- 203 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Beyaz Melekler 10. Bölüm
‘Burada neler oluyor. Bu saçmalıkta ne böyle?’ Doktor Ercan tüm kötülüğüyle Kadir’in bulunduğu yaşam destek ünitesine girmişti. Benim orada, Kadir’in bağlı bulunduğu yaşam destek ünitesinin yanında kendimden habersiz bir şekilde yattığımı görür görmez bir şeylerden şüphelendiğinden ve müthiş bir şok yaşadığından eminim. Çünkü ölümle arasında tek engel bendim ve bu durum Tanrıyı oynamak isteyen birisi için son derece sinir bozucu bir şey olmalıydı.
Şaşkın ve sinirli bir ifade tüm vücudunu kaplamıştı. ‘Protokol gereği makinayı hemen kapatmam gerekiyor. Kaldırın şu adamı buradan.’ Diye bir yılan gibi tısladı.
‘Doktor Bey lütfen.’ Alim Kara, Doktor Ercan’ın gözlerinin içerine bakıyor ve ona yalvarıyordu. ‘Sadece biraz daha süre verin.’
‘Ne için? Bu adamın hastanede ne işi var?’
Alim Bey kaygılı bir haldeydi. ‘Doktor Bilge Göker bize yardım etmeye geldi hepsi bu.’
Ercan son derece bozulmuş bir haldeydi. Şaşkınlığı yerini sakinliğe sinirli hali yerini dinginliğe bırakmıştı ‘O artık doktor değil ve bu hastanede çalışmıyor.’
İbrahim atıldı bu defa ‘Lütfen! Biraz daha beklersek bir şey kaybetmeyiz.’ Dedi. Ses tonu sert ve çok netti.
Gerçeklik, iyilik kadardır. İyilik yok oldukça gerçeklerle bağınızı kopar. Bu kopuşun farkına asla varamazsınız. İçinizdeki iyilik ışığı söndükçe kötülüğün karanlığı başlar. Bir zaman sonra tüm ışıkları yaksanız da bir şey değişmez. İşte, Doktor Ercan içindeki ışığı bitirenlerdendi. Onların cemiyeti karanlıktan ve korkudan besleniyordu.
Bu korku ve karanlık o gün beni Kadir Kara’dan uzak tutmak için elinden geleni yapıyordu.
Doktor Ercan, hızlıca yaşam destek ünitesine doğru yürüdü. Alim Kara’yı bir kenara itti. Artık Kadir ile arasında kimse kalmamıştı. Ortamda tam bir karamsarlık vardı. Kadir’in ailesi için artık her şey bitmek üzereydi. Afife Hanım ümitsiz gözlerle tüm bu olup bitenleri izliyor, içten içe ağlıyordu. İbrahim ise annesine sarılmış bir halde, Doktor Ercan’ın üzerine atılmak için bekliyordu. Küçük bir sinir kıvılcımı dahi onu harekete geçirebilir ve Doktor Ercan için kötü şeylerin olmasına sebep olabilirdi. Kadir’in ailesi doktorun arkasında çaresizlik içerisinde bekliyorlardı.
Ama başka bir güç doktoru alıkoyuyordu. Gözeri kızarmış, yüzünü ter basmıştı. Eli bir türlü yaşam desteğinin gücünü kesecek fişe gidemiyordu. Afife Hanım yaşaran gözlerini elinin tersiyle silerken ‘Ona yardım ediyor. Biraz daha bekleyin ne olur?’ diye yalvardı
‘Ona kimse yardım edemez.’ Dedi Doktor Ercan. Burun ucuna gelmiş bir ter tanesi yere düştü. Sesinde karanlık ve kötü bir tonlama vardı. Dışarda çakan şimşeklerin ışığında bir canavar gibi görünüyordu.
‘Biz ona yardım edebileceğini inandık. Anlıyor musun inandık!’ dedi Alim Bey. ‘Şu an buna engel olacak herkesi karşımıza alabiliriz.’ Diye buyurgan bir ses tonuyla konuştu. Gözlerinde korku yoktu. Adeta yırtıcı bir hayvanın çaresiz kaldığı anda yapabileceği tüm çılgınlıkları yapabileceği noktadaydı.
Artık kontrol Doktor Ercan’da değildi. O da bu köşeye sıkışmış Kadir’in ailesinin icabından neler yapabileceğini kestirebiliyordu.
O gece Bayındır Hastanesinin yaşam destek ünitesinin olduğu odada karanlığın ve ışığın savaşı vardı. Ve ışık, kötülüğe karşı Bilge Göker’in içindeydi.
O sırada Ercan Karaca kaset çaların olduğu yöne doğru atıldı. İbrahim bir anda Ercan ile kaset çaların arasına girdi. Daha sonra Afife Hanım ve hemen ardından Alim Bey de İbrahim’in yanına geçip adeta bir set oluşturdular.
Ercan ne yapacağını şaşırmış bir haldeydi. Alim Bey ona bakarak ‘Sadece yardım ediyor.’ Dedi. Ercan karanlık gülümsemesiyle onlara bakıyor, adeta bir canavar gibi görünüyordu. ‘Ona kimse yardım edemez. Tanrı bile onu hayata döndüremez.’ Dedi. Nefret doluydu.
Fakat Ercan bir şeyi çok iyi anlamıştı. Artık kontrol onun elinde değildi. Alim Bey, Afife Hanım ve Kadir’in kardeşi İbrahim bir set gibi Ercan’ın karşısında dikilmişlerdi. Gözlerinde nefret ve inanç hakimdi. Ercan çaresizlik içerisinde inledi. Fakat Kadir’in ailesi bu duruma aldırış bile etmiyordu.
Kadir yatağında her şeyden habersiz uyuyordu. Kollarında ve bacaklarında kasılmalar başlamıştı. Bir şey olacağı çok açıktı. Büyük bir şey. O odada bulunan ve olaya şahitlik eden herkes bunu hissedebiliyordu.
Ben o esnada Kadir’in koma evreninde çıkış için mücadele veriyordum. Yaşam destek ünitesindeki herkes bir mucizeye şahitlik etmek üzereydi. ‘Koşmalısın.’ Diye inliyordum. ‘Hala vaktin var.’ Diyordum. Uyku ile uyanıklık arasında bir yerde kapana sıkışmıştım.
‘Hemen git.’ Diye bağırdığım esnada yoğun bakım odasında bir sarsıntı oluşmuştu. Bir güç dalgalanması herkesin beyninden akıp gitmişti. Odada bulunan sağlık ekipmanları titreşimle birbirine vuruyor şangırdayarak korkunç sesler çıkarıyordu.
Bu güç dalgalanması odayı ısıtmıştı. Kadir’in kasları iyiden iyiye kasılmaya ve gözleri göz kapaklarının altında oynamaya başlamıştı.
Kadir’in elleri açılmıştı. Yüzük parmakları hala avuçlarımın içerisindeydi. Herkes bir rüyada gibi tüm bu olup biteni izliyordu.
Artık Kadir’in tüm kasları kasılıyor, vücudu bir elektrik akımına kapılmış gibi titriyordu. Yatağı çakıllı bir yoldan geçen araba gibi sarsılıyordu.
Dışarıda ise sis dalgası genişliyor, şimşekler kulakları sağır edercesine çakıyor, Bayındır Hastanesi sınırlarının etrafını aydınlatıyordu.
Birden tüm ışıklar söndü. Göz gözü görmüyordu. Hiçbir ses yoktu. Sadece kaset çalardan ‘Dönence’ şarkısı duyuluyordu. Bir ışık huzmesinin içerisine hapsolmuş beyaz bir toz zerreciği yavaş yavaş gözüme oradan ise kirpiğime doğru iniyordu. O beyaz zerrecik kirpiğime iliştiğinde gözlerimi gerçekliğe açmış bulunuyordum.
Alim Bey oğluna doğru atıldı. Ben yataktan doğruldum ve onlara yer açtım. Derin nefesler arasında Kadir’e bakıyordum. Sırılsıklam olmuş bir haldeydim. İyiden iyiye güçsüz düşmüş ve zayıflamıştım. Yataktan kalmak için hareket ettiğimde dizlerimin üzerine düştüm. Alim Bey bana yardım etmek için koluma girdi. ‘İyim.’ Dedim. Bana kuşkulu gözlerle bakıyordu. ‘Gerçekten.’ Dedim. Nefes alış verişimi kontrol etmeye çalışıyordum. ‘Gerçekten iyim. Siz Kadir’e bakın.’
Alim Bey yanımdan ayrıldı. Kadir’in yanı başında bekleyen eşine ve oğluna umutla baktı. Yatağına oturdu ve oğlunun alnına dokundu. Alim Bey, Kadir’in yanındayken bir şey gördüm; Kadir’in yüzü gülümsüyordu. Ve birdenbire derin bir nefes alarak gözlerini açtı.
Yanı başında duran babasını gördü önce. Gözlerini açıp açıp kapatıyordu. Yaşadığı şeyin henüz farkında değildi. Sonra başını çevirdi ve annesi ile kardeşine baktı. Derin bir rüyadan uyanmış gibiydi. Yeni yeni kendine geliyordu. Orada bulunan herkes özellikle Ercan hayretler içerisinde Kadir’in komadan çıkışına şahitlik ediyordu.
‘Ben neredeyim?’ diye sordu. Sesi fısıltılı ve cılızdı. 17 Eylül 1999 gününden, 22.05.2000 Pazartesi gününe, yani, bugüne kadar komada olan birisi için gayet iyi bir başlangıç sayılırdı.
Annesi Afife Hanım oğlunun ellerini avucunun içerisine aldı. Yaşlı gözleriyle ona bakıyordu. Gördükleri karşısında hem şaşkın hem de mutluydu. Bu mutluluğun herhangi bir tarifinin olması imkansızdı. ‘Hastanedesin bir tanem.’ Dedi. Sonra özlemle oğlunun saçlarına dokunmaya başladı. Yıllarca oğluna hasret kalmış bir anne gibi oğluna bakıyordu.
Kadir ‘Anne, Baba neler oluyor?’ diye sorular sormaya devam etti. Kardeşi İbrahim ona okul merdivenlerinden düşürüldüğünü ve o günden beri komada yattığını anlatıyordu. Tüm aile bireyleri gözleri yaşlı bir şekilde bir çember oluşturmuştu. Hıçkırık sesleri, mutluluk çığlıklarına karışıyordu.
Ben o sırada kendimi biraz daha olsun toparlamıştım. Yerimden kalktım ve Doktor Ercan’la gözgöze geldik. Ağarmış saçlarım ve beyaza dönmüş tenim karşısında iyice şaşırmış bir haldeydi.
O sırada Kadir’in ailesi onu mutluluk çemberine almışlardı. Sonra gözleri benim üzerimde sabitlendi. ‘Bu adam da kim? Orada duran?’ diye sordu.
Bakışlarımı Doktor Ercan’dan Kadir’e çevirdim. Yüzü yorgun görünüyordu. Tıpkı bir hastalığa yakalanmış ve hastalığı yenmiş biri gibi görünüyordu. Kollarından destek alarak yatağından doğrulmaya çalıştığı esnada annesinin yardımını aldı.
‘Adım Bilge Göker.’ Dedim.
Alim Bey hemen ‘Senin doktorundu. Senin için mücadele verdi.’ Dedi.
Kadir gözlerini benden ayırmıyordu. Aile bireylerine sarılmış bir haldeydi. Annesi avuçlarını tutmuş, babası koluna girmiş, kardeşi İbrahim ise göz yaşları içerisinde ellerini kardeşinin omuzlarına koymuştu.
Tekdüze bir sesle ‘Seni rüyalarımda gördüm. Hem de birkaç kere.’ Dedi. ‘Gölgeli bir yerde dolaştığını gördüm. Aynı gölgeli yerde ben de vardım. Birbirimizi gölgeler arasından bulduk.’
Bir şey söylemedim.
‘Gölgeler arasında birbirimizi bulduk.’ Diye tekrarladı Kadir.
Kadir doğrulduğu yataktan inmek için hamle yaptı. Babası, oğlunun düşeceğinden korkarak koluna girmek istedi. Kadir babasına dönerek ‘Deneyeceğim.’ Dedi.
Kadir ayaklarını yataktan sarkıttı. ‘Yürüyebilirim. ‘Pijamasının paçalarını düzeltti, derin bir nefes aldıktan sonra ayağı kalktı.
‘Allah’ım sen ne büyüksün.’ Diye söylendi annesi. ‘Allah’ım sana şükürler olsun.’
Kadir, ayaklarını sürüterek yanıma gelmeye başladı. İlk adımında dengesi bozulur gibi oldu., ikinci adımını daha geniş ve dengeli bir şekilde attı. Üçüncü adımda artık denge problemi yaşamıyordu. Doktor Ercan kaygı dolu bakışlarla geri çekildi. Doktor Güven Alpagut’un kuru ve şok içerisindeki ses tonuyla Almila’nın kucağında duran Mırnav’ı ‘Yere bıraksana.’ Demesini hatırladım. Almila kediyi korksa da kucağından indirmişti. Mırnav’da ne bir kırık ne bir yara izi vardı. Eski haline geri dönmüştü.
Kadir bana doğru iyice yaklaşınca bana sarıldı. Ben de ona sarıldım. Omzumda göz yaşlarının bıraktığı sıcaklığı hissedebiliyordum. Elimle başını okşadım. Bunu son derece nazik bir şekilde yaptım. ‘Çok teşekkür ederim.’
‘Bir şey değil.’ Dedim.
Sonra benden uzaklaşarak ailesine doğru yavaş adımlar yürüdü. Babası Kadir’i belinden kavradı. Bu kadar yürüyüş onun aylarca hareketsiz yatmış bedenini iyice yormuştu.
‘Benim artık gitmem gerek.’ Dedim.
Afife Hanım ve İbrahim yanıma geldiler. Bana sarıldılar ve teşekkür ettiler.
‘Ben burada hiç olmadım.’ Dedim ve onlara göz kırptım. Doktor Ercan’a döndüm ve ‘Öyle değil mi Doktor?’ dedim.
Ercan ne diyeceğini ne yapacağını şaşırmış bir haldeydi. Sürekli okuduğu ve kafayı yemesin sebep olan bilim dergilerindeki ilginç olayları bu defa birebir yaşamıştı.
Gözlerini benden kaçırıyordu. ‘Tamam.’ Demekle yetindi.
Alim Bey Kadir’i yatağa oturttu ve yanıma kadar geldi. Elini bana uzattı. ‘Her şey için çok teşekkür ederim.’ Dedi. Elini sıktım. Utanmıştım. ‘Bir şey değil.’ Demekle yetindim. Sonra Kadir’e doğru yürüdüm ve ona sarıldım. ‘Sakın ağlama.’ Dedim sessizce. ‘Ailen sen komadayken yeterince üzüldü zaten.’ Kadir’in başı göğsümdeydi ve başını hafif hareketlerle yukarı aşağı oynattı.
Yaşam destek ünitesinden çıkarken son bir kere içeriye baktım. Görmek istediğim kişi Doktor Ercan’dı. Onun Tanrıyı oynama isteğine bir set çekmiştim. Yaşadığı yıkımı görmek istemiştim.
Yaşam destek ünitesine girilen soluk mavi kapıyı ittirdim. Hastaneden çıkmak üzereydim. Beyaz çizgili mermerlerle kaplı koridordaydım. O tuhaf ve korkutucu havası benim için bile değişmemişti. O bölüm yine soğuktu. Yine ürkütücüydü.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.