- 182 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
CİSMANİLER 2-Bitkiler 3- Cansızlar
Cenab-ı Hak’kın yarattığı bu tür cismanilerin akılları ve şuurları yoktur. Ruh sahibi de değildirler. Fakat o kadar şuurlucasına hareket ederler ki, daha doğru bir ifadeyle hareket ettirirler ki, hayret etmemek mümkün değildir. Her şeyi ince ince ayrıntısına kadar hesaplayan Yüce Yaratıcı öyle bir sistem kurmuş ki akıllara durgunluk veriyor. İnsanın ihtiyacı neyse ona onu sunmaktadır. Mesela, mevsim kış olur, insanın C vitaminine ihtiyacı artmıştır, çünkü soğuk vücut direncini düşürmüştür. Hemen C vitamini takviyesi elma, portakal gibi birçok meyve ve sebze imdada gönderilir ve bizlerde afiyetle yeriz. Mevsim bahardır; havalar yavaş yavaş ısınmaya başlamıştır. Üzerimize bir rehavet çöker, uyuşukluk vardır. Kan tazelenmesi veya sulanması gerekmektedir. Derhal imdada erik, ardından da kiraz yetişir. Mevsim yazdır, havalar bunaltıcıdır. Ter yoluyla vücudumuz çok su kaybetmiştir. Ve Allah’u Teâlâ yine tek yardımcımızdır. Bizlere sulu şeftalileri, karpuzları, üzümleri gönderir. Burada kısaca ifade etmeye çalıştığımız sayısız nimetlerini hep biz aciz, günahkâr kullarına sunar "Afiyetle yiyin için" der. Bizlerden tek istediği O’na layık kul olmaktır.
İnsanların ekseriyeti gündüzleri ayakta, yani işlerinde veya uyanık halde bulunduklarından, dünyada oksijen ihtiyacı artmaktadır. Yüce Yaratıcımız her zaman olduğu gibi yine öylesine hassas, dengeli, harika bir şekilde ayarlamış ki, bitkiler havadaki kirli hava olan karbondioksiti emer ve yerine insanların temiz hava alması için oksijen üretirler. Gece ise bunun tam aksi oksijen ihtiyacı azaldığından bunun tam tersi gerçekleşir. Ne harikulade bir denge, bütün bitkiler, insanın emrine sunulmuş bir şekilde Allah’ın emrine itaat ediyorlar.
Ayrıca bitkiler dünyanın dört bir tarafında yayılıp çoğalmak kabiliyetiyle de Allah’a dua ederler. Hem Allah’ın emrine uymanın hem de insanları doyurma ve gıdalandırma zevkini tadarlar. Ve ellerini, yani yapraklarını gökyüzüne çevirerek fıtri bir şekilde Allah’a dua edip, ibadette bulunurlar. Buna karşılık Cenab-ı Hak’da bu halis duaya karşılık onların rızıklarını ayaklarına getirir. Cenab-ı Allah çamur gibi bir topraktan onların gıdalarını verip şurup gibi dallarına meyveler takarak, ağaçların isyankâr insanlar karşısında ezilmemesini sağlayarak, insanlara ibret olsun diye adeta "İşte budur mükâfatı benim halis kulumun" dedirtir.
Acaba bu şevk içerisinde çalışan bitkilerin bu durumundan kaçımız ibret alıyoruz da kendimize çeki düzen veriyoruz? Bu bakımdan, bitkilerin halis, samimi gayret ve şevkli çalışmasını kendimize rehber yapmalıyız.
3- Cansızlar
Cismanilerin üçüncü gurubunu ise cansız varlıklar oluşturmaktadır. Cansız varlıkların ise hayat yönüyle hiçbir etkileri yoktur. Ne hisseder, ne yaşar ne de ruhları vardır. Fakat sanılmamalıdır ki, lüzumsuzdur, abestir, boşuna yaratılmışlardır.
Dağ, taş, toprak, güneş, ay ve benzeri her şey cansızları oluşturur. Bunların lüzumsuz olduğunu kim iddia edebilir? Kim bunlar vazifesiz diyebilir? Kim bunlar görevini yapmıyor, bunlar ibadet etmiyor diyebilir? Kimse diyemez, çünkü onlar hakkıyla verilen emirleri uyguluyorlar. Hem de bunu yaparken tam bir şevk ve lezzet alırlar.
Bazen düşünüyorum da, ay diyorum şimdi olduğundan biraz daha yakın veya biraz daha uzakta olsaydı med-cezir denen gel-git olaylarının şiddeti ne kadar olurdu? Emin olun ki, çok müthiş olurdu ve bütün kara parçaları günde bir-iki kez sular altında kalırdı.
Ya güneş diyorum, dünyamıza uzaklığı yaklaşık 150 milyon kilometre değil de daha uzak olsaydı veya daha yakın olsaydı ne olurdu? Cevabı çok basit; uzak olduğun da hiç bir canlı yaşayamazdı, çünkü donardık. Yakın olduğun da ise yanar kavrulurduk.
Cenab-ı Hak tarafından Güneş’te her an binlerce hidrojen bombası patlatılmaktadır. Bir hidrojen bombasının, Hiroşima’ya atılan atom bombasından iki bin misli daha şiddetli olduğu düşünüldüğünde, muhteşemlik daha iyi anlaşılıyor.
İlim adamlarının tespitlerine göre, Güneşin merkezindeki sıcaklık 15 Milyon santigrat dereceyi bulmaktadır. Burada oluşan zincirleme termonükleer reaksiyonlarla her saniye 616 milyon ton hidrojen, 612 milyon ton helyuma çevrilmektedir. Bu hesaba göre arzımızın sobasının bir günlük masrafını 53. 222. 400 milyon ton hidrojen olarak tespit edilmiştir.
Bu soba her gün yanmakta ve bizleri bedava ısıt maktadır. Bizi ısıtmakla kalmayıp, yediğimiz meyve ve sebzeleri de bedavadan pişirmektedir. Bununla da kalmayıp bizleri ücretsiz aydınlatmaktadır. Bu termonükleer reaksiyonlar neticesi her metrekare yüzeyinde 64 milyon watt enerjiyi dünyamıza gönderen güneş, bundan başka Samanyolu merkezi etrafında saniyede 250 kilo metre hızla gezegenleriyle birlikte süratli bir seyahat yapmaktadır.
Güneş ve gezegenler ifade edildiği gibi her saniye müthiş sürat yapmaktadır. Fakat bizler en küçük bir gürültü veya sarsıntı hissetmiyoruz. Acaba hiç düşünüyor muyuz, bunu bize kim hissettirmiyor?
Kâinatın yaratılışından günümüze kadar, ilim adamlarının ifadesine göre yaklaşık 15-20 milyar yıl geçmiştir. Bu süre içersinde akılsız, şuursuz bu yıldız ve gezegenler acaba birbirine ve özellikle dünyamıza niçin çarpmamıştır? Yoksa her bir gezegenin direksiyonu ve onların başlarında da birer şoför mü var? Hoş öylede olsa pek bir şey fark etmezdi çünkü ehliyetli ve akıl sahibi şoförlerimizin yaptıkları trafik kazaları ortadadır. Bütün bunlar gösteriyor ki, kâinat ve içindeki varlıkların hepsi tek elden idare edilmektedir.
Acaba dünya ekseninin, yörüngesinin düzlemine göre niçin 23 derece 27 dakika eğiktir? Bu eğiklik ne sağlamaktadır? Mevsimlerin oluşmasını sağlamaktadır. Acaba 23 veya 24 derece olsaydı, mevsimler oluşmaz mıydı? Hayır, ideal anlamda oluşmazdı. Peki, bu eğikliği dünyamı ayarlamıştır? Yoksa kâinat uzay konseyi mi ayarlamıştır!!? Yüz bin defa hâşâ. Bunları ayarlayan her şeyin tek sahibi Yüce Allah’tan başkası değildir.
Bunlara benzer daha birçok örnek verilebilir. İşte bunca cansız diye nitelendirilen varlıkların her biri kendi hal ve lisanıyla kendilerine verilen görevleri hakkıyla yapmakla duasını yapıp, Yüce Yaratana karşı halis bir kul olmanın mutluluğunu yaşarlar.
Görüldüğü gibi ruhani olsun, cismani olsun her bir varlık kendine düşün görevi hakkıyla yerine getirmektedir. Hal böyle iken akıllı, şuurlu, irade sahibi olan insan ne yapmaktadır? Gerçek manada kendilerine verilen vazifeyi hakkıyla yapıyorlar mı? Yoksa "Tin Süresinin, beşinci ayetinde" ifade buyrulduğu gibi umursamaz davranarak "Aşağıların aşağısı mı?" oluyorlar. Oysa böylesine üstün vasıflarla donatılan bir varlığın, böyle aşağılarda sürünmesi çok acı ve üzüntü verici bir durum değil midir?
Aslında akıl ederek düşünsek, Allah’u Teâlâ bizleri hayvan olarak da yaratabilirdi. Ağaç hatta taş bile yapabilirdi. Fakat hadsiz şükürler olsun ki, insan olarak yaratmıştır. Bu az bir nimet midir? Bu açıdan bir prensibi burada hatırlatmak istiyorum. " Her nimet bir külfet karşılığıdır. " Bu bakımdan her nimet şükür ister. Şükür edilmezse nimet elden kaçar gider. Elimizde elem ve kederden başka bir şey kalmaz.
Ahmet TULGANER
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.