- 168 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
HAZRETİ ADEM ALEYHİSSELAMIN YARATILIŞI
Yaratılışın son halkası, hayat ağacının gayet kıymetli meyvesi olan insanoğlu birtakım cansız varlıklardan yaratılmıştır. Hiçbir canlılık emaresi taşımayan maddelerden Allah’u Teâlâ Hazretleri insanoğlunu canlı kılmış, ona hayat bahşetmiştir.
Kur’an-ı Kerim’de bunun ifadesini şu şekilde bulmaktayız:
"Nasıl Allah’ı inkâr edersiniz ki, siz birtakım cansız maddelerden ibaret iken O sizi yaratıp hayata kavuşturdu. Sonra O sizi öldürecek, sonra tekrar diriltecektir. Sonunda O’nun huzuruna döndürüleceksiniz." 1
Ayet-i Kerim’de de ifade buyrulduğu gibi, insanın şu anki vücudunu meydana getiren cisminin zerreleri, bir zamanlar kâinat havuzunda cansız dağınık bir halde yüzerken, her şeye gücü yeten, kudret ve ilim sahibi olan yüce Allah, bir kanun ve program dahilinde o atom taneciklerini toplanması emrini vererek belli bir maksat çerçevesinde altı günlük safhanın belli bir diliminde vücut elbisesini insanoğluna giydirmiştir.
Şimdi de Allah’u Teâlâ’nın insana nasıl bir vücut elbisesini giydirmiş olduğuna ve Hz. Âdem (a.s)’ın yaratılışına kısaca değinelim.
İnsanın Yaratılış Safhaları
Cenab-ı Hak insanların hangi safhalardan geçerek yaratıldığını şöyle ifade buyurmuşlardır:
"And olsun ki Biz insanı çamurun özünden yarattık. Sonra onu sağlam ve korunmuş olan anne rahmine bir damla su olarak yerleştirdik. Sonra o su damlasını pıhtılaşmış bir kan olarak yarattık. O pıhtılaşmış kanı bir parça et olarak yarattık. O et parçasını kemikler olarak yarattık. Kemiklere de et giydirdik. Sonra da onu bam başka bir yaratılışla inşa ettik. Yaratıcılık mertebelerinin en güzelinde olan Allah’ın şanı ne yücedir." 2
Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Hak’kın gayet net bir şekilde ifade buyurduğu gibi, insan bizzat Allah’ın kudret eliyle yaratılmış ve safhalardan geçirilerek en güzel, sanatlı bir suret giydirilmiştir. İnsanın kendi kendine olduğunu veya maymundan değişimle oluştuğunu veya tesadüfen meydana geldiğini ifade edenlere yukarıdaki ayet çok güzel bir cevap oluşturmaktadır. Bu ayeti çok dikkatli ve tekrar tekrar okumalıyız çünkü insanoğlunun bu ayetten alacağı çok dersler vardır.
Hz. Adem’e (a.s) Eşyanın Hakikatinin Öğretilmesi
Cenab-ı Allah topraktan yarattığı ilk insan Hz.Adem (a.s)’a bütün eşyanın isimlerini öğretmiştir. Bu insana tanınan bir ayrıcalıktır. Çünkü melekler eşyanın isimlerini bilmemektedirler. Eşyanın isimlerinin taliminden sonra Allah Hz. Âdem (a.s.) ile melekleri adeta bir sınava tabi tutmuş ve aralarında sınav yapmıştır. Ve nihayetinde başarılı olan Hz. Âdem (a.s.) olmuştur. 3
"Ta’lim-i Esma" adı verilen eşyanın isimlerinin Hz. Âdem (a.s.)’a öğretilip, melekler karşısında başarılı kılınmasıyla, melekler de Hz. Âdem (a.s.)’ın yeryüzünün halifesi olmasına gerçekten layık ve hakkı olduğunu anlamışlardır.
Peki, Hz. Âdem (a.s.)’a bu üstünlük nereden gelmiştir? Hz. Âdem (a.s.)’la melekler arasında yapılan sınav zannedildiği kadar basit bir hadise midir? Yani Cenab-ı Hak meleklere hitaben:
"Söyleyin bakalım bunun adı nedir?" Melekler de:
"Bilemiyoruz Ya Rabbim" demişler. Aynı soruyu Cenab-ı Allah Hz. Âdem (a.s.)’a sorunca o da:
"Ya Halikım, bu ağaçtır, bu taştır, bu dağdır. " şeklinde cereyan eden bir yarışma ve neticesinde de Hz. Âdem (a.s.) bildiği için üstün kılındı gibi bir hadise midir? En doğrusunu Allah bilir, ancak ben bu hadisenin bu denli basit olmadığını ve altında yatan derin manaların, sırların olduğu kanaatindeyim.
Kur’an-ı Kerim’de ifade edilen "Ta’lim-i Esma" yani Hz. Adem (a.s.)’a isimlerin öğretilmesinden maksat; kâinat ta gördüğümüz ve göremediğimiz her şeyin isimlerinin, sıfatlarının, kendine has özelliklerinin en derin nitelikleri ne kadar Cenab-ı Hak’kın yarattığı bütün ilimler ışığında talim ettirilip, adeta çok şifalı bir konsantre hap yutturulması gibi ruhuna nakşedilmiş, hücrelerinin her birimine nakış nakış dokunmuştur. İşte Hz. Âdem (a.s.)’a ancak böyle bir talim yaptırılmış olmalı ki, meleklere göklere, arza ve dağlara karşı kendisine teklif edilen büyük emaneti omzunda taşıyabilsin, herkesin kabul etmekten kaçındığı bu yükü, yüklenip diğer mahlûkata karşı davasını iddia edip, arzın halifelik makamına yükselebilsin.
Evet, Hz. Âdem (a.s.) bütün bu özelliklere sahiptir. Daha doğru bir ifadeyle Hz. Âdem (a.s.) bütün bu özelliklere sahip olarak yaratılmıştır.
Hz. Âdem (a.s)’ın bütün bu özelliklere sahip olarak yaratılmasının asıl sebebi ise, arzda halife olması unvanı ile, Allah’ın hükümlerini uygulama ve kanunlarını tatbik etme noktasında Allah’ın verdiği ilim ve O’nun güzel isimlerini kendine mal ederek zirveye ulaşmak ve Cenab-ı Hak’ka tam bir kul olmak, yani kulluğun zirvesine ulaşmaktır.
Evet, Hz. Âdem (a.s.) kendisinden bekleneni tam layık manasıyla yerine getirmiştir. Fakat ya onun evlatları olan bizler ne durumdayız? Sadece dünyanın halifesi Hz. Âdem (a.s.) değildir, bizlerde aynı unvanın muhataplarıyız. Yani ayetlerde ifade buyrulan hususlar yalnız Hz. Âdem (a.s.) için değildir. Aynı zamanda Cenab-ı Hak bizlere de dersler verip, yol göstererek adeta şöyle demektedir:
Ey insan! Bu kâinatı yaratmamdaki yüce maksat, senin kulluğunu anlaman ve uygulamandır. Bunun son gayesi de, o kulluğa ilimler ve faziletler ile yetişebilmendir. Çünkü bütün insanlar, ahir zamanda ilim ve fenlere kendilerini vereceklerdir. Bütün kuvvetlerini ilimden alacaklardır. Hüküm ve kuvvet, ilmin eline geçecektir. Ayrıca insanlar kendi fikirlerini birbirlerine kabul ettirmek ve hükümlerini birbirine uygulatmak için, en keskin silahını; açıklama ve anlatmasındaki güzellikten ve tam yerinde, düzgün ve hakikatli söz söyleme sanatından alacaktır.
Bu da demektir ki; bu zamanın en büyük silahı ilimdir, fendir. İlim kimin elindeyse güç de onun elindedir. Ve Peygamberlere birer mucize eseri olarak verilen Allah’ın isimlerinin akislerine biz bu zamanda ilim yoluyla yetişmeye çalışabiliriz. Bu hususta bizlere düşün görev çok okuyup, araştırmak, çalışmak, Allah’ın güzel isimlerinin her bir fendeki akislerini kavramak ve bu şevk ve ışıkla yolumuzu aydınlatıp gerçek manada Cenab-ı Hak’ka tam bir kul olmaktır.
Hz. Adem’e Secde
Hz. Âdem (a.s.) yeryüzünün halifesi olma unvanını hak edince Cenab-ı Hak meleklere Hz. Âdem (a.s.)’a secde edin emrini verdi. 4 Cenab-ı Allah’ın bu emri acaba sadece meleklere miydi? Yoksa cinler ve iblis’i de kapsıyor muydu? Tabii bu sorunun cevabını vermek çok kolay değildir. Biz burada bunun detaylarına inmeyeceğiz. Fakat bu konuda farklı görüşlerin olduğunu belirtelim.
Kuvvetli bir görüşe göre, Allah’u Teâlâ Hazretleri meleklere secde emrini verdiğinde, bu emir aynı zamanda cinler içinde geçerliydi. Yani secde emri sadece meleklere has kılınmamış, bütün ruhani varlıkları da içine alıyordu. 5
Bu görüş çok isabetli ve mantıklı görünmektedir. Çünkü secde emri sadece meleklere has olsaydı, Cenab-ı Hak Hz. Âdem (a.s.)’a secde etmediği için İblis’i rahmetinden kovmazdı.
Şeytanların başı olan İblis cinler sınıfındandır. Melekler ile cinler ilk yaratılışları itibarı ile Allah’a itaat edip, her emrini uygulayan varlıklardır. Ne zaman ki Allah insanı yaratıp ona secde emrini vermiş, durum değişmiştir. O ana kadar Cenab-ı Hak’ka itaatkâr olan İblis nefsine uyup gurura kapılmış, Yaratanına asi olmuş ve secde emrine uymayarak kıyamete kadar süre tanınıp lanetlenenlerden olmuştur. 6
Melekler ise başta Cebrail (a.s.), Azrail (a.s.), Mikail (a.s.) ve İsrafil (a.s.) olmak üzere hepsi secde emrine uymuşlardır. 7
Allah’u Teâlâ’nın secde emriyle melekler öncelikle Allah’ın emrine itaat noktasında sınavı kazanmışlardır. Ayrıca bu secde bir tapınma ibadeti değil, hürmet ve halifeliğini kabul ediyoruz, anlamını taşımaktadır.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------
1- Bakara, 2/28
2- Mü’minun Süresi,12-14
3- Bakara Süresi,31-33
4- Bakara Süresi, 34; İsra Süresi,61; Kehf Süresi,50; Taha Süresi,116; Araf Süresi,11
5- Tefsir-i Ebu’s-Suud, 1:87
6- Hicr Süresi, 35
7- Araf Süresi,11; Bakara Süresi,34; İsra Süresi, 61; Taha Süresi,116
Ahmet TULGANER
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.