- 280 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Başka Bahar
"Başka Bahar" Hakkında
Okuma Notları
"Başka Bahar" Yazar Rumeysa Topal’ın ilk kitabı. 2021’de, Eşik Yayınları etiketiyle okurlarıyla buluşturulmuş. Elli öykünün yer aldığı kitap, yüz on iki sayfa hacmindedir. Ayrıca genç Yazar Rumeysa Topal, Mostar dergisinde de yazmaktadır. Daha çok Ankara ve taşrasında geçtiği anlaşılan sahici, kültürel ve dini hayatı da içine alacak şekilde, insana dokunan öyküler diyebiliriz. Öyküler, dini hassasiyetlerle daha çok manevi yöne hitap etmektedir. Tasavvufî geleneğimizde olan inanç, gelenek ve kimi ritüeller öykülerde yer almaktadır.
“Sümbül, leylak, zambak, papatya, narçiçeği” gibi üzerinde baharı taşıyan onlarca elbise giyiniyor satırlar. Öykülerde hep bir bahara ermişlik ve bahara ulaşma ve mülaki olma arzusu yatmaktadır. Yazarın dediği gibi, insanın ömrü gibi mevsimlerde gelip geçecek ve toprak da illaki ihrama girecektir. Bunun gibi her şeyin bir nihayetinin olduğu vurgusunun yanında, anlatım genel olarak pozitif bir çağrışımla yol almaktadır.
Öyküler daha çok tek karakter üzerinden ele alınıp işlenmektedir. Okur nezdinde sahici, yaşanmışlık içeren, kişi portreleri çizilmiş hissi uyandırmaktadır. Kişilik tahlillerinin daha çok önde olduğunu söyleyebiliriz. Başka bir ifade ile olay örgüsü olan öykülerden değiller bunlar. Öykülerde daha çok dış anlatıcı olsa da öykü kahramanı üzerinden konular işlenmektedir. Hatta yaşlı bir kahramana yoldaşlık yapan bir asa (baston) ağzından anlatılan öykü bile vardır. Bu öykü, “Uğurlu Olsun” (sayfa 86) ilginç bir dil ve anlatımla ele alınmaktadır. Öyküler de geçen mekânlar ve yer isimlerine göz atacak olursak: “Ankara, Beypazarı, Hacı Bayram-ı Veli Türbesi, Kesikbaş Türbesi (Beypazarı), Sultan Nasuh Paşa Hanı (Beypazarı), Ortaçeşme, Tih Çölü yanında Mekke Medine, Kâbe, Ravza-i Mutahhara, Kubbetü-l Hadrâ, Mescidi Nebevi” gibi birçok kutsal mekânı da ekleyebiliriz.
Kültürümüze dair, “göz hakkı, bazlama, gözleme, açılıp kurutulan kayısılardan yapılan hoş-âb, yer yatakları, beyaz yaşmaklı teyzeler, çeşme başlarında aranılan kalp ritmi, ceylanlı duvar halıları olan evler, kanaviçeler, bohçalar, kıssadan hisse ve menkıbe anlatanlar, cezbeye gelip âh edenler, hû zikrinde olanlar, sekînet ehli olanlar, tevhid ile masiva tozunu silenler, yüzlerine Fatihalar sürenler, nisap miktarınca zengin olanlar, musâfaha edenler, kudemâlar, kalp rabıtası, Hikem-i Ataiyye, Mektûbât-ı Rabbâni, Şâzeli Duası, Şakku-l Kamer, Kuddûsî Hazretleri, Halvet-i Sultan, Büceyr-i Beşir, Miskinler Tekkesi” gibi tasavvuf ve dini anlayışımızda olan birçok olguya, değere öykülerde yer verildiğini görmekteyiz.
Öykülerde en çok beğendiğim bölümlere bir göz atacak olursak; “İhtiyarlık, hızdan haz alanların çağında, yavaş olabilmektir” (sayfa 26), “Anneler hep sevdiklerinin üzerini örterler” (sayfa 53), “Onlarca kişinin oturduğu ama hiç birisinin yaşamadığı bir bina”, “Kendini bilmek için değil kibrini bilemek için gelen insanlar” (sayfa 63), “Aile serasında büyüyen goncalar, gurbet bahçesinde keşfedilmek için bahçıvanlarını bekliyordu” (sayfa 63), “Hastalık, ömür saatine kurulan bir uyandırma alarmıdır” (sayfa 74), “Modern israf platformu sosyal medya” (sayfa 79), “Yaşlandıkça camideki yeri belirginleşmişti” (sayfa 87), “Görmek, gönlün ziyafetiydi/ eylemiydi” (sayfa 92) Gibi örnekler verebiliriz.
Yazar, kimi bilgi kırıntılarını da okurlarıyla paylaşır bir taraftan. “İpek Yolu’nun incisi Beğ Bazarı’dır. (Beypazarı) ve hoşafın, hoş-âb’dan geldiğini de öğreniyoruz bir taraftan. Bunlarla birlikte günümüzün kelimelerinden, “distopik, DNA motifi, 47. kromozom, persona non grata, marketlerdeki taze enflasyon” gibi bazı ifadeleri de görmekteyiz. Korona dönemi gibi daha çok yakın tarih anlatımlarını da buna dâhil edebiliriz.
Kültürümüzde olan kimi alıntılara da yer verilmektedir. “Yattım Allah kaldır beni/ Nur içine daldır beni/ can bedenden ayrılırken/ iman ile gönder beni”, “Kime ki Kâbe nasip olsa Hüdâ rahmet eder/ Her kişi hanesine sevdiğini davet eder” (sayfa 34), “Beni hor görme kardeşim/ sen altınsın, ben tunç muyum?/ Aynı vardan var olmuşuz/ Sen gümüşsün, ben sac mıyım?” (Âşık Veysel - sayfa 44), “Himmeti üzerimize sâyebân (gölgelik) olsun”, “Marız (hasta) olmayana derman olunmaz, talep kılmayana ihsan olunmaz” (sayfa 74) gibi kimi özlü sözler, öykülere ayrı bir anlam ve değer kattığını söyleyebiliriz.
Kaygılarla tasalarla beşik gibi sallanan bir dünyada yaşıyoruz. Nefsimiz başta olmak üzere sıkıntılar, galat-ı meşhurlar, eziyetler, şeytan ve yancıları gibi daha neler nelerle mücadele ediyoruz. Yürek çekmecesi gün gün dolan insanın kırılganlıkları, hüzünleri, acıları böylelikle artıyor maalesef. Zaman denen hoyratlık insanın üzerinden hem bir silindir gibi geçip hem de âhlandırıyor. Yetersizlikleriyle tartılıyor bütün insanlık. Ama bu güçlüklerden manen felaha ermek, dinimizin öğretileriyle, ritüelleriyle, vahdet ve baki hayat anlayışımızla düzene sokuluyoruz bir anlamda. Motivasyon ve manen güç kazanıyoruz.
Öykülerde daha çok bir kahraman veya en fazla iki kahraman vardır. Hatta bazı öykülerde kahramanlar gizlenmiştir. Öykü kahramanlarına bir göz atacak olursak; “Sümbül, Mustafa Efendi, Ayşe Teyze, Hacı Hüseyin Bilici, Elife Teyze, Bakarız Dede, Hacı Zahit, Gülizar Teyze, Ahmet Bey, Arif, Kemal Bey, Kalaycı İrfan Usta, Feyzi Efendi, Fatma Teyze, Yavuz Amca, Hacı Lâl Amca, Gülşen Abla, Asuman Hanım, Nermin Hanım, Hamdi Bey, Âlim, Asaf, Fazıl, Faruk, Şengül Hanım, Şükrü Bey, Hürmüz Teyze, Hikmet Efendi, Mazlum, Sefer, Nasuh” gibi sıralayabiliriz.
Özellikle köy, kır ve taşra imkân kısıtlılığının yanında bireyselleşme dozunun daha az yutulduğu ve akraba, arkadaş, dost, mahalle kültürü iletişiminin daha iyi olduğu yerlerdir. Sosyal hayatta imece kültürü daha çok belirgindir. Bu öykülerde bir anlamda hem eskinin hem yeninin yaşam alanı bulduğu, geçişkenliğin daha çok hissedildiği yerlerdir. Sedirden kanepeye, minderden koltuğa, heybeden valize geçişin başlangıç noktaları gibidir adeta.
Mamafih, öykülerde dini, sosyal ve içtimai hayatın konu edindiği kısa, samimi ve kendini keyifle okutan, ekzajereden uzakta, munis öyküler olduğunu söyleyebiliriz. Anlatımdaki iç gerçeklik ve dış gerçeklik arasında bir uyuşma ile beraber, daha çok aklın patikalarından süzülüp gelmekte ve su gibi yolunu bulmaktadır. Öykülerde komşuluk, mahalle kültürü, okul, yurt, yolculuk, kocasından yana yüzü gülmemiş ablalar, yaşından yorgun, yaşından telaştı amcalar ve teyzeler gibi çokça hayatın içerisinden konular işlenmektedir. Bir taraftan da öyküler de bahar olgusu bitişik nizam yolunu almaktadır. Bundan kelli kitaba “Başka Bahar” ismi verilmiş olduğunu düşünebiliriz. Somutta ve soyutta, görünende ve ruhta, âfâkta ve enfüste bir bahar işlenişi... İyi okumalar.
İlkay Coşkun
31.05.2023
YORUMLAR
İsim olarak hiç yabancı gelmedi, genç bir yazarmış kardeşimiz. Daha ileride daha uzun daha sağlam eserlere de imza atacaktır inanıyorum ki... Kutlarım...