- 219 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Zehir i meydanlarda bırakmayın..
1971 yılı bir kış sabahı Sami ders çalışmak için erken kalkmıştı. Hafifçe odasının perdelerini açarak dışarıya baktı. Her taraf karla kaplıydı. Ders çalışmaktan vazgeçerek kışlık giysilerini giydikten sonra sessizce dışarı çıktı. Annesi ve babasını uyandırmadan damları üzerindeki karları kürüyecekti. Tehlikeli de olmasına rağmen kırık bir merdivenle bir eline aldığı kar küreğiyle damlarının üzerine çıktı. 13 yaşındaki bu erkek çocuğu soğuk rüzgârlar altında karları kürürken ağzının içinde mırıldanarak derslerini tekrarlıyordu. Cıvıl cıvıl haliyle hayata bağlılığı, her ne kadar kendi elinde olmasa da, onun geleceğinin bir göstergesiydi.
Annesi İffet uyanır uyanmaz kocasına .“ Bak bey Sami/m yine dama çıkmış. Her kar yağdığın da bizi uyandırmadan damlarımızdaki karları temizlemek için çırpınır. Yatağını da toplamış. Biricik oğlum kırık merdivenle nasıl çıktı ki yukarıya?” dedi evlerinin giriş kısmının önünden bağırarak:
“ Oğlum okula gideceksin biraz sonra. Yorulma sen! Gel önce karnını doyur. Sonra çıkar ben karları temizlerim!” dedi. Sami
“Anneciğim uyandınız mı? Siz beni düşünmeyin. Ben ne kadar da dikkat etmiştim sizi uyandırmadan şu işleri bitirmek için.”
İffet hanım.
“-Dama çıktığını daha önce fark etmiştim. Kürek seslerinden. Oğlum, biraz önce sesini de duydum. Konuşuyordun. Benden bir şeyler mi istiyordun yoksa?”
“-Yok, anne biraz yüksek sesle derslerimin tekrarını yapıyordum.”
“-Sabahın bu kör saatinde dam başından oğlumun ayakları kayar da düşer diye, bir türlü uyuyamadım. Çıkayım da bir bakayım dedim kendi kendime. Babanın bir erkek çocuk istemesi de işte bu yüzdendi. Sana kıyamıyoruz oğlum. İşini çabuk bitir de in aşağıya.
Tam kapıyı açıp içeriye gireceği sırada annesi aşağıdan tekrar seslendi.
“Oğlum az kalsın unutuyordum. İneceğin zaman bana haber ver yüksek sesle de, merdiveni tutayım... Biliyorsun merdivenimiz çok sağlam değil.”
Sami üşüdüğünü fazla belli etme den.
“Tamam, anneciğim sen hiç merak etme. Güneş doğmadan ben buraları temizlemek istiyorum. Değilse su altında kalırız. Git biraz uyu.” dedi.
Bu sözlerinden sonra, bir an için gözleri daldı. Uzaklara bakarak.“Annem neden erkek evladı istediklerini bana anlatıyor. Sanki erkek çocuğuyla kız çocuğunun bir farkı varmış gibi. Hâlbuki her ikisi de evlat. Her ikisi de can taşıyor? Ben bir mana veremiyorum?” diye zihninde annesinin sözleriyle ilgili yorumlar yaptı.
İffet annesi ve babasının yorulmalarını istemediği için, zor da olsa bu işleri seve seve yapıyordu. Bir taraftan derslerine çalışması diğer taraftan da bu şekilde ev işleri yapması ona mutluluk veriyordu.
Nisan ayının ilk haftasında, şehir merkezine 4 km uzaklıktaki bağ evlerine taşındılar. Orada hem meyveleri hırsızlara karşı koruyacaklar. Hem de bağ işlerini yakından takip edeceklerdi.
Her gün oradan okula gidip gelmek güç olsa da buna katlanmak zorundaydı.
Günlerden bir gün, okul sonrası yaya olarak elindeki ders kitaplarıyla dolu çantasıyla bağ evlerine gidiyordu. Yollar ıssızdı. Arada sırada bekçi düdüklerinin yankılanan sesleriyle çevredeki çekirgelerin sesleri birbirlerine karışıyordu. Bir ara, arkasından bir kişinin koşarak kendisine doğru yaklaştığını fark etti! Birden korkarak irkildi geriye baktı. Bir okul arkadaşıydı titrek adımlarla gelen bu kişi Sami ya.
“-Sami ben Yasemin çoktan beri seninle konuşmak istiyordum.
Şehirdeki evinizde otururken cesaret bulamamıştım! Ben seni çok seviyorum! Bunun için peşinden geldim dedi.
Sami :
“-Ama ben seni hiç sevmiyorum ki sen sevgini kendine sakla sonra peşimden gelmeyi de bırak bir gören olursa seni değil, beni suçlarlar.”
Yasemin.
“ Ama. “
“ Âmâsı maması yok. Beni rahatsız etme diye karşılık verdi Sami.
Tam bu sırada bağ bekçilerinden biri yandaki bağın yıkık duvarlarının üzerinden atlayarak önlerine çıkmıştı. Sami ve ailesini tanıyan biriydi...
Her ikisi de donakalmışlardı.
Bekçi.
“ Sami. Kim bu peşindeki kırık?”
Sami kıpkırmızı olmuştu sıkılgan bir şekilde.
“Benim haberim yok sınıf arkadaşım peşime takılmış.
Bekçi.
“ Kes sesini sen fırsat vermezsen bu kız senin peşine takılmaya cesaret bulabilir
mi?
Bana masal okuma.
Yasemin/e döndü sonra.
“ Utanmıyor musun ulan tek başına gelen bir erkeğin peşine takılmaya? Şunlara bak okuyacaklar da adam olacaklar şu vaziyetleriyle söyle bakayım sen kimin kızısın?
Tekrar Sami ye döndü biraz sonra babanı göreceğim. Anlatacağım olup bitenleri. Oğlunuz bağ yollarından arkasında bir kırıkla buraya geliyor diyeceğim namussuz seni bir de utanmadan konuşuyorsun benim karşımda dedi.
Yasemin konuşmalar devam ederken koşar adımlarla oradan uzaklaştı. Tek bir cevap dahi verememişti. Bekçinin sözleri onu da oldukça etkilemişti?
Sami bekçinin söyledikleriyle endişeye kapılmıştı. Zihninden geçen bir yığın soruya cevap arıyordu! İşin içinden nasıl çıkacaktı? Bekçi gerçekleri çarpıttığı gibi, kendisine konuşma fırsatı dahi vermemişti. Aksine bir suçlamayla karşı karşıya kalmıştı! “Soma gibi küçük bir ilçede bekçi kendi kafasındaki suçlamaları aleyhimde birkaç kişiye anlatsa benim hayatımı karartmaya yeter diyordu içinden bağ evine gelmişti. Kapıya bir kaç kez vurdu. Sonra.
“Anne anne.” diye bağırdı.
Ses gelmeyince yandaki iri bir taşın altına baktı. Dış kapının anahtarı oradaydı.
İçinden “ İyi ki annemler daha gelmemişler.” dedi. Kapıyı açtı ve arkasına bir taş koydu. Sonra bağ evinin anahtarını da her zaman koydukları yerden aldı. Kapıyı açtı! İçeriye girdi. Karşısındaki raf üzerinde bulunan “folidol” isimli elma kurdu zehir i birden dikkatini çekmişti. Çantasını bir kenara attı. Zehir kutusunu eline aldı. Çantasından bir kâğıt çıkararak bir şeyler yazdı. Sonra zehir kutusunun kapağını açarak birkaç yudum içti! Çok geçmeden olduğu yere yığıla kalmıştı.
Çekirge sesleri her zaman olduğu gibi çevreyi kuşatmaya devam ediyordu...
Bir saat sonra dış kapı vuruluyordu. Annesi ve babası gelmişlerdi. Annesi :
“ Sami miz gelmiş...” dedi kocasına! Biraz beklediler kapının açılmasını. Ses gelmeyince babası öfkeli bir biçimde biraz daha kuvvetli yumruklamaya başladı kapıyı.
“- Sami Sami neredesin aç kapıyı? “
Tahammül güçleri kalmamıştı. Kapıyı zorlayarak ittiler arkadaki taşla birlikte. Kedileri acı acı miyavlıyordu. İç kapı açıktı ve Sami ortada yatıyordu. Ağzında köpükler vardı... Kenarda ağzı açık duran bir elma kurdu zehir i. Önünde defter, yanında kalem bulunan bir kâğıt parçası vardı. Üzerinde ise şunlar yazılıydı.
“-Çok kıymetli anneciğim ve babacığım, Hayatım boyunca korkuyla yaşadım... Sizi su ana kadar üzdüysem beni affedin! Arkamdan herhangi bir suçlama olursa inanmayın. Ben suçsuzum. Öğretmenlerimi ve arkadaşlarımı çok seviyorum. Bir kişi hariç o ise, benim hayatımı kararttı.
Annesi ve babası gözyaşlarını tutamadılar. Belki ölmemiştir diye eşeklerinin üzerine onu yüzükoyun yatırarak şehir merkezine götürdüler. Feryatları dayanılacak gibi değildi.
Babası.
“İnşallah oğlumuz ölmemiştir.” diyordu hanımına. Hastanede acil serviste kontrolden geçirildi doktorlar.
Sami için “ iki saat önce ölmüş.” dediler.
Çevrede bilinmeyen sınıf arkadaşının aşkı, gizli kalan bekçinin suçlamaları ve ortaokul ikinci sınıf öğrencisi Sami nin sona eren hayatı yönünde yorumlar yapıldı! Arkasından okunan yüksek notları arkadaşlarına ve öğretmenlerine hüzünlü anlar yaşatırken, sınıfında boş kalan yeri asla doldurulamadı.
Çekirge seslerinin yankılandığı sokaklardaki acı hatıralar gibi mevsimlerin ibresi kışları gösterirken damlarını örten beyaz hüzünler yine onların önlerine serilecekti.
Acılar karla kaplanırken sadece damlar, kar küreği ve kırık bir merdiven olmayacaktı Sami yi anlatan.
Sevgili dostlar neden bilip bilmeden kendini bir şey zannedip te büyüklük taslayım yalan yanlış iftiralarla bir hayatı yok etmeğe değer mi bu kısacık hayatta, anlamıyorum buna benzer ne yalanlar iftiralar la neler bu hayatta canlar alındı.
Sizler ne dersiniz..
Sami Arlan..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.