- 231 Okunma
- 3 Yorum
- 2 Beğeni
SON MEKTUP
Gizlendiğim evin penceresinden, aşağıda kalan otobanı görebiliyorum.Gördüğüm arabalarda ne hayatların hikayesi var merak ettiğim oluyordu bazen.Hangi arabadaki kişi ya da kişiler benim gibi telafisi mümkün olmayan pişmanlık yangınıyla dolaşıyor acaba.Penceremdeki tülün arkasından her baktığımda bunları düşünüyorum.
Ben Talat,otobanın kenarında bir tepeye yapılmış iki evden daha gösterişsiz olanında kalıyorum.Bu evin arka tarafı yani benim kaldığım odanın olduğu taraf otobana,evin ön tarafı ise düzlük İç Anadolu bozkırına bakıyor.Buraya geleli on üç gece olduğunu anımsıyorum. Çünkü geçen zaman bana ait değil sanki.Ben nefes alan ve zamanda bir anda takılı kalmış bir mahkumum. Ceza evine girmeden içimde esen sıcak rüzgar damarlarımla tüm vücuduma dağılırken ben kendimi hapis etmişim.Üstelik müebbet.Benim için geçen zamanın bir önemi yok çünkü bu hapislik sonsuzluğa giden bir yol benim için.Zaman geçmiş geçmemiş ne fark eder.
Kurbanımın günahkarın birisi olduğuna inanarak son nefesindeki yalvaran, masum bakışı,şimdi hafızamdan silinmezken,o beynine doğrulttuğum tetiği çekerken de vazgeçmekten korkmuştum. Çünkü onu öldürmeseydim o beni öldürürdü. Bu kurşunun benim son şansım olduğunu bana Süha söylemişti.Süha beni buraya getiren,saklayıp kollayan kişi.Onunla da mahalle kahvehanesinde tanışmıştım.
Altı ay oluyor yine iş bulamamış eve dönüyordum. Kahvenin önünden geçerken bizim Hamza “gelsene Talat bir çay içelim” dedi.Ben ısmarlarım demeyi de unutmadı.İş bulamamam mahallede yarı alay yarı şaka konusu olmuştu.Mahallenin okuyan üç kişisinden biriydim. Birisi doktor oldu.Ali şimdi bir devlet hastanesinde üç kez darp edildiği halde ideali uğruna çalışan çok iyi bir doktor.Mahalleli okudu da dayak yiyor deyip zavallı olduğunu utanmadan konuşuyor. Oysa ki insan ve vatan sevgisiyle çalışan iyi yürekli bir savaşçı o,benim gözümde.Bunu mahalleliye anlatamasam da iki dostumdan biri o benim. Diğer dostum mahallelinin acıyarak baktığı okuyan ve okulda velilerce ve de öğrencilerce hor görülen öğretmen Taha. Mahalleye yakın bir okulda öğretmen olan Taha içinde eski arkadaşlarımızın da velisi olduğu çocukları okutuyor. Ama küçüklüğünde zayıf ve güçsüz olduğunu,dayak yediğini çocuklarının yanında konuşan,dalga geçen eski mahalle arkadaşlarımız çocuklarının da öğretmenlerinin saygınlığını yok saydığını biliyorlar mı acaba?Biz üç okuma meraklısı,okumayı sadece para kazanmak için değil dünyadaki var olanlarla ve var olmuş geçmişimiz hakkında bilgimiz olsun,kendimizi donanımlı yapalım,söyleneni araştırıp akıl süzgecinden geçirebilme yetisine kavuşalım,dünyayı ve insanları anlayalım ve de onlara bir katkımız olsun diye okuduğumuzu anlatamadık kimseye.Mahalleliye göre boş işlerdi bunlar. Bak biz paranın alasını kazanıyoruz diyerek en çok benimle dalga geçerlerdi. Ben de Uluslararası İlişkiler mezunuyum.Kahvenin önünden her geçtiğimde “eee devletler ne durumda “diyerek sesi çıkmayan bana gülmeyi de ihmal etmezlerdi sağ olsunlar!Ben okul bitince eniştemin akrabasının şirketinde çalıştım. Fakat çok çalışıp,az maaş almam,bunun yanında zamanla da maaşın gecikmesi faturaların birikip sıkıntı yaşamamdan dolayı hakkımı savununca kapının önüne konuldum.Kapı kapı iş aradığım ,borç batağında debelendiğim günlerdi Hamza’nın beni kahveye çağırması.
Kahveden içeriye isteksizce girdim. Girmeseydim “vay okudun da büyüdün mü ?Bizi hor mu görüyorsun “diyerek dalga geçeceklerdi.İçeride iki yabancı adam vardı.Birisi Süha’ydı.Kolsuz İrfan’nın yanında gizli bir şeyler konuşup bana bakıyorlardı.Kolsuz İrfan kirli işlerin adamıydı çok yaklaşmak istemesem de dört ay önce bulaştım ona. Annem beni kendi başına, temizliğe giderek ve babamdan kalan emekli maaşıyla okuttu.Beş kardeştik ve okumak isteyen tek bendim.Benim için çok şey yapmış olan anneme yük olmamak için borçlanarak yeni düğün yapmıştım.Abilerim de kendi yağında kavrulan insanlardı.Ablam ve eşi ise zaten maddi olarak iyi durumda değildi.Kimseye yük olamamak için kendi imkanlarımla orta okuldan beri sevdiğim Birgül ile evleneli yedi ay olmuştu.Tabi o zaman çalışıyordum.Ama dediğim gibi kovuldum.Taksitleri yatıramaz,faturaları ödeyemez oldum. Annem kredi çekmek istedi ama ben istemedim. Zaten kadın çok çekmişti ve lenf kanseriydi.Masrafları vardı kendince.Bir gün nur yüzlü annemin ölümü ailemizi acıya boğdu. Bunalıma girmiştim.Borçların büyüdükçe büyümesi her anını bana ve kardeşlerime adamış annemin hasreti beni hayata küstürüyordu.Dünyada bir hiç gibiydim. Kocaman bir hiç.İşe yaramaz,yetersiz,beceriksiz biri gibi hissediyor ve yemeden,içmeden,az uykuyla ayakta durmaya çalışıyordum. Sabaha kadar bilgisayarın başında şirketleri araştırıp öz geçmiş gönderiyordum.Artık alanımdan iş aramaya değil her hangi bir iş aramaya da başlamıştım. Annemin hevesle,gururla okuttuğu,bazen tüm gün çalışıp yorgun eve geldiğinde beni ders çalışırken görünce onurla ve sevgiyle bana baktığı aklıma geliyor,utanıyordum.Bir garsonluk,bir tezgahtarlık bir de anketörlük işi buldum ama geliri benim borçları ödemeye yetmezken annemin hayal kırıklığına uğradığını hissediyor,içim acıyordu.Üniversite bitirip bu işlerde çalıştığımı öğrenen üstlerim ve iş arkadaşlarım ise beni hor görüyor,ben de buna dayanamıyor işten ya atılıyor ya da çıkıyordum.
Beni Hamza’nın kahveye davet ettiği ,Kolsuz İrfan’ı,Süha ve tanımadığım adamı gördüğüm günden dört ay öncesinde Kolsuz benim borçlandığımı duymuş mahallede yürürken yanıma yaklaşmıştı. Hemen bir bahane bulup kaçmak istedim. Bu adamı küçüklüğümden beri tanır ve kötü namından dolayı hiç sevmezdim.Kolsuzun omzuma dostane görünen ama sertçe koyduğu elinden bir kurtulabilseydim bahane bulurdum.Adam bir doksan boyunda,iri cüsseli,kuvvetli,sert bakışlıydı. Mahallede korkmayan yoktu.Gençliğinde üç adamı aynı anda dövebilirdi şimdi dirsekten kesilen kolu ve yaşlandığı için bunu yapamasa da korkusu yetiyordu. Zira kirli işlerdeki adamlarının ne yapacağı belli olmazdı.Omzuma koyduğu elden kurtulmaya çalışırken borcumun olduğunu duyduğunu,bana yardımcı olabileceğini kibar olmaya çalışarak anlattı. O gün onu atlattım.Tam bir ay peşimde sevimli görünmeye çalışan,dost olduğunu gösterme çabasında olan Kolsuzu her defasında “ben hallederim” diyerek ret ettim. Bir gün iş aramadan geldiğim de beyaz eşyaların parasını ödeyemediğim için icracı geldiğini, eşimin ağladığını görünce Kolsuzu bulmaya kahveye gittim. Tabii ki her zamanki masasında oturuyordu.Yanına gidip yardım edip edemeyeceğini sordum. Dünden hevesli akbaba beni tefeciye getirdi. Tefeciden borç aldım. Bir de böyle bir batağa girdim. Yapmamam gerekirdi.Ama o an elimden gelen sadece bu olduğunu düşünüyordum.İş arayınca bulacağıma kendimi inandırdım ve borcumu tefeciye de öderim sandım. Tefeci borcunu istemeye başladığı,iş arayıp bulamadığım o gün kahvedeki kolsuz,tanımadığım adam ve Süha ‘yı görüp ürperdiğim gün sonumun geldiği gün oldu.
Borçlanalı dört ay olmuştu.Kolsuz o yardım sever halini bırakmış,tehditkar halini göstermeye başlamıştı.Kahvede yanıma oturup,yarı tehditkar yarı ikna edici ve yarı dostane görünmeye çalışarak beni Süha ve bir daha görmediğim adını da hatırlamadığım o adamla tanıştırdı.Süha zayıf,kısa boylu,çenesi laf yapan biriydi. Bana dostça yaklaştı. Gerçi Kolsuzun tanıştırdığı adamdan hayır gelmezdi ama adamın dilinden bal damlıyordu. Süha her gün mahallede karşıma çıkıyor Kolsuzdan ve onun çok fena olduğundan,aslında ondan korktuğu için yanında olduğundan bahsetti. Beni avlamaya çalıştığının farkındaydım ama hayır demeyi çok iyi bilmiyordum.O bana yaklaştıkça bir bahane bulup uzaklaşıyordum.Ama adam damdan atsan bacadan düşüyordu.Bir gün tefeciler beni bulup bir depoya getirdiğinde Süha ve Kolsuz da yanlarındaydı. Aklıma gelen başıma çoktan gelmişti.Tehditlerle,dayakla ve yalanlarla ikna edildim. Yalan olduğunu iş işten geçince Süha kahkahalarla yüzüme fırlattı.Yalan olan elime verilen silahla üç genç kız,iki kız, bir erkek çocuğuna tecavüz ettiğini söyledikleri adamı vurmamı istemeleriydi.Onu öldürmezsem karımı ve ağabeylerimi öldüreceklerini söyleyerek tehdit ediyorlardı. Tecavüzcü dedikleri ve beni de bu adama ders vermem için ikna ettiklerinde çoktan elimde silah adamın karşısındaydım.Adama karşı öyle dolmuştum ama masum bakışlarını görünce vazgeçmek istedimse de öldürmezsem beni ve aileme zarar vereceklerini,çok belalı düşmanları olduğunu ve de onu öldürürsem borcumun silineceğini söylediler.Borçlarım için tehdit edildiği m ve bir tecavüzcüye intikam beslediğim için o tetiği çektim.Apar topar şimdi olduğum eve getirildim. Süha buraya gelince gerçeği anlattı.O vurduğum adam benim gibi borç batağına batmış zavallının biriymiş.Süha bunu bana gülerek anlatması da sinirlerimi bozsa da yapacak bir şey yok.Pişmanlıklarımla ve özlemlerimle baş başayım.
Yazmaya başlayalı üç gün oluyor.Bugün Süha bana yemek getirdi.mutfağa girdi ve o an ani verilmiş bir kararla ekmek bıçağını arkadan sırtına sapladım.Ardından o sinsi ve küstahça gülen yüzüne defalarca bıçakla saldırdım.Artık soğukkanlıyım.Ne oldu bana bilmiyorum.İnsanlar benim için çok sahte ve hayat yaşanılası bir yer değil gibi geliyor.Süha’nın telefonundan eşimi aradım ve ailesinin yanına gitmesini ve çok dikkatli olmasını söyledim.Sonra da polisi arayıp yerimi bildirdim.Benden geriye külçe gibi bir vücut,yanıp kavrulan bir yürek ve kocaman bir boşluk kaldı.Şimdi Süha’nın silahıyla vuracağım kendimi.Baş ucumda bulacakları bu mektuba şunları da eklemek isterim.Pişmanlıklarım,özlemlerim ve hayallerimle ölüyorum.Ayrıca son sözüm“insanlar bizi okuduğumuza pişman ederken buna neden olanlar ;bize bir gün muhtaç olacaksınız”.
ÇİĞDEM KARAİSMAİLOĞLU
MAYIS/2023
YORUMLAR
çok sürükleyiciydi,okurken nereye bağlanacak sonra ne olacak diye düşünerek okudum...tebrikler
Çiğdem Karaismailoğlu
pür dikkat bir sahnenin tozunu yutuyormuşum gibi okumak değilde izliyormuşum yada yanlarinda gölge gibi dolaşıp yaşiyormuşum gibi hissettim,çok etkileyici bir yazı konusu zaten iç sızlatandandan kutluyorum güçlü kalemi
Çiğdem Karaismailoğlu
Selam ve saygıyla...
var ol canım arkadaşım benim
özlemişim kalemini
tüm sevgimle can dostum
Çiğdem Karaismailoğlu
Sonsuz sevgimlesin.