Git gel anlat bana
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
İçim eski iç değil, dışım eski dış değil. Eski şiirlerimdeki o ruh o düşünce nereye gitti, bilmiyorum. Sanki öldüm de yeni bir hayatta yeniden canlandım. Hani yılan derisini döker de yeniden deri çıkarır ya, hani kurdun kışlık postu dökülür, yazlık postu çıkar ya… Lakin yılan yine yılandır, kurt yine kurttur, alışkanlıkları değişmez, ikisi de av peşinde koşmaya devam eder. İçleri değişmiyor. Tırtıl ve kelebek değişimi de değil bu. Ne olduğunu bilmiyorum.
İnsanları coğrafya değiştirirdi, köyden yaylaya göçmek bile bir ferahlıktı, alışılagelmiş köy yaşantısına karşı yayla hayatı ruha değişim getirirdi, düşünceleri renklendirir, hayalleri coştururdu. Kimi tam tersi de olabilirdi, lakin sonuçta alışılagelen zihin ve beden sanki farklı bir dünyaya girer ve yaşamaya devam ederdi.
Günümüzde bu yok, köy ve yayla çocukluğumuza dair anılar, çok kısa bir süre. Günümüzde şehir ve ülke değiştirmek ise köyde yaşamak ile yaylada yaşamak açısından gelen o farklı yaşam enerjisine denk olamaz diyorum.
Farklı kültürün veya farklı dilin veya farklı dinin olduğu yerler bile günümüzde biz nesillerinin iç ve dış enerjisini etkileyebileceğini düşünmüyorum.
Afrikada bir kabilenin yanına göçseniz mesela, yaşantılarını biliyorsunuz, Orta Asyaya gitseniz kültürlerini alışkanlıkları sizi şaşırtmayacak, Amerika Brezilya hatta Sibirya bile olsa tanıdık bildik bir kültür gibi biz nesillerini ferahlandırabilir mi? Kudüse taşınsan da aynı artık Stokcholme taşınsan da, Avustralya ile Norveçte yaşamanın farkı bile olmaz düşününce..
Soğuk iklimden sıcak iklime, sıcak iklimden soğuk iklime göçseniz de o enerjiyi bulamayacaksın ki artık.
Sahi biz insanlar dünyada tutuklu gibiyiz değil mi? Bu beni ne kadar değiştirebilir ki, ha a noktası ha b noktası olsun yaşadığınız yer… Sonuçta dünya bir zindan ve siz de bir mahkum değil misiniz düşüncenin derinliğinde.
Taşlarla kayalara çizilen resimlerden tuşlara basılarak resim çizilen zamanlara bu dünya mahkumiyeti açısından ne farkı var.
Bedeninizi şaşırtabilirsiniz, 2 gün su içmeseniz mesela beden şaşıracaktır, günde üç öğün yiyorken bunu 1 öğüne düşürseniz veya 6 öğüne çıkarsanız bedeninizi şaşırtırsınız.
Lakin düşüncelerinizi nasıl şaşırtacaksınız. Yaşam ve olaylar hakkındaki yorumlarınızı nasıl şaşırtabilirsiniz.
Duru ve aydınlık bir zihne sahip değiliz, sahip olduğunu sananlar da kendilerini kandırmıyorlar mı, mesela hep aynı kitabı okuyarak hep aynı diziyi ve filmi izleyerek hayat hakkında, hayatın içindekiler hakkında yaptıkları yorumlar yalan olmayacak mı gerçekten.
İnsanın en önemli özelliği özlemek olmalı. Özlemesi olmayanın canlılık belirtisi sadece kıpırtıdan ibaret değil midir? İşten eve kıpırtı, bakkaldan parka kıpırtı, deniz kenarından dağ başına kıpırtı, yani git geller içinde özde özlemi nasıl özleyebilirsiniz.
Uzun yol tır şoförleri gibi robotik bir git gel, indir bindir midir yaşam dediğimiz..
İnsan zihninin ve ömrünün çok tehlikeli yaşları da olurmuş . Sanırım ona denk geldim. Terslik bu ya, zihin yaşım ruh yaşıma, her iki yaşım da beden yaşıma uygun değil bu çağda.
Sevgili okurlar daha net ifade ve yaklaşık yüzde 1 salınım payı ile 25 ile 43 yaş arasına meramım.
Yaşam, değişim, coğrafya, köy, şehir, iş, okul, aile, vatan, dünya gibiler hakkındaki düşünceleriniz nedir sizlerin?
...Y...
YORUMLAR
Bu hızlı yükselişler bana mutluluk getirmedi bilesin. Yükseldikçe düşmenin hasarı arttı.
Teknoloji ve farkındalık sanırım memnuniyetsiz bir toplum da yarattı. Her yeri görüyoruz ama imkan olmadığı için gidemiyoruz. Sonuç, sisteme lanet okuyan bir insanlık.
Sanırım hatta eminim. Bu Evrimin sonu kıyamettir. İnsan bu şekilde tüketmeye devam ettikçe en somumdan kendini tüketecek.
Mutsuzluk kronik hale gelmiş gibi. Asıl pandemi açgözlülük;)) sonuçları büyük yıkımlar getiriyor.
Değiştik mi yoksa tükendik mi nesildaşım.
Günü fazlasıyla hak eden bir yazıydı. Tekrar tebrikler.
Sağlıcakla kalasın.
Yinsani
biz ölmeden bir reset atsa bari de, biraz şenlense ortalık di mi:)
eksik olma nesildaşım..
sağlık ve değer bırakmasın yakanı..
Merhaba Kıymetli Hocam, Güzel İnsan desem; yemezler, aklınca makasa alacaksın beni, gönlümü hoş edip, beynime gireceksin haa dersin belki de
Oysa hitap önem arz eder, insanlara değerli olduklarını hissettirmek geleneksel olarak benimsenen, önerilendi; ancak hit ap halini almışsa hitap, sentetik bir şekle bürünmüşse geri kalan her şey hikâye bence
Öte yandan "İnsan hayal ettiği müddetçe yaşar" derler, bugün ise katı gerçekçilik mânen öldürüyor insanı, siyaset, medya, pragmatik çizgide biçimlenen formel inanç ve değerler, vs. insanı kişisel kapris ve menfaat ölçeğinde süründürmekte
Giyecekten, gıdaya, yaşam alanlarına kadar sentetik olan doğalın yerini aldıkça insan daha ziyade tatminsiz, doyumsuz, mutsuz hocam
Birde klasik MÖ, MS'nin yerini PÖ, PS alıyor, aldı da
Pandemi önümüzdeki on yılların hazırlık pasları mı?
Kapitalist sistem yol ayrımında mı hocam?
Digital çağ dediğimiz, insan varlığını hastalıklarla eve hapsedip, atölye ortamlarda robot ve mekanik çalışanlarla işleri yürütüp, esnek çalışmayı, evde çalışmayı kutsayıp, sokağı devreden çıkartmak üzerine sistemi inşa ve bina etmek olacak sanki
Nihayet hocam
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Gün başarınızı tebrik ederim
Selam ve saygılarımla.
Yinsani
güzel deyince gülün yapraklarından kokusundan ve renklerinden ziyade dikenleri düşündürüyorsa zihnimizi güzel hitaplar artık çelik çekirdeğe dokunabilir mi, çeliği hangi dalga boyuyla aşabiliriz ki dokunabilelim gönüllere hocam.
okumadığım yazı yeni, okumadığım haber yeni haberdir derler ya, artık yeni dünya düzeni dediklerini çocuklara şeker verir gibi yaşatıyorlar. çevremde gördüğüm çocuklar hariç, diğer tüm insanların eylemini sözünü mimiğini mecburen yaptıklarını düşünüyorum.bunun yanında iyilik ve kötülük yansımalarını olayın sonuç bölgesinde düşünmenin faydasızlığı ise çabası
su akar yolunu bulur gibi artık bu çağ. 70 80 model ideallerin kurmak istediği dünya 20-40 modellerin cehennemi olmuş ve daha derinden tutuşturmaya çalışılıyor sanki.
şahsen yaşanılan pandemi döneminin zorluğunu yaşadım desem yalan olur, pandemi beni toplumu etkilediği kadar etkilemedi belki de.
kimi idealistler devlet zulmüne uğrayıp tek kişilik koğuşa tıkıldıklarında köşede kenarda betonlarıyarıp geçmiş küçük bir ot parçasına tutunurlarmış, şehir hayatı da saksılara bakarak geçiyor artık.
dün 3 sınıf bir hukuk öğrencisiyle sohbet etme imkanı buldum, 3 yılda okulda geçirdikleri süre dolu dolu 1 yıl anca ya var ya yok. neslin idrakinde yok olma tehlikesiyle karşı karşıyayız. bilinçli bir cahil bırakmanın yanında et yiyen bitkilerdeki gibi yalancıktan süslemelerle avını din diyerek, siyaset diyerek, devlet ve millet diyerek yutmaya hazırlanan bir boğa yılanı var sanki karşımızda. et yiyen bitkilerin salgıladılları sıvı da bu bağlamda zekat sadaka kültürü oluyor sanırım.
dünya şantiyeye dönerken insanın elbette robottan farkı kalmayacak, insanlarımızı veya insanlığın çoğunluğunu firavunun kölesi peygamberin kölesi kralın askeri gibi emir altında, zor altında, hık deseler kafaya bir çekiç, mık deseler surata bir şaplak yedirerek, kısacık ömürlerini bol hayal takviyesi ile geçirmeleri sağlanıyor.
sokak mı cadde mi? ben susayım sen anlat hocam..
başardılar mı hocam,
umudun kökünü sökmeyi, özgürlüğün dallarını budamayı başardılar mı sizce de?
ve hala yazabiliyorken, yazınız, düşünebiliyorken düşününüz diyorlar ya, :) bir düğmelik özgürlük artık bizlere sunulan. bir düğmeyle kapatıp açıyorlar kapısını hayatın.aradaki aracı ister kablo olsun, ister kanlı canlı bir insan, fark etmiyor.
üstad böyle yapma ama ya hu, yorumundan uzun cevap verdimek için dürtme zihnimi:))
böyle deyince de aklıma bir haberin görseli geldi, şemsiye ile tavuğu dürten biri vardı:))
eksik olmayın..
teşekkür ederim.
levent taner
Latife yapıyorum da
Özgürlüğü sosyal medyayla çerçevelediler
Gerçek dünyada kademe kademe budarken, sanalda dibine kadar tattırıyorlar hür olmayı
Şu kadar ki, insanların çoğu da bu teknolojik özgürlüğü harç hurç etmekte, plaj fotoğrafları, öz çekimler, restaurant görüntüleri, oyun siteleri, sohbet hatları vs.
Doğadan uzak, sentetik olana meyletmeyi geçmiş, uyum sağlamış insan
İnanç ve düşüncelerinde ambalajı şık, içi boş
Dini, tarihi kişiliklerin ayağının türabı olmak makamında çalan, öte yandan kısa yoldan köşe dönmecilik, şipşakçılık, vs.
Hemen hiçbir kavramla mantık, muhakeme bağı kurmuyoruz
Futbolla, siyasetle, dinle, kültür sanatla, vs.
Beğendiğimiz nesneleri, objeleri tapınma halinde benimser görünürken, içini boşaltıp posa halinde özümsüyoruz, aynı kavramı derinlemesine bağ kurarak, anlamına vararak sevene, benimseyene ise mesafe duyuyoruz sıcak bakmıyoruz haliyle
Bu gidişat uzun vadede ya zincirleri kırıp insanoğlunu, insani ve tabii olana döndürür ya da sonu olur dünyanın kanımca
Sevgiyle kalın, hoşça kalın benim hocam...
Yinsani
ukraynanın bir bölümü savaşırken bir bölümü partilerde eğleniyor gibi dünya.. forts üretim biçimi deniyordu, onun örneğini de geçen yıllarda bir ayakkabı içine not bırakan çinli bir işçi özetledi, almayın bu ayakkabıları bizi köle gibi çalıştırıyorlar diyordu...
çarşambayı sel almış, ordunun dereleri yukarı akmış hocam.
deryaya kavuşmakla deryada boğulmanın farkı kalmamış.
teşekkür ederim verdiğiniz değer için, daim olsun gördüğünüz değer,
saygılarımla,
bol tebessümlü bir ömür dilerim.
Biz birkaç kural koyduk aslında kendimize göre.
https://www.edebiyatdefteri.com/198862-yeiku-soyle-ki---/
Nesildaşım yazısında biraz bahsetti. ;))
Gule
Yinsani
yeiku fikri aslında hece atışmalarından çıktı gibi, herkes hece şiirini hece sayısını tutturmanın veya hece saymanın zorluğundan bahseder, ilk başlarda parmakla sayarlar heceye başlayanlar misali.. epey epey parmakla saymışlığım olmuştu, yazdıkça oturuyor saymaya gerek kalmıyor misali yazmadıkça olmaz.. bu yüzden bir tür bir sanat icat edilse falan fişman derken çıktı geldi,
bir nevi serbest şiir yeiku, heceyle de yazılır lakin, bunun için de türkçe edebiyat mğretmeni veya bunlardan emekli veya radyocu falan olacaksın devamlı uğraşacaksın, uzun hikaye...
yeikunun en önemli özelliği 3. mısradaki sayısal ifadeler aslında. diğer mısralar zaten şiirin içinde bir şekilde olanlar...
yeiku forumu da olmalıydı,açmıştık yanılmıyorsam, oraya atabilirsin, içine sinerse sayfana da azarsın sonra.. fazla da kafa ütülemek istemeyiz...
takıl kafana göre
sanki kafan başkasının emrinde
yedi delikli bir kürre işte
içinde neler yok ki dünya kainat
Tanrım kafa işlerini nasıl planladın söylesene :))
gibi vb vs...
saygılarımla efendim
rahatsızlık verdiysek affola..
black_sky
Vakit ayırman bile çok kıymetli bizim için.
Eksik olmayasın.
Gule
hazır komşum çimlerini buduyorken
bir saatlik huzuruma gübre atmışken
son sürat dönüyorken çarkın dişleri
kilisenin çanı geri durur mu tanrım?
cevap yazim derken ilk yeiku denemem de patlak vermiş oldu böylelikle:)
idare edin artık:)
çok teşekkürler sağolun ayrıntılı bilgileriniz için...
black_sky
Eksik olmayasın emi.
Sevgilerimle.
Dünya nereye gidersek gidelim dönüyor, bizde o dünyanın içindeyiz
Yinsani
eksik olmayın efendim.
teşekkürler
Nesildaşım tebrikler demek istedim. Ayrıca yine geleceğim biraz trafik yoğun ama günde görmek çok mutlu etti beni.
Sağlıcakla.
Yinsani
Durum o kadar açık ve net ki aslında. Makineler geliştikçe insan kendi yaptığı makinelerin esiri olma durumuna geldi... Doğallığımızı, sevgimizi yitiriyoruz, yitirdik de... Her geçen gün insan ilişkileri zayıflıyor. Z Kuşağının bir sonrasında ki kuşağı hem çok merak ediyor, hem de esefle hüzünle bekliyorum. Mahallelerde komşuluk kalmadı apartmanlar kırk katlı olunca... Anlatacak bir şey yok kaleler düşmek üzere, kaybetmek üzereyiz en temiz duygularımızı ve insanlığımızı... Derinliği olan bir yazı çok da sık yazılmıyor böyle yazılar... Kutlarım yürekten...
Yinsani
Teşekkür ederim
Eksik olmayın..
Düşünmek, irdelemek, sorgulamak insani yaklaşımlar.
Heraclitus'un deyişi gibi "aynı nehirde 2 kez yıkanamazsınız."
Fark edilse , fark edilmese de her an her şey değişiyor.
Dünya'nın dört bucağında çok ilginç ve kapsamlı çok. kıymetli araştırmalar , deneysel çalışmalar yapılıyor. Binlece makale yayınlanıyor. Durma, duraksamanın anı bile yok.
İletişim çağında; merakı, öğrenme arzusu , motivasyonu kadar rahatça erişilebilir isteyen istediği kadar. Yaşı, sınırı, yasal engeli de yok.
Yeter ki kendimizi salmayalım.
Miskinliğe kapılmayalım.
"Uzun bir yolculuk, tek bir adımla başlar" der Konfüçyus.
Yaşam yolunda her birey o adımı başlatıp sürdürür ölene dek.
O uzun meşakkatli yürüyüşte işte sizin aradığınız yaşam, değişim, coğrafya, köy, şehir, iş, okul, aile, vatan, dünya hatta dahası, yaradılış, everen, inançlar, daha neler nelerin derinine inmesi , algılaması uygulaması var.
Yeter ki bilgilenme, öğrenme, gözlemleme, karşılaştırma yeti, coşkusu ve heyecanını hep diri ve taze tutalım.
Kutlarım değerli yazınızı.
Saygılarımla.
Yinsani
Yeter ki bilgilenme, öğrenme, gözlemleme, karşılaştırma yeti, coşkusu ve heyecanını hep diri ve taze tutalım."
çok çabuk tükettik bunları. tüketici toplumun tam ortasında yetiştik gibi ve sanırım genel kanı; uygulamaya geçmek zorundasın. düşün düşün nereye kadar ?
yorumların derinine sair zamanlarda okudukça inmeye gayret edeceğiz, yorumlarda çok güzel atıflar var. bereketli bir yazı olmuş gibi hissettim birden..
değerli katkınız için çok teşekkürler ayşe hocam.
eksik olmayın. saygılarımla..
Bi şaşırtmaktır tutturmuşsun gidiyosun yahu. Seni Afrika'daki bi yamyam kabilesine gönderelim bakim hele bir şaşırıyo musun, şaşırmıyo musun?:)...tabi hayattalarsa, varlıkları sürüyorsa hãlã...Görünen o ki, seni satır satır doğradıklarında ya da çiğ çiğ yediklerinde de ya da ne bilim odunların üstüne serip ateşe verdiklerinde de, korkarım ki yine böyle serin kanlı ve dingin bir şekilde, kılını bile kıpırdatmadan hiiiiiç şaşırmadan, 'siz sağ ben selamet!' deyip gideceksin tahtalı köye:))
Ya da Sibirya'ya gittin diyelim...hani seni şaşırtmaz ya olsun! Hazır gitmişken taa oralara kadar bari Yakutsk şehrini bi gör. -40'la, -70 dereceye varan soğuklarda, sen yine böyle buzdan heykel gibi oturduğun yerde, dişlerin çenene 'rak rak!' vurunca da, inadım inat deyip seni böyle derin dondurucada mumya gibi paketleyip gönderecekler bize...biz de merhumun istediği de buydu zaten diyip seni bir müzede sergileyeceğiz...töbe estağfurullah töbe! neler söylettiriyor bana...
Ok, bu kadar şaka kãfi, saçmaladım farkındayım ama sen de zora ki söylettiriyosun insanı...
gel gelelim yazıya...ya evet, ciddi ciddi düşününce yazıda gerçekten güzel göndermeler var, derinlemesine düşünülmüş, sorgulanmış...bu boş devinimlerin bir şeyleri değiştirmeyeceğine kanaat getirip, zaman zaman da teslimiyetin kucağına kendini bile isteye atmış sanki.
Düşüncede ya da teoride zihin bazen arı gibi çalışırken, pratikte harekete geçmiyor maalesef...Belki artık hareket etmenin ve bir şeyleri değiştirmenin vakti gelmiştir ha ne dersin?
ama çoğu sözünde de haklısın, katılıyorum, anlıyorum da...
ne diyim, tebrikler olsun bravo sana:)
Yinsani
ilk halini, kazandaki halini, dondurucudaki halini çerçeveletip müze tanıtım yazına ekleyelim gibi olmuş :)) saçmalamak diyemeyiz ki kitabın ortasından, en güzeli.. thans, fransızcasını bilmiyorum teşekkürün:)
forumda bir belgesel ismi paylaşmıştım izlediniz mi biliyorum.. adı chuck of earth idi, gözlerimi kapıyorum belgesel ismini düşünüyorum sanırım doğru olmalı..
elbette çok eksiği var dünyadan ve çağ süreçlerinden aldıklarının; lakin hoşuma gitmişti o belgesel. oradaki spiker ki ben ypiker diyorum niyeyse:) belki biraz öyle yani..
her yeni çağ kendi tanımlarını sürerken piyasaya sanırım keşisim zamanlarında bu atalet kaçınılmaz oluyor, dünya genelinde yaklaşık 80 başları 90 ortaları sonrası her konuda bir pump yakaladık lakin pumpların en büyük özelliği gedikleri seviyenin altına düşmeleri... sanki onbin yıldır bitiktirdik, 40 yılda uçurduk.. kaçınılmaz sonu dünya kendisi hazırlamaya başladı. bilemiyorum...
katkılarınız için teşekkür ediyorum.
sayın blackle iletişime geçin sizi de alalım yeikulara:) işim olmaz demezseniz.
saygılarımla..
Gule
uzun zaman oldu belgesel seyretmeyeli iyi ki söyledin, seviyorum belgeselleri.
bi ara okuyordum sky'la forumda yazdığınız yeiku'ları, teşekkürler ama beceremem gibi geliyor bana. ustalarına bırakim en iyisi:)
saygılar...
black_sky
Sevgiler olsun bu arada araya sıkıştım. ;))
black_sky
Kitabın en kutsal sayfasını üç ayaklı masanın kısa ayağının altına sokuşturdum
Gök gürlemesinde geldi ilk uyarı
Sonrasında 666 tane ters dönmüş dua düştü başıma
Ama görmezden geldim ufuktaki fırtınayı
Çünkü Tanrı yaradılışta üzerime üflemişti her şeyi görmezden gelebilme yeteneğini
Gule
black_sky
https://www.edebiyatdefteri.com/198862-yeiku-soyle-ki---/
Nesildaşım yazısında biraz bahsetti. ;))
Yanlış yere yazmışım ;))
Yinsani
Tabii diyeceksin, olmazlarsa olmazlar nelerdir diye soracağım düşüneceksin. Burada tamam demen lazım:)
İlk olmazsa olmazımız; klavye tabii ki:) kalem... çubuk, sivri taş(klavye niyetine, düz bir kaya ekran veya kağıt niyetine:))
Sondan sökelim yeikuyu...
5 mısra: Tanrı,Allah, ruh, töz, tin, ying yang, gök tegri, peygamber, kral, zeus, kleopetra, aşkın zirvesinde sesleneceğin sevgili bile olabilir, ortaçağın baskılayan ve dünyayı dini tanrı muhabbetini duayı vb vs kasvetli, çatık kaşlı, asabi bir olaya çeviren anlayışına ters; daha relax, daha tebessüm vari, gülünç, lakin nasreddin hoca misali düşündüren, yobaz takımı için urun kellesini diyeceği ifadelerin yanında, ilahiyatçıların teolojisini alıp yoğuran bir mısra...
4 mısra: bu yazıda da bahsettik mesela; coğrafya,nehir, toprak, dağ, menekşe, papatya, gül, aslan kaplan, yıldırım, göl, dere, ,.. edebiyatta doğadan yansımalar ve çağrışımlar olarak kullanılan kelimeler.
3. mısramız. matematik, geometri, tarih, (sayı olaral tarih) asal sayı, asal olmayan sayı:) sayı, miktar karşşılaştırma, beynimizin mantıksal alanına hitap eden ekonomi, geometri istatistlik gibi bilimlerin yansımalarını içereni ifadeler
2. ve 1. mısramız; şairin kapısı,ister en maharetli şekilde kullansın,süslensin püslensin isterse tekmeleyerek girsin kapıdan içeri yani şiire.. yani girizgah..
özetle baştan aşağı özetle;
1- şairin girizgahı
2-şairin girizgahı.
3- sayısal ifade, matematik
4-Tabiat-doğa yansımaları, çağrışımları, pastoral yani.
5-ruh, Tanrı dua, sesleniş .
Batı edebiyatı şiirinde gözlerimi kapasam bile aklıma gelmeyecek şiir türleri var, harbiden de aklıma gelmiyor, sone, sonat gibi şeyler:) bizim edebiyatımız da öyle, maniden başlar genelde, hecedir ekseri, muamma, rubai, lebdeğmez, destan, koşma, güzelleme....
örnek:
dalganı geç deryayla, boğulma,
at kendini uçurumdan yere çakılma,
altın orandan bahsederler durmadan
bir nehirde iki defa yıkanılmaz derlermiş
tanrım hep sen söyledin biz dinledik, sıra sende değil mi?
**
bura nire ora nire
şurası kimin burası kimin
iki ayak yetmez mi insana
rüzgara binip uçmak mı istersin
ruh ol ruh gibi yaşa gez dolaş tanrı katında
**
Adı Mete
Teoman oğlu, annesinin adı ne peki?
Onluk sistemi kullanmış orduda
Okları ıslık çalarken Asyada
Tanrım Anadolu sana emanet, unutma.
**
süt peynir zeytin yumurta
üretmezsen enflasyonu zıplatır boğaz işleri
insanda 32 diş varmış diyorlar
saydım dağlarını çenemin
Tanrım neden 32 diş vermemişsin bana
****
Köyde sen şehirde sen yolda sen handa sen
İklim iklim yedi kıtada sen varsın
Çiçekler sen kokar, güller sen gibi gülümser bir tanem
Tatlı sular gibi sözlerin, gökyüzü gibi bakışların
Tanrı meleklerini senden yaratmış anlaşılan...
**
yahnisi bahsi biraz böyle biraz şöyle işte...
pek akıl karı değil gibi,
niye uğraşırsın aslında di mi?
yeni icat çıkarma diyordu bir dizide eski kuşak yeni kuşağa:)
günaydın ve iyi günler efendim:)
eksik olmayın..
Gule
Evet ķöy ve yayla arası yaşam özlemek ve değişim tabanlı bir dirlikti.O na bir de paylaşım (imece) eklediğnizde yaşadığınız tüm sıkıntılar huzur ikliminde kayboluyordu.Buna hicret, göc kısacası devinim denebilir.Yani iki günün müsavi olnayacak.Ataleti ýasamımızdan atıp toplumsal adaleti sağlamak gerekir.
Şimdi ruh muvazenesi saglamamış toplum bireyleri olarak AVM kültürü ıçinde yuvarlanıp gidiyoruz.Özden uzak sözden uzak kendine yabancı insanlar...
Mevzu çoook uzun ...
selamlar
Yinsani
Özlemenin koşulu enerjiyi doldurup boşaltmak mıdır? Bilemiyorum üstad, adaleti sağlamamak için kırk takla atan bir yönetim biçimleri var, kendisi için istediğini başkasına kaptırmamak için yarışan bir dünyadayız. Mevzunun içinden her birey bir şekilde çıkıyor lakin labirenti andıran dünyanın içine fareleri koyandan yeni bir haber yok.
katkınız için çok teşekkür ederim.
eksik olmayın, saygılarımla..
Kuşkusuz bir yolculuktayız/sın,
Ne çağların bugüne getirdikleri
Ne geleceğin bugüne yükledikleri
Biz insanoğlunun küllünden geriye bireye ne anlatıyor nasıl bir ufuk çiziyor?
Sorunun cevabını herkes kendi yolculuğunda bir nihayete vararak elbet bulacaktır.
Eğer bir son var ise başlangıçların ve süreçlerin hiç bir anlamı kalmıyor bununla birlikte sona dair sorular sormakta yersiz bir meşgale düşündükçe huzursuzluğa iten bir zulme dönüşür.
Düşünce, tefekkür dünyasında her nesneye kendi zaviyesinden bakanlar için felsefeyle ne tek başına bugünün endişelerini gidermeye ne de bugünün Umutlarını yeşertmeye yetecek bir pencere bulmak güç, faydasız bir çaba diye düşünüyorum.
Özlemek kelime kökü itibariyle yazının özünü de kendi içinde deruhte ediyor manayıda en şık haliyle görenler için ifşa ediyor.
Öz - özle -özlemek !
Öz’den kopanlar ile Öz’den ayrılığın geçici olduğu şuurunda olanların dünya görüşleri belirliyor birlikte yaşama serüvenimizi…
Yolculuklarımız elbet öze vasıl olacaktır
Asl olan O gün özlemle kucaklananlar olmaktır
Tebrik ve sevgilerimle nesildaşım
Yinsani
sen o iştiyakı kaybetmeyenlerin döngüsünde seyrediyorsun özü. özlemlerin vuslatına nail olsun ne dim. benim döngü dışına çıkmam gerek:) bulursan bir sıvışacak alan haber et emi..sıvışalım, eriyelim, akalım alemlerin öz'üne özlemle..
eksik olma, ol daima..
y..'den...
Doğada doğaldık. Şehirde, doğa ve doğallığımızla bir yapıda olduk. Git gel, nere gidersen git ve gel bir şey fark etmesi için doğadan şehirlere vardığımız bilinci fark etmeliyiz. Ama insan doğumunu ve ölümünü bir ömür yaşar. Gerçekte bir kere doğup bir kere ölmüş olacağız ama düşüncesel olarak her an doğup her an ölürüz. Bu dünyadan evrene çıkar ve döneriz. Düşünce gücümüzle. Bu dünyada varlığımız evrende yokluğumuz. Yokluğumuzdan varlığımıza yeniden doğar. Varlığımızdan yokluğumuza geçerek yine ölürüz. Kendimize varmamız ve bilincimizle hareket etmemiz evrenin başlangıcından son anına yeniden var olmaktır. Canlı olarak hücrelerimizin bölünüp çoğalmasıyla kesintisiz olarak geliriz. Dünyada bir adım atmamız sonsuzluktan bir sona milyarlarca hücrelerimizledir. Bir vücut bağışıklığımızla nasıl sağlıklıysak bir dünya canlı oluşumuzla da öğle doğaya bir uyum içindeyiz bir toplum olarak da bir insanlık insanlara uyum göstermekteyiz. Eğer canlı oluşumuz yani ezelden evele canlı var oluşumuzda bir kesinti olsa bedensel ve psikolojik olarak o bir adımı atmakta sıkıntı yaşarız. Aşmamız ise hep düşünce edimimizle yani soyut olarak varlığımızdan yokluğumuza geçiş ve dönüşlerimizledir. Ayak izimiz yollarımız ise düşünce izimiz bu yazılardır. Bak birlikte varlıktan yokluğa yokluktan varlığa sonsuzluktan bir fikir sona vardık. İyi ki varsınız ve iyi ki vardık.
Naki Aydoğan tarafından 10.6.2023 11:59:20 zamanında düzenlenmiştir.
Yinsani
insan popülasyonun 9-10 milyar arasında sabitleneceği bir çıkarım. şuan 8 milyar gibi, etiketliyoruz, kaydediyoruz, teknoloji ile kolaylaştırıyoruz yönetimi lakin üstadım..
bireysel manada varlığın ve yokluğun, gelinecek gezilecek uygulanacak ve erişilecek metodların açmazlarına bir düşüşteyiz.
tanrı ölçümüne yeni zihin lazım, evren ölçümüne ve hayat akışımıza yeni bir hayal veya özlem. bir şeyleri özleyebilmeli insan. ruhani zevk veya iştiyaka nokta koymak üzereyiz.
zihin veya ruh kapasitemizi artıramayacaksak kendi içimize göçeceğiz.. nasıl düşünürsen öyle yaşarsın, nasıl yaşarsan öyle düşünürsün gibi ifadelerin ötesinde artık kendimizi karınca belgeseli izler gibi izliyoruz. sanki gözlerimiz yerinden çıkarmışız ve kendimize tutmuşuz gibi... afedersiniz; gözümüz kendimizi gördüğünde kim lan bu diye bir tepki veriyor sanki.. bu tepkiye bir etki yok artık ben bulamıyorum..
bir kral gibi tahta, bir pegmbaer gibi mağaralarda buda gibi doğada, taraftar gibi tribünde oturmuşuz izliyoruz, düşünüyoruz, ve artık olur olmadık her şeye gülüyoruz.. bu gülüş komiklikten değil artık her durumun birbiri ardına açmaza düşmesinden sanki..
konu konuyu açıyor... uzuyor.. bilmiyorum neden. nasıl bir döngü bu..
katkılarınız için teşekkür ederim üstadım.
eksik olmayın.
Demek ki zaman aynı zaman değil ömür ve yaşam değişiyor başka şeyler arıyor gönül güzel bir çalışma kutluyorum hocam
Yinsani
İnsan yedisinde ne ise yetmişinde de o dur derlerdi eskiler .
Bir çok değişimden geçse de enikonu özüne dönüyor genelde .
Çoğumuzun hayatı kıpırtidan ibaret gittikçe robotlaşıyoruz belki günün birinde yemek yerine kapsül gibi bir şeyler alıp yemekle de uğraşmıyacağız tabi o zamanı kendi adıma demiyorum gelecek nesiller için düşündüm uzay çağı gibi bir şey kimbilir!
Hayatın anlamını çözenler sanırım bu kadar çok kaos yaşamıyordur.
Anlam kavramının mânâsını yitirdiği bir çağda yaşıyoruz.
Satırları okuyoruz ama sadrımıza işlemiyor.
Çoğu insan kendi fikrine yakın bulduğu yazıdan etkilenir ya da ilgilenir, oysa globalleşen dünya da o kadar farklı bilgiye ulaşma imkanı var ki bilgiye kolay ulaşmak hissetmeyi güçleştiriyor.
Eskiden yerde bir kağıt parçası bulduğunuzda cevher bulmuş gibi okurdunuz ama şimdi bir açıyorsun geogle u binlerce bilgi hangini okuyacağını şaşırıp ya işinize geleni okuyorsunuz ya da vazgeçiyorsunuz.
Zaman öyle hızlı değişiyor ki bu süreçe uyumu yakalayabilmek için insani bir özellik olan hislerinizi kaybediyorsunuz.
Yani bilmemek mutluluktu sanki..
Uff kafamda bir sürü deli soru uyandırdı bu yazı ve kafam karıştı neyse uzatmadan tebrik ediyorum gün yazınızı ..
Yinsani
Hayatın anlamını çözenler? hiyerarşik kafa bel ayak üçlemesinden öteye geçemiyor ki.
en büyük handikabımız dediğiniz gibi, bilgi var ancak olanak yok, çok çeşitli düşünülen ancak gittikçe tek elleşen piyasada kitabına uydurmakla yönetiliyoruz. kültürler birbirini takip ediyorbiri biraz öne geçince fetih ve gasp talanına yöneliyor, bahane sonradan uyduruluyor. 4 0 yılda bunları gördük.
olanaklar halka yansımadığı sürece bir anlamı yok devlet ve sosyal kurumların, camiler cemevleri kiliseler bilginin yayıldığı yerdi, lakin onlar da çok geride kaldı, her toplumda yönetim ve sosyal tabakalaşma birbirine benzer. antik dünyada mısır piramitleri ile aztek inka piremitleri veya tapınaklarının birbirinden habersiz ama aynı zamanlarda yapılması ile günümüz dünyasında ki imar faaliyetlerin farkı olmadığı gibi günümüz dünyası daha kalabalık olunca...:))
sonu gelmiyor ki düşünmenin... gel de kafayı yeme :))
eksik olmayın, teşekkür ederim.
Öyle bir soru soruyorsunuz ki?..Cevaplamaya kalksak soru soru içinde, cevap cevabın ..Kitap yazmak gerekir her halûkârda.Sizin de dediğiniz gibi kırklı yaşlar feylosofluğa adım çağları..Değişime uğramak gayet normal.Çeşitli açılardan hayata bakmak bu yaşlarda mümkün.Bir nevi kalp gözü devreye giriyor.Kutluyorum zirvede otağ kurmuşluğunuzu.Üstadı selamlıyorum.Sağlıcakla.Saygıyla.
Yinsani
eksik olmayın, teşekkür ederim.