- 400 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
ŞİİR SARNICI (E-DERGİ) 17'NCİ SAYI GİRİŞ YAZISI
Şiir Sarnıcı (e-dergi) 17. Sayısı giriş yazısına başlarken uzun süre düşündüm. Gündem öylesine yoğun ki! Ülkemizin siyasi durumundan söz etsem böyle bir konunun sanat dergisinde yer almasını istemedim. Deprem, yaşam pahalılığı gibi diğer içler acısı sorunlardan söz etsem bunların da dergide yeri olmasına gönlüm razı gelmedi. Sanat dergisinde sanattan söz etmek en iyisidir kanımca. Sanatın bir diğer amacı da yaşamla mücadelenin narin ve naif bir tavrı değil mi? Ülke sorunlarına karşı duyarsızlığımdan değil; önemli sorunların daha bilimsel ve veriye dayalı tartışılmasından yana olduğumdandır. Trol diye ifade edilen meslek grubunun eline koz vermemek gerektiğini düşünenlerdenim. Özellikle sosyal medyada öylesi yalan yanlış şeyler dolaşıyor ki bunları gördükçe yazmaktan, bir şeyler yayımlamaktan kendi adıma utanıyorum. Siyasi ve yönetimsel ilişkileri internetten öğrenmedim; bizzat yaşayarak deneyimledim. Kim kiminle ilişki içerisinde, kim işleri hangi amaçla kovalıyor tanık oldum, izleme ve incelemede bulundum çoğuna… Bu yüzden aklımla dalga geçilmesini sindiremiyorum. Sanat, siyaset adı altında tüm bu çıkar ilişkilerinin üstesinden gelecek uğraşı alanı olarak önümüzdedir. En iyisi bir yarar uğruna değil; duyargaları titreştiren etkinliklere doğru yol almaktır mutluluk veren. Öyleyse dergimizin içeriğine uygun olarak bu önsözde şiirden söz edelim.
Şiirde en temel ilke ne olmalıdır, diye sorarsanız yanıtım şu olur: Şiirde düşünceni dayatmak yerine yaratıcılığına sığınmak. Bütün sanat dallarında bunu yaparsak daha çağdaş bir dünyaya kolay açılır mıyız? Çağdaşlığın en temel göstergesi ‘insanın insana saygısıdır’. Bir başkasının dış sınırları, sizin özgürlük alanınızın son hatları demektir. Karşınızdakinin düşüncesine saygı duymak, bu saygıyı şiirlerinizde de görünür kılmak, şiir yazma amacının dışındaymış gibi gelir çoğu şaire. Oysa salt şiirde değil tüm alanlarda bunu yaptığımızda daha yüksek estetik değer üreteceğimizi kaç yıl sonra anlarız bilmem. Her akıl bir olmadığı gibi her düş de içinde ayrı dünyaların birikimidir. Kimi yarar için, kimi görünür olmak için, kimi eline tutuşturulmuş bir amaç için, kimi yaşamla savaşım için düş kurar ve bunları dizelerine yansıtır. Her ne olursa olsun şiir, sıradan bir iş olmadığı gibi duygunun en kıvamlı olduğu bir zamanın ürünüdür. Bu yüzden çalakalem yazılanlar dışındakiler okunmaya, şairin duygularına eşlik etmeye değer. Ne var ki okumak zor iştir yazmaktan. Mutlak olansa okumadan yazılan şiirler ya da metinler, nedense kısır olmaya mahkûmdur. Okumuyorsanız okurun bam teline vuracak tezeneden yoksun kalıyorsunuz demektir.
Bana göre şiirin bir tek kaygısı vardır: Estetik değer üretmek. Bütün sanat dallarının da kaygısı bu değil mi? Öyleyse öğreticilikten yakınmaya, dayatmadan bağırmaya varan dizeler şiirin bünyesine sığar mı? Gereksinim var ki hep olmuştur olagelmektedir. Asıl sorunumuz nedir, biliyor musunuz? Toplumumuzda en yüksek eğitimlisinin bile estetik değerin ne olduğunu ve ne amaçla üretildiğini tam anlamıyla anlağında tanımlayamamış olmasıdır. Sanat; bir şeylerin, inancın, öğretinin ya da yaşamsal bir zorunluluğun aracı değildir. Onları kullanır ama size dayatılmış bir amaç için değil; estetik değer üretebilmek için. Bu da ne demek, diyeceksiniz. İşte burada bıçak sırtı gibi bir hat vardır. Şiir; yaşamın, düşün ve algı biçiminin dışında olamaz. Öyleyse ne olmalıdır? Yaşamı, yaşamsal ilişkiler ile sorunları öyle bir işlemeli ki dayatmadan, öğretmeden aşağılamadan duyargaların bam teline vurmalı, vurmalı… Değişmece değinmece, özellikle alışılmadık bağdaştırma gibi şiir teknikleriyle ruhun derinlerine sızmalıdır. Elbette şiir bilgisi ve ustalıktan önce, yaşamı görme ve onu anlatım biçimiyle ilgili bir uğraştır şiir. Fazla üstüne giderseniz pot kırarsınız, duyarsız kalırsanız yavanlaşırsınız. Aslında dil sanatlarının tamamında bu böyledir. Örneğin çağın en iyi romanlarından “İnce Memed”e bakalım: Kahramanların yaşadıkları ve o coğrafyada olabilecek olayların dışına taşmış mı? Buna karşın coğrafyanın ve insanın tüm sorunlarını duyumsatmış en ayrıntısına kadar.
Şiire ilişkin bir konuya daha değinmek istiyorum. Şiir sanatı hakkında o kadar çok söylem var ki bunları sayıp dökmek niyetinde değilim. Onları, temcit pilavı gibi yeniden yeniden öne sürmek de değil amacım. Tersine bunlara takılıp kalmanın sıkıntılarını burada biraz açmak istiyorum. Şiir hakkında kaleme alınmış yüzlerce tanımcık olduğunu okuyor görüyoruz. Bu söylemlerin pek çoğu, uzak ilişki kurulabilir olmakla birlikte ben de varım diyebilmek için söylenmiş tümcelerden oluşur. Bunlara bakınca, çoğunlukla şiirin gerçek yüzünü tanımlamaktan korkulmuş ya da dünyanın en önemli etkinliğiymiş gibi kişileştirilip dev aynasında görüntülenmeye çalışılmıştır. Şiirle yolu kesişen çoğu şiir sever, “Şiir tanımlanamaz, şiir tanrı buyruğudur, şiir muhaliftir, şiir yazmak sözcükleri savurma sanatıdır.” gibi bu ve buna benzer tümceler kurarak kendini göstermek için şiiri araç olarak kullanagelmiştir. Şiir sanatı hakkında felsefe yapmak gerektiğini düşünüyorsanız bunu mutlaka sanat biliminin verileri ışığında yapmanın daha yararlı ve doğru olacağını vurgulamak istiyorum. Bu tür tanımlamalarla ne şiire katkı olur ne de bir adım yol alınır. Uzaktan kurulan ilişkilerle, söylencelerle şiirin özüne ulaşamazsınız. Çünkü şiir ve bilgisi, bir bütündür ve her bir organı (katmanı) ayrı çalışma ister. Her organın birbirleriyle olan ilişkisi ayrıntılı çözüm ister…
Her sanat dalı gibi şiirin de; bir tanımı vardır, felsefesi vardır, tekniği vardır, bilimlerle ilişkisi vardır, kendi içinde bir düzeni ve bilgi bütünlüğü vardır. Akla, mantığa ve yoğun duyguya dayalı söz dizimidir. Yaşamı okuma biçiminin anlatımıdır. Bir anlamda sözün kullanılma ustalığıdır. Ne yaşamın dışında ne de insandan uzakta durabilir. Olsa olsa dayatmak istediğiniz düşünceye uygun olmayabilir. Kişileştirilip dev aynasında görüntülenecek kadar bir yanı da yoktur. Eğer şiir bir sanat dalıysa ki öyle, içsel, duyusal ve yaşama koşut bir anlatım biçiminin dışında olmamalıdır. Ne bir üst dildir ne de sözcükleri savurma sanatıdır. Yaşamın ve Türkçenin içerisinde zaten var olan güzelliği ortaya çıkarma ve o güzellikten sözle estetik değer üretebilme sanatıdır.
Ben şiir yazarım diyen herkes, şiiri şiirin diliyle okuyup yazmalıdır. Bilgi disiplini, tekniği ve algoritması olan bir sanat dalı olduğunu gözden ırak tutmamalıdır. Büyücülükten başlayıp çağ açıp kapamaya kadar vardırmak, diğer bir deyişle şiiri sistem yıkan bir bilinmezliğin silahşör kahramanı olarak göstermek bugünün ortak bilincine sığmaz. Türk şairi bu tür söylemlere çanak tutarsa ki tutuyor, -dergilere ya da yayın ortamındaki diğer metinlere bakınca anlaşılır- şiiri dilden, öğreti ve inançtan ibaret bir söylence olarak hak etmediği köşesine oturtur. Söylemlerin gölgesinde, şehir efsanelerinin yamacında şiire anlamsız makamlar verilmiş olarak bulur. Zamanın en önemli etkinliğiymiş gibi öğrenilmiş bir takım hastalıklı öykülerin mezesine dönüştürür. Her işte olduğu gibi şiirin de bir tekniği ve bilimi vardır.
Şiire yeni başlayanlara ve şiir severlere naçizane küçük bir önerim olacaktır: Sanat felsefesi, sanat sosyolojisi, sanat psikolojisi özellikle estetik bilimini içselleştirmeden şiiri şiirden öğrenmeye çalışmamalarıdır. Bu bilimleri içselleştirdiğiniz zaman öykünmeden kurtulmak kolay olacaktır. Elbette usta şairlerin şiirleri ve yazıları okunmalıdır. Şiiri, şiirden öğrenmek öykünmeye kucak açmak demektir. Bunun yanında özellikle bilgi temelli olmayan söylemlerden uzak durmak gerekir. Tersi durumda kendi ayrıksı şiir dilinizi kurmak kolay olmaz. Sanatta benzemek değildir önemli olan; özellikle biriciklik ilkesine uygun olarak şiirde ayrıksı bir dil kurabilmektir. Bunun yolu söylemlerden geçmez, biliminden yola düşmektir en kısa olanı. Ustadan el almak ya da ben şu büyük şairin öğrencisiyim gibi gerekçeler, iyi şiir yazabileceğinizin bir göstergesi olmadığı gibi benzeşme hastalığına yakalanmışsınız demektir.
Şiir Sarnıcı, salt şiir dergisi değildir. Estetik değer taşıyan tüm sanat dallarına yer verebilme esnekliğine sahiptir. İsterim ki geniş katılımlı, farklı sanat içerikli bir dergi olabilelim. Biliyorsunuz ki bu tür dergiler şair ve yazarların gönüllü yapıtlarıyla yayım yapmaktadır. Örneğin güncel bir karikatürü, tiyatro oyununu ya da film senaryosunu neden yayımlamayayım ki? Sözün kısası estetik değer taşıdığına inandığımız her yapıtı yayımlayabilirim. Yeter ki yayımlanmak üzere sanat değeri olan yapıt elimize ulaşsın.
Bu sayımızda; (Dergi içeriği belirlendikten sonra yazılacak… )
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.