- 374 Okunma
- 4 Yorum
- 2 Beğeni
ARTIK REDDEDİYORUM GÜL MİZACIMI...
Göğün mangası ruhunsa yongası ve şairin ruhunun yüzölçümü yüz göz de olmadan duygularla evrene ve aşka pervane bir çığlık içinde sakladığı gizi taşıdığı kadar kalemiyle yükünden arınmak değil asla yüksünmeden taşımak günbegün ağırlaşan yükünü bir o kadar yükümlülüklerini…
Cereyan eden bir pencere pervazında konaklanmış yüreğimden dökülen her nida ve sihri aşkın hayatın da Sindirella’sı bir mizansen tamburun keyfi tükenmek bilmeyen coşkusu ve sevginin sönmeyen ferine sadık kaldığı şair aşka ve Rabbine yüz görümü varsa yoksa ruhun hicreti kalemin iz düşümü.
Soytarı bir imgeden çıktım yola.
Derdest olmuşluğum kadar da pervasız bir buluttum konduğumsa meleklerin kanadında kanayan yüreğimle şerh düştüğüm umudun ve İlahi Aşkın dinmeyen nuru.
Mutumdu yeniden yükselen.
Yoksa yükselen burcum muydu beni s/onsuzluğa sürükleyen?
Hızması da yoktu ruhumun ve hazıra konmadığım kadar da hazır ol da tuttum nefesimi ve beklemeye aldım iç sesimi.
Gün ölgündü önce ve sabahın erken saatleri.
Gece ise çoktan sürüklenmişti uzayın çöplüğünde ama hatıraları da saklıydı içimde.
Misal, gece kaydığım gök kubbede yıldız titrimle…
Misal, gördüğüm rüyalar adeta bir yitim addedilmişken günüm geceye uydum ve uyudum erkenden ve zımba gibi de asılı kaldı yüreğim mehtabın cilveleştiği bir yıldız olmadığım gibi medarı iftarı idim yalnızlığın ve şeşi beş ruhum ve güncellediğim aklım.
Küredim önce yeri.
Küstüm de insanlara.
Çok ama çok kastım kendimi çünkü ben içime esen rüzgârdım duyguların ölü taklidi yaptığı bir firardım ve fedaisi aşkın zimmetli olduğum evrende saklı o kör noktayı yüreğime kondurduğum bir özlemle ve mimlenmiş varlığımla mil çektim sonra gözlerime.
Kalemin rengi yeşildi gözlerimi büyüyen ve yeşillendiren de bir neşeydi adeta gaipten gelen coşkuma ve bana sahip çıkan Mevla’m…
Sür git sürmenaj olmuş bir bellek.
Yetmedi…
Alt belleğin depoladığı yüzlerce kitap ve içtimada tüm sinir hücrelerim sınırı aşan kim ise kalemin tetiğini bir an dahi düşünmeden çektiğim.
Düşkündüm sevgiye.
İçine düşülesi bir aşk idi adeta kalemi elime aldığımda ruhumda çırpınan binlerce kelime.
İsyanı bastırdım ve itiraz dilekçemi sundum Tanrıya.
İfa etmekten de öte beden dilimden dökülen cümleler ve ruhun alt yazısı önce bir şiirde demlendiğim sonra ne varsa hayatta dertlendiğim akabinde derlediğim ve dengelediğim duygular yüzüme basan alı savurduğum ruhumdaki yangını söndürdüğüm ve yüreğin yanıklarına merhem niyetine şiirler sürdüğüm.
Çekincelerim vardı önceleri misal.
Çapulcu gölgelerden haz etmediğim kadar…
Haiz olduğum öfkeyi bir seferde söndürdüğüm.
Saman alevine dönüp de ahırı yakmadığım.
Ağladığım kadar ağıtlar yakmadığım.
Ah etmediğim kadar da kimsenin ahını almadığım…
Gel gör ki kırgındım.
Gel gör ki gergindim.
Gel gör ki…
Ben bir gezgindim seyyah ruhumun heceledikleri ise servetim bana sunulan yazma aşkı ve sevdaya sevdalı nazımla niyazımla Rabbime koştuğum ve kendimden kaçtığım nihayetinde kendime ulaştığım ve içimdeki çocukla barıştığım.
Bir felekti ki içtimada.
Bir firari idim ben belki de adeta bakaya kaldığım yılların acısını çıkardığım ve kimse fetva veren kulak kesildiğim ve de seslerin kesildiği ve huzura erdiğim…
Öyle bir döngü idi ki bahşedilen:
Layığıyla yaşamanın kitabını yazmaktı belki de benimki ve zuhur eden her yeni gün her yeni insan her yeni dolduruş…
Hali hazırda infilak etmemiştim.
Pimini de çekmemiştim hani yüreğin.
Celp eden.
Cenk eden.
Cesaret eden ve de…
Esaretinde sözcüklerin sevgiyle ve aşkla ihya olan ruhumun kırıntılarından nasiplenen kalemim.
Sevebiliyordum kolayca ve çok çabuk.
Caymadan yolumda yürüyordum cılkı çıkan kimse cuk diye de oturmuştum göğün telinde seken bir kuş gibi gagaladığım sözcüklerden bir cennet inşa etmiştim hayatın arka bahçesine.
Günsüzdüm.
Kimse yüzsüz…
Pervasızdım da severken bir o kadar kendimle cebelleştiğim.
Hem hürdüm hem de esir.
Hem hamdım hem de olgun.
Kifayetsiz bir sanrı idim belki de insanların gözünde ve illa ki sancılanacaktım her gün ve yeniden doğacaktım annemin beni her alnımdan öptüğünde yaşadığım o fanustan da firar edecektim gün ve gece aralıksız şükrettiğim ve hamt ettiğim ve halden anlamazken insanlar büyüyen o gaipten gelen coşkumla ve sevgimle Allah’a koştuğum.
Dilemması idim belki de ıssızlığın.
Bir o kadar alametifarikası ıslıklandığım kadar da ıskalamıştım mutluluğu ve rötarlı bir anlaşma idi evrenle imzaladığım.
Mum gibi eridiğim yalandı.
Mum gibi kendime verdiğim ışık ise asla yetmezdi ve yetmedi de.
Yetinmeyi bildiğim kadar yetemediğimdi insanlar.
Her kim olursa olsun zeytin dalı uzattığım.
Her kim olursa olsun şakıdığım bülbül gibi bir de demezler mi bana gül mizaçlı…
Şehrin şahikasıydım yüreğimin de hırsızı.
Sözcüklerimdi aşka düştüğüm ve şehri İstanbul, ruh ikizim.
Nemalandığımdı belki de insanların tepkisizliği ve küçük ölçekli bir şirket gibi üretimdeydim:
Önce dolduğum.
Sonra derinlere daldığım.
Akabinde devasa bir rahmetin üstüme yağdığı.
Yağmalanmıştı oysa belleğim ve zincirleme bir kaza gibi ardı ardına yetişti imdadıma cümleler.
Aşkın duayeni değil ruhumun Mehter takımı.
Hazzın doruğunda değil hüzün sepetimle dibi gördüğüm.
Başım arşa mı değecekti sanki arz ettiğim sevgim talep mi bulacaktı sahi?
Alacalı bulacalı evrenin dil yarası yüreğin söküklerinde sürüklenen cümlelerim.
Cahil değildim.
Ulema hiç değil.
Ulağı mıydım yoksa sonsuzluğun ve de içimde kalan binlerce ukdeden mi ve de külümden mi doğuyordum yeniden ve biteviye…
Eşkâli yoktu evrenin.
Emsalsizdi içime esen.
Enkaza dönmüş iken dünüm günümdeki gayretim…
Elbette yarınlara Allah kerim…
İdare lambasında yazdığım kadar idare edemediğim bir yüreğim vardı benim namı yürümüş.
Ar damarıma sahip çıktığım kadar şah damarımdan yakın olanla iştigal.
Tünediğim o kırık dal ve de.
Tohum ektiğim günün eşliğinde hizaya gelen evren geceyi kucakladığım kadar da karartma gecelerinden sökün edip ansızın cereyan eden bir coşku ve ışıkla tütsüler yaktığım şehrin göbeğinde ve aşkın yüreğinde bir solup bir açtığım.
Reddediyordum da artık eklenen sıfatları.
Ar bildiğim değerlerim arz ettiğim sonsuzluğun ilkeleri.
Ben bir şehir kuşuydum ve de şiirin nabzını her alamadığımda uğuldayan başım ve de uyruğum iken hüzün ve sevginin mısraları kıtlama yaptığım kaleme de sordum hani:
‘’Nedir benimle alıp veremediğin?’’
Ve sorumun yanıtını alıyordum her başım sıkıştığında koştuğumdu illa ki İlahi Aşk ve şiirlerin nazının da bana geçtiği ve işte baş vermişti yeniden baş vermişti:
Umudun çağrısında.
Yankılanan iç sesimin ettiği her duada…
İçtiğim suda boğulduğum kadar haiz olduğum tek damla ile okyanuslara ve çağlayanlara tekabül ettiğim ısrarlı bir sevginin ve sabrının nezdinde salındığım rehaveti sonlandırıp kendimi bulduğum…
Dediğim gibi:
Soytarı bir imgeden çıkıp da yola.
Şehrin ulağı ve uleması iken yüreğimde dinmek bilmeyen o sızı ve sevda…
Her katrem şiir idi.
Her hücrem sevgi.
Haznesin geniş Rabbin himayesinde…
Hiçliğimin rüzgârında şakıyan bülbüldüm artık gül mizacımı reddedip yeni sevdalara ve yarınlara kanat açtığım kayda değer olmasa da her cümlem kayıt açmıştı bir kere bana evren ve kaybolduğum kadar da buluyordum kendimi anbean.
Hüznün girift varlığında solmadan çehrem sinmeden de dünyanın nezdinde asla yere çökmeden ve başım dimdik yaşadığım kadar da firardaki sözcükleri bir bir evlat edindiğim ne de olsa kalemim idi nazlı yârim ve yüce Rabbimin izni ile yazmanın yaşamanın da şevki iken ruhumun mintanında dönenen semazenler gibi eteklerim tutuşurken biliyordum da artık neye denk düştüğümü…
,
YORUMLAR
Senin mizacın ne kadar da reddetsen gül olarak kalır...
Çünkü sen benim "Gülüm" kızımsım...
Yazmaya devam...
Sanat dolu satırlara...
Sevgiler...
Gülüm Çamlısoy
Çok çok teşekkür ediyorum asil yüreğinize.
İçten selam ve sevgimle...
Alllah ın izniyle yazmaya devam
Katrem şiir idi
Her hüçrem sevgi
Haznesin geniş Rabbin himayesinde
Yine hsrikalar esmiş kaleminizden hocam gönül sesin susmasın çağlasın inşallah güzel bir hafta sonu geçirmeniz dileğiyle sevgiler
Gülüm Çamlısoy
Sözcükler esintisi ile
Sevgi sonsuzluğu dillendirdiği kadar
Bazen suskun bazen şaşkın
Ama sevgiyi merkezi bildiğimiz kainatın da güzelliklerine vakıf ve Rabbimize koşarken...
Ve işte yüreğim göz yaşları kalemin çağladığı ansızın da hasıl olan umut ve güzellikler her şeyi geride bırakmanın dahi mümkün olduğu.
İyi ki varsın iyi ki varsınız.
İçten selam sevgimle
Huzurlu güzel mutlu bir hafta sonu ve bir ömür diliyorum canı gönülden
Kundaklanmış bir şiir daha d/ağladı yürekten seken heceyi boğazladı öfkesi şehrin şiirleri ve dil yarası şairin inzivada gecen güne meyleden şaşkın feri özlemin bir diş budağı adeta yüreğin ihlasında saklı nice naz nice dua bir veryansın iken önceki hayatında şairin dilemması sözcüklerin kimse artık kulp takan kalbine ölümüne sevmekle eş değer esen rüzgârın da dolmamışken vadesi.
Hurra, sevecen yüreğim
Nasıl ki hür doğdum hür yaşayacağım
Hızında şimşeklerin
Yakalandığım yağmurdan da yok iken kaçışım
İzbelerde geçen hayatı yalnızlığın talaşı telaşı ile dolu içim
İçtimada iç sesim
Ey, sen ulu Keykubad, nasıl ki ruhumda saklısın…
Aşkın esaretinde saklı bir cesaret ile düştüm yola başımı vura vura taşlara sadık kaldığım o en ağır taştır yüreğime bastırdığım baskına uğramış bir eşkıya gibi ya da kumarbaz ve evet, işte şiirlerin kundakladığı bir vaveyla saklıdır kalemimin damarlarında.
Düşmez kalkmaz bir Allah ve ben öylesine bir tuzağa düştüm ki.
Sencileyin iklimlerde saklı serkeş tınısı rüzgârın ve batılı ruhun ve bam teli sırların bir de bir de sırra kadem basanlar yok mu ihlal edilmiş sınırlarıma yığdıkları bombalar ve her ne kadar an itibari ile pimini çeksem de kâğıdın kalemin…
Külyutmaz yetilerim ve asla küt kestirmediğim saçların ve tarihin gizemli sayfalarında gezen, sevgili ihbarım inkârım tek iddiam dahi yok iken yaşam denen fanusta ruhumun sancıları ile tavaf ettiğim yerin göğün mahzun yalnızlığımın da kundaklandığı ve yüreğimin kurcalandığı yakılası bir tütsü gibi fırından az sonra çıkaracağım şiirin beylik olmayan benlik ilhamı…
Kaygılarımı büyüttüm bu gün yeniden.
Ve yine çıktım rotamdan.
Nasıl ki ritmi yoktu kâbuslarımın ben önce geceyi ütüledim ama yetmedi:
Kumpasa kurban verdiğim sevgimle ve iyi niyetimle katladım sağanağa teslim oldun gecenin duvarlarına yaslandım ve şiarım Şimal Yıldızı koyup da bohçama şehla gözlerinde şiirin varsın olsun yuhalanayım içimdeki seyyahı da boğmam an meselesi iken serildim boylu boyunca hüzün bulutuna.
Dünün buğrası.
Aşkın kasıntı cilvesi.
Yalnızlığın metruk hanesi
Cibilliyetsiz gölgelerin de dinmeyen öfkesi.
Rezerve ettiğim şiirse ulaşmadı bu gün adresime ve komplimanlar yağdıran güneşten nasıl ki medet buldum ve yanıldım bu sefer kor yüreğimle mehtaba hem sarıldım hem öykündüm hem sevdalandım.
Şehir ışıkları bir yanıp bir sönmekte.
Alaçatı’sı göğün alı al moru mor köy kızlarının mintanı ve şehirden şiire göç ettiğim bir kuşluk vakti ki sırra kadem basan ilhamın peşinde sürüklendiğim şu son on yılımın da bilançosu.
Hazzın hissiyatı.
Haiz olduğum duyguların bekası.
Has sevginin de dinmeyen duası.
Bir milattan sektiğim miadı dolmuş binlerce cümleden hırsımı alamadığım kadar da yazdığım yüzlerce sayfa şiiri ve yazıyı saniye düşünmeden alevlere boğduğum ve yaktığım ve doğduğum şehrin küllerinden doğmasını ümit ettiğim şüheda mazimin da külliyatı.
Gülüm Çamlısoy tarafından 27.5.2023 12:21:01 zamanında düzenlenmiştir.