Okuduğunuz
yazı
13.6.2023 tarihinde günün yazısı olarak seçilmiştir.
Oyalanmak Mı Yaşamak Mı?
Yüce Allah kelamında bize dünya hayatının bir oyun, eğlence ve aldatmadan ibaret olduğunu defalarca söyler: “Dünya hayatı aldatıcı şeylerden ibarettir.” (Âl-i İmrân 185). Öyle bir aldatmacadır ki, insan zamanının tükendiğini anladığında ağır pişmanlıklar oturur göğüs kafesine ve artık geri dönülmez bir yola girmiştir.
Yaşamak, özü itibariyle oyalanmak değil, içi dolu bir anlam dünyası oluşturma çabasıdır ki, ne kadar çok bir şeyleri anlamlandırabilirsek, yaşamayı oyalanma marazından o nispette kurtarabiliriz. Çünkü oyalanmak aldanmanın ilk adımıdır.
Dünya güzel yüzünün ardında nice anlamsızlıkları ve uçurum gibi boşlukları gizler. Ona aldanmakla anlamsızlığa doğru çekiliriz. İnsan varoluşunu, bir emanet alarak giydiği beden elbisesinden, bu elbiseye bir hayatiyet kazandıran ruhundan ve ona bir sorumluluk yükleyen kulluk bilincinden alır. Dolayısıyla beden ve ruhun yegâne hedefi, varlığın mânâ yolculuğunda işlev göstermek olmaldır.
Ancak günümüzdeki hedefler, dünyevî meselelerin gölgesinde hep bir oyalanma yönünde. İnsanlar sürekli kendilerini unutturacak etkinliklerin içinde âdeta boğuluyorlar. Ne bedene ne de ruha bir faydası olan ve tamamen manevî bir iklimden uzaklaştırma fonksiyonu olan uğraşların peşinden koşturup duruyorlar. Bunların sonucu derin bir ruhsal çöküntüyle birlikte nihilizmdir.
Ancak insanın hiçlikle uyumlu hiçbir tarafı yoktur. Çünkü var olanın yokluğu kaldıracak ne bir gücü ne de fıtratı vardır. İnsan ki yeryüzünün en şerefli, diğer canlıların varlıklarına şahit olabilecek potansiyele sahip tek varlıktır. Yaratıcıdan aldığı kelimelerle isimlendirme, dolayısıyla anlamlandırma istidatına sahiptir. Böylece varlıklarda yaratıcının esmalarını görür ve sonsuzluğa namzet olan dünya hayatını boş ve oyalayacak işlerden beri tutar. “Kâinatı okumayanın varlık problemi vardır”. Âfâki ve kapsayıcı bir yapısı olan kâinatın, teleolojik (nedensellik) bir delil olarak gayesel bir yönü vardır. Sebepler dairesi içerisinde, evrende gözlenen düzen ve intizamın kendiliğinden meydana gelmeyeceği ve her varlığın kendi bağlamında bir gayesi olduğu fikri insanı oyalanacak boş işlerden uzak tutmaldır. Çünkü kendisinde olduğu gibi evrenin yaratılışının anlamsız ve amaçsız olduğunu iddia etmek aslında kendini inkar etmektir. Kendini inkar eden yaşamanın da ölmenin de mânâsını kavrayamaz ve dolayısıyla boşuna yaşamış olur.
Zeynep Zuhal Kılınç
Paylaş
Beğenenler
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Öncelikle güne düşen yazınızı kutlar başarılarının devamını dilerim... Bütün Kur'an'ı içine alan kısa ve öz bir sure vardır... Tüm sahabelerin birbiriyle karşılaştıklarında ve vedalaşırken okuduğu nasihat içeren bu sure asr süresi....
Asra/ zamana yemin olsun ki! Bütün insanlar ziyandadır ancak; birbirine Hakkı ve sabrı tavsiye edenler hariç...
Allah ile geçmeyen bir ömrün ziyan edilmiş boşa geçirilmiş olduğunu belirtir...
Allah varsa anlam vardır... Onsuz geçen her ân sadece oyun ve eğlencedir... Eğlenmek, alay etmek, dünya hayatını hafife almak nasılsa öleceğiz keyfine bakalım demek, bize hakikati unutturur, gaflete düşürür...
Çünkü insanın büyük bir sorumluluğu vardır... Biz bu Kur'an'ı ( emanati ) yerlere göklere dağlara sunduk fakat onlar kabul etmedi, onu insan kabullendi ne kadar da cahildir insanoğlu...
Bilinç; insanı beşer olmaktan kurtaran unsurdur...
Rabb'im bizleri sorumluluk bilinciyle hareket eden kullarından eylesin inşaAllah...
Ayette de geçer ''Dünya hayatı oyun ve eğlenceden ibarettir.'' Oysa ki bir de gerçek mekanımız var ahiret yurdu. Milyarlarca yıl dünyanın yaşı, bunun içinde yetmiş seksen senelik bir insan ömrü aslında totalde üç beş dakikalık bir zaman dilimi, tabi zamanın değerini kıymetini anlayana bilene... Beş tane evi olan, altıncıyı istiyor, otuz fabrikası olan adam niye otuz beş olmadı sayısı fabrikalarımın diye hayıflanıyor. Geçmiş zamanda sayılı zenginlerimizden biri seri milli piyango bileti almış büyük ikramiyeyi de kıl payı kaçırmıştı, kaldı ki milli piyangoyu bile satın alabilecek bir insandı... Nefis, en önemli konu nefse hakim olmak ve nefis terbiyesi... Bunu başarabilenlere ne mutlu... Kutlarım içtenlikle...
Din bir felsefe değildir koşulsuz bir ilahi güce inanmaktır . Hal böyle olunca insan ve insanlık kişisel bir yaşam değil bir soy yaşamıdır hayatta bundan ibarettir dört büyük kitapta benzer ifadeler var ıne öteki dünya vardır ne de bu dünya gecici bir varlıktır süreçtir yaşamak yaşarken davası insan ve insanlık davası olanların ömrüdür en güzel ömürlüler gerisi masal gibi kutlarım bu derin mevzulu çalışmanızı
"Dünya hayatı oyun, eğlence ve aldatma." Milyarlarca hücremizle canlı vücudumuzla hareketli dünyada yaşıyoruz. Ve dünya gelmek anamızın rahminden, canlı evrim yolundan geliyoruz. Ve canlı bir ortama doğarak canlı yaşamımızı capcanlı kılıyoruz. Dünyada iç içe trilyonlarca canlı var. Hayvanlardaki iç güdü insanlardaki bilinç tabi ki bunların şekli bir oyundur. Bir doygunluğa ulaşınca eğlencedir. Ve canlılar bir birleriyle karşılaşmamak için bir birlerini aldatarak atlatır. Bu da bir oyuna dahildir. İnsanlarda gelenek görenek ve normlar içinde üzerine düşen rolleri oynarlar. Yetemedikleri yerde çoğu insan kendini ifade edip yardım isteyemez ve ilişkide bulunduğu insanları aldatır. Bunlar normaldir. Kişi doğru ve yanlışı kendi karakterine göre biçimlendirerek yaşamını devam ettirir.
İnsan doğru yolu inancıyla bir din tutunmasında bilgi bilimiyle de sorgulayarak bulur. Dolayısıyla inancı ve bilmesi de bir bütün halinde canlı var oluşu içindedir. Allah ve yaratılması dışsal bir olay değildir. İçseldir. Birdir. Allah'ın birliği gibi var oluşu tüm canlılarla birdir. Ancak birlikte yaşamdır. Tüm canlı alem bir yekpare içinde hareket ederiz. Bünyemizi oluşturan hücrelerimiz gibi. Bizde dünya yaşamının hücrelerini oluştururuz. Nasıl hücrelerimiz arasında dolaşım sitemi ve sinir sistemi varsa doğa ve toplumsal olarak da iletişim ve bilişim halindeyiz. Dediğiniz gibi kainatı okumayanın varlık problemi vardır. Evren amaçsız değildir. Madde atomsal düzeyde oluşarak ilerler canlılarda hücresel bölünmesiyle ilerler. Evrenin toplam potansiyeliyle oturur kalkar ve yürürüz. Allah'a ayrıca bir dua durmak değil Allah inancımızla bir varoluş içerisinde yaratılarak ilerleriz. Biriz.
Yunus Emre diyor ki İlim ilim bilmektir İlim kendini bilmektir Eğer kendini bilmezsen Daha nice okumaktır Mal da yalan Mülk de yalan Al biraz da sen oyalan...
Yazının da tam bu nüshalar içerikli Bana sorarsan oyalanmak derim yazgımda böyle...
Yazını çok güzel, kısa ve öz, meramını suya sabuna dokunmadan çok güzel dile getirmiş.
Dinin ve din kitaplarının kökenine inen biri affedersiniz şöyle diyecekti - "ulan madem aldatıcı şeylerden ibaretti niye yarattın .... gibi " bu tür yorumların bir çok farklı dizilişlerini yine bir çok gerçek din, gerçek islam gibi sitelerde görmelisiniz.
Tebliğ metotları elbette tartışılır, lakin internet dünyasında dinlerin kökenlerine inen kuşakların sitelerinde,forumlarında bu tür yazıların kabul görmemesinin yanında, kutsal veya vahiy diye topluma aktarılan kitaplar, ayetler, hadisler çok kolay çürütülüyor.
İslamı kesimin direk inkar veya dinsiz nesil yetişiyor propagandası yerine çağın dimağına dini serpmek, epey zor olmaya başladı.
Dinliyken, dini reddetme makamına erişmemin hafakanlarını eş dost sitedaş bilir. En son deizimden sonra agnostimde karar kıldım ve arayışım devam ediyor.
Nfk, kumar masalarından, kadın bacaklarından nakşibendi tarikatına iltisap ederek büyük doğu yazılarıyla yoluna devam etmişti. Bu süreçte yadırganmış mıydı? Araştırdığım kadarıyla bu konuda kendini eleştirenlere ise sadece; ben geçmişimi çöpe attım, çöplüğü de köpekler karıştırır mealinden cevap verdiği yazılır. Aynı cevabı İslamı terkedenler de verse acaba nasıl karşılanırlar?
Nfk bu değişim yolunda genel olarak yadırkanmıyorken, toplum diliyle acaplanmıyorken günümüz veya çağımızın inanç arayışında İslamı terkedenler neden yadırganır veya dışlanır bu sorunun cevabını da bulamadım daha.
Said i nursi veya kürdi; avrupanın islama akacağından ancak anadolu'nun ise islamdan kaçacağı öngörüsünde bulunur. Avrupanın düşünce tarihinde elbette kilisenin baskıları sonucu gelen bilimsel yükselişin ardından düştüğü boşluğu yeni bir inanç sistemiyle doldurması gayet doğaldır, anadolu'nun ise ortaçağ düşüncesi ve inançlarından boğularak ekseri bilime veya diğer inanç sistemlerine yönelmesi de gayet doğal olacaktır. bu olasılıkların tahminlerin tutma oranı gayet yüksek olacaktır. gidiş de onu gösteriyor.
Dini kurum veya sosyal tarikat ve cemaatlere ne kadar ödenek ayırırsalar ayırsınlar, ne kadar tolerans göstereceklerse göstersinler bilgi çağında günümüzün gençliğini; ne 10 yy nakşi yorumlarıyla, ne 12 yy tasavvuf yorumlarıyla ne de günümüzün iman yorumlarıyla engelleyebileceklerini düşünmüyorum.
Din; yaklaşık 6 bin yıldır devam edegelen başat rolünü kaybetmeye başladı, görünen köy klavuz ister mi? Bunun yanında dinistlerin yargılarken yaptıkları hataları kutsal kitaplardan aldıkları ve aslında tebessümlerinin ardında, hoşgörülerinin ardında büyük bir yıkım, gasp, talan ve devamlı hakaretlerin olduğunu Kuranı inceleyenler görmeye başladı.
Günümüz bilgileriyle dünyaya, yaşama ve kainata baktığımızda dini çıkarımlarla açıklanamayacak kadar büyük bir derya ile karşı karşıyayız. Yaşama anlam katmak, bireyin veya toplumun iyiliğini düşünmek, ahlaken yükselmesini istemek için dinin gerekli olmadığı sonucuna varabiliriz değil mi?
Benim aslında aradığım sorunun cevabı; İnsanlar neden dini terkediyor oldu, bu soruyu kendime sordum açık yüreklilikle? Neden Cuma namazları, nedenbeş vakit namaz kılıyorken bunları neden bıraktım, ve neden artık büyüklerime bile kurban kesmenize gerek yok demelerim çoğaldı. Veya neden oruç gibi bedeni atraksiyonlar için dine gerek demelerime cevaplar aradım.
aslında saf bir insan olmasam bu tür yorumları asla yapmamam gerektiğini bilirim, lakin gönlüm el vermiyor uyutulmaya ve zihin yönlendirmelerine artık.
Din ve edebiyat konusunu da ayrıca işlememiz ve kökenlerine inmemiz gerekir aslında.
Bilemiyorum sayın yazar, neden dine sıkışıp kaldık veya kalıyoruz bu çağda, bu çağın diğerlerinden farkı ne ki, sadece bilginin daha çok olması ve kolay ulaşılabilirliği mi, dünyanın 2000 yıl evvelinden 500 yıl evvelinden daha çok tanınırlığı mı?
Kuran mucizelerinin bile mucize olmadığı araştırmalarımdan çıkardığımda düştüğüm büyük hayal kırıklığını anlatsam; neden gençlere din empoze edilmemesini anlatabilirim.
sayın yazar, zülfi yare dokunduysam, zürçi kelam ettiysem affedilmek dilerim. Çünkü bu din konusuna bakış bu site için çok dar bir pencereden seyrediliyor.
Güzel ve usturuplu yazınızı şahsen tebrik ederken, yaşadığım süreçlere değinmenin art niyet taşımadığının bilinmesini isterim.
Elbetteki yazılarımın daha geniş çaplı olmasına gayret ederim. Aslında uzun zamandır uygun bir zemin arıyorum bu tür konular üzerine yazmak için. Fakat bazen kişiler bazen de şartlar el vermiyor. Ancak her sancı bir şeye gebe, demek her şeyin zamanı geliyormuş. Bu vesileyle tekrar din felsefesine yönelip yazabilirim :)
Tavsiye kitaplar:
Aydın Topaloğlu’nun Filozofların Tanrısı Teizm Ateizm
Teşekkür ederim Zeynep Hanım. Şu an Dücane Cündioğlu'nu dinliyorum. Ya hu 3 saatlik video mu olur:)) Dindar Bilincin Akıl Korkusu diye bir video, hocanın anlatış şeklini eleştirmeyeyim yine de:)) dedikodu olmasın..
Üslubunuz ince ve naif eksik olmayın..
sonraki konularınızı bengilleri de düşünerek klavye ederseniz, daha iyi olabilir mi, bu arada bir hatamı fark etmeme neden oldunuz, ya hu bir yazar bu yazıyı neden yazdı diye sormazdım kendime.. Yazıları okurken bir şeyleri atlıyorum ama neyi atlıyorum bu da benlik bir sorun olarak karşıma çıktı.
Deizmi, agnostiz mi, konfüşyüsü, budacılığı hatta isevilik teolojisi üzerine yazılarınız olursa okuyacağım.
Birbirinden habersiz Tanrılar olabilir mi, Bir başlatanın olduğu şüphesiz de, evren gördüğümüz kadar mı, göremediğimiz başka bir alemde bizim alemimizin sorumlusu Tanrının dışında, Tanrı düşüncesini değiştirir mi, Tanrının dönüşümü mümkün mü? gibi belki bir çokların gereksiz gördüğü hatta laubali sayacağı sorular, sorgulamalar...
hani şu M. Freeman'nın Evrenin sırları veya Cosmos Bir Uzay Serüveni gibi anlatıların islami yorumlarını da okumak güzel olur benim için.
7. yy daki dini kitaplardaki bilgi ile dünyanın o zamanki bilgi seviyesi gibi konularda kıyaslamalarınızı okumak isterim.
Vaktiniz oldukça bu konulara değinirseniz, sevinirim.. Lakin ölmezsem, şunun garantisini vereyim güzel bir okuyucu kazanırsınız.
Klavyezanlığım için özür. Sorular o kadar çok ki klavyenin tuşları düşüyor maalesef, affediniz. İyi geceler dilerim. En sevdiğinize emanet olunuz.
Öncelikle arayışınız için çok mutlu olduğumu belirtmek isterim. Arayış içindeki bir insanın asıl itibariyle bir agnostik olamayacağını düşünüyorum çünkü bir tanrının varlığının bilinemeyeceğine dair bir netlik kazanmış değilsiniz diye anlıyorum. Yani hâlâ bir arayış içerisindeyseniz agnostik değilsiniz. Net olarak tanrı yok diyorsanız size kendi açınızdan saygı duyarım. Fakat tanrı yok diyebilmek için de bütün kâinatı bir arayıp bakmanız gerekir (temsili değil). Her neyse, teolojik bir vaaz vermek niyetinde değilim, asıl itibariyle bir vaize olsam da :) Fakat beni son zamanlarda rahatsız eden bir meseleyi kaleme alıp paylaşmak istedim. Bu sitede dindar olsun olmasın her yazar arkadaşımın fikrine saygım var. Ancak ben yazımı kaleme alırken inançlı kişileri hedef almıştım. Dolayısıyla birini bir tanrıya ikna etmek niyetiyle kaleme almadım, öyle olsa çok başka bir yazı yazardım. Sizin arayışınızda Said Nursî'den, Anadolu'nun dinsizleşmesine, Avrupa'nın bir gün bir din arayışına girmesine kadar bilgi sahibi olmanız arayışınızın sadece birkaç nüvesidir. Fakat aradığımızda doğru pencereden bakmayı da bilmemiz gerekir. Tarihi okurken anakronizme düşmemek gerekir, kıyas yaparken hadiselerin cereyan ettiği zaman dilimlerini doğru okuyup adil değerlendirmek gerekir. Şunu da belirteyim ki hiçbir tarikat veya tasavvuf lideri İslam'ın temsilcisi veya sahibi değildir. Olayların özüne inmeden sadece görünen kısmıyla iman edecek olsak niceleri çok farklı kulvarlarda yüzmeye başlamıştı.
Bana göre, ki yaşantımda yalnızca ilahiyat alanında değil; gerek sosyoloji gerek felsefe ve psikoloji alanında birçok okumalar yaparak, inancımı taklidi boyuttan tahkiki boyuta geçirdim. Bu, İslam'ın bütün fertlerden istediği bir hamledir. Bize öğretilen ahlakî değerler vardır ancak bunun yanı sıra bir de ilahi işaretler vardır. Kimi buna Hıristiyanlık, Yahudilik,İSlam, kimiyse Budizm, Cayinizm... demiş. Herkesin aradığı ve baktığı pencere başka, iyi ve kötünün ne olduğunu hâlâ çözemeyn felsefî akımlar ve felsefecilerin nihâi noktası ya nihilizm olmuş ya da çok başka yerlere doğru gitmişler. Ben İslam'ın saf bir dimağa çok şeyler sunacağını hakk'el-yakîn anladım, bazı şeyler entelektüel kelimelerle değil, inançla şekilleniyor... Mantık her şeye yetemiyor, bir noktadan sonra, ki yazımda da belirttiğim üzere, kÂinatı incelersin okursun ama bir yerden sonra devam edemezsin, bu noktada inanç devreye girer. Kimi bu aşamada takılıyor işte... Neyse... daha çok şey söylenir elbette.. sözü burada noktalayayım..
Yazımı okuyup güzel bir yorum bıraktığınız için teşekkür ediyorum. Samimiyetinize ve güzel niyetinize istinaden ben de bu yorumu yazdım.. Selam ve dua ile.
Aynen öyle, eksik olan bir dünyada ideali yakalamak imkansızdır. Ancak anlamsızlık dehlizine düşmemek adına arayış içerisinde olmak da vazifemizdir... Yorumunuz için teşekkür ederim.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.