rızkı da ayağına gelir. Her şeyi gören ve bilen Yaratıcı anne karnındaki çocuğun ihtiyacını da bilir ve verir. Yoksa annenin yavrusunu besleyip, büyümesinde müdahale edip, etkisi olmasını bir tarafa bırakalım, yediği lokmayı çiğneyip yutmaktan başka yaptığı bir şey yoktur. Yediği besinlerin hangi gerekli yerlere sevk edileceğini veya edilmesi gerektiğini bilemez ve hatta haberi bile olmaz. Bunlara tesadüfen oluyor veya kendi kendine olmaktadır demek mümkün müdür? Kesinlikle mümkün değildir.
Ahmet TULGANER
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.