- 133 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GARA GAZAN
Güz günüydü.Deli bir boyraz çıkınca sanki gış gelmiş gibi hava soğurdu. Bir de yağmır yağdı mı davar eve gelmezdi. Gozoluğu, Nedir, Yazılı Ardıç, Gıroğlanın Armıtlığı, Terlik Depe, İnce Güney, Goca Güney, Gartal, Ziyaret, Gule, Tıkır Tıkır Delik, Yanık… günlük olarak çobanlar tarafından gezilir. Dırıl’ın her goyağı mezde, banraz ile doludur. Yazın en gurak aylarda mezdenin içi üvez doludur. Dın dın edip gonduğu yeri ciz ciz gavlandırırdı. Ağustos, eylül aylarında gündüz o gadar ısıcak olur ki evin çinkosu aşam olunca alev gibi içeriyi yakardı. Sular gurur. Mayıs ayında yağmurun bol zamanında bazen çıkaklar da çıkar. Her yer suya keserdi.Isıcaklar bastırınca yeşiller sararır , bozarır ve gavrılır. Yazın bazen de ayampuar hava haftalarca sürerdi. Ekinler gınacıklar. Bazen de başında başşaklar zillenirdi. Zillenmiş buğdayın çöreği yapış yapış olur adamın dişine yapışırdı. Köyde yaşamak zor olsa da ben seviyorum. Hiç sıkılmıyorum. İşim olmadı. Bir mesleğim olmadı. Hangi gıza aşık oldumsa sonu başarısız oldu. Gençliğim olmadı. Çocukluğum saban , boyunduruk yapıp oynardım. Tuvaletimiz derenin içi, ağacın altı, daşın arkasıydı. Peçete, tuvalet kağıdı daş ve yapraktı. Elimizi sabın yerine çamıra bulayıp temizlerdik. Banyomuz sığır damı, goyun damı farketmezdi. Medeniyet bize çok uzaktı. Yol bilmezdik. Arabaya binmezdik. Hasta olsak da doktor bilmezdik. Aynı yorganın altına girer yatardık. Tandırda bişen çöreği yer, üstüne de ağzımızı oluğa dayar su içerdik. Yannığı bin fişşekle yağ ederdim. Ersin’le yeme yarışına girerdik. Yalak yalak, dokurcun, çelik çomak, birdir bir, cızzan, mendil gabmaca,sıçan, ara kestirmece, saklambaç, körebe oynardık. Şeher mi heç bilmezdik. Çarşı ekmeğini bal diye yerdik. Guru üzüm, bekmez, bal, halva, mal yağı, çaman da yerdik. Komşunun gızından başka birini bilmezdik. Neşet bana Bremen Mızıkacıları’nı okur da ezbere söylerdim. Yemenimiz gara lastikti. Okul önlüğü anamın diktiği gara bezden boğazı yakalıklı siyah önlüktü. Çantayı, şalvarı anam dikerdi. Anam gozaya giderdi. Babam Çukurağa’ya ekin biçmeye giderdi. İlkokulda bir öğretmen vardı. Ortaokul ve lisede öğretmenler çoğaldı. Birgün Derin Oluk’tayız. Nurettin’in davarı damdan çıkıp çiğire düşüp geldi.Bir gara çamı budamış dalları davarlara serilmişti. Sinan bir bahise girdi benimle. Şu buzlara bak duzu bunlardan yapıyorlar dedi. Olur muydu olmaz mıydı anlamadım. Bana göre mümkün değildi. Anamla Bayram Gediği’ne çıktık. Avan Ardıç’ın oraya geldik. Bir tane gızılcık kirezini çırptık. Anam biraz kiraz yedi. Tansiyonu mu yükseldi yoksa canı mı sıkıldı bir şeye yan yatıp uyudu. Ben de başında bekliyorum. Anam hasta olmuştu. Oğlum dur hele biraz yatim. Saçları gınalıydı. Gıvır gıvır birbirine dolaşırdı. Ben üzüldüm. Biraz ağlamaklı oldum. Çırptığımız kirezin torbasını omzuma çaldım . Anam da yavaş yavaş eve indi.Gavaz Orhan bir gasap getirdi. Altdamında kör kötürüm on beş gadar çebiç vardı. Ben Mintik Ehmet’in evinin altından yokarı çıkarken Gasap Aziz de çebiçleri sürüp götürürken garşılaştık. Anamın dediği parayı vermişti. Biraz da gapora vermişti.Malım seni verim mi vermeden mi düşman olim diye boşuna demezlerdi. Bu işde bir terslik vardı. Tanıdık bir gasaptı. Andırın’ın en güvenilir kişisi oydu. Orhan ağa her şeyine kefil olmuştu. Dolandırması akıl kari değildi. Doktor Reşit askerden yeni gelmişti. Doktor Hacı’da Mintik Ehmet’in gızı vardı. Nuriye’yi de Reşit’e vermeyi hesap ediyorlardı. Birgün Nuriye’yi Reşit’in arkasına gatıp Kesili’ye saldılar. Gedik’in arkasında çamlıkta bizim Hasan bunları giderken görür. Nuriye’den vaz geçer. Mizamın Gızı, Reşit münübüsle vili vili edince bizim araba geliyor diye sevinirdi. Mintik çok harıs bir adamdı. Gocaçam ile Papa ona aitti. Dırıl’ın zirvesine kadar olan alan onun mıntıkasıydı. Bir Allah’ın guluna ne dal kestirir ne odun aldırır ne de mal yaydırırdı. Davarı oğlağı daşa dutardı. Boz bir gatırı vardı. Gocaçam’da gürgene gomaz eve çekerdi. Birgün gatırı Goyak’ın üst tarafında bir pıtığa bağlamıştı. Daşı alıp alıp vuruyordu. Gatır da havalara zıplıyordu. Öfkesi geçince yularını çezdi. Göpur, Göpurun Aşağı, Halnın Hopuru, İnce Güney, Goca Güney göbelek yeriydi. Çaşır nisan dedi mi uç verirdi. Havalar ısınıp yağmur yağınca geceden varıp göbelekler toplanırdı. Erken varan daha çok toplardı. Çaşırı davar yiyince tekesemeye başlardı. Ancak bundan oğlak guzlamazdı. Çiceğine arı gonardı. Göbeleği hamır teştine dökerdik. Anam inceince doğrar. Çamırını tozunu iyice yıkayıp temizler. Suuvanı gazanda gavırırdıktan sonra da göbeleği içine dökerdi. Suyunu çekinceye kadar gavrıldıktan sonra lokmayı vururduk. Miniğin Gızı gööbelekli pilav yapardı. O da gözel olurdu. Paşa’nın Ehmet’inin düğünü vardı. Goca cevizin altını gazmayla döleklemişlerdi. Oturaklar hazırlanmıştı. Hayması da dallıydı. Aşçısı, yemekçisi, abtal ağası, bayraktarları her şey hazırdı. Yılmaz bir Hatice’ye bir Nilhun’a aşık olurdu. Kendisine bayraktarsın demişlerdi. İkindi olmadan evin yanına anamın galaysız güçcük gazanıyla suyu vurduk. Altına çalı çaltıyı bastık. Su gan ılık oldu olmadı. Yılmaz helkeyi çekti geldi. Banyo yapıp düğüne gidecekti. Ben de hortumdan su içiyordum. Hortumu duttuğu gibi çekti. İşi çok aceleydi ve mühümdi. Geç galırsa asla olmazdı. Gızlara şeker golanyayı başkası dutabilirdi. Ben hortumu ağzımdan çekince sinirlendim. Su gazanını devirdim. İçindeki su döküldü. Ataş söndü. Kül paf diye havaya püskürdü.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.