- 862 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
KOYUNLARIN SESSİZLİĞİ
(Türkçe dublaj)
Türü: Dramatik komedi.
(Bu filimde reklam amaçlı ürün yerleştirme yapılmamaktadır.)
Gerçek hayat hikâyesinden uyarlanmıştır
Film başlıyor!!!’’
Lütfen cep telefonlarınızı kapalı konum da tutunuz…. İyi seyirler…….
TARİH:28 Mayıs 2023 /SAAT 23.14 BATİNGAM SARAYI LONDRA.
- Mariaa! Sebastiaan! Mariaaa!! Nerede şu hizmetçi ile uşak yahu, SEBASTİAAANN!!!’’
Uşak Sebastian, hızla çalışma odasının açık olan kapısından içeri girerken bir taraftan da gömleğinin ön düğmelerini iliklemeğe çalışıyordu.)
-Geldim kralım geldim. Buyurun, emredin.
- Nerdesiniz ya!’’Deminden beri ayakta dikilmiş size sesleniyorum, duymuyor musunuz beni?!’
-Mutfaktayız kralım.
- Mutfakta mı?!’’ Ne işiniz var mutfakta? Hem senin üstün başın niye dağınık?!
-Şeey!!’’ kralım.
-Ne şeyi! Ne oldu?’’ söylesene be adam.
-Efendim, hizmetçi Maria, geçen sene vefat eden anneniz kraliçe II.Elizahbet ve evvelki sene ölen babanız, Edinburg Dükü, Prens Philips için mutfakta helva yapıyor.
-Helva mı?’Ne helvası? Helva nedir?!’’
- Efendim, ölmüş insanlar için, yağı, unu ve şekeri karıştırıp, kavurarak yapılan bir tür tatlı. Maria da o helvadan yapıyor..
-Ölmüş insanlar için mi? İlginç!’’ İyi de, İngiliz mutfağında böyle bir tatlı yok ki, Maria nereden öğrenmiş bu helvayı?!’’
-Sayın kralım, Maria, gazeteci kılığında İstanbul da yaşayıp, taksim deki gezi olaylarını organize edip, yaşanan olayları da Türkiye’yi kötülemek için dünya’ya duyurmaya çalıştığı yıllarda Türklerden öğrenmiş!
- Gündüz vakti çuvala mı girdi! akşamın bu saatinde neyin helvasıymış bu anlamadım gitti?! Peki, aşçılar nerede? Onlar niye yapmıyorlar? İzne mi çıktılar?
-Hayır, izinli değiller saraydalar efendim. Maria kendi elleriyle helvayı yapmak istedi. O yüzdende aşçıların mutfağa girmesini istemedi.
-O halde sen niye girdin?’’ ikiniz birden ne yapıyordunuz mutfakta?!’’
-Kırıştırıyorduk!’’Şey yani pardon! Maria ile birlikte helvayı kavurmak için karıştırıyorduk.
- Bu ne saçmalık! Ölmüş insana helva mı yapılır?! Nasıl kalkıp yiyecek helvayı? tövbe tövbe,
-Hııı?!?’’
- Niye şaşırdın be adam. Kırk yaşına gelmişsin ölülerin bir şey yiyemeyeceğini öğrenemedin mi?. Hayret bir şeysin! Ölü işte adı üstünde! Neyse…/ Bana bak!’’ sana ne diyeceğim?
-Ne diyeceksiniz kralım?!’’
-Sen bu sarayda görev yapan kadın çalışanların hepsini tanıyorsun, içlerinde bana göre biri var mı?’’
-Nasıl yani? Anlamadım!’’
-Anlamayacak ne var Sebastian. Biliyorsun prenses Diana öldüğünden beri uzun zamandır yalnızım.
-İyi ama ikinci eşiniz Camilla yenge var?!’’
-Yav, sen onu boşver, onunla annemin zoruyla berdel usulü evlendim. Aramız da aşk meşk yok. Zaten kral olduktan sonra benimle birlikte sarayda bile kalmıyor, Edinburgh daki Balmoral kalesin de yaşıyor. Yani senin anlayacağın kral olduğumdan beri elime dişi sinek bile konmadı. Onun için sana zahmet, saraydaki görevli kadınlardan birini bana ayarla da bizde neşemizi bulalım! Bu arada, al şu yirmi pound’du, benden bi’çay içersin.
-Öyle şey olur mu kıralım?!’’
- Elli pound vereyim?’’
-Hayret bir şey ya,sorun para değil, niye anlamıyorsunuz?!’’
-Ne olur be Sebo ayarla birini, ölür müsün bi’kıyak yapsan, hadi be!
-Ayıp oluyor ama kralım, biz şey miyiz?
-Yahu ne bozuluyorsun Sebo, sana pezevenk mi dedik, kötü bir laf mı söyledik!. Bi’güzelik yapmanı istedim, ne var bunda? Sen, sarayın mutfağında hizmetçi Maria ile kırıştırınca biz şey mi oluyoruz?!’’
-Estafurullah kralım. Öyle değil de hani diyorum ki, yetmiş dört yaşındasınız, yolda zor yürüyorsunuz sonra bi’sakatlık olmasın?!’’
-Heheeyyyt be, sen ne diyorsun Sebo? Ben eski toprağım, bana hiçbir şey olmaz dimdik ayaktayım endişelenme sen.
-Peki, o zaman, günah benden gitti. Zaten sebo mebo iyice yüz göz olduk, bari bir kıyak yapalım.
-Hadi gözünü seveyim Sebastian, sana güveniyorum bu görevi üstlenecek birini ayarla da bizimde yüzümüz gülsün ha! Olmaz mı?
-Olur, bakarız da, yav, Kralım? Aklınızda bu mu vardı? Bunun söylemek için mi kendinizi yırtarcasına bize seslendiniz?
-Yok, la, olur mu öyle şey! Sen mutfakta kırıştırıyorduk deyince aklıma geldi. Asıl çağırma sebebim burada az bir işim kaldı, senin şu Maria’ya söyle de yatağımı hazırlasın uyuyacağım diyecektim. Onu söylemek için seslenmiştim.
- Tamam, o zaman hemen hazırlatıyorum.
Uşak Sebastian, kral’ın isteğini yerine getirmek için çalışma odasından çıktı. Kralı Çhars’da çalışma masasının üzerinde duran İngiliz parlamentosuna ait dosyalara göz atmak için, çalışma masasına doğru birkaç adım atıp yeniden koltuğuna oturdu.
Bir süre daha dosyaları inceledikten sonra, yerinden kalkıp yatak odasına gitmek için yavaş adımlarla yürümeye başladı. Yatak odasına geçtiğinde hizmetçi Maria’nın hazırladığı büyük ve gösterişli yatağına uzanıp, başucundaki abajurun ışığını söndürdü. Uykuya dalmak üzereyken, sarayın basın sözcüsü olarak yeni görevlendirilen Jessica Hanım, yatak odasının önüne geldi. Üzerindeki beyaz gömleği, koyu renkte dar ve derin yırtmaçlı dizüstü eteği, ince topuklu siyah ayakkabıları ve mankenlere taş çıkaracak fiziği ile çok şık görünüyordu. Jessica hanım, yatak odasının kapısını yavaşça çalıp, kısık bir sesle krala seslendi.
-Kralım? Uydunuz mu? Müsait misiniz, girebilir miyim?
-giiir!
Yatağının başucundaki komedinin üzerinde duran abajurun ışığını yakan kral Çhars, yatağından kalkmadan hafifçe doğrulduktan sonra üzerine örttüğü nevresimi yavaşça açıp, içeri giren genç ve güzel Jessica’nın gözlerinin içine bakarak, yumuşak bir ses tonuyla konuşmaya başladı.
- Jessica sen ha! Doğrusu seni hiç beklemiyordum beni çok şaşırttın. Seni gidi yere bakan yürek yakan senii!
- Ben mi?!’’
-Evet, güzelim sen!’’ zaten seni çok beğeniyordum. Fakat ne yalan söyleyeyim çok genç olduğun için böyle bir görevi kabul edebileceğini hiç düşünmemiştim.
-Aman efendim kabul etmek ne demek, beni böyle bir göreve layık gördüğünüz için size çok teşekkür ederim. Ayrıca beğeninizi kazanmak ve sizden bu övgü dolu sözleri duymak benim için bir onurdur. Kralım? Benim de size söylemek istediğim bir şey var!’’
- Çok heyecanlı görünüyorsun sakin ol güzelim, bu kadar heyecana gerek yok. Bunu bir görev gibi gör, her şey aramızda kalacak tamam mı endişelenme! Ne söyleyeceksen rahat söyle çılgın seni!’’
- Yok, efendim, heyecanlı falan değilim, görevimin bilincindeyim niye endişeleneyim gayet sakinim. (- hayret bir şey ya,ne heyecanı, ne çılgını, ay neyin kafasını yaşıyor bu adam be.?!.)
- Ne mırıldanıyorsun öyle kendi kendine, bana bir şey mi ima ediyorsun??’’
-Yok, efendim ne iması, dedim ya size söylemek istediğim bir şey var.
- Neymiş gecenin bu saatinde yatak odama gelip söylemek istediğin sey?!’’
-Kralım, uluslar arası görüşmelerde kullandığınız özel hatta ısrarla sizinle görüşmek isteyen biri varda, onu söylemek istemiştim.
- Biri mi var? Telefonda mı? Sen, onu söylemek için mi geldin odama?’’
-Evet kralım.
-Seni Sebastian göndermedi mi?
-Yok efendim, kendim geldim.
- Başka bir şey için gelmedin yani?!’’
-Hayır, kralım, önemli bir telefon olabileceğini düşünerek size özelikle ben haber vermek istedim.
- Hıımm, anladım .( Başka bir şey için gelsen şaşardım zaten.)
-Efendim?!?
-Yok, bir şey! Kimmiş o arayan? Kim olduğunu söyledi mi?
-Hayır, söylemedi kralım, İngiliz istihbaratındanmış, kırmızı telefonun öbür ucunda sizi bekliyor.
-Peki, o zaman bekletmeyelim gidip görüşelim bari.
Kral, Çhars, yanlış anlamadan kaynaklanan mahcubiyetini belli etmemeye çalışarak yavaşça yatağından kalktı. Yatağın yanında duran parmak arası terliklerini ayağına taktıktan sonra, röpteşambırını giyip yavaş adımlarla yürümeye başladı. Kral hem yürüyor hem de röpteşambırın kuşağını beline bağlıyordu. Bir süre Jessica hanımla birlikte sarayın koridorlarında yürüdükten sonra çalışma odasının önüne geldiler. Kral III.Çhars, kendisine eşlik ettiği için Jessica’ya teşekkür etti. Kibarca tebessüm eden Jessica Hanım, sarayın koridorunda zarif adımlarla yürümeye devam ederken kral da kısa bir süre arkasından bakıp derin bir iç çektikten sonra çalışma odasından içeri girdi. Odadan içeri giren kral, masasına yönelip, koltuğuna oturdu. Masanın üzerinde açık olan telefonun yanında duran ahizeyi eline alıp konuşmaya başladı.
-Aloo, buyurun.
-Alo,kral birinci Çhars’la görüşmek istemiştim, mümkün mü acaba?!’’
-Tabi ki mümkün! Fakat birincisi kalmadı. İkincisi olsa olur mu?
Dalga mı geçiyorsun hemşerim?’’ Hipotrum da birinci olmuş İngiliz tayı mı seçiyorsun? Ben varım işte, üçüncü Çhars, benimle idare edeceksin. Hayret bir şey ya!’’
-Aman çok özür dilerim sayın kralım, dilim sürçtü sayıları karıştırdım.
-Tamam da sen kimsin?!’’
-Bont./ Ajan James Bont.
-Haa! Şu, sıfır sıfır yedi James Bont’ mu?
-Yok, sıfır sıfır üç buçuk James Bont.
- Yav, sen gerçekten de sayıları karıştırıyorsun. Ulan oğlum, hiç böyle buçuklu ajan numarası olur mu?
-Olur, damına koyayım, Türkiye’de casusluk yaparsan olur. Şu Türkler insanı, ya verem ederler, ya da…/
-Tamam tamam, hayırdır ne oldu?
-Nemi oldu??’’
- Evet,arkadaşım, Bu kadar asabi olmanın nedeni nedir ne oldu?!’’
-Kralım, haberiniz yok galiba! Türkiye deki seçimleri açık ara farkla, 2. Turda yeniden Erdoğan kazandı!!’’
- Neeee??!! Haasiktiiirr!!! Ne diyorsuuun???
-Kral’ım, hayırdır?!?’’
-Hiiihh çok pardon!!’’ Bir anda salon beyefendisi çizgimden kaydım, asabiyetimi mazur gör! Seçim sonuçlarına çok şaşırdım da, ondan ani tepki verdim. Kusura bakma. Peki, nasıl oldu bu iş.?!!’’
- Efendim, yüksek seçim kurulunun açıkladığı resmi sonuçlara göre, kullanılan oyların %53’ nü iktidar partisinin aldığı kesinleşti. Bu durumda açılan seçim sandık sayısının ve kalan oyların diğer partiler göre dağılımı da şöyle…/
-Yahu salak mısın sen?’’ Ben onu mu soruyorum? Nasıl oldu derken, Mosad,CIA ve diğer haçlı gizli servis ajanları hepiniz bir olup yirmi yıldır şu hükümeti niye deviremediniz?!’ Onu soruyorum. Üstelik, bir sürüde devşirme işbirlikçiniz varken!! Ha! Bu arada!’’ Sürü demişken aklıma geldi. Hani Türk milleti koyun sürüsüydü? Nereye çeksen oraya gelirdi! Ne oldu Bont Efendi?’’ Türkiye yandı bitti kül oldu propagandalarınız tutmadı mı? Olmadı değil mi?
-Vallaha bende anlamadım sayın kralım, maalesef tutmadı ne yaptıysak olmadı. Türk milleti gözünü açtı, kimin ne mal olduğunu gayet iyi biliyor.
- Hay sizin yapacağınız işin içine edeyim. Ben size elli sefer söylemedim mi? böyle ucuz propagandalar tutmaz diye! Türk milleti, kimin vatana hizmet ettiğini, kimlerin de bizimle iş tutup yapılan hizmetlere engel olmaya çalıştığını çok iyi biliyor. Sakalımız yok ki, lafımız para etsin. Aaah ulan, ah. Nerede o eski ajanlar. Gel de o eski ajanları arama şimdi.
-Teessüf ederim, Kralım! Olmuyor ama böyle!’’
-Olmayan ne lan? Yemişim teessüfünü ajan bozuntusu, gerçeği söylemem zoruna mı gitti? Ajan Lavrens ve işbirlikçileri koskoca Osmanlı devletini on iki senede bitirdiler. Sizler?’’ yirmi senedir şu hükümeti deviremediniz. Yalan mı? Ha! Üstelik de, Lavrens ve adamları yalnızca Osmanlıyı bitirmekle kalmayıp, yıllarca milletin beynini yıkayıp, insanları kendi ceddine, nenesine dedesine şuursuzca küfrettirip, tarihine ve tarihi şahsiyetlerine düşman ettirdiler. Bazılarını da Mankurtlaştırıp emperyalist güçlerin işbirlikçisi yaptılar. Siz ise hiçbir halt edemediniz. Söylenecek çok şey varda neyse konuşturma şimdi beni…!
-Kralım bir şey sorabilir miyim?
-Sor bakalım.
- Mankurtlaştırmak nedir?!?
- Papucumun ajanı, sözde ajan olmuşsun ama mankurtlaştırmak nedir bilmiyorsun öyle mi? Anlatayım da dinle o zaman. ‘’Mankurtlaştırma; ‘’Dış güçlerin içerideki egemen sınıfla işbirliği yaparak, ülkenin eğitim ve kültür politikalarını milletin aleyhine olacak şekilde değiştirerek, insanları kendi tarihine ve tarihi şahsiyetlerine düşman ettirip, toplumsal değer yargılarından ve ulusal kimliğinden uzaklaştırılmasıdır. Ajan Lavrens ve ülke içindeki işbirlikçileri on yıllarca başarılı bir şekilde bunu yaptılar. Anladın mı?’’
- Haa şimdi anladıııım! Onun için muhalefetin terör örgütü pkk’nın isteği üzerine, hdp ile işbirliği yapıp ülkeyi bölmenin ilk adımı olan özerkliği ilan edeceklerini açıkladıkları halde, asker, polis, doktor, öğretmen kadın erkek coluk çocuk kırk yedi bin insanı öldüren hapisteki katillerini serbest bırakıp, görevlerine geri iade edileceklerini söylemelerine rağmen %47 oy aldılar. Vay canına. Üstelik Türk aile yapısını bozacak LGBT’’ye yasal statü vereceklerini, ülkeye yapılan yatırımları durduracaklarını ülkeyi üç yüz milyar dolar borçlandıracaklarını söyledikleri halde kendi seçmenlerini tıpış tıpış sandığa gönderebildiler. Şaşılacak bir şey!!’’ Eveet şimdi anladım mankurtlaştırmak böyle bir şeymiş demek!’’
-Umarım anlamışsındır Bont Efendi. Yoksa yıllar içerisinde elde ettiğimiz emperyalist kazanımlarımızın hepsi boşa gider, hepsini birer birer kaybederiz. Neyse, peki Türkiye deki seçim sonuçlarından Amerikan başkanı Sayın Joe Baydın’ın haberi var mı??
Kral Çhars’ın bu sorusu üzerine Ajan James Bont kısa bir süre sesiz kaldı.
-Aloo orada mısın??’’Dilini mi yuttun? Sana soruyorum cevap versene! Türkiye’deki seçimleri Erdoğan’ın kazandığından, başkan Baydın’ın haberi var mı diyorum? Sesin çıkmadığına göre kesin bir mokluk var.
-Var kralım. Başkan Baydın kayıp! Onu kaybettik.
- Benimle dalgamı geçiyorsun,ne kaybı,nasıl kayıp?!’’ öldü mü yani?!
- Yok, kralım öyle kayıp değil. CIA ajanı arkadaşlardan öğrendiğime göre, akşam saatlerinde yaptığı uzun bir telefon görüşmesi sonrasında çok sinirlenip öfkeli bir şekilde kendi kullandığı özel aracıyla korumalarını ve cep telefonunu yanına almadan tek başına beyaz saraydan çıkıp gitmiş! Bir daha da Sayın Baydın’dan hiçbir haber alamamışlar!
- Yok, artık. Gerçekten de şok oldum!’’ Peki, Başkanın sinirlenerek beyaz saraydan tek başına çıkıp gitmesinin nedeni, Türkiye’den gelen seçim sonuçları olabilir mi?
-Bilmiyorum Kralım ama muhtemelen öyledir.
- Vay be, şu işe bak! Yirmi senelik iktidarından sonra Sayın Erdoğan yeniden uzak ara seçim kazandı ha! Pes doğrusu. Yahu ülkede asrın felaketi yaşandı on şehir yerle bir oldu. Tamam, bu deprem sonrası oyları düşer seçimi kaybeder dedik Adam, yine kazandı. Türkiye düşmanı ne kadar ülke ve siyasetçisi varsa hepsini kahredip, saç baş yoldurdu iyi mi?’’ Ne diyeceğimi bilemiyorum. Helal olsun adama. Neyse… Birazdan telefonla Beyaz sarayı arayıp başkanla ilgili bilgi alacağım. Başka bir konu yoksa kapatıyorum.
-Var efendim.
-Nedir söyle?
- Kralım çok yaşaaa!!!Kralım çok yaşaaa!!!’’
-Ayyiii! Çok duygulandım(!) Bırak ulan yalakalığı çakal! Sen kimi kandırıyorsun? Bu beceriksizliğinizin hesabını vereceksiniz. Haa! Bu arada, beyaz perde de kahramanlık ayağına yatıp artistlik yapmak kolay! Önemli olan gerçek hayatta kahraman olmak, Türklerin tarihi, gerçek ve imanlı kahramanlarla doludur. Ona göre!
-Biliyorum kralım, on beş temmuz da o kahramanlardan binlercesini gördük.
Kral III.Çhars başkan Baydın’ın kayıp durumuyla ilgili ayrıntılı bilgi almak için Amerika’yı özel hattan aradığı sırada, FBI ajanları ve Waşington polis teşkilatı seferber olup, havadan ve karadan Waşington sokaklarında başkan Joe Baydını arıyorlardı. Öyle ki, gecenin geç saatinde insan ve araç trafiğinden boşalmış caddelerin sessizliğini, resmi ve sivil polis arabalarının silen sesleri bozuyordu. Adeta şehri havadan polis helikopterlerinin projektörleri, karadan da, bir o yana bir bu yana koşuşturan, resmi araçların tepe lambaları aydınlatıyordu.)
AMERİKAN BAŞKANI’ NIN ÇALIŞMA OFİSİ saat 03.18 BEYAZ SARAY /WAŞİNGTON
Kral III.Çhars, İngiliz ajanı James Bont’la yaptığı telefon görüşmesinin hemen ardından, özel hattan beyaz sarayı arayıp, yetkili bir kişiden kayıplara karışan başkan Joe Baydın’ın son durumuyla ilgili bilgi almak istedi. İngiliz Kralı’nın gizli hattan aradığı ve Amerikan Başkanın da kullandığı ovel ofis deki telefonu, dış işleri bakan sözcüsü Ned Price açtı. Amerikan aksanıyla ve ağzını yayarak konuşmaya başlayan sözcü Pred, başkanın Türkiye den gelen seçim sonuçlarını öğrendikten sonra çok sinirlendiğini ve İsrail başbakanı Binyamin Netanyahu’yu evinin telefonundan aradığını ve Netanyahu’ya ağır hakaretler ettiğini anlattı. Devamında, telefonu kapattıktan sonra da, şoförünü ve korumalarını yanına almadan kendisinin kullandığı özel aracıyla beyaz saraydan hızla uzaklaşıp gittiğini söyledi.
-Çok enteresan, sayın Baydın tek başına nereye gitmiş olabilir acaba?!?’’
-Bilmiyoruz sayın kral, bizde her yerde onu arıyoruz okey.
-Peki, başkan Baydın’ın telefonda Netanyahu’ya ne söylediğini duyabildiniz mi?
-Evet, duyduk.
-Ne dedi peki?!
-Senin ananın bacının, taaa sülalenin gelmişini geçmişini…..!
- Yok, evladım onu sormuyorum konuşmasında ne dedi?
-Haa! Anladım, şunu dedi.; Ulan yirmi senedir ne istediysen yaptık. Bölgedeki terör örgütlerine binlerce tır dolusu silah gönderdik. Gezi ve hendek olaylarını organize ettik. Ülke içindeki işbirlikçilerimize darbe yaptırmaya çalıştık. Ekonomik kriz çıkartmak için piyasadaki dolarları çekip döviz kurlarıyla oynadık, kısacası yapmadığımız pislik kalmadı. Sonuç ne? Hiçbir mok yok. Dedi.
-Demek öyle dedi ?! Vay canına, sonra, başka bir şey söylemedi mi ?’’
- Söyledi kral.
-Anlatsana o zaman evladım merak ettirme insanı.
-Anlatıyoruz ya, hayret bir şeysin!
-Yahu, bir şey demedim merak ediyorum da onun için çabuk anlatmanı istedim ne var bunda?!.
- Heey, acele işe şeytan karışır tamam mı? Bu ne acele dostum. Hem sonra fazla merak iyi değildir. İnsanın başına ne gelirse ya meraktan, ya da anladın sen onu okey! Biraz sabret anlatıyoruz işte kral!
- Bana baak!’zaten laubali konuşmana uyuz oldum, öyle aksi aksi cevap verme senin o ağzını yüzünü s,,.. şerefsiz. Acele işe şeytan karışırmış!’’ ulan dangalak, senden ala şeytan mı var? Deminden beri sesimi çıkarmıyorum, ne kralı’lan! mıçımın kenarı. Ben senin asker arkadaşın mıyım, lavuk! Sayın Kralım diyeceksin. Anladın mı? Yoksa Amerikan hükümetinde tanıdığım nüfuzlu insanlar var İncil çarpsın seni Teksas’a sürdürürüm görürsün ebenin damını tamam mı?
- Aman kralım, beni yanlış anladınız çok özür dilerim.
-Haahh! Şöyle, yola gel. Düzgün konuş, insanı zıvanadan çıkarma. Anlat bakalım sayın başkan, Netanyahu’ya başka ne söyledi?
- Şunları söyledi sayın kralım. ‘’Kaç tane Amerikan başkanı geldi geçti sen bile bir dönem başbakanlığı kaybettin Erdoğan hala lider ve partisi yirmi seneden sonra yeniden uzak ara iktidar oldu. Dedi ve devam etti. ‘’Ulan yirmi senedir yapmadığımız ibnelik, yapmadığımız kahpelik kalmadı. Netice?!’’ Elde var sıfır. Hatta belki korkuturuz diye Yunanistan’ın her yerine üs kurup, silah yığdık ama bir işe yaramadı. Türkiye de hiç kimse bizi mikine bile takmadı. dedi.
-Peki, Netanyahu’ ne cevap verdi onu da duyabildiniz mi?
-Hayır, kralım. Telefonun öbür ucunda olduğu için onun ne söylediğini duyamadık. Ama bir ara Sayın Baydın, Netanyahu’ya ne planı diye sordu. Bir süre onu dinledikten sonra, mantıklı söylediğini yapacağım zaten başka çaremiz de kalmadı diye cevap verdi.
-İlginç! Neymiş acaba, çare olacak o mantıklı plan?!?’’
-Bilmiyorum kralım.
-Sana sormadım evladım kendi kendime sesli düşünüyorum.
-Anladım kralım.
-Tamam, peki, birazdan Netanyahu’yu gizli görüşmelerde kullandığı ev telefonundan arayacağım. Başkanın fırçasından sonra o şimdi çok korkmuştur, ona biraz moral vereyim. Başkan Baydına bir şekilde ulaşır veya onu bulursanız, bana da bi’ alo dersiniz, tamam mı koçum. Okey!
-Emredersiniz sayın kralım.
------------------------------------------------------------ (KISA BİR ARA)
(Devam edecek….)
YORUMLAR
Değerli kardeşim, hoş geldin... Özlettin kendini... Şükür kavuşturana...
Her ne kadar dış-güçlerle böyle dalga geçmeye hak söz konusu olsa da "Rehavete kapılmayalım" uyarısı sürekli göz önünde olmalı, başta Türkiye ekonomisi üstüne oynanacak yeni oyunlara karşı aynı birleşik-bütünleşik reflekslerle çanak tutmaktan kaçınmalı, onların spekülasyonları karşısında provakasyona uğramamalı, manipüle olmamalı ve böylece Türk halkının 'koyun sürüsü' olmadığı gösterilmeli, yani meselenin Erdoğan-Kılıçdaroğlu çekişmesinden ibaret sayılmadığı belletilmelidir...
Bir halkı mahvedecek şeyin doğru vizyonu algılamaktan uzak kalmak olacağının anlaşılması gerekiyor; şu yakın zamanda olup bitenler, dış-güçlerin Türk halkını 'Patates-soğan krizleri'nin doğru vizyondan çevirebileceğini sandığını gösteriyor ki işte bu da böyle mizahi yaklaşımları hak ediyor...
Çizdikleri karikatürün incelikten yoksun olması da unutulmamalı...
Değerli kardeşim, bence güzel mizah olmuş...
Selam ve saygılarımla.
Serhat BİNGÖL
Hocam. Bu seçimlerin bana göre en önemli sonucu emperyalist güçlerin ülkemiz üzerindeki emellerini bu kadar açık ortaya koymaları oldu. Dolayısıyla şunu görmüş olduk bin yıllık egemenlik mücadelemiz sanırım sonsuza kadar sürecek. Yani rehavete düşme şansımız hiç yok.
Yorumunuz ve güzel sözleriniz için çok teşekkür ederim.
Selam ve sevgilerimle..
Serhat BİNGÖL
Selam ve sevgilerimle...